hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: ulan bu hikayeye ne güldüm ya

    1. afrikada bir kabile reisinin 36 çocuğu varmış.. 37. çocuk doğduğunda gözlerine inanamamış, çocuk beyaz doğmuş. reis kara kara düşünmeye başlamış ve 'ulan bu karı beni

    boynuzladı ama bu çevredeki tek beyaz adam komşu köyün papazı' diye.. kalkmış kiliseye gitmiş, papazın başına silahı dayamış :

    kabile reisi : benim karıyı sen mi düzdün ?
    papaz : bunu nerden çıkardın evladım ?
    kabile reisi : benim son çocuk beyaz doğdu
    papaz : bunlar doğal şeyler evlat. bak şu keçilere anneleri beyaz, 3 yavrusu da beyaz ama 4. yavru siyah doğmuş
    kabile reisi : papaz efendi ben çocuktan kimseye bahsetmeyeceğim, sen de kimseye keçiden bahsetme

  • -iki kişilik bir oda lütfen
    -evlilik cüzdanınız
    -buyrun
    -ama siz.. farklı insanlarla evlisiniz..
    -onlara da otelinizi tavsiye edeceğiz

  • sokakta kurban kesen insanlarla roportaj yapan ntv muhabirinin bir vatandaşımızla yaşadığı diyalog:
    -burada sağlık açısından elverişsiz koşullarda beklettiğiniz bu etleri yemeyi düşünüyor musunuz?
    -yok bacım, eşe dosta dağıtacağız.

  • + whatsapp'ın var mı?
    - var.
    + numaranı alabilir miyim?
    - 1732
    + ee, gerisi?
    - sure 17. ayet 32.
    + ne??
    - zinaya yaklaşmayın. çünkü o pek çirkindir..
    + sen yaz o zaman 587
    -o ne?
    + sure 5 ayet 87
    -ne ki o?
    + allahın helal kıldığı şeyleri haram kılmayın...
    -öp beni şapşal

  • bir tek bizim eve mi mahsus olduğunu merak ettiğim gerilim.

    baş sorumlusu
    -sütlacı evdeki insan sayısına kalansız bölünecek şekilde hazırlamayan kişi mi?
    -süd ürünlerine meraklı obur ev halkı mı?
    -ya da eve ortalama üstü bir lezzet/lüks girdi diye aniden beliriveren orta sınıf hırsı, daha fazlasına sahip olmalıyım tümörü mü?

    sırf bu gerilim yüzünden aile dağılma noktasına her seferinde.
    şaka gibi, sorunları çözen kurum bolulu hasan usta oldu.
    gizli gizli oraya gidip süd ürünü yiyorum evdeki gerilime katlanamadım için.
    evet gizli gizli! çünkü isterse aylık gelirim 10.000 dolar olsun fark etmez, kadın anam bir kase sütlaca o kadar para verdiğimi duysa yine ağzıma sıçacak.
    kadın huzur içinde istediğim kadar sütlaç yemeyi yasakladı arkadaş bana...

    kadın anam ne zaman evdeki südü fazla bulur, sütlaç yaparsa eve bir gerilim çöküyor.
    buzdolabındaki 10 kase sütlaç sinirlerimi bozuyor.
    gidip yiyorum, on dakika sonra yine yiyorum. sonra "lan ya herkes benim gibi ayıysa ve yarım saat sonra kalmazsa" diye üçüncüyü yemeye niyetlenmiş mutfağa gidiyorken abim "hepsini yeme" diye kükrüyor.
    "sen kaç tane yidin?" deyince 2 tane diyor.
    "e sen de çok yeme" deyince kadın anam "tartışmasanıza ya" diye ünlüyor.
    bi gidiyorum 4 tane kalmış. abim doğru söylediyse kadın anam da 2 tane yemiş.

    kalan 4 taneyi hane halkı sayısına bölünce 1,3 çıktığını görüyor, iyice geriliyorum.
    "2 tane yersem nasıl kendimi adil biçimde savunabilirim?" diye oturup düşünüyorum.
    ciddiyetimi gören de sokrat'ın savunmasını yazıyorum sanır mına koyim.

    sonuç olarak o sütlaçlar birkaç saat içinde bitmeden evdeki soğuk savaş da bitmiyor.

    tabii buzdolabından muz, nutella, fanta 2,5 litrelik eksik olmamış 90 sonrası doğumlu gençler ne demek istediğimi pek anlayamazlar.

    not: bu gerilime dayanamadığım için vakti zamanında yaptığım büyük bir hayvanlığı yazmak istiyorum:
    10 yaşında falandım. ertesi gün misafir gelecekti. annem 15 kase sütlaç yaptı. yarına kadar dokunmamamı özellikle rica etti.
    sinsice mutfağa girip tezgahtaki sütlaçlara baktım ve henüz sıcak olduklarını fark ettim.
    "henüz çorba gibiler, 1 kaşık alsam belli olmaz. şekli tam oturmamış zaten." diye düşünüp hepsinden birer kaşık aldım.
    odama gittim, uyudum.
    bir saat kadar sonra annemin bağırmasıyla uyandım. birer kaşık aldığım tüm sütlaçlar, birer kaşıklık boşluklarıyla donmuşlardı. 15 kasenin hepsinin ortasında büyükçe bir çukur... insan gibi de kaşıklamamışım.
    annem delirdi, bağıra çağıra hepsini alıp çöp poşetine attı ve beni gece yarısı çöp poşetini atmaya dışarı yolladı.
    yolda birkaç tanesini de avuçlayıp yemiştim, ellerimi de cami avlusunda yıkamıştım. bazı kaseler hunharca poşede konduğu için kırılmıştı, kesilmiş poşetten yere sütlaç damlıyordu.
    olan 15 cam kaseye oldu, harçlığımdan kesildi.

  • bazılarından ciddi ciddi tırsıyodum. özellikle her gün usul usul yanıma sokulup pantolon cebinden çıkardığı kuru üzümü ikram eden psikopattan. herifle tek ilişkimiz buydu.

    -üzüm yer misin?
    -yok abi sağol.

  • ilkokul veya ortaokuldayım sanırım, babam maaşı almış, alışverişe gitmişiz. o zamanlar alışveriş ayda bir yapılırdı; bisküvi olsun, sarelle olsun, sucuk, muz vs., o zamanki bütçemize göre lüks olan ne varsa alışverişi izleyen bir kaç günde, olmadı bir haftada tüketilir, yeni alışverişlerin yolu gözlenirdi. alışverişten döndüğümüzde, annemle babam poşetleri bırakıp, karşı komşuya uğrarlar, annem aldıklarımızı dolaba yerleştirmemi tembihler. tabi yerleştirirken sarelleyi görürüm. sarelle dediysem, teknik olarak sarelle bile değil aslında, en küçük boyundan şokomigo diye sikimsonik bir şey. annemler dönmeden çay kaşığıyla dalarım çikolataya, fark edilmesin diye üstünü düzlemeye çalışırım. bakarım ki olacak gibi değil, ortada delil bırakmamak adına birkaç kaşık daha alıp bitiririm şokomigoyu. ambalajı da bir poşetin içine koyup çöpe atarım. bir süre sonra annemler gelir, dolabı açıp bakar, sarelleyi nereye koydun diye sorar. nutella dolaba konulmaz muhabbetleri yok tabi o zamanlar. kem küm ederim, gerçek ortaya çıkar. babam der ki, tek başına sarelleyi yediğin için hepimizden özür dileyeceksin. gariban olduğumuzu düşündüğümden değil, gerçekten ablamın, annemin, babamın hakkını yediğimi düşündüğüm için suçluluk duyarım, boğazım düğümlenir, özür dilerim. o günden bu güne unutamam; o günden bugüne de sarelleymiş, nutellaymış pek yemem.

  • srini pillay isimli bilimadamına göre mümkün olan olaydır. yapılan bir bilimsel deney, grup içindeki lider ve herhangi bir katılımcı arasındaki iletişim esnasındaki beyin aktivitesinin, katılımcı-katılımcı iletişimindeki beyin aktivitesine göre daha senkronize olduğunu gösteriyor. deney şu şekilde işliyor:

    içinde herhangi bir lider barındırmayan üç adet katılımcıdan oluşan 11 farklı denek grubu beyin aktivitelerinin monitör edilip karşılıklı konuşmaların kaydedildiği bir söyleşiye davet ediliyor. katılımcılardan şu konuyu tartışmaları isteniyor:

    "bir yolcu uçağı ıssız bir adaya düşüyor. kazadan sonra bir hamile kadın, bir mucit, bir doktor, bir astronot, bir çevrebilimci ve bir aylak adam olmak üzere altı kişi hayatta kalıyor. adada yalnızca bir kişiyi taşıyabilen bir balon var. sizce balona binip ıssız adayı terketmesi gereken kişi kim olmalı?"

    her katılımcıya önce kendi başına düşünebilmesi beş dakika, sonrasında düşündüklerini kendi grubuyla tartışabilmesi ikinci bir beş dakika veriliyor. tartışma sonrasında her gruptan alınan kararı açıklayacak bir lider seçilmesi isteniyor. deneyi gerçekleştirenler tartışmayı izlemekle kalmıyor, aynı zamanda katılımcaların iletişim yeteneklerini koordinasyon, aktif katılım, farklı perspektiften bakabilme yetileri ve sözlü&sözsüz iletişim gibi kriterlere göre değerlendiriyorlar.

    üç katılımcıdan oluşan gruplardaki her farklı ikilinin birbiriyle oluşturduğu beyin senkronizasyonu inceleniyor. beyin dalgalarının frekans sıklığını ve ölçeğini, ikili katılımcıların beyinlerinin ne kadar senkronize olduğuna karar veren etmenler olarak baz alıyorlar. yani gruplardaki diğer iki kişiyle beyin uyumu en iyi olan kişinin kendi grubu tarafından lider seçileceğine kesin gözüyle bakılıyor.

    deney beklenilen sonucu veriyor. deneyi hazırlayan kişilerin ilgili verilere göre lider seçilmesini öngürdüğü 11 katılımcının 9'u kendi grubu tarafından lider seçiliyor.

    grubun lideri ve katılımcısı kendi aralarında konuşurken oluşan sinirsel senkronizasyon diğer iki katılımcının kendi aralarında konuşurken elde ettiği sinirsel senkronizasyondan kat kat üstün oluyor.

    araştırmacılar, bu tarz uyum datalarına bakarak ortamdaki lideri tahmin etmenin yalnızca 23 saniye sürdüğünü görüyorlar. konuşan kişinin beyin senkronizasyonu o kişinin lider olup olmadığını açıkça ortaya koyuyor. fakat ne liderler ne de katılımcılar beyinleri arasında gerçekleşen uyumun farkındalar; çünkü bu uyum tamamı ile biyoljik seviyede gerçekleşiyor. ayrıca bu uyum yalnızca sözlü iletişim olduğunda vuku buluyor, bedensel bir iletişim ile böyle bir senkronizasyonun yakalanması söz konusu değil.

    küçük çaplı deneyde bu kadar başarılı sonuçlar çıkaran bir deney acaba siyaset sahnesine ilk defa çıkmış adaylar üzerinde nasıl bir sonuç verirdi; işte orası meçhul.

  • edit: arkadaşlar kesinlikle güvenebileceğimiz, mükemmel avukatlar aracılığıyla konunun üzerine gidiliyor. bu safhadan sonrası onların yönetiminde ilerleyecek. duyarlılığınız için hepinize ziyadesiyle teşekkür ediyorum. gerekli denetimlerin yapılacağı konusunda içiniz rahat olsun.

    edit: ayrıca bahsi geçen görüntüleri kaldırmamın belli nedenlerden dolayı daha doğru olacağı kanaatine vardık.

    edit: haber. arkadaşlar dün akşam saatlerinde salındık. şimdilik iyiyiz. kayda değer bilgiler edindikçe paylaşmaya çalışacağım.

    edit: gizlilik karari nedeniyle icerigi kaldirmak durumunda kaldik.

    edit: öğlen saatlerinde chp kocaeli milletvekili fatma kaplan hürriyet ve chp bursa milletvekili nurhayat altaca kayışoğlu sığınma evini ziyaret etti. milletvekili konuyla ilgili facebook hesabından bilgilendirme yaptı.
    link

    edit: twitter üzerinden kocaeli milletvekillerine aşağıdaki uzantılar aracılığıyla ulaşabilirsiniz:

    fikri ışık @fikriisik
    zeki aygün @aygunzeki
    ilyas şeker @ilyasseker41
    mehmet akif yılmaz @makif_yilmaz
    cemalettin kaflı @ckafl
    haydar akar @haydarakar
    tahsin tarhan @tahsintarhan
    saffet sancaklı @saffetsancakli