hesabın var mı? giriş yap

  • hikayenin aslı şöyledir;

    zübeyde hanım 5 kuruşunun kalmadığı bir gün ankara'ya telgraf çeker
    paramız bitti oğlum diye sıkıntısını belirtir. bunun üzerine salih bozok, atatürk'ün yanına gelerek:

    ''elimizdeki mevcut paradan gönderelim mi'' diye sorar.

    atatürk:
    ''zübeyde'ye 20-25 gibi gitmesi lazım" der, ve hemen telgraf çeker, "paraları sıfırladınız mı?".

    başkası mıydı lan o yoksa???

  • bir bilirkisi olarak bilgi vereyim. ilk olarak bu donercileri ikiye ayirmak lazim; seri uretim, ucuz tuketim mantigi ile çalisan fastfood donerciler ve daha turkiye tarzi olan restoran donerciler.

    1) fastfood donerciler neredeyse piyasanin 90%'ina sahiptirler. kiyma doner bazen de tavuk doner kullanirlar. lezzet olarak bizim damak tadimiza asla uygun degildir ki oyle bir amacida yoktur. bu donerler bulundugu ulkeye uyum saglamistir ve o ulkenin yerlilerine de ucuz bir alternatif olusturur. ornegin belçika'da patates kizartmasi ve turkiye'de asla bulamayacaginiz turden birbirinden guzel soslarla yenilir. almanya'da ise bu soslar yerini kati cacik ve ezme tarzi daha oryantalist soslara birakir. belçikalilar için aksam kafayi çektikten sonra soyle yagli bir doner yemek mesela normal birseydir. pizza gibi evrensellesmistir artik doner kismen. eger o ulkenin damak tadi size uymuyorsa kiyma doner ve sunum seklini sevemezsiniz ve bu yuzden de begenemezsiniz dogal olarak.
    bu donerlerin içerigini satici kendisi belirler ve ona gore siparis verir. avrupa'da en bilineni ve helal sertifikalisi karmez'ken, helal ve helal olmayan uretim yapan bir çok uretici vardir. fiyattan dusurmek için helal olanlar genelde hindi, olmayanlar ise domuz eti ile karisik bir kiyma yaparlar ve kirmizi et orani genelde 50%'yi geçmez. bu doner fastfood olmus ve dunya halklarinin damak tadina daha çok hitap eden donerdir ve bulundugu ulkeye gore içerigi degisir.
    tavuk donerinin kalitesi ise yasadiginiz ulkeye gore degisir, mesela yedigim en guzel tavuk donerlerinden birini barselona'da yemistim. yedikten sonra donerin tadinin tavuga benzedigini farkettim ve diger yedigim tavuk donerlerinin tadlarinin da tavuga benzemedigini...
    tavuk doner konusunda turkiye'deki butik donerciler daha iyi. ama avrupa'da da daha guzelini yeme imkaniniz az da olsa var ama geneli baya kotu, yagli, yedikten sonra bulanti yapabiliyor. bu bulanti durumu kiyma donerde de gecerli. araplarin yaptigi tavuk donerler fena olmuyor.

    2) restoran donerciler genelde yaprak doner kullanirlar. bu donere mesela sos yakismaz ki turkiye'de de bu yuzden zaten donerin yanina sos gitmez, gerek yok çunku. guzel et ve yesillik kendisini rahatça yedirtiyor. sos dedigimiz sey de baharat gibi, tad ne kadar yavansa o kadar ihtiyaç duyuluyor. avrupada'ki et donerlerinde kullanilan et genelde turkiye'dekinden daha kaliteli oluyor ama orada da marinasyon gibi diger ustalik dokunuslari genelde olmadigi yada yetersiz oldugu için et donerleri lezzet olarak turkiye'nin fersah fersah gerisinde oluyor. turkiye'de yediginiz ortalama bir et doner, avrupadaki iyi bir et donerin onundedir.

    chapanoglu belçika'dan bildirdi.

  • 1 yaşından küçük bebeklere verilmemesi gereken nesne. arıların bal yapmak için nektar toplarken botulizm sporlarını da* beraber alıp farkında olmadan bal yapımında kullanılabilirler. yetişkinlerde bu bir besin zehirlenmesine yol açmasa, gerek savunma sistemi gerek mide asidi bu bakterilerin zarar vermesine engel olsalar bile bebeklerde böyle bir savunma sisteminin henuz gelişmemiş omasından ötürü bir bebeğin ölümüne yol açabilecek yiyecek

  • gençliğimin bir döneminde arkadaşlarla birlikte otostop yapmakla bozmuştuk kafayı, utanmasak sıçmaya giderken bile kamyon çevircez yoldan. her neyse, işte o zamanlar muhabbet ediyoruz kamyonuna atladıklarımızla falan, ilgimi çekiyor, bizi kamyonuna alan adamların çoğu alevi. bir gün sordum içlerinden birine, "abi" dedim, "kim dursa bizi almak için, hep alevi çıkıyor" dedim, adam bana "bizim töremizde adamı yolda bırakmak yoktur yeğen" demişti, üstelik o yıllarda ezel'le dayısı hala hapisteydi, dizinin senaryosu bile yazılmamıştı ama bu abi replikleri biliyordu. neyse de işte, ben o günden beri pek severim kendilerini.

  • "ayrıca milleti donuna kadar soyarken de utanmadık" diye devam etmesini bekledim, etmedi.

    ölse de kurtulsak artık.

  • sözlükle aynı şeyi izleyip izlemediğim konusunda kuşku duyduğum bir videodaki oyuncu..

    yahu tamer karadağlı al artık şu ödülü eline, gururla kaldır yukarı, başarını taçlandır, güzel bir görüntü ver diye tam zamanında ödülü teslim etmiş. nihal yalçın ödülü kaldırıp, "bu ödülü tüm sjwler için alıyorum" veya buna benzer saçma sapan bir söz söyleyip topu 90'a takıp alkışları toplayacağına profesyonel davranamayıp dönüp "kim virdi bi idili" diye tribe girmiş. daha sonra tamer karadağlı'dan ödül almak konusunda haklı bir brifing alıp sahneden ayrılmış.

    yani burada sahneye geldiği gibi ödülünü alıp gururla göstere göstere konuşmasını yapmayı beceremeyen, ödül takdimcisine de en az iki defa saygısızlık yapan nihal yalçın değil de tamer karadağlı eleştiriliyor.

    gerçekten sözlük bitmiş.

    debe edittosu:
    anaa. debeye sokmuşsunuz bu entryi gııı. demek ki aynı şeyi izlemişiz. sözümü geri aldım. sözlük bitmemiş.
    madem debeye soktunuz bu entryi, ben de muhittin başkana ulaşmak için bir araç olarak kullanayım burasını.

    muhittin başkan günaydın. umarım bu entryi bir vesileyle görürsün. ya da umarım bir tanıdığın haber verir.
    lara bölgesinde çevredeki özel plajlara haraç ödemeden girebildiğimiz küçük bir plaj bölgesi vardı. dar bir yoldan içeri giriliyordu. konum olarak trt lara kampının oradaydı: görsel
    ancak 1 hafta önceki gidişimde oraya girişin nedensiz şekilde kapatıldığını ve bir açıklama levhasının yerleştirilmediğini gördüm. ispat için: görsel
    orası hafta sonları tonlarca antalya sakininin girip, ortalığı çöplüğe çevirmeden kumlara oturup dinlendiği güzel bir bölgeydi. neden kapatıldığını bilmiyorum. ancak hiç hoş değil. umarım geri açarsın. sevgiler, başarılar.

  • anneleri tarafından yatağı batırması engellenmiş, sidikli sözlükçülerdir. umarım yalnız değilimdir.

  • bu tarz başlıklar altında hiçbir bilimsel veriye dayanmadan hurafelerle insanları yönlendiren arkadaşlar yine türemiş.
    bin kere söyledim ve yine söylemeye devam edeceğim. sapla samanı karıştırıyoruz. yoğurt yapımında elimizde en çok kullanılan 3 adet süt tedarik seçeneği var değil mi? evet.

    çocuğa anlatır gibi hepsini ayrı ayrı ele alalım o zaman :

    1- açık süt: kaynağını bilmiyorsanız (burada kastedilen size sütü getiren kişinin adı soyadı değil) sütü temin ettiği hayvanı ne şekilde beslediği, antibiyotik kullanımı, sütün içeriği çamaşır sodası, antibiyotik gibi zararlı kimyasallar ve karbonat, nişasta gibi yabancı maddeler nasıl elde ettiği vb. bunları nasıl bilebiliriz? bilemeyiz. her aşama için kontrol noktası oluşturulmalı. yoksa işimiz şansa kalmış durumda. temin ettiğimiz kişinin dürüst olması vb hiç önemli değil. sağım esnasında gözle görülemeyecek şekilde bir kıl bile sütün içerisine düşse bu süt her dakikada ikiye katlanarak patojen büyütür. çok namuslu ve dürüst brinin elinden çocuklarınızın vucuduna patojen sokarsınız. diğer yandan sütü aldık eve getirdik. bin kere söyledim. yine söylüyorum:

    ----büyük harflerle---

    açık sütler sizin kaynattığınız sıcaklık aralığı olan 95-100°c'de kaynatıldığında içindeki mikropların çoğu yok olurken yararlı vitamin de yok olur. açık sütün içinde bulunma riski olan kimyasallar ise kaynatılarak yok e-di-le-mez-ler. bu nedenle açıkta satılan sütlerde her zaman sağlık açısından bir risk bu-lu-nur.

    ----büyük harflerle---

    2- uht süt: marketlerde alelade bisküvi raflarında gördüğünüz süt türü. direkt güneş ışığına maruz kalmadığı sürece bozulmaz. bu sütü de yoğurt yapımında vb asla ama asla tavsiye etmiyoruz. zaten bundan yoğurt da olmaz. çünkü sütü uht haline getirebilmek için çok yüksek ısıda, çok yüksek bir basınç uyguluyorlar. bu basınç altında sütün içindeki tüm yararlı ve yararsız bakteriler ölüyor ve sütün içindeki protein ve enzimler de tahrip oluyor. bu yüzden de yoğun olarak sindirim sorunları yaşanıyor.

    3- pastorize günlük süt: tavsiye ettiğimiz süt çeşidi budur. pastörize sütler, kaynama derecesinin altında belli bir sıcaklıkta, sütün doğal niteliklerinde değişiklikler oluşturmadan, hastalık yapan etmenlerinden tamamen, diğer etmenlerden de çoğunlukla arınmış bir içme sütü çeşididir. soğukta muhafaza edilmek şartıyla dayanma süreleri beş gündür. güvenilir markadan günlük süt tercih ettiğinizde size ve çoluk çocuğunuz için en uygun tercih budur. bu sütten yapılan yoğgurtta mayanıza göre yüksek oranda besleyici öğünler içerir.

    size yıllarca marketlerde tüketmemiz için dayatılan taş gibi yoğurtlar gerçek yoğurt değildir. evvet annelerimizin yoğurtları taş gibiydi çünkü onlar sütü saatlerce kaynatıp suyunu uçurdular. o dönemin şartlarında en uygun yöntem oydu ama artık değil.

    yoğurdun sertliği ile besin değeri arasında hiçbir ilişki yok canım.

    lütfen bilip bilmeden insanları kafanıza göre açık süt kullanımına teşvik etmeyin. yakınınız akrabanız vb kimsenin umrunda değil.

    sütün elde edildiği çiftliği, hayvanların beslenmesini ve elde edilen yöntemle birlikte soğuk tedarik zincirini kendi gözlerinizle görmeden açık süt tercih edilmesi en hafif tabirle saflıktır.

    debe notu: "pastorize süt lobisi" vb mesajları geliyor. haha.. siz adam olmazsınız.