hesabın var mı? giriş yap

  • kaliteli bir öğretmen sınıfındaki öğrencilerden hediye beklemez, zaten zor geçinen insanların masraf yapmasına izin vermez. nerde cicili bicili hediyeler ile mutluluk pozu satan öğretmen varsa işini layıki ile yapmayan gösteri budalası tiplerdir. hediye konusunda çok değerli bir hocamız "aileleriniz sizi maddi olarak güç bela okula gönderiyor bu yüzden bana sakın hediye almayın bana en büyük hediye sizlere bir şeyler katmak, vatana millete faydalı bir insan yetiştirdiğimi görmek derdi. "

  • bunlar telefonla arayip abone olmam icin yalvardiklarinda fax numarama sozlesmeyi gonderin biz size 7 is gunu icinde donus yapacagiz diyorum.

    edit: soran arkadaslara toplu cevap vermek istedim, tekrar aramiyorlar ancak ararlarsa kurumunuzdan fax ulasmamis diyecegim.

    edit2: fax ulasmadi bilgisini vermeden once 15 dk hatta beklet onerileri geliyor.

    edit3: vay arkadas debe'ye girmisiz. sevgili eksisozluk calisanlarina entry'mi debe'ye sectikleri icin tesekkur ederim. zira artik herkes biliyor ki debe'deki entry'ler keyfe keder seciliyor. cikar beni debe'den sayın dürüm.

  • klibinin, mtv ismindeki klip sektörüne hakim organizasyonun yayınladığı, ilk zenci klibi olması, belki bir bilgi olarak burada yerini almalı.

    lakin günün birinde, misal 3000 yılında birisi burayı okuduktan sonra, "michael jackson da kimmiş" deyip, araştırır fotoğraflarını bulursa, o senden, benden beyaz suratını görünce, "bu mu zenci klibi çekmiş, lan herşeyi sallamışlar sözlükte" derse, "allah belanızı versin" diye lanet ederse, ben ne yapayım, hakettiğim bir şey mi bu ? ayıp değil mi maykıl, tarihe geçmiş insansın, kaosların sebebisin, her neyse saygı duyuyorum.

  • okunabilmesi için türkçeye çevirebilecek birilerine ihtiyaç duyulan başlıklardan birisi. çünkü bilinen hiç bir dile benzemiyor.

    ekleme: başlığı açana hitaben:
    ne diyorsun! çıldıran bana geliyor. siler misin diye bekliyorum, silmedin de. durup dururken debeye sokacaksın bizi de. ne ayaksın ablacım/abicim sen?

  • en büyük korkularımdan biri. mesela sırf bu yüzden trois couleurs filmlerini izleyemedim. ezkaza şöyle bir diyalog yaşasam:

    - abi bu filmler çok güzelmiş, öyle duydum. sen izledin mi?
    + izledim.
    - yönetmeni çok meşhurmuş, adı neydi yahu? sen bilirsin...
    + bilmez miyim... kıriş... kıriz... kıriştof kieş... kıriştofkieşloooo... olm yazıyor şurada, bak. kendin oku işte, of be... ağrı girdi başıma.
    - aaa, müziklerini de şey yapmış...
    + evet, zıbıng... zıbıngniyiw... zıbıngniyivpıreieşşedüeeeeeee...
    - abi? abi iyi misin? yetişin lan, adam ölüyo...
    + kırişpireisszcwzieszcisiesaelnaelnzzzzzzzzz... (burda üç ayrı çeşit z, ortası çizgili l, tepesi çentikli n, altı kuyruklu a ve e var aslen)

    allahınızı, kitabınızı, papa 2. jean paul'ü, adam malysz'i seviyorsanız yapmayın. şu isimleri parantez içinde telaffuzlarıyla mı yazarsınız, ne yaparsınız bilemiyorum. leh leksikolojisi öğrenmek durumunda mıyız hepimiz yahu?

