hesabın var mı? giriş yap

  • edebiyatımızdaki en iyi örneklerinden bir tanesi turgut uyar'ın göğe bakma durağı'dır.

    "şimdi otobüs gelir biner gideriz
    dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
    bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
    seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
    durma kendini hatırlat
    durma göğe bakalım."

    başlangıçları hatırlatan bir eser. korkularımızı yenip, başlayabildiklerimiz, göğe bakma durağı. sonunu bilmeden başlamak, kübistlerin işi.

  • hayır bir şey değil, verilecek cevaplar bi seferde öğrenemilmiyor ki, gelişe gelişe, pekişe pekişe:

    acemilik dönemi:
    -cinsi nedir?
    -kangal.
    -kaç yaşında?
    -2.
    -o zaman bu kırma.
    -yok değil.
    -çok küçük bu.
    -işte hastalık geçirdi güdük kaldı...
    -hayır kırma.
    -ya valla değil bakın aldığımız ye--
    -kırma!
    -ama--
    -sus!
    -*kısık sesle* kırma diil ama olsaydı da severdik biz :(

    öğrenmeye başlarken:
    -cinsi nedir?
    -kangal.
    -kaç yaşında?
    -eee.. 6 aylık.
    -hmm kırma bu.
    -yoo değil niye?
    -bunların arka ayağında tırnağı olur fazla, o yok.
    -e aha var işte, bu ne?
    -y-yok daha büyük olması lazım!
    -iyi kırma o zaman.
    -oley :) kırmaymış

    bıkkınlık dönemi:
    -ne cins?
    -kangal.
    -kırma mı?
    -değil, küçükken hastalanmıştı, bi de döndüreyim şöyle bakın tırnak.
    -belli belli safkan bu, çok güzel.
    -aa oley sonunda!
    -bizim köyde var onlar at kadar. sizinkinin kafası küçük, kafası küçük kangallar oyuncu olur.
    -öfff...

    son durum:
    -ne cins?
    -golden retriever.

  • avrupa'dan bildiriyorum. 1 tane bile başıboş köpek görülse adamlar tüm orduyu polis teşkilatını itfaiyeyi seferber eder onu uyuturlar. adamların canı çok değerli bu konu tartışmaya açık bile değil. türkiye'de tartışılıyor olması dahi türkiye'nin bir ortadoğu ülkesi olduğunu kanıtlıyor aslında. ayrıca 10-20 milyon köpeğin kısırlaştırılması, barınak kurup maması, veterineri, işletme giderleri ve diğer aklıma gelmeyen giderlerini karşılanmasına bırak türkiye'nin, almanya'nın bile ekonomisi yetmez. o sebepten uyutuyorlar muhtemelen. herkes yalan söyler, matematik yalan söylemez. kağıdı kalemi elinize alın kendiniz yapın hesabı.

  • oyuncu ödüllerinde cinsiyet ayrımını kaldırmaları çok tebrik toplayacak, en başta çok güzel bir iş yaptıkları için bol bol alkışlanacak, fakat zaman geçtikçe pek de iyi bir karar olmadığı ortaya çıkacaktır. ödülü iki sene üst üste erkek oyuncular -hak ettikleri şekilde- alınca, üçüncü sene hak etmese bile kadın oyuncuya verecekler ödülü. bunu tahmin etmek için sinemadan anlamaya ve festivalleri takip etmeye gerek yok. sosyal medyada kırk beş saniye geçirmek yeterli. çünkü ödülleri erkek oyuncular topladıkça, oyuncular gerçekten ödülü hak etmiş mi etmemiş mi buna bile bakılmaksızın, festivalin ayrımcılık ve kadın düşmanlığı yaptığına dair yazılar yazılacak, podcastler doldurulacak, tweet'ler atılacak, yazılar yazılacak. ''ödülü hak ettiği şekilde erkek oyuncuya vermek sureti ile kadın düşmanlığı yapmak'' gibi ilginç argümanlar türeyecek. eşitlik sağlayalım derken, erkekleri de kadınları da eşitsizliğe ve adaletsizliğe maruz bırakacaklar ama kolay kolay geri dönülecek bir karar olmadığı için geri adım da atamayacak ve zaman içinde ''en iyi oyuncu ödülünün'' itibarsızlaşmasını izleyecekler.

