hesabın var mı? giriş yap

  • bundan önce kim yapıyorsa o yapacak.

    türkiye cumhuriyeti 1995 yılında kurulmuş yeni bir devlet değil.binlerce yıl oldu biz buralarda takılıyoruz.eger son 10 senede gelen göçmenlere bağlıysa bütün herseyimiz kapatalım ülkeyi.gocmenler gittiği zaman ağır işlerin emek fiyatı artacak.bu isleri yapan göçmenler 3 bin tl alıyorsa,bu işi yapan turkler 6 bin tl alacak.isler halk nezdinde daha iyi olacak.

    ne göçmenmis amk,yakında göçmenler giderse üzerimize taş yağar felan diyecekler.

  • ürkünçlü olaydır. işin ilginç kısmı; haberdeki ailenin soyadının "toprak" ve bununla aynı olayları tecrübe eden diğer ailenin soyadının "taş" olması. "su" ve "hava" aileleri dikkatli olsun. "tahta" aileleri de espri yapmasın.

  • amerika'yı kim keşfetti? fenikeliler'in veya çinliler'in ortaçağ'da amerika'yı ziyaret etmiş oldukları iddiasından, norveçli etnograf thor heyerdahl'ın balsa ağacından yapılmış yelkenli gemilerde peru'luların, kolomb'dan çok önce, amerika ve polinezyalar arasında ileri geri gidip geldiklerini iddiasına kadar pek çok keşif iddiası var. aslında burada durum biraz da sanırım bakış açısıyla ilintili. yani, amerika'yı kimin keşfettiği hususu, bakış açısı farklılığından ötürü biraz karmaşık.

    mesela iddialardan bir diğeri, venedikli gezgin ve kaşif john cabot'un*, kolomb'un 1498'e kadar amerika'ya ulaşmadığı iddiasıdır. yani 1492'deki kolomb'un amerika'yı keşfi tarihine itiraz edilmektedir. bir yıl önce, yani 1497'de, kuzey amerika kıtasına cabot'un, kolomb'dan daha önce ulaştığı iddia edilmektedir.

    1966'da bir ingiliz bilim adamı alwyn ruddock, john day adındaki ingiliz bir tüccar tarafından kolomb'a yazılan 1498 tarihli bir mektup olduğunu iddia etmiştir. iddiaya göre kolomb’a yazdığı bu mektupta john day, cabot'un (kolomb’dan bir yıl evvel amerika’yı keşfeden) bristol’lı denizcilerin (ruddock’un doğduğu kasaba) amerika’yı 1470’lere kadar geçmişte ziyaret ettiğini söylediğini yazmaktadır. ne yazık ki 2005’te ölen ruddock, vasiyetinde bu belgelerin imhasını istemiş. tabii bunlar hep havada kalan iddialar oluyor böyle olunca.

    bu iddiaların dışında, vikinglilerin henüz 10. yüzyılda grönland’dan kanada’ya geçtiği, yerlilerle orada savaşmış olabilecekleri ve hatta orada yerleşmiş olduklarından ötürü amerika'yı keşfedenler olarak nitelenmeleri gerektiği iddiaları bulunmaktadır. örneğin bjarni herjólfsson amerika'ya ilk kez geçen avrupalı olarak görülmektedir. daha sonra bjarni'nin gemisini alan leif erikson'un 35 mürettebatıyla kanada'nın newfoundlan bölgesinde ilk kez yerleşik hayata geçen avrupalılar oldukları söylenmektedir.

    peki tam olarak keşfetmek hangisi denebilir? bilinçsiz bir şekilde anakaraya yapılmış ziyaretler mi? yoksa amerigo vespucci'nin kolomb'dan sonra gerçekleşen, ama amerika'yı ziyaretten öte, amerika'nın geniş bir kıta olduğunu fark etmesi midir gerçek keşif?

    bu sorunun bakış açısına yanıt bulmadan evvel 973'te özbekistan'da doğan biruni'nin işleri biraz daha karmaşıklaştırdığı söylenebilir. çok yönlü bir bilim adamı olan biruni, antik yunan eserlerinden, öncülü olan al-farghani'nin dünyanın çevresi hesaplamalarından, coğrafya'dan, mineralojiden ve astronomi, matematik gibi pek çok ilimden haberi olan bir alimdi. sonuç olarak dünyanın en eski kıtasının, dünyanın toplam yüzölçümünün beşte ikisini kapladığını hesaplamıştı. buradan hareketle dünyanın 5'te üçünü kaplayan o büyük okyanusta'da mutlaka yükselmiş kıta veya büyük adalar olması gerektiğini düşünüyordu. minerallaerinsudan daha ağır olduğunu bilen biruni, beşte üçü sudan oluşan bir dünyada dengesizlikler olması gerektiğini biliyordu. bu hipotezi sürdürmek için biruni kendi saha gözlemlerinin ötesine geçti ve aristoteles mantığını kullandığı önermelerden oluşan bir akıl yürütme süreci tasarladı. avrasya kara kütlesinin kabaca dünya'nın kemerinin etrafına gerildiğini belirterek, bunun kesinlikle başka bir yerde elde edilebilecek güçlü süreçlerin sonucu olması gerektiğini varsaydı. peki öyleyse biruni 11. yüzyılda amerika'yı ilk keşfeden miydi?

  • yıllardır özel gün ve haftalara mesafeli duruşumuz gün itibariyle değişime uğradı. 22 yıllık sevgilim ve dahi 16 yıllık kocam, bu sabah şaşırttı beni.

    canım benim, sabahın altısında kalkmış, kahvaltı için çayı demlemiş, masayı hazırlamış ve bize kaşarlı sucuklu tost yapmış. masada bir gül eksik. sabah karga bokunu yemeden nerden bulsun adam gülü değil mi ama? laf.

    neyse tost yapmış. yapmış ama; çıkarmış bir kangal sucuk, bir paket kaşar. doldurmuş içine doldurmuş malzemeyi elinin ayarını sevdiğim. basmış tereyağını. yarısını yakmış, yarısını söndürmüş. böyle yıvış yıvış mı desem, çiğ mi desem, yanık mı desem? mutfak desen savaş alanı gibi. bir tost için 20 ayrı mutfak eşyası yağa banıp çıkar mı? çıkmış anacım, çıkmııış. mutfağın ağzına sıçmış mı seninki, afedersin sıçmış bırakmış. yani bi kıçı kırık sucuklu kaşarlı tost için sabah sabah...

    öhöm. evet ne diyordum; bu sevgililer gününde kocam sürpriz yapmış sabahın körü, kedi canını onun. kedi canını da, sanırım 22 yıl çok uzun bir zaman.

    oha 10 yıl geçmiş editi : az önce aradı "turna balığı aldım üf süper, kızartırız akşama ha ne dersin?" diyor. sevgililer günü içinmiş. dev seviyorum ;)

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • komple hiç fire vermeden bir sonraki nesle aktarılan, baskın gen tanımını yeniden yapan, karşısındakinin genlerine asla şans tanımayan, ibrahim tatlıses'in fenotipini olduğu gibi yavruya geçiren başarılı genlerdir. gerek ido olsun gerek yeni bebeği olsun ibrahim tatlıses'in bu genlerinden nasibini fazlasıyla almıştır.

    kök hücrelerle uğraşan bilim insanlarını ibrahim tatlıses'in gen dizilimini incelemeye davet ediyorum. çünkü eğer insanlık geleceğini arıyorsa o gelecek ibrahim tatlıses'in genlerinde gizli.

    çekinik gen nedir bilmiyorlar, ezip, silip süpürüp geçiyorlar. ibrahim tatlıses angelina jolie ile çocuk yapsa çocuk ido'nun biraz daha uzunu olur, hepsi o!

  • chp'li arkadaşımı kızdırmışlar;
    chp'nin iktidar sorunu var diyorsunuz, en yaşlı üye deniz baykal'ın kasedi var !

  • evrime inanmayın arkadaşlar okuyun anlayın ve evrimi öğrenin.

    evrim uydurmasyon bir tanrı gibi inanılacak inanılmayacak bir şey değildir. dinamikleri de kuantum fiziği gibi aklımızın sınırlarını zorlamaz.

    okursanız evrimin nasıl ve neden gerçekleştiğini anlayabilirsiniz. inanmaya vs. gerek kalmaz. o zaman maymuna bakınca ne hissediyorsanız kediye köpeğe domatese bibere bakınca da onu hissedersiniz.

  • "korona virüs çıktığından beri bir kere bile test yaptırmadım.halen de yapmış değilim.bu virüsün fazlaca abartıldığını; influenza'dan farklı olmadığını düşündüm"

    annesinin durumunun ağırlaşmasına ve iki defa hastaneye gitmek zorunda kalmasına rağmen halen şu zihniyette olmak gerçekten araştırma konusu olmalı.

    diyabet hastası ve muhtemelen yaşı ilerlemiş olan annen belki de şuan aşı sayesinde hayatta.

  • kıdem tazminatına çökmek için ismini de tes ( tamamlayıcı emeklilik sistemi ) koymuşlar. şimdi gerizekalıya anlatır gibi anlatayım. bu sistemde ki olayı.

    işveren şu an için kıdem tazminatı durumunda brüt maaş üzerinden aylık %8,3 civarı bir ödeme yapıyor. tes denen ucube sistemde ise hükümet işverene diyor ki eskiden 8.3 yapıyordun şimdi 5.3 yapacaksın. bak sana her ay için %3 kar edeceksin bir de diyor istediğin adamı kıdemi var diye kovamamazlık etmeyeceksin. kovacaksan istediğin an kov. tazminat isterse sen değil ben uğraşırım.

    salak işçilere de diyor ki sen zaten her işverenden tazminat alamıyordun bu sistemde kendinde işten ayrılsan tes'te olan parana bir şey olmayacak. yanlız sistemde söylenmeyen şeyleri aşağıda yazayım.

    işçi işten çıkartıldı, sistemde biriken tazminatını 60 yaştan önce çekemiyor. hatta 60 yaştan sonra da nakit olarak çekemiyor. hükümet diyor ki o parayı peşin sana yedirmem. emekli maaşına azar azar ekleyerek sana veririm diyor. işin enteresanı ev alacaksan tes'de biriken paranın sadece %10 civarını kullanabilirsin. hem ev aldın hem de o sene evleniyorsun o zaman da diyor ki tes'de biriken paranın sadece %20'sini kullanabilirsin. kağıt üzerinde evlenerek tes'te ki parayı çekmeye çalışanlar içinde demişler ki sadece tek bir evlilikte o paranın %10'unu alabilirsin. ikinci evlilik bizi bağlamaz demişler.

    bunun dışında tes denen sistemde işçinin maaşından da %3 kesinti yapılacak. yani işveren 30 günün 19'günün parasını ödiyecek işçi ise kalan 11 günün parasını ödeyecek. ancak işçi o parayı istediği an değil hükümet nasıl uygun görürse öyle kullanabilecek. kısaca bu sisteme destek veren çalışan kişi beyin yerine saksı taşıyordur.