    (bkz: krzysztof kieslowski)
    (bkz: zbigniew preisner)

  • türkçe literatürde kendine pek yer edinememiş bu kavram; koşuşturma kültürü, acele kültürü, tükenmişlik kültürü ya da toksik verimlilik olarak bilinmektedir. en kaba tabirle, kişide sürekli çalışma isteği bulunması, kişinin çalışmadığı veya bir şeyler üretmediği zamanlarda suçluluk duygusuna kapılması, dolayısıyla kendisini mutsuz ve neredeyse işe yaramaz hissetmesi olarak tanımlanmaktadır.

    sosyal medya ise bu kültürün oluşumunda ve gelişiminde doğrudan veya dolaylı olarak ciddi etkileri olan korkunç bir bataklık. çünkü çok çalışmanın en çok yüceltildiği, iş-yaşam dengesinin bozulduğu bir yaşam stilinin en çok güzellendiği yer burası. özellikle influencerlar aracılığıyla yapılan;
    -uyku güçsüzler içindir*
    -acı yoksa kazanç da yok*
    -sıkı çalışma karşılığını verir*
    -tanrıya şükür, bugün pazartesi*
    -başarılı olduğunda eğlenebilirsin*
    -yorulduğunda değil, bitirdiğinde dur* temalı süslü paylaşımlar, halihazırda insanların başkalarıyla kıyastan doğan çalışkanlık halini iyice körükleyip onların başkalaşmasına sebep olmakta, bu kişilere kendini tüketene kadar çalışmasını, elinden gelenin katbekat fazlasına zorlanmasını dayatmaktadır. son zamanlarda sosyal medya hesaplarında ne kadar meşgul oldukları, aynı anda kaç milyon şeyle uğraştıkları ile ilgili sürekli kendini gösterme çabası altında paylaşım yapan insanlar görmemizin sebebi bu. kültür, bu insanlar arasında çalışkanlık, üretkenlik ve performans gibi şeyleri ölçmek için bir standart haline gelmiş.

    koşuşturma kültürü, adından da anlaşılacağı üzere, kişinin kısa zamanda sosyal itibar görmesine, kariyer basamaklarını hızla tırmanmasına veya beklenilen terfinin yakın zamanda alacağına inanmasına sebep olan bir motivasyon kaynağı gibi gözükse de fedakarlık olduğu kadar yanılgı, motive edici olduğu kadar da sağlıksızdır. kişinin başarıya gidilen yolda yapılan hatalardan ders çıkarıp sebat etmesi yerine hedefe ulaşmak için acele edip durmaksızın ve sıkı çalışıp sürekli yeni projeler ve çözüm önerileri üretmekten yaratıcılığı tükenen ve sonucunda tükenmişlik sendromuna kapılan bir bireye dönüşmesi ise kaçınılmazdır. şöyle ki, insan belirli bir zamanda, belirli bir kalitede yapılması gereken iş miktarı ve işi üzerinde sahip olduğu seçim yapma, karar verme, sorun çözme ve sorumluluklarını yerine getirme olanağı üzerindeki kontrolünü yitirdikçe devamında stres, sonucunda da psikolojik, duygusal ve fiziksel tükenmişliğe kapılmak gelecektir.

    peki nedir bu psikolojik, duygusal ve fiziksel tükenmişlik?

