hesabın var mı? giriş yap

  • bir şeyler okurken kesinlikle müzik dinleyemem. okuma yaparken çok farklı müzik türleri denedim belki olur, ortamı doldurur diye ama bir türlü sessizliğin verdiği konforu hiçbiri vermedi. lo-fi türünü yaklaşık bir aydır dinliyorum. önceleri biraz garip geliyordu ama sonra beni rahatlattığını fark ettim. bir şeyler okurken beni rahatsız etmeyen, arkada akıp giden bir tür ile tanıştığım için mutluyum. bir şeylere konsantre olurken ya da teknik bir dokümana yoğunlaşmışken çok iyi geliyor bana. hele ki şöyle hafif kalburüstü bir de ses sistemine sahipseniz değmeyin keyfe oluyor.

    chill out seven dinleyici bu türü de çok sevecektir. ama kesinlikle birbirinden ayrı şeyler. lo-fi içerdiği raw, saf sound, ara ara ortam sesleri, çizik plak efektleri, biraz jazz'ımsı, biraz hip-hop tarzı tekrarlı döngüler ile diğer türlerden ayrılıyor. elektronik sesler ile organik seslerin harika bütünleşmesi bence. 1960, 1970 jazz sample'ları ve 80'ler, 90'lar elektronik tınıları çok duyulur. bu yönden oldukça nostaljik geliyor bana ve bir 80'ler, 90'lar insanıysanız sizi de vurabilir bu tür. çoğu zaman solist sesleri olmaz bu şarkılarda, ara ara duyulan vokal sesler de o eski ilk dönem televizyonlardan, radyolardan ham olarak kaydedilmiş gibidir.

    tanım: dar anlamda kayıt ortamında ortaya çıkan garip seslerin, istenmeyen efektlerin, distorsiyon ve parazit seslerin tekrar ele alınarak üretilen estetik bir müzik türü de denilebilir.

  • vekili olduğum bir dosyada akrabamın başına gelmiş olay. yirmili yaşlarda bir çocuk eve kombi tamiri için geliyor, hiçbir parçayı değiştirmiyor üstüne üstlük orijinal bir parçayı kombiden çıkarmak suretiyle gidiyor. bakım/servis ücreti makul de olsa, -400 tl gibi bir şeydi- bu durum akrabamın dikkatini çekiyor ve suç duyurusunda bulunuyor.

    çocuk şu an ağır cezada nitelikli dolandırıcılıktan yargılanıyor.

    böyle bir şey dikkatinizi çekerse, hakkınızı arayın. yapabiliyorlar çünkü.

    edit: sanık beraat etti.

  • bu ifadeyi tarif etmeye kelimelerim yetmiyor. sadece olaya psikolojik olarak bakacağım. bu yangının insanlarda, özellikle çocuklarda bıraktığı travmalar, yaralar kolay silinmeyecek. kocaeli depreminden sonra ev verildi. ama o dönem orada olanların kulağından yardım edin çığlıkları hala gitmiyor. kapıyı sert çarpsan deprem zannediyorlar.

    psikoloji diye bir bilim var ve travma, travma sonrası stres bozukluğu gibi kavramları bilmelerini beklemiyorum. ama lütfen yorumun da, cehaletin de bokunu çıkarmasınlar.

  • sümerler birayı çok severmiş. bira tanrısı bile atamışlar hatta. (bkz: ninkasi)

    öyleki yazılı en eski tabletlerde bile bira tarifine rastlanılırmış. bu tabletlerin birinde ninkasi'ye ilahi yazan o dönemin şairlerinden biri, şiirinde bira tarifine bile yer verir. bu tarifte sümer bira yapımı şiirsel terimlerle adım adım anlatılır. ilahinin ikinci bölümünde ise biranın yapıldığı ve sunulduğu kaplar övülüp, şarkılarda kutlama sözlerinden bahsedilir.

    "sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
    serinlik üstesinden gelir,
    ninkasi, sensin pişmiş püreyi kamıştan büyük yaygılara yayan,
    serinlik üstesinden gelir"

    görsel

    ilahideki talimatlar o kadar açık ve kesinmiş ki amerikalı anchor bira şirketi’nden fritz maytag bunları uygulayıp oldukça başarılı bir sonuca ulaşmış. maytag yaptığı birayı amerikan mikro biracılar derneği’nde, 4 bin yıl önce sümerlilerin yaptığı gibi kamışlarla büyük testilerden içilmek üzere sunar. antik sümer birası; en eski tarifle yapılan bira.

    görsel

    chicago üniversitesi sümerloji profesörü miguel civil, bu biranın modern biralara benzer şekilde %3.5 alkol oranına sahip olduğunu belirtip, biranın “sert elma şarabına benzer, acı olmayan sek bir tadı vardı” diye ekliyor.

    sümer birası “hemen tüketilmek için yapıldığı” ve saklanamadığı için şişelenip satılamamış. ama yine de tablet çevirisinin “zor terminoloji ve şiirsel metaforlar arasında bile” tarifi anlayabilen uzman bir bira yapımcısının elinde gerçekten başarılı sonuçlar doğurduğu görülmüştür.

  • üstündekilere saygılı, mesafeli ve her şeyi söylemesen de yalansız ol. bu sana saygınlık kazandırır.

    senle aynı seviyedekilere sıcakkanlı, mesafeli ve ketum ol. bu seni aşağıya çekmek istediklerinde ellerini kozsuz bırakır.

    atındakilere cömert, mesafeli ve kibirsiz ol. bu saygının yanında sevgi de kazandırır. sevilmek sana kazandırır, bir gün o gün sahip oldukların elinden kayıp gitse bile.

    hiçbirini yapamam diyorsan sadece mesafeli ol ve işini yap. büyük çoğunluğun ekmeğinin peşinde olduğunu unutma.

  • olayı dün özetlemiştim. şimdi buraya tekrar yazayım:

    olayı bilmeyenler için özetin özetini yazalım. prematürlerde rop diye bir hastalık var. retinopati of prematurity, prematürün retina hastalığı. o dönemde daha ülkede lazer teknolojisi olmadığı için tedavisi de yok. o sırada bu hastalığı bakan uzman göz hekimi üniversite hastanesinde (çapa mı cerrahpaşa mı hatırlamıyorum) daha önceden bu bölüme randevu alınıyor fakat randevu tarihinde hala küvözde olan bebeğin beyin kanaması (subaraknoid kanama) mevcut. doktor inisiyatif alıp “beyin kanaması olan hastayı kanama kontrol altına alınmadan tedavisi olmayan bir hastalığın muayenesine göndermem.” diyor ve sonrasında da uğraşıp bebeği yaşatıyor. zaten tedavisi de olmadığından bebek kör kalıyor ve aile dava açıyor. bizim yüce türk adaleti de “kontrol tarihinde muayeneye göndermeyip tedavisini ihmal ettiği için oluşan körlük sebebi ile” 4,5 milyon tazminata mahkum ediyor. doktor beyin gruplarda “bugün olsa bugün yine aynı kararı veririm. bilirkişi heyetine hakkımı helal etmiyorum. hastayı o halde göndersem bu sefer de ölüme sebebiyet vermekten ceza alacaktım.” mihvalinde yazıları mevcut.

    özetle doktora niye hastayı yaşattın diye ceza kesildi.

  • walter'ın karakteri değişti, tipi değişti, evi değişti, arabası değişti her boku değişti bi şu beyaz donları değişmedi amk. 5. sezonundan beklentim bunun da sonunda değişmesi yönünde.