    kategorilerin cinsiyete göre ayrılması kadınları mağdur etmediği gibi eşitsizliğe de neden olmuyor. bilakis, bence, bu hâliyle daha eşit şekilde yarışmalarını sağlıyor. aynı tartışma akademi ödülleri için de yapılıyordu. sektör hâlâ erkek ağırlıklı, büyük bütçelerin büyük kısmı erkekler tarafından yönetiliyor, başrolleri erkek olacak senaryolar yazılıyor ve tartışılan şey ''oyuncu ödülünde cinsiyetsizlik''. eğer berlin'de ödül hakkaniyetli şekilde dağıtılırsa her on ödülden dokuzunu erkekler alacaktır. sebeplerini de az evvel yukarıda saydım zaten. tartışılması gereken başka konular varken bütün bunları es geçip vitrindeki bir ödülü kimin, ne şekilde alacağına kafa yormak, popülizmden başka bir şey değil. hiçbir sorunu çözmediği gibi, yeni sorunlar yaratmaktan başka bir işe de yaramayacak.

    bir ara da ''bond kadın olmalı'' tartışmaları vardı. böyle tartışmaları açanların kadın düşmanı olduğunu düşünüyorum ben zaten. kadınlara eşit haklar vermenin yolu ''erkek bir karakteri'' kadın yapmaktan mı geçiyor? beş yüz yıllık kült bir karakteri bir anda kadın yapınca bütün sorunlar bitiyor ve kadınlar eşitliğe mi kavuşuyor? mesela bond tarzı bir kadın karakter yaratıp, yıllar yılı ona yapılan yatırımlarla kült bir kadın karakter oluşturmak daha iyi olmaz mı? hazıra konmak mı yoksa böyle bir süreç mi daha çok saygı uyandırır ve kabul görür? bunu kadınlara sorsak ikincisini tercih ederler ama sosyal adalet savaşçıları birincisinde ısrarlı. çünkü popülizm böyle gerektiriyor.

    geçen yıl ''bu sene de en iyi yönetmen oscar adayları arasında kadın yönetmen yok'' tartışmaları da buna bir örnek olabilir. bunun sebebi, o sene kadın yönetmenlerin adaylık kazanacak bir film çekmemiş olmaları olabilir mi, sadece soruyorum. sesli düşünüyorum. bir ihtimal olarak kadın yönetmenlerden adaylık hak edecek bir performans çıkmamıştır belki de? hiç düşündünüz mü bunu? sanmıyorum. işin kötü kısmı ise ben bunları söyleyince kadın düşmanı oluyorum. halbuki alakası yok.

    kadınların eşit haklara sahip olmaları, hak etmedikleri adaylıklar ve ödüller almalarıyla sağlanmayacak. bu adaylığı/ödülü kadına verelim de sesleri kesilsin anlayışı devam ettiği müddetçe de hiçbir sorun çözülmeyecek zaten. kadınların ihtiyacı olan boş adaylıklar veya cinsiyetsiz kategorilerde yarışmak değil: eşit şekilde yarışacakları alanlar sağlamak. çekilen yüz filmden doksanı erkekler tarafından yönetilirken ''neden kadın aday yok'' sorusu mânâsız. berlin'de de birkaç seneye ''neden ödülleri erkekler alıyor'' tartışmaları yükselecek. zannedecekler ki ödülü kadına verince sorun da çözülecek. bir diğer sorun ise balrog gibi yer altında bekliyor: ödülü -hak ettikleri şekilde- kadınlar alınca da ''pozitif ayrım yapıp ödülleri kadına verüyüüürler.'' diyecekler.

