hesabın var mı? giriş yap

  • abi ben neden böyle şeyleri izleyemiyorum?

    başkası adına utanmanın zirvesini yaşıyorum her seferinde.

    belli bir yerine kadar izleyip tam da o önemli kısım gelince direkt videoyu kapatıyorum. yapamıyorum.

    t-ilbey bey hakkındaki bir iddia.

  • özel alan kavramı.

    zaten başımıza ne bok geliyorsa, gelişmemize ne engel oluyorsa, türkiye'yi her defasında olduğu yerde saydıran ne varsa, özel alana tecavüz, bunun doğrudan ya da dolaylı olarak nedenidir.

    nedir özel alan? kişinin sadece düşüncesi ve kendisiyle baş başa kaldığı alana biz özel alan diyoruz. bir insan ne kadar kitap okursa okusun, ne kadar film izlerse izlesin, dünyayı gezsin gerekirse, tüm bunlar, eğer kendini eleştirecek, sorguya çekecek, beyinle mülakat yapılacak zamanı bulmazsa hiçbir işe yaramaz.

    türkiye'deki ilişkilerin dayanak noktası da zaten, bu ülkede iletişim, "kişinin özel alanına gönül rahatlığıyla müdahale edebilmeyi meşrulaştırma çabası"ndan başka bir şey değil. kadın- erkek, aile çocuk, öğretmen öğrenci, yöneten yönetmeyen ilişkilerini detaylıca inceleyin. hepsinin temelinde bunun olduğunu göreceksiniz.

    yeni çocuk sahibi olmuş bir ailenin evine gizli kamera koyup izlesek, sanırım hepimiz kahrımızdan ölürüz. çocuğun hiçbir zaman kendi istekleri doğrultusunda hareket edemediğini zaten gözlemlemişsinizdir. yeni yürümeye başlamış bir bebek, yıllarca kafeste tutulup doğaya salınan bir canlı gibidir. hayat, onlar için en ufak bir ayrıntısı bile keşfedilmesi gereken bir bütün olarak karşında bekler. çocuk da ona doğru yürür. eliyle ağzıyla vücudunun her bölgesiyle onu tanımak için muazzam bir istek duyar. ama habersizdir türkiye'de doğduğundan. elini attığı her şeyin ailesi tarafından ulaşamayacağı yere konulduğunu, birileri onu tutmadan sokakta yürüyemeyeceğini, gördüğü herhangi bir şeyi belki de bir saat kadar inceleyemeyeceğini, gönül rahatlığıyla koşamayacağını anlar ve buna anlam veremez, hayatı keşfetme çabası söner git gide ve artık kendisinin özgünlüğü, onun için idrak edilemez bir şeydir. anne ve babasının kendisini bir mal gibi gördüğünü bilemez o yaşta, yanlışın farkına varamaz bu yüzden.

    ilkgençlik çağı da böyle sürer gider. hayatında odasının kapısı bir kez bile çalınmamıştır, direk dalınmıştır içeriye. 20 yaşına geldiğinde ise ortaya çıkan yalnız kalma korkusunu, sürü nereye giderse oraya giderek yenmeye çalışır.

    insan hayatını devam ettirebilmek için zihinsel bir uğraş bulmak zorundadır, eğer o insanda keyif alma, özgür olma, eğlenebilme yetisi yoksa zihinsel uğraşlarını da derdin, sıkıntının, melankolinin üzerine inşa eder. bu çocuğun 1 yaşından beri keyif aldığı herhangi bir şeyi yapamadığını da az çok anladık. türk toplumunun sadece acı ve dram yaşayabilmesi, keyif alınan hiçbir işte mutlu olamamasının da nedeni budur. tüm bunların üzerine bir de islam külütürünü yerleştirmişsin, insanın keyif aldığı hiçbir şeyi desteklemeyen islam dininden bahsediyorum.

    sonuç olarak ortaya çıkan manzara; zihnini meşgul edecek yegane yolun, dert sahibi olup bunu insanlara pazarlayarak kendisini var edebilme olduğunu zanneden ve bunu da toplum denen iğrenç mekanizmanın dayattığı kuralları benimseyerek yapan zekasız bir "insandır" ama sadece görünüşte insandır.

