hesabın var mı? giriş yap

  • yapılmaması gerekeni öğreten öğretmendir.

    şöyle ki, ben ilkokuldayken babamın kendi dükkanı ve işçileri vardı. babamın mesleği sorulduğunda serbest meslek derdim, halbuki ne serbesti, kendi dükkanı var lan babanın. desene triko tükanı var diye. niyeyse utanırdım işte.
    bir de şu versiyonu vardı: "nerelisin?" "rizeliyim, ama laz değiliz, istanbul'da doğdum bir de" derdim. rezillik ya bir de açıklıyormuşum, çocukluk işte.
    son versiyon da şöyle: "tatilde ne yaptınız?" "bir şey yapmadık, 3 ay sokakta oynadım anasını satim" diyemiyosun ki, "köye gittim, teyzemlere gittim, amcamlarda kaldım". günlük gezileri 3 ay yapmışsın gibi salla babam salla.

    ilkokul çocuğu utanır çekinir, yeri gelir adından bile utanır, "neden benim adım ahmet değil de mehmet?" der mesela. bu nedenle hiç sormadığım ve sormayacağım soruları öğretmiştir kısaca. en sevdiği filmi, en son okuduğu kitabı, ne olmak istediğini, en büyük hayalini soruyorum ben de. daha temiz.

  • türkçe karşılığı henüz yerleşmemiş
    kabaca zarar verici olumluluk olarak çevrilebilen, şu zamanlarda toplumun kanına karışmış toksik bir davranış biçimi olmuştur.

    psikoloji ve sosyoloji ile ilgilenenlerin mutlaka üzerinde duracakları bir konu haline geldiğini düşünüyorum.

    "mutluluk halinin aşırı genellenmesi ile çıkarılan olumlu durumun; esas insan duygularını bastırması, devre dışı bırakması ve minimize etmesi. "
    olarak açıklanmaya çalışılabilir.

    sonuç olarak

    -gerçek duyguların bastırılıp, maskelenmesi.
    -hissedilen gerçek duygudan suçluluk duymak.
    -duyguların ile gerçek bağ kurmak yerine, olumluluk ilüzyonu ile bundan kaçtığın için, duygunun kaynağı olan probleme de gerçekçi yaklaşmayıp; problemini çözmek için adım atamamak.
    - başka insanları da bu olumluluk hissine sokmak için çabalamak. daha gerçekçi duygular ile kendini ifade edenleri güçsüzlük ve mutsuzlukla aşağılamak.

    gibi sonuçları olabilir.

  • hiç de medeni değil bence. oraya çarpışmaya gidiyoruz biz. adı üstünde çarpışan araba. bunlar gondolda da kürek çekerler aq. efendilik arayan atlı karıncaya gitsin.

  • (bkz: kölelik)
    100 yıl sonra insanlar bugünlere bakıp insanlar köle gibi çalışıyormuş diyecekler aynı bizim 100 yıl önceki duruma bakıp dediğimiz gibi.

    (2019 yılında yapılan ekleme) batılı devletler şimdiden 4 gün çalışma 3 gün tatili konuşmaya tartışmaya başladı bile.

  • sene 2000. gerizekalı babamın sırf ona buna hava atmak için kefil olduğu senetler ödenmediğinden başımıza patlayınca, haciz gelmesin korkusu ile evdeki tüm değerli eşyalar toplanıp bir tanıdığın deposuna kaldırılmıştı. evde kalan tek elektronik aletler buzdolabı, 1 adet 37 ekran tv ve benim orgumdu. zira o sene org kursuna gidiyordum ve çalışmam gerekiyordu. bir gün ben org çalışırken zil çaldı, gelenler haciz memurlarıydı. o orgu nasıl topladım, nasıl kaldırdım, nasıl yüklük dolabındaki yorganların arasına sakladım hala bilmiyorum. ama tek hatırladığım memurlar gidene kadar "ne olur orgumu bulmasınlar" diye içimden hiç durmadan dua ettiğim, kalbimin deli gibi çarptığıydı.

  • podolski ile kıyaslayanlar olmuş. şahsen bir galatasaraylı olarak ben hiç düşünmeden podolski derim. çünkü düşünürsem nani derim.

  • nazım'a bile çektirmiş bu sorgu ki, adam dünyanın en ayarlı şiirini yazmış. (bkz: nuzhet berkin)

    o mavi gözlü bir devdi,
    minnacık bir kadın sevdi,
    kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev,

    bir dev gibi seviyordu dev,
    ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.

    o mavi gözlü bir devdi.
    minnacık bir kadın sevdi.
    mini minnacıktı kadın.
    rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    ve elveda ! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan eve.

    şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruliiiii
    hanımeli
    açan ev..

  • ilgili fotoğraf hunharca eğlenen turistlerle, onlara hizmet eden ve muhtemelen üç kuruş para kazanabilmek için canını ortaya koyan emekçi bir türk vatandaşını içeriyor.

    turistlerin hiç bir kabahatı yok, hunharca eğlenip gülebilirler, geniş geniş gezebilirler tabii ki. bu fotoğraftaki dram ise hükümet denen vicdansızlar kadrosunun ülke insanına reva gördükleridir.

  • maç sonunda kendisiyle yapılan röportajda 81 sayı atmasıyla ilgili olarak bu maçta galibiyete hakikaten çok ihtiyacımız vardı, galip gelebilmek için sonuna kadar savaşmalı ve tüm çabamızı göstermeliydik, 81 sayı da bu kadar çabanın bir sonucudur" diyerek dinleyenlere yeme beni kobe dedirten basketbolcü.
    tamam sen bu takımın hücum kabiliyeti açık ara en fazla olan oyuncususun artı bugünün senin için özel bir gün olduğu da belli, e zaten 50yi üçüncü çeyrek bitmeden geçmişken, cumaya kadar başka maçın da yokken at atabildiğin kadar, kimsenin seni rekor kırmaya çalışıyosun diye sorgulayacağı yok, zaten buna hakkı da yok*... ama kalkıp bi de son çeyrekte topun her hücum 20 saniye senin elinde olmasını, takımın kullandığı topların hemen hepsini kullanmış olmanı (takımın kullandığı 88 şutun 46sı artı 33 faulün20si, bunların ikisi üçlüktü yani buradan da bir 9 şut, eder 42 dakikada 55 şut denemesi), son çeyrekte takımın attığı 31 sayının 28ini atmış olmanı takımın galibiyete çok ihtiyacı olmasına bağlayıp, 81 sayının takım için çabalarken tesadüfen geldiğini, özel bir çabanın sonucu olmadığını ima ederek daha da takdir toplamaya, seyircinin gözüne girmeye çalışma; keza bu hem insanları aptal yerine koymaktır hem de kendini küçük düşürmektir. yine de,

    bir kez daha tebrikler...

  • vay arkadaş adını nasıl koydun bunun. alkışlıyorum. ben hayatta tarif edemezdim. uzun zamandır yaşamadım bu hissi ama ne zaman yaşasam hem hoşuma gider hem de korkarım. sanki ruhum bedenime sığmıyor gibi olur. kendimi bi bok sanarım.

  • ben hep sabah saat 9'daki mesaim için saat 8'de uyanıp, duş alıp giyinip, kahvaltı edip, saçı başı şekle sokup, 7 dk.'lık yürüme mesafesindeki işime gittiğim için beni etkilemeyen mesele.

    deniz olmayan yerde nasıl yaşıyorsunuz yeaaa.

    aha işte böyle.. ne zor dii mi deniz olmayan yerde yaşamak?