    son sözüm şu olabilir: yine de yenilikler ve kabuk kırmak iyidir. kötü sonuçlansa da yol gösterici olabilir. bazı değişimler gerçekleştikten sonra ona ihtiyaç duyulduğu anlaşılır. çünkü çehre değişir, bakış açısı değişir. şahsen bu fikri anlamsız buluyor, sorun çözeceğine inanmıyor, yeni sorunlar yaratacağını ve sürekli etrafında dönüp duracak olan tartışmalardan ötürü de ödülün, zaman içinde itibarsızlaştıracağını düşünüyorum. ancak belki de burada açılan yol başka yollar açılmasına ve şu an benim ya da bu kararı alanların dahi göremediği, kestiremediği daha da farklı yollar açılmasını sağlayabilir. böyle ihtimaller her zaman vardır. genelde gerçekleşmese de.

  • çoğunuzdan yaşça büyük bir abiniz olarak kendisi vesilesiyle size önemli bir tavsiyede bulunacağım oyuncudur. sadece sporda değil, hayatın her alanında birisinden veya bir düşünceden ölesiye nefret etmek insaflı bir bakış açısı geliştirmeyi engeller. çünkü belki hitler vb. insanlar hariç hiç kimse tamamen kötü olamaz. mesela, toprağı bol olsun, kobe öyle çok sevdiğim bir oyuncu değildi. oyun stili çok bencil ve bazı davranışları yapmacık geliyordu. ama çalışma azmi, iş disiplini ve kazanma hırsını fazlasıyla takdir ediyordum.

    ……….

    vücuduna, takım sporları baz alındığında çok ciddi yatırım yapan üç sporcu var benim bildiğim: cristiano ronaldo, lebron ve tom brady. amerikan futbolunun doğası gereği sonuncusunu hariç bırakalım, çünkü zaten oyun kurucuların çoğu 35-40'ına kadar oynayabiliyor nfl'de. ronaldo'nun onca yatırıma ve lebron'dan bir yaş küçük olmasına rağmen iki senedir nasıl çöktüğünü gördük. birinci sınıf ligden bir anda beşinci seviyeye falan düştü. elbette paranın peşinden gitti ama şampiyonlar ligi'nin ikinci seviye takımları bile istemedi kendisini. lebron ise sağlıklı olduğunda hala ligin en iyi oyuncularından birisi ve bu sene all-nba üçüncü takımına seçilmesi bir gösterge.

    bu adamın hayatında nba basketbolcusu olarak geçirdiği süre, çocukluk ve gençliğinden daha fazla. belki de seneye oğluyla aynı takımda oynayacak. işin tuhafı, oğluyla ilk resmi maçlarında sahaya çıktıklarında muhtemelen oğlundan hala daha iyi durumda olacak.

    lebron ayrıca, lisedeki sevgilisiyle evli, ismi herhangi bir skandala karışmamış, sosyal meselelerle ilgili, doğduğu şehre çok ciddi eğitim yatırımları olan birisi.

    ……

    insanlar bir sporcudan nefret ediyorsa, çok büyük ihtimalle o sporcunun rakibini destekledikleri içindir. ben eskiden jordan hayranıydım. onu geçmesin diye bu yüzden hiç desteklemedim kobe'yi. ama nefret de etmedim. hatta belki gizli bir hayranlık duymuşumdur yukarıda saydığım sebeplerden ötürü. hele vefatından sonra çok pişman oldum sağken daha çok sevemediğim için.

    bir sporcuyu desteklemek din değil ki, aynı sporu yapan diğer sporcuları desteklemek mümkün olmasın. bir insanın birden fazla dondurma çeşidi sevmesinde ne kötülük olabilir?

    farklı renkler iyidir.

    edit-1: lebron ve cr9 arasında sadece iki ay falan fark varmış. hawkman'a teşekkür ederim.

    edit-2: son paragraftaki din örneğini biraz açayım. ben şahsen bütün ana akım dinlere hoşgörü gösteren ama neticede içlerinden birini takip eden birisiyim. bir din mensubu olmak bile diğer dinleri reddetmeyi gerektirmiyor.