    sonra birisi yurt dışını övünce de kalkıp "ya onlar 18 yaşında çocuğu sokağa atıyorlarmış" der ve yine sorgulamaktan bir şekilde kaçınır. çünkü elini kolunu tutan her defasında "evlatları için gerekirse öleceğini" söyleyen bir anne babanın evladıdır, doğrunun bu olduğunu sanır. kendisini tesellilerle tatmin edecek ve hüzünden keyif almaktan başka bir çıkar yolu olmayacak bu insan evladı, hayatını da kendisine yapıldığı gibi başkalarını yönlendirme arayışı içine girip kimseye fayda sağlamadan ölüp gider. kendisini daha 1 yaşında öldürmüş o zehiri başkalarına da bulaştırır büyük bir keyifle ve topluma olan son borcunu da böyle öder.

  • 1960'li yıllarda amerika ve sovyetler birliği arasında ilk başta politik ve ulusal bir yarış olarak ortaya çıkmış; 20 temmuz 1969'da apollo 11'in uzaya inişi ve neil armstrong'un ay'da yürüyüşü ile amerika birleşik devletleri'nin üstünlüğü ile sona ermiştir.

    her ne kadar bu çekişmenin ilk başta somut bir hedefi olmasa da, her iki ülkenin de ortak amacı uzay alanındaki üstünlüğünü tüm dünyaya göstermekti. yarış, sovyetler birliği'nin ilk yapay uyduyu uzaya göndermesiyle başlar. sovyetler birliği'nin uzay çalışmalarından sorumlu kişisi olan sergei krolev 'in başarılı çalışmaları bununla da bitmez. ilk insansız uzay aracının uzaya gönderilmesi, 1961'de yuri gagarin'in uzaya giden ilk insan olması, gherman titov'un dünyanın çevresinde bir günlük dönüş turu yapması, valentina tereshkova isimli kadın astronotun uzaya giden ilk kadın ünvanını alması, 1964'de vokshod-1 uzay aracıyla ilk kez birden fazla kişinin uzaya gönderilme başarısı, 1965'te alexsey leonov isimli astronotun ilk kez uzayda yürümesi gibi bir dizi başarıyla sovyetler birliği uzay yarışına 1-0 önde başlar.

    amerika bu başarılar karşısında ilk misillemeyi 1957'de ilk uzay uydularını göndererek yapmak ister; ancak roket görevi tamamlayamadan patlar. daha sonra 1858'de explorer 1 isimli uydu başarılı bir şekilde uzaya gönderilir. 5 mayıs 1961'de alan shepard isimli astronot uzaya giden ilk amerikalı olma ünvanını kazanır. tam 20 gün sonra başkan john f. kennedy uzay çalışmalarına verdikleri önemi ortaya koyan ve amerika olarak kendilerine somut bir hedef koyduklarını anlatan bir konuşma yapar. bu hedef 1960 yılı sonra ermeden ay'a bir insan indirmektir. yaklaşık bir yıl sonra john glenn dünya'nın etrafında dönüş turunu tamamlayarak, amerika'ya bir kahraman olarak döner. bu gelişmeyle 1-1 olan yarış, bu tarihten sonra artık ay'a gidiş yarışı olarak farklı bir boyut kazanır.

    amerika birleşik devletleri'nin aksine sovyetler birliği ay'a ayak basma misyonuyla ilgili bir tarih vermez ve bu konudaki detayları devlet sırrı gibi saklamayı uygun bulur. aynı dönemlerde aslında sovyetler birliği kanadında bir takım sorunlar yaşanmaktadır. ülkenin uzay çalışmalarını yürüten ekibin başındaki asıl kişi sergei korolev sağlık problemi nedeniyle alındığı bir ameliyatta ölür. bu durum sovyetler birliği'nin yarıştaki üstünlüğüne darbe vurur; çünkü korolev'in yerine geçebilecek aynı ölçüde başarılı biri bulunamaz. n-1 uzay aracıyla ilgili bir takım sorunlar çıkar. 1967'de astronot vladimir komarov ay'a gönderilmesi planlanan kapsülün patlamasıyla görevi tamamlayamadan ölür. aynı yıl aynı görev için yola çıkarılan iki roket daha patlar. en büyük şanssızlık ve şok ise ünlü astronot, ulusal kahraman yuri gagarin'nin bir uçak kazasında ölmesiyle yaşanır. sovyetler birliği, tüm başarısız girişimlere rağmen amerika'dan önce ay'a ilk insanı indirmek için çalışmalarına devam eder.1968'de insansız bir uzay roketini ay'a gönderir ve fotoğraflarını çeker. bu gelişme sovyetler birliği tarafında büyük bir heyecan yaratır; ancak gönderilen bu roketin dönüş yolunda patlamasıyla ulusça bir hayal kırıklığı yaşanır. bir sonraki deneme 1969 yılında yapılır; ancak aynı yıl iki tane daha n-1 roketi patlar sovyet rusya'nın.

