hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: andorid telefonuma apk dosyası yerine
    yanlışlıkla .akp dosyası indirip kurmuşum lan. arkadaş aradığında dombra çalınca fark ettim mk birde rehberdeki herkesin önüne ak yazısı gelmiş, sakallarından dolayı gandalf diye kaydettiğim biri vardı piç daha balrog kesmeden ak gandalf oldu. sadece rabia adlı lise arkadaşımın ismi değişmemiş ama 4 tuşuna basılı tutuncada bunu arıyor. şimdide telefonda 400gb boş yer istiyor mk. ben buna 400gb hafıza kartı falan takarsam bu piç android sistemi silip yerine başkanlık sistemini kurmaz dimi. çok korkuyorum lan yardım edin.

    @1-adamı mikerler bile hacı ne indirdiğine iyi bakaydın

    @2-panpa flaş lightı da bi kontrol etseydin. yerinde ampul falan olabilir.

    link

  • cahillik bile değil. net bir mental yoksunluk.
    hadi söktün bataryayı hangi akla hizmetse, daha önce dinleme cihazı mı gördün, tanıdın da hemen ne olduğunu tanımladın o devrenin?
    gördün o devreyi, bari araştır neymiş? hangi akılla, hangi bilgiyle, hangi deneyimle böyle bir bilgi uyduruyorsun? amacın ne?

    diyelim sahiden dinleniyoruz; ulan zaten telefon dediğin şey ses alışverişi için var. içinde en az bir mikrofon var. yeni ve gelişmiş cihazlarda birden çok mikrofon var. bir işletim sistemi var, yazılımlar var. kasanın içinde bir ton komponent var. neden pile gizlesinler? bunu bile düşünmekten yoksun olunmaz. telefon lan o. olası bir dinleme için kendi varlığı yeterli zaten.

  • bir gece vakti, sanıyorum adam meyhaneden evine dönüyor ama çok sarhoş, zor yürüyor. telefonunu çıkardı aramasını yaptı, en yavşak sesiyle "alo, karıcım" demesi ile telefonu kulağından uzaklaştırması bir oldu (karşı telefondan ablam bas bas bağırıyor), adam birkaç saniye telefona baktı küskün küskün sonra şunu söyledi "bi kere de afiyet olsun de bee, bi kere de afiyet olsun de"

  • dalgın müsterinin duragı kacırdıgını anladıgında,heyecanlanarak telaslı bir bir sekilde minibüs söförüne;
    -pardon söför bey müsait bir yerde iner misiniz?
    diyerek sorması ve akabinde söförün ayar veren cevabı;
    -niye abla sen mi sürecen
    demesiyle ablanın yasadıgı dumur,iste budur.

  • bu olay yaşandığından beri düşünüp duruyorum, bir yandan da kandil gibi için için yanıyorum, kendimi bildim bileli devamlı surette tacize uğrayan bir kadın olarak, onun yaşadıklarının binde sadece birini hissetmiş olduğumdan, onun hissetmiş olduklarını tahayyül edince, dehşete kapılıyorum.

    bu hikayenin aynısın tıpkısı benim başımdan geçti. ama tecavüze uğramadığım için, şanslı taraftayım bu seferlik.

    neden "bu seferlik" derseniz; evet maalesef alkol kullanıyorum, eğlenmeyi seviyorum, dışarı çıkıyorum ve eve geç dönebiliyorum ve utanmadan kadınım. tüm bunlar için özür dilemem gereken bir cinsiyete sahip olduğumu ve bu boktan ülkenizde yaşamak zorunda olduğumu biliyorum.

    ben 19 değil ama sanırım 21 yaşındaydım. kadıköyde eğlenmiş, zil zurna sarhoş, sarı minibüslere binmiştim. sahilden giden, kadıköy-bostancı minibüslerine. aynı olaydaki gibi.

    saat de, aynı olaydaki gibi, gece 3 civarıydı. kalamış'ta inmem gerekirken, arkada sızdığımdan, bostancıya çok az kala uyanmış ve can havli ile inmiştim.

    feneryolu'nda oturuyordum, yürümek için çok uzun bir mesafe idi. cebimde sadece 5tl param kalmıştı. bağdat caddesine yürümüş ve tam karakolun olduğu köşede taksi beklemeye başlamıştım. inanır mısınız, taksi beklediğim o 3-5 dakika içinde, araçlarının içindeki polislerden işittiğim pis lafların haddi hesabı yok, bir yandan da gözümü kör ettiler selektör yaparak. polis'e, güvenmek şöyle dursun, onlardan kaçmanın yollarını aramam gerektiğini bildiğim bir yaştaydım.

