hesabın var mı? giriş yap

  • ev kedileri icin 2 yol var:
    1) hayvan her kizginlik donemine girdiginde ciftlesecek
    2) kisirlastirilacak

    birincisi mumkun degilse ikincisini "dogasini bozmamak" icin veya "kiyamamak" sebebiyle secmemek dogru degil. cunku hem kisirlastirilmayan hem de ciftlestirilmeyen hayvanlarda hormonlarin yaptigi baski sebebiyle zamanla tumorlerin olustugu saptanmis. kisirlastirmaya hakkimiz yoksa buna sebep olmaya da hakkimiz yok.
    birinci yol mumkunse kisirlastirma sart degil.
    saglik acisindan durum bu.

    disaridakiler icin sahsi fikrim sayisiz caninin cirit attigi sokaklarimiz malumken hali hazirda dogmus ve yasamaya calisan sokak hayvanlarinin durumu ortadayken ozellikle sokaktakilerin kendi sagliklari icin olmasa dahi dogacak yavrularin yasayabilecekleri guvenli bir ortam artik bulunmadigindan kisirlastirilmalari gerekiyor.

    hepsini eve alamiyoruz, koruyamiyoruz, iskence yapiyorlar, yolda ezip arkalarina bile bakmadan gidiyorlar, zehirliyorlar, tecavuz ediyorlar, hasta, ac, susuz kaliyorlar... ve tum bunlar olmuyormus gibi kirlarda ozgurce mutlu mesut kosturan kediyi alip kisirlastirip eve hapsediyormusuz gibi konusuyorlar ya... gercekleri baz alarak yorumlayin biraz be.

    hasta oluyorum valla su her seyin dogrusunu utopyadan yorumlayanlara. birine tecavuz edilir, bi tartisma cikar, tecavuzcu oldurulsun mu muebbet mi yesin hadim mi edilsin diye... hemen gelir birisi cozum egitimdir idam ise yaramaz bidi bidi diye. ulan tamam egitim bunu herkes biliyor da simdi bu adam kirkina gelmis, on yasindaki kiza tecavuz etmis, bu adama ne yapilacak? ınsanin bedensel butunlugune mudahale edilemezmis. yine durduk yere "gel amca senin su bacagi bi keselim" diyen varmis gibi. durduk yere tecavuz edilip oldurulen insan degil cunku. zayif halka falan. anasi uc bes tane daha dogurur, guclu olanlar hayatta kalir nasil olsa. abi de biraz yatip ciksin sonra gelsin seni de .sin oh ne guzel her yanin insan haklari olur.

    hayvanlar eve kapatilmamaliymis. bence de her yer cayir cimen olmali. en azindan bahceli evi olmali herkesin. eee? yani?
    hayvanlar kisirlastirilmamaliymis. dogalarinda ciftlesmek varmis. aynen oyle. ama bi kafani pencereden uzat da bak bakalim nerede, nasil yasayacak bu canlilar?

    cozum falan yok anca bik bik... o oyle olmamali bu boyle olmali... o kadar haklisin ki dostum. en cok sen haklisin. biz ego tatmini icin hayvan besleyen, kendi zevkimiz icin onlari kisirlastiran tipleriz. zalim oldugumuzdan fakire fukaraya yardim edecegimize kedilere mama aliyoruz. sen aynen devam et kendi halinde. etliye sutluye hayvana insana karismadan yasayip git. bos zamanlarinda da hayal dunyanda neler olup bittigini anlatirsin boyle.

  • şehirlerarası yolculukta muavin gelip "ne alırdınız" diye sorduğunda yanınızdaki adam kahve veya çay alırken sizin hala kola veya meyve suyu aldığınızı fark ettiğiniz an.

    hele kahveyi alan adam "kek istemiyorum" derse sıkıntı daha da büyüyor. keksiz yapamam çünkü, kek önemli.