    duygusal isteklerin fazlaca kendini gösterdiği ortamlarda çok fazla çalışmaktan kaynaklanan, bedensel yıpranma, çalışma arkadaşları ve hayata karşı negatif davranışlar oluşturulması gibi göstergelerin eşlik ettiği bir durumdur. bu durumu psikanalist josh cohen çalış(ma)mak: daha ciddi bir mesai kitabında; "insan bunu tüm iç kaynaklarını tükettiğinde ve buna rağmen kendisini devam etmeye zorlayan kompulsif dürtüden kurtulamadığında hisseder" şeklinde açıklar. kendini çok yorgun hissetme, fiziksel enerji düşüklüğü, yorgun uyanma, uyku bozuklukları, sık hasta olma, geçmeyen bedensel ağrılar, solunum güçlüğü, kalp çarpıntısında artış, sindirim sistemi ile ilgili sıkıntılar, yalnızlık, duygusal açıdan çöküntü, çabuk öfke ve abartılı şekilde tepki, karar vermede güçlük, sık sık kararsızlık yaşama, emin olmama, daha önce keyif alınan etkinliklerden çabuk sıkılma, konsantrasyon problemleri, kendini geri çekme, unutkanlık, dalgınlık, değişime direnme, çaresiz hissetme, keyifsizlik, tartışmalardan kaçınma, hayal kırıklığı, çökkünlük, özgüvenin düşmesi, kendini değerli görmeme, eleştirilere kapalı olma, yabancılaşma, ümitsizlik gibi belirtiler gösteren tükenmişlik sendromu günümüzde modern insanın en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. hatta dünya sağlık örgütü (who), 1974 yılında herbert freudenberger tarafından ilk defa tanımlanan bu sendromu 2019 yılında uluslararası hastalıklar sınıflandırmasının 11. gözden geçirmesinde listeye alarak mesleki deformasyon olarak kayıtlara geçirmiştir.

    sonuç olarak, bu kapitalist kültür, insanların sürekli üretkenliğini arayan, fakat boş zamanlarını da ele geçiren; onların iliğini, kemiğini kurutarak şahısların, şirketlerin ya da kurumların kâr kaynağı haline getirmiştir. kendi işi için 7/24 koşturanı anlarım da sabit maaşla çalışıp başkaları için insanın kendisini tüketmesi çok acı. sadece "çalıştığı, bir şeyler ürettiği" takdirde insanların kendisine saygı duyma hali de bu kültürün psikolojik açıdan ne kadar tahrip edici olduğunun korkunç bir gerçeği.

  • manchester city'e gitseydi de bruyne, ilkay, foden gibi adamlarla beraber her maç kim daha çok gol asist yarışına girecekti gitti vefa ayağına united gibi son yılların en kaotik takımına imza attı. united kusura bakmasın ama onu almak için her yolu denedi ve bugün gelinen noktada adamın kariyer bitişini çöpe attılar. geçen yıl vasat takımı tek başına cl'de üst tura çıkardı unutulmamalı.

    kendisinin yaptığı en büyük hata daha üst düzey bir takım seçmek yerine manchester united gibi vasat oğlu vasat bir takımı seçmesidir. tarih bir yere kadar hem kadro hem yönetimi hem de hoca tercihleriyle vasat bir takımdır united.

    bak messiye gittiği takımın ilk 11'inden 8 oyuncuyu çıkar yedeklerle değiştir yine puan farkıyla liglerini alır. öyle bir takıma giderek kariyer finish'ini garanti altına aldı.

  • futbol oynamak için buzun kalkmasını bekleyen, ilk kez turnuvaya katılıp ikinci çıkan 300 binlik ülke izlanda'dan, 40 yaşında kalecisi ve sıfır yıldız oyuncusuyla grubundan lider çıkan macaristan'dan, ilk turnuva deneyiminde senin 10 maçta gol atamadığın ingiltere'yi altına alan galler'den, almanyanın bulunduğu gruptan averajını eksilemeden çıkarak kendi emeğiyle üst tura gelen, profesyonel ligi bulunmayan kuzey irlanda'dan, son iki avrupa şampiyonası galibi ispanya'yı altına alan hırvatistan'dan, yıldız oyuncusu formsuz olduğu halde güle oynaya gruptan çıkan polonya'dan, turnuva favorisi ve ev sahibi fransa'dan akıllı oyunuyla puan alan isviçre'den, canını dişine takıp italya'ya diş geçirip kendi işini kendi gören irlanda'dan, kısıtlı kadrosuna rağmen altımıza almak için kıçımızı yırttığımız arnavutluk'tan, utanması gereken takım.

    primlerinizin tamamını afiyetle yiyin. biz de milletçe sizi allah olarak görüp, "izlanda kalecisi aynı zamanda kasapmış ehehe" diye milletle taşak geçmeye devam edelim.