hesabın var mı? giriş yap

  • - neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyuyorsun
    + hoşuma gidiyor
    - tamam

    sonra da kızı öpüyor agsgafags bu ne saçma bir diyalog ne saçma bir ortam ne saçma sapan bir nesil aw

  • yok diyemeyeceğim; vardır. toplu taşımada ayakta sıkış sokuş durmaya çalışan insanların arasına boş arabayı katlamadan sokan, " sana doğru geliyorsam çekileceksin 1 cm yakınımda bile olsan seni ezerim" tavrı ile hakikaten ezen, kıç kadar dükkanlara arabayı zorla sokup bir de milletin ayağını orada ezen, morartan, bebek arabasını pazar arabası olarak kullanan insanların terörüdür. hem öte yandan hani arabada bulunan o çocuğa/çocuklara da yazık.

    arkam dönük markette rafta bir şeye bakıyorum, kıpırdamıyorum bile, gelip gene çarpıyor, yan rafa bakıyor ya.

    kullanma diyen yok, elbette kulanacaksın.
    bütün öncelikler ve haklar da zaten senin.
    ama sana karşı negatif ya da anlayışsız bir tavır takınmamış insanı da bebeğim/çocuğum varsa istediğim terbiyesizliği yapar arkasına sığınırım davranışına da maruz bırakmamalısın.

  • kaydolurken * nickini öylesine vermiştim daha sonra değiştiririm diye. bilmiyordum. yapıştı kaldı. pişmanım.

    bu nick hiç bir başlık entry ve nick uyumuna giremiyor diye geceleri yorganın altında ağladığım oluyor.

    eksiyi ilk keşfettiğimde 2004 falandı o zaman hiç yazar olmak aklıma gelmemişti. biraz salaklık varmış gençliğimde.

    olay butonu ilk yandığında sözlükte bir kavga falan çıktı ona adam çağırıyorlar sanmıştım.

  • ben de burada atıp tutanlar gibi düşünüyordum. gerekirse işi gücü bırakır annemle ilgilenirim diyordum. önce teyzem destek oldu, 4 ay evinde ilgilendi ama annem orada çok mutsuz oldu. sürekli evine gitmek istedi. evi farklı bir şehirde. yanına bir yardımcı buldum, evine yerleştirdim, her haftasonu uzun yol yapmayı da, tek maaşla iki ev geçindirmeyi de göze aldım ama annem yine mutsuz.

    kendi hayatının kontrolünü elinde tutmaya alışkın, hep özgür yaşamış, asla tahakküm altına girmeyecek eski bir bankacı ve ticaret kadını. ilk ay kızı kovdu, azarladı, sürekli bağırıp çağırdı, ağlattı… yalnız kalamayacağını idrak edince bu kez kötü davranmayı bıraktı ama sürekli şikayet etmeye başladı. 3 gündür yemek yemiyor mesela, protesto ediyor kendince ki beslenme onun için ilaçtan bile daha mühim şu an.

    2 hafta önce bir epilepsi nöbeti geçirdi, tekrar etme ihtimali yüksek. sol gözünün üzeri morarmış, konuşamadığı için ne olduğunu söyleyemiyor, sadece düşmediğini veya bir yere vurmadığını, canının da acımadığını söylüyor. yani sorunca 'yok yok' diyor sadece.

    nezle oldu, sürekli uyuyor dedi kız, doktora gitmesi lazım ama asla ikna edilemiyor. gerek yok diyor. hayır istemiyorum diyor.

    kişisel hijyenini yeteri kadar sağlayamıyor ve benden başka kimsenin de yardımcı olmasına izin vermiyor.

    istanbul'da yaşıyorum ben. iyi ve huzurlu olduğum bir işim, kendimle mutlu olduğum bir hayatım, ilgilendiğim hayvanlarım var. her şeyi bırakıp yanına gitsem yine mutlu olmayacak artık bunu biliyorum. onun istediği eski düzen ve özgürlüğü ama bu mümkün değil artık. bunu idrak edemiyor, etse de kabul edemiyor. kaldı ki sadece onun maaşıyla geçinmemiz gerekecek. bu da mümkün değil, sadece aç kalmamamıza yeter, o da belki.

    yanıma alsam, gündüz işteyim yine eve biri lazım. istanbul'da bakıcılar 600 dolardan kapı açıyor. bütün hayatımı ona endekslemem, kendimden tamamen vazgeçmem gerekiyor benim ki ona rağmen her şeye yetebilmem mümkün değil. hijyenini nasıl takip edeceğim? her gün çeşit çeşit yemeğini nasıl hazırlayacağım? evde düşse, bir nöbet geçirse nasıl hastaneye yetiştireceğim?

    işi bıraksam, annem 72 yaşında, kardeşim falan yok. 20 sene her şeyi bırakıp kendimi ona adasam o gittiğinde ben 57 yaşında olacağım. emekli olamamış, bir geliri olmayan, ödemesi gereken bir ev kirası, faturaları olan yalnız bir insan olarak ben ne yapacağım o gün geldiğinde? hayırsızlık denen bu rasyonel düşünme şekliyse kendimle yüzleşip hayırsızlığımı kabul etmem lazım demek ki.

    basit şekilde, acaba düştü mü, yemeğini yedi mi, bir yeri ağrıyor/acıyor mu, pedini değiştirebildi mi… 6 aydır bunları düşünmeden geçen tek bir günüm, uykusuz ve bitkin şekilde uzun yol yapmadığım tek bir hafta sonum olmadı. şimdi onun güvende olacağı ve ihtiyaçlarının karşılandığından emin olacağım bir hayatı onun için yaratmak mı hayırsızlık yoksa şu an yapmaya çalıştığım mı?

    hayırlı evlatların fikirlerini, çözüm önerilerini duymayı samimi olarak çok isterim.

    debe editi: ben bunu yazdıktan 2 saat sonra yardımcımız valizini topladı gitti. :) hafta içi 4 gün 08:00-19:00 annemle ilgilenecek ve evin işlerini halledecek, büyük ırk köpeğimden de korkmayacak birini arıyorum. böyle bir çevresi/tanıdığı olan varsa benimle iletişime geçebilir mi? lokasyon istanbul. teşekkürler.

  • cin yerine (bkz: üç harfli) deriz. zira köklerimizde şamanlar var. şamanlar, bir nesnenin adı anıldığında, onun gücünün de çağrıldığına inanırlardı. o inanış şeklen müslüman olduğumuzda da devam etti, cin demedik de, üç harfli dedik.

    "okumak" sözcüğü bu yüzden hem "read, recite" karşılığı kullanılır, hem de "davet etmek" anlamındadır. anadolu'da sıkça kullanılan "davetiye" anlamında (bkz: okuntu) tabiri bu yüzden var. cin adını okuduğunda, cini davet edersin.

    tam olarak bu yüzden atalarımız börü yerine (bkz: kurt) demişler, kurt elma kurdudur, tırtıldır. fakat daha sonra kurt da yaygınlaşmış, onun da yerine "canavar" demişler. farsça "can-aver", canlı demek. hayvan yani. doğrudan adını anmamışlar da, üç harfli lafındaki gibi, canlı, hayvan demişler. fakat o da hep kurda dair kullanıldığı için, canavar türkçe'de olumsuz bir anlam kazanmış ki, ingilizce beast sözcüğünde de böyle bir durum söz konusudur.

    domuz da müslüman kültürün "olumsuz kutsal"larından. o yüzden domuz sözcüğü de anılmaz genellikle. (bkz: dağda gezen) tabiri iç anadolu'da domuz için kullanılır. dağdaki gavur, gavur, dört ayaklı da tespit ettiğim diğer kullanımlar. bu da sözcük tabusuyla ilişkili.

    tabii bazen buna tabu demiyoruz da, (bkz: euphemism) diyoruz. bazı kaba ifadeleri doğrudan söylemek bize ayıp geldiği için, imalı başka sözcükler kullanıyoruz. en meşhuru, don. don sözcüğü donanmak ile akraba. basitçe kıyafet demek. iç çamaşırı demek yerine, daha kibar olsun diye, iç çamaşırını ima ederek "don" demiş atalar, kıyafet anlamında. fakat bu euphemism o kadar yaygınlaşmış ki, aynı börü-kurt-canavar örneğinde olduğu gibi, yapışıp kalmış. bugün ortalama bir türk'e don dediğinizde bundan alta giyilen iç çamaşırını anlayacaktır. o yüzden söz gelimi dede korkut'taki "demir donlu mamak"ı kafasında demirden külot giyen bir adam olarak canlandıracaktır.

    bir diğer euphemism örneği de tuvalete dair. atalarımız da bizim gibi kızların pembe sıçtığına inanıyorlarmış. tuvalet demek istememişler o yüzden, ayak yolu demişler. 100 numara vs gibi başka kullanımlar da var, hepsi bu ayıp sayılan sözcüğü anmama kaygısından dolayı.

    aklıma gelen en ilginç örneklerden biri de, hayır kelimesi. türkçe "no" karşılığı aslında "yok"tur. azerbaycan'da hala yoh derler. değil sözcüğü de bir diğer olumsuzumuz. ancak "no" karşılığı hayır türkiye türkçesi'ne çok yerleşmiş.

    hayır sözcüğü, hayır hasenat terkibindeki, hayır işlemek deyimindeki "hayır". ama sanırım kibar istanbullular doğrudan ve rahatsız edici biçimde "yok" demek istememişler, reddetmeyi inceltmek istemişler, "hayır olsun", "belki böylesi hayırlıdır" anlamında hayır demişler. o kadar sık ve yaygın kullanılmış ki, yes=evet ve no=hayır iyice yerleşmiş.

    yine de anadolu'nun birçok köyünde "hayır" sözcüğünü duyamazsınız. yok, yoh, deel, değal vs derler ama hayır demezler. zira eğitimli, yüksek kültür dairesine mahsus bir sözcük, yaygınlaşması da ancak örgün eğitimle başlamıştır diyebiliriz.

    o yüzden yani ozanlarımızın "o dedi hayır" yerine "o dedi yok yok" demeleri.

  • efendim bir krater gölü nasıl olurda koca bir bolgenin hanasını ağlatır hemen izah edeyim.

    şimdi bu nyos denilen göl, kamerunda bulunan sönmüş bir volkanın krater gölü.. bölgenin yağış alan bir bölge olmasından dolayı 21 ağustos 1986 tarihinde burada bir toprak kayması oluyor ve çılgın atan bir felaketin tetikleyicisi oluyor. yıllar yılı altında kaynayan magma sayesinde golün dibinden sızan karbondioksit gazı gol tarafından emiliyor ve aynı bir gazoz gibi su tarafından emiliyor. derinlerde oluşan su basıncı sayesinde ise su yuzeyıne çıkması engelleniyor. yıllar yılı emilen karbondioksit gazı sayesinde göl artık belli bir doyumluluğa ulaşıyor ve aniden gerçekleşen bir toprak kayması, karbondioksiti su yuzeyıne yukselterek (şampanya hesabı) gazın açığa çıkmasına sebebiyet veriyor.

    sonuç inanılmaz. normal şartlarda yüzde 0.3 değerinde bulunması gereken karbondioksit patlama yapıyor ve yüzde yüz değerine ulaşıyor. insan vucudu için sınır değer yuzde 10-15 arasında. anında 1700 kişi ölüyor. 3000 civarında besi hayvanı telef. doğal hayatın aldığı zararın boyutları ise bilinemiyor.

    aynı durumun okyanus veya denizlerde olması da teoride muhtemelmiş. hatta dinazorların yeryuzunden silinmesinin de bu tip bir olaya dayandığını söyleyen bilim adamları var. (korkmayın lan isviçreli değil adamlar bizzati gördüm history channel da öz be öz orinal amerikalı hepsi)

    vay ba.

  • öncelikle (bkz: asphalte)

    söz konusu durum bir haksızlık değildir. ortak yaşanılan yerlerde bazı durumlar böyledir. mesela en üst kattaki adam da çıkıp "ben sadece kapımın önünü süpürsem yeter, zaten kirlenmiyor bile. temizlik parası vermek istemiyorum." diyebilir. toplu yaşama uyum sağlayamayan müstakil evde de yaşayabilir tabi.

  • gabriel garcia marquez'in vefatı sebebiyle resmi sitesinden mesaj yayınlayan kulüptür. gıpta ediyorum lan böyle kulüplere elimde değil. bizim hacıosmanoğlu'na "abi beşiktaş gabriel garcia marquez hakkında resmi siteden açıklama yapmış" desen "ilgilenmiyorlarsa koşun sivas almadan alın getirin" der muhtemelen.. vay amk..