    1960 yılı sona ermeden ay'a bir astronot göndereceklerini söyleyerek ortalığı kızıştıran başkan kennedy'nin konuşmasından tam 8 yıl sonra, 20 temmuz 1969 yılında apollo 11 neil armstrong ile ay'a iniş yapar ve tüm dünya nefesini tutmuş dinlerken; ay'a ilk kez ayak basan astronot unvanını alan armstrong, tarihe geçecek o ünlü sözünü söyler: "bu bir insan için küçük; insanlık için büyük bir adımdır."

    neil armstrong'un verdiği mesajla yarış 2-1 amerika lehine son bulur.

  • getir'den sipariş verdiğimi unutmuşum 2 saattir zil çalıyo çocuğa kapıyı açmıyorum. bi de ekstra yavaş hareket ediyorum dışarıdan duyulmasın evde olduğum diye. en son telefonla aradı haaaaaaaa dedim. pardon banyodaydım kusura bakma dedim, inandırıcı olsun diye bornoz giydim ama saçlar kupkuru. gecenin ikisinde bornozla çocuğa kapıyı açtım. tüm bu anlamsızlıkların aramızda kalması için 20 lira gibi çok gereksiz bi bahşiş verdim. bahşişi fazla bulan ve beni bornozla karşısında gören çocuk daha da gerildi. bi yanlış anlaşılma olmaması için yarım saattir uygulamada kuryeyi övüyorum şöyle getirdi böyle getirdi süper çocuk diye.

    yıllar sonra gelen edit: 2019'un 20 lirası.

  • kargasa, kaos, felaket, korku, panik , roket, silah, helikopter, jet sesleri, yollarda tanklar ve evacuation. mukemmel bir gurultu patirti esliginde kendimi kah counter strike kah battlefield tarzi bir kargasa icinde buldum ve inanilmaz heyecan duydum. canavar nereden geldi, sonu ne oldu umurumda degil. topluluklarin tam bir kaos icinde ortalikta kosturup kacmasi, dunyanin kac bucak oldugunu anlamasi muthisti. seyrettigim en iyi felaket filmlerinden biriydi diyebilirim. sinemadan cikitigimda yogun kar yagisinda yollarda yururken boyle bir felaketin tam o anda yasanmasini, kosturmacaya kendimi kaptirarak ayni korku panik ve kaosu yasamak istedim. ama sogukta boyle birsey yasamak oldurucu olabileceginden boyle bir olayin baharda yasanmasi daha makul gorundu.
    eve dondugumde hayatin normal akisiyla devam ediyor oldugunun farkina varmam gec olmadi. sikici olan da bu tekduzelikti, tv'de tartisilan konular, goruntuler, sesler, hersey anlamsiz gorundu.
    boyle bir uzayli istilasi yasansa da ne turban konussak, ne irak ne de baska guncel sorun, herkes tek bir felakete odaklansa. sokaklarda kostursak deli danalar gibi.

  • arkadaşla, çalıştığı yerdeki işçi iddiaya girerler.

    işçi: ben bu ineğin bokunu yerim abi
    arkadaş: hadi be... yiyemezsin
    i: yerim
    a: yiyemezsin
    i: hadi o zaan 4 paket sigarasına, var mısın?
    a: varım

    işçi dışkıyı yer. sonrasında;

    i: insanınkini de yerim. var mısın iddiaya?
    a: oofff... yokum ya yokum lanet olsun

    bana bunu anlattıktan sonra, ekledi;

    - hayır bi de bu adam yemek seçiyor ya. onu yemem bunu yemem... bok seçmiyor yemek seçiyor