    neyse ki bir taksi durdu. yaşlıca bir amcaydı, sürücüsü. her nasılsa "ne işin var bu saatte sokakta" demedi, gideceğim yeri sordu, "feneryolu" dedim "ama sadece 5tl param var" dedim. "sorun değil" dedi, beni eve bıraktı ve güvenli bir şekilde yatağıma girdim. ve evde de annem vardı. annemi uyandırıp para isteyebileceğimi söyledim, ama amca kabul etmedi, "uyandırma" dedi.

    o günden bugüne kadar, bu az buçuk normal akıl sağlığı ile yaşadığım hayatı meğer o taksici amcaya borçluymuşum.

    o gece, beni zerre merak etmeden, horul horul uyuyan annem de, bugün bu haberi duyduğunda, "ne işi varmış o saatte sokakta" dedi!!!

    son sözlerimi, mide bulantıları içinde yazıyorum. inanın, böyle düşündüğünüz için, hepinizden nefret ediyorum. başınıza bin türlü bela geldiğini görmek isterim.

    19 yaşında bir genç kadın bağdat caddesinde gece saat üçte nereden döner sorusu, yerini; 33 yaşında evli çocuklu bir adam bu saatte bağdat caddesinde neden tecavüz eder sorusuna bırakmadıkça kadına karşı tecavüz de taciz de bitmeyecek.

    eril beyninizi siksinler.

  • bu hastalık sebebiyle şehir karantinaya alındı ve insanların giriş - çıkışlarına artık daha çok dikkat ediliyor. wuhan'da yaşayan birisi karantina gününden sonra yaşadıklarını günlüğüne almış. okumak isteyenler için ;

    23 ocak perşembe - izole yasağının başladığı gün

    uyanıp yasağı öğrendiğim zaman ne yapacağımı bilemedim. ne anlama geldiğini, ne kadar süreceğini ve nasıl hazırlık yapacağımı bilmiyordum.

    sosyal medyada çok fazla olumsuz haber dolaşıyor. hastalara teşhis koyulduktan sonra tedavi uygulanmadığı (çünkü yeterli yer yok) ve ateş hastalığı olan insanlara doğru tedavi yapılmadığı söyleniyor.

    çok daha fazla insan maske takıyor. arkadaşlarım bana erzak depolamamı söyledi. pirinç ve erişte neredeyse mağazalarda tükenmiş.

    bir adam çok fazla tuz alıyordu ve birisi ona nedenini sordu. adam "ya bu yasak bütün yıl boyu sürerse ?" diye cevap verdi.

    eczaneye gittimde herkese sayılı ilaç veriyorlardı. ellerinde maske ve alkollü dezenfektan kalmamış.

    yiyecekleri depoladıktan sonra, hâlâ şok içindeydim. sokaktaki arabalar ve yayalar öncesine göre çok daha azdı, sanki şehirdeki hayat birden durmuş gibiydi.

    şehir tekrar ne zaman hayata dönecek ?

    24 ocak cuma - sessiz bir yıl başı arifesi

    dünya sessiz ve sessizlik korkutucu. ben yalnız yaşıyorum, bu sebeple sadece koridordaki diğer insanların seslerini duyarak başkalarının varlığından haberim oluyor.

    nasıl hayatta kalacağımla ilgili düşünecek çok zamanım oldu. benim fazla kaynağım veya bağlantıda olduğum insan yok.

    benim hedeflerimden bir tanesi hastalığa yakalanmamak, bu sebeple egzersiz yapıyorum. hayatta kalmam için yiyecek de büyük önem taşıyor, bu sebeple yeteri kadar malzemem olduğundan emin olmalıyım.

    hükümet yasağın ne kadar süreceğiyle veya bizim burada nasıl hayatımızı devam ettirebileceğimizle ilgili bir şey söylemedi. burada yaşayanlar yasağın mayısa kadar sürebileceğini söylüyor.

    eczaneler ve küçük mağazalar bugün kapalıydı ama kuryelerin yemek getirdiğini görmek beni rahatlattı.

    marketlerde erişteler tükenmiş ama pirinç var. bugün ben de markete gittim. kereviz, sarımsak ve yumurta aldım.

    eve döndükten sonra bütün elbiselerimi yıkadım ve duş aldım. kişisel hijyen önemli, sanırım ellerimi günde 20 veya 30 kez yıkıyorum.

    dışarı çıkmak benim hâlâ dünyayla bağlantılı olduğumu hatırlattı bana. tek başına yaşayan yaşlı veya engelli kişilerin bunu nasıl atlatacağını bilmiyorum.

    her zamankinden daha az pişirmek istemedim çünkü bu gece domuz yılının son günüydü ve bunun kutlama yemeği olması gerekiyordu.

    yemekten sonra arkadaşlarımla internet üzerinden görüntülü konuşma yaptık. virüsten konuşmak kaçınılmazdı. wuhan'ın yakınlarındaki kasabalarda evleri olanlar var, bazıları hastalık sebebiyle evlerine gitmek istemediler, bazılarıysa evlