hesabın var mı? giriş yap

  • ankara'da bir berberde traş olurken görmüştüm.

    not: bu entrinin taşıdığı bilgiler:
    a) zekai tunca (en azından) bir dönem ankarada bulunmuştur.
    b) kendini traş ettiren bir insandır.
    c) görülebiliyor.

  • iki gün sonra çakmak çakıp bir yerleri uçuran, onu geçtim karısını kızını o pompanın önüne yatırıp yakan psikopatların haberlerini okursunuz ya şu batıda her gördüğünüz şeyi bu ülkeye uyarlama çabanızdan vazgeçin.

  • bir insan ülkesinden bahsederken, ne kadar duru ve samimi olabilir onun cevabıdır. nuri bilge ceylan'ın cannes film festivalinde ödülü alırken yapmış olduğu konuşmada şöyle geçiyor bu ülke:

    "'bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum''

    yüzlerce sayfa yazsan, sağından girip solundan çıksan, tepeden tırnağa resmetsen; bir ülkenin içinde bulunduğu durumu bundan daha güzel anlatamazsın. bir cümle, sekiz kelime ve olay bitmiştir. bir güzelliğin bu derece güzel tasvirini en son sadri alışık 40 yıl önce menekşe gözler'de yapmıştı. fatma girik'in çakmak çakmak gözlerinin yanına tutmuştu bir tutam menekşeyi. fatma girik'in gözleri miydi asıl güzel olan, yoksa menekşeyi tutanın bakışlarındaki ateş mi güzelleştirmişti o gözleri?

  • gerçekten öyle bi dönemdeyiz ki insanlar, en yakınım can dostum dediği kişinin bile kendinden daha mutlu daha başarılı olmasını çekemiyor.

    söylüyorsunuz hevesinizi kırıyorlar, bardağın asla dolu tarafına bakmıyorlar, gereksiz yere strese sokuyorlar. ne gerek var gerçekten bunları yaşamaya?

    hayatımda olan iyi kötü her gelişmeyi annem dışında kimseye anlatmamaya özen gösteriyorum. çünkü annem sadece annem benim için hep iyisini düşünen beni destekleyen kişi.

  • olay çalıştığım kurumda vuku bulmuştur.

    çalıştığım yerde güler yüzlü efendi bir çocuk var, bir gün baya keyifli gördüm onu, baktım herkese baklava dağıtıyor. ulan dedim ben bu gülüşü nerede görsem tanırım kesin dedim bu pezevengin çocuğu oluyor, baba oluyor..

    baktım tıngır bıngır elinde baklavayla bana doğru geliyor. o sırıtıyor ben daha çok sırıtıyorum, geldi yanıma;

    - abi merhaba
    - merhaba güzel kardeşim ( omuzlarından vuruyorum )
    - buyur abi sevinç baklavası
    - kız mı oğlam mı lan ( baklava ağızımda, konuşmasına fırsat vermeden )
    - nasıl abi anlamadım ( şaşkın şaşkın bana bakıyor )

    * 5 saniye süren birbirimize karşı boş bakışlardan sonra

    - nerde görsem bu gülüşü tanırım, araba mı ev mi aldın lan fırlama ( bozuntuya vermeden, sırıta sırata )
    - yok abi ne arabası ne evi, nerede bu pahalılıkta
    - e niçin bu baklava
    - boşanıyorum abi onun mutluluğu

    * önce bir dumura uğradım, ne oluyoruz ya dedim

    - bir kaç saniye sessizlikten sonra ağzımda baklava, üzgün üzgün hayırlısı olsun kardeşim ve sessizlik..

    sonra anladım ki bu gülüşleri nerede görsem tanımıyormuşum.

  • en büyük ayıbı allah yapmış aslında nasıl iki farklı cinsiyet yaratabilir ya böyle bir şey nasıl olabilir acilen duyarı kasılmalı

  • 30 ağustos kutlamaları nedeniyle olduğu söylenen.

    yalnız şunu anlamadım ben lan: osmaniye'de hayat ne kadar felç olabilir ki ya. osmaniye diyorum bakın... markete mi gidemedin? nalbura mı ulaşamadın? ne bileyim; menemen için domatese erişimin mi engellendi? nasıl felç oldu hayat?

    ilginç yav bizim millet. zafer bayramı işte, asker diyor ki: buradayız, arkanızdayız, bize güvenin...

    not: tamamen üstteki entry referans alınarak yazılmıştır. ekstra herhangi bir bilgiye sahip değilim konuyla alakalı.

  • şu dizideki kuzey karakteri var ya, kadın ikiyüzlülüğünün timsalidir. adam bildiğin on numara hödük ama herkesler ağzının suları akarak izliyor herifi. lan madem bayılıyorsunuz maço adamlara bu kadar, vatanımız membağı lan bunların, öküzden bol ne var memleketimde. ama güzel çankırı'mın kavruk delikanlısı yapsa bu tripleri sümüğünüzü atmazsınız adama, bu sarı sikli yapınca ooovvv beybi.

    ben de niye içlendiysem bu kadar amk.

  • kurtarıcılara duyulan özlem ya da kurtarıcı arayışı çocukluk çağına özgü sanrılardan biri olsa gerek, bir tanrı arayışı. oysa yetişkinlikle birlikte her deneyimde başka bir boyutunu algıladığımız, algılamamızın yararımıza olacağı şeyse şudur: bu arayış yalnızca bir sanrıdır. dertlerimizle, insani çaresizliğimizle başbaşa kalmaktan duyduğumuz endişeler yüzünden meselenin odak noktasını kaydırarak gerçekliğin üzerine bir perde örter ve çocuksu yanılsamamıza geri döneriz, yani tanrı arayışımıza.

    her şey bitti denilen anda beliren birinin bireyselliğimizde yol açabileceği tahribatı, özgürlük yoksunluğuna yol açabileceğini, bizi bir kukla misali parmağında oynatabileceğini vb vb olasılıkları göz önüne aldığımız anda beklenen birisi son derece tekinsiz bir karaktere bürünecektir. dertlerimizle birlikte özgürlüğümüzü de vermeye bu denli gönüllü olmak..gönüllü kulluktur bunun adı. bir kurtarıcı aramak aynı zamanda egemen bir gücün boyunduruğu altına girme arzusunun da, yani olgunlaşamamışlığın da, çocuksuluğun da göstergelerinden biridir.

    her şeyin bittiğinin düşünüldüğü anda biri çıka geliyorsa bu hiç de hayra alamet bir beliriş değildir. böyle bir fanteziye inanan yetişkinin bireyselliği tehlikelere karşı apaçıktır. bir başkasına diriltici güçler atfetmeye başladığımız anda onun tarafından yokedilme ihtimali de söz konusu olmaya başlar. o kadar büyük bir sorundur ki bireysellikten vazgeçiş, her şeyin bittiği düşünülen ana geri dönmek için çabalamayla sonuçlanabilir.

    her şey biter çünkü yaşamlarımız sınırlıdır. ölüm sadece yaşamın sonunu işaret etmez, yaşamın içinde de istediklerimizden pek çoğuna sahip olamayız ve bu da bir tür ölümdür. sadece yaşamın süresi değil, yaşam içi zamandaki istekler de sınırlanmıştır. mutsuzluğumuzdaen büyük paya sahip olan da varlığımızın dört bir yandan çizilmiş sınırları, sonluluğudur. başarılması yararımıza olacak şey de sonluluğun kabuludür. bir gün her şeyin biteceğinin, o ana kadarsa bazı şeylerin bitip başka bazılarının yeniden başlayacağının kabulü.

    insani mutsuzluğun bu döngülerinin içinden geçe geçe algılamak, farkındalık kazanmak ve kabullenmek, alçak gönüllülük kazanmak yerine mutsuzluk verici bitişlerden, irili ufaklı bu yaşam içi ölümlerden bir başkasının varlığına sığınarak kaçınmaya çalışmak...bu son derece basit bir ölüm inkarıdır. mutluluğu bana ver, mutsuzluk sana kalsın tavrıdır, zarları hileli atmak, açık gözlülük yaptığını zannetmektir. böyle bir dünya sadece çocuğun zihninde var.

    fantezi dünyamızın yaratımlarından biri olmak dışında öyle biri yok ve eğer olsaydı bile...ondan yaşam dilenirken ölümle yüzleşmeyeceğimizden nasıl emin olacaktık? bu kadar trajik riskler almak yerine neyin bitip neyin kaldığını düşünmek daha akıllıca olabilir.