hesabın var mı? giriş yap

  • parayı bulanın et kemirmeye koştuğu mekan. bu ve türevleri yüzünden zaten pek parlak olmayan büyükbaş hayvancılık riske girecek diye korkuyorum. yok bülent ersoy bi oturuşta 3.5 kilo kıvırıyormuş, yıldırım demirören çenesiyle kuzuyu ikiye bölüyomuş... noluyo lan, ne bu? nası bi furya başlattılarsa sadece o bölgede türkiyenin tükettiği kırmızı etin %70'i fln yeniyor. yeniçeri ocağı gibi amk.

  • 8 sene once yapacagını yaptı. bala gote mucizevi sekilde kupaya katılınca guzel gazlamalar ile biz bitti demeden bitmezlerle bisey mi bekleniyordu acaba.

    kendisi en cok maas alan turnuvadaki 3. antrenor. lowden del bosqueden fazla kazanıyor. akıl var mantık var. bu adam ne basardı ki boyle paralar kazanabiliyor. 40 tane ulkeden 24 takımın katılabilecegi sampiyonaya katılmak mı basarıdır yani. joachim low almanyaya dunya kupası kazandırdıgı halde daha dusuk maas alırken, vicente del bosque hem dunya hem avrupa kupalarını kaldırdıgı halde daha az alırken ben terimin bu aldıgı parayı hazmedemiyorum.

    her seyin otesinde vatan millet sakarya edebiyatı yaparak savasa gidermiscesine milli gururdur sereftir akan sular durur gibisinden laflarla cebe 3,5 milyon euro indirmek guzel olmalı. turkiyenin ekonomisi belli, ortalama maaslar gelir belli. senin kalibren arnavutluk kadar, romanyanın yarısı polonyanın ucte biri seviyesinde. onların hocası 100bin 200bin 300bin euro alırken sen nasıl oluyorda 3,5 milyon euro alabiliyorsun. isvecin hocası bile 200bin alıyor lan. zaten 60 kusur yasına gelmissin paranın dibine vurdun vuracagın kadar, bu yastan sonra milli gorev icin bunu nasıl utanmadan alabiliyorsun gercekten merak ediyorum. helal olsun.

    http://www.kicktv.com/euro-2016-coach-salaries/

  • hoş bir kavram olduğundan olacak, fransızca'nın sınırlarını aşıp başka dillerin, bilhassa da ingilizce'nin içine girmiş, ve de türkçe'ye "merdiven nüktesi" diye çevirmemizin hatalı olmayacağını düşündüğüm bir tamlamadır esprit de l'escalier. diderot'nun çok daha önce yazılmış olup da 1830'da yayınlanmış "paradoxe sur le comédien" kitabında, ki aktörlük üzerine aykırı düşünceler şeklinde yayınlanmış bizde bu, geçen bir hikayeye göndermedir söz: kendisine evde söylenmiş kötü bir lafa o sırada karşılık veremeyip de, hoş, zekice bir cevap aklına ancak merdivenlerde gelen adam hakkındadır.
    kendisine acı bir şekilde laf koyulan ve bunun altında kalan birinin olay geçip gittikten sonra "tüh, keşke şöyle deseydim, nasıl da lafı gediğine koyardım" tarzında düşünmesidir işte l'esprit de l'escalier. almanca'ya birebir treppenwitz olarak çevrilmiştir, ingilizce'de de staircase wit, bravery of the staircase ya da staircase afterthought gibi şekillerde kullanılır orjinal halinin yanısıra.
    internet'te de aynı konsept üzerine kurulmuş, "ne dediler bana, ben ne dedim, oysa ne demeliydim" formatlı, what i should have said gibi adlara sahip siteler var. ben de burda bir itirafta bulunabilirdim, ama hatırladığım hiç böyle bir anım yok açıkçası. çok mu hazırcevabım, hiç altında ezileceğim bir laf mı işitmedim, yoksa hafızam mı çok acınası, ondan emin olamıyorum.

  • istanbul ahl'den yurtdışına gitmek üzere havalanındayım. sırada hemen önümde kara çarşaflı bir kadın ve bir adam, kabindeki polisle aralarında bişeyler oluyor, konuşmalar falan, neyse sonra geçiyorlar. sıra bende pasaportu uzatıyorum.
    kabindeki memur başlıyor söylenmeye.
    - heryerini kapatmış sadece gözleri var, yüzünü görmem lazım, kontrol için, uğraştırdılar bir sürü.
    - açtı mı sonra?
    - müslim falan bişeyler dedi, e ben de müslümanım dedim, açtı sonra.
    - nerelilermiş?
    - türkmenistan*, ya ben çok meraklıyım sanki senin karının yüzünü görmeye. zaten buradan ne ruslar, ne ukraynalılar geçiyor!!!!
    - ee evet siz de haklısınız tabi.

  • ingilizcede irresistible force paradox veya unstoppable force vs immovable object olarak geçen, türkçesiyle "durdurulamayan güç ve hareket ettirilemeyen nesne" olarak tanımlanabilecek bir fizik sorusu. teoride çok fazla tartışılsa da pratikte mümkün olmayan bir olaydır.

    elimizdekilere bakacak olursak ;

    1 - durdurulamayan güç
    2 - hareket ettirilemeyen nesne

    durdurulamayan güç için yapılacak tanım ; boyutu, durumu ve kütlesi ne olursa olsun karşılaştığı nesneyi hareket ettirecek olan kuvvettir. karşısına gelecek olan her şeyi hareket ettiren bir kuvvetin var olması için sonsuz bir enerjiye sahip olması gerekecektir.

    hareket ettirilemeyen nesne için düşünecek olursak, ne kadar büyük bir kuvvet uygulanırsa uygulansın bir milim bile kıpırdamayacaktır. bu nesnenin hareketsiz olması için sonsuz bir kütleye ihtiyacı olacaktır, aksi durumda sonsuz eylemsizliğe sahip olamayacaktır.

    bu iki nesnenin birbiriyle çarpması durumunda ne olacaktır ?

    teoride çok tartışılan bir konu ancak pratikte böyle bir şey mümkün değildir.

    bir gücün durdurulamaz olması için sonsuz enerjiye sahip olması gerekir. bir nesnenin ise hareketsiz olması için sonsuz kütleye sahip olması gerekir. albert einstein'in bizlere sağlamış olduğu e=mc^2 formülüne göre enerji ve kütle aynı şeydir, birbiriyle yer değiştirebilir. burada kütleyi yoğunlaştırılmış enerji olarak düşünürsek, hareket ettirilemeyen nesnenin bütün kütlesi enerjiye dönüştürülebilir.

    durdurulamayan bir gücün var olması için evrendeki bütün enerjiye sahip olması gerekir, buna evrenin ve durdurulamayan nesnenin kütlesi de dahil. böylece durdurulamayan güç var olduğu sürece hareket ettirilemeyen nesne var olamayacaktır. hareket ettirilemeyen nesnenin var olması içinse evrendeki bütün kütleye sahip olması gerekir, buna durdurulamayan gücün enerjisi de dahil. böylece ise hareket ettirilemeyen nesne var olduğu sürece durdurulamayan güç var olamayacaktır.

    kısaca, hareket ettirilemeyen nesnenin veya durdurulamayan gücün var olması için ikisinin de evrendeki bütün kütleye ve enerjiye ihtiyacı vardır. bu sebeple ikisi birden aynı anda var olamaz.

  • laik, rahat ve batı özentisi hayat yaşamasına rağmen, siyasal islamcılarla da arasının çok iyi olmasıdır.

    özellikle reisle arası pek bir iyidir.

    itici insanları meşhur edip, sosyal medyada sürekli önümüze düşmelerine sebep olmuştur. şeyma subaşı, eser yenenler, oğuzhan koç gibi şımarık tipleri görmekten gına geldi.

  • yalan yok başta fransızca mı lan? diye düşündürdü.

    "uloü höani panoü, la huani kuabloü, hani sahhğğat"
    ou l'eau huannee poineau, la huannee cableau, huannee soitte...

    "sen möemurolma"
    saint meumaraulma...

    not: işkembeden sallıyorum ama sanıyorum şöyle bir şey olsa sırıtmazdı.