  • uluslararası ilişkiler ve siyaset alanındaki hemen her şey gibi fazlasıyla tartışmalı, civcivli ve olası yeni gelişmelerle hakim görüşlerin de değişebileceği bir konu.

    mesela on yıl öncesine kadar rahat rahat nükleer silahlara sahip iki ülkenin doğrudan karşı karşıya gelemeyeceğini söyleyenler vardı, ciddi bir itibarı da vardı bu görüşün. işi daha da abartarak nükleer silahların görece dünya barışına katkı sunduğunu iddia edenler de vardı. ki, tamamen haksız sayılmazlar ama bu noktada tek başına nükleer silahlar mı bu caydırıcılığı sağlıyor, yoksa genel olarak savaşların hem maddi, hem insani olarak aşırı derecede maliyetli olması yüzünden mi böyle oluyor onu kestirmek zor.

    aslında bu nükleer caydırıcılık meselesinde şöyle bir sıkıntı da var, eyleme geçildikten sonrasıyla alakalı çok bir şey söylemiyor bize. yani tamam, nükleer savaş ihtimali aklı başında insanların göze alabileceği bir risk değil ve bu yüzden haklı olarak tarafların bu korkunç riski göze alamayacakları varsayımında bulunuyoruz bir taraftan. ama diğer taraftan da çok manyak bir canlı türüyüz, kollektif olarak her türlü aptallığı yapabiliriz.

    diyelim ki ok yaydan çıktı, ilk nükleer füzeler ateşlendi. sonra? artık ortada bir caydırıcılık yok, tersine karşı tarafın misilleme yapma zorunluluğu doğuyor bir bakıma. ve insan gerçekten çok acayip bir yaratık, hemen koşullara adapte olabiliyor. bugün “allah korusun” diyoruz ama yarın başımıza geldiğinde bu sefer karşı tarafı neredeyse tamamen yok edene kadar durmamak konusunda hezeyana kapılabiliriz kolaylıkla. bu konuda kubrick’in dr. strangelove filmi benim anlatabileceklerimden çok daha fazlasını anlatıyor, o yüzden geçiyorum.

    ama bir yandan da şu aklıma geliyor. bizim için bu nükleer silah illeti yeni bir mesele sayılır. abd denek olarak japonları seçtikten sonra çok kısa bir süre tek nükleer güç olma ayrıcalığına(!) sahip oldu. neyse ki sovyetler kısa sürede abd’yi yakaladı da bir denge oluşmuş oldu.

    peki tamamen varsayım olarak, yakın gelecekte bir şekilde tek bir nükleer hegemon olursa ne olacak? böyle bir durumda elinde böylesine önemli bir gücü tek başına bulunduran bir devletin bu gücü kullanmasını sınırlandırabilecek çok az mekanizma var aslında. dediğim gibi, böyle bir dönemi çok kısa bir süreliğine yaşadık ve bu kısacık süreçte iki japon şehri yerle bir oldu. öte yandan denge kurulsun diye nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısının artmasını desteklemek de çok saçma geliyor bana, çünkü basbayağı içinde yaşadığımız dünyayı bir barut fıçısına çeviriyoruz bu şekilde.

    o yüzden bu nükleer caydırıcılıkla ilgili tüm varsayımları her seferinde yeniden gözden geçirmek lazım. robotların ve yapay zekanın insanların önüne geçmesinden de, uzaylı istilasından da çok daha korkunç ve çok daha yakın bir tehdit bu insanlık için. uçan otomobiller nerede kaldı diye yakınırken kendimizi kısa bir süre içinde nükleer serpintilerden korunmak için mağaralara sığınırken bulabiliriz yani.

  • geçen hafta annem ziyarete geldi. polis akademisi filmlerini çok sever, bir de dublajlı sever çünkü polis akademisi filmlerinin dublajı çok iyidir. hatta bence de dublajı orijinalinden daha iyi olan filmlerden biridir. açayım izleyelim dedim çok sevindi.

    filmler arşivimde var ama dublaj yok, aha dedim bedava verilen turkcell tv bir işe yarayacak. sansür vardır ama sigara falan blurlamışlardır, neticede 40 yıl öncesinin komedi filmi.

    neyse izliyoruz, ikimizin de belki tüm seride en sevdiği sahne gelmek üzere olduğu için heyecanlıyız. mahoney, teğmen harris'in iki yalakasını mavi istiridye barına yolluyor. o meşhur müzik gelsin diye bekliyoruz. gelmiyor. mavi istiridye barı yok. içinde sadece dans olan koskoca bir sahne kesilmiş.

    kesilen sahne şu bilmeyenler için:

    https://www.youtube.com/watch?v=niumqldl_k0

    tatlar kaçtı tabii. kapattım turkcell tv'yi, arşivdekini taktım lordlar gibi sansürsüz izledik. başka neler kesilmiş bilmiyorum ama süresine baktığımda 12 dakikasının uçtuğunu gördüm 40 yıllık filmin.

    gerçekten buna para vermeyin.

  • "eğer iki kişi arasında kalıyorsanız; ikinciyi seçin. çünkü birinciyi gerçekten sevseydiniz, ikincisi olmazdı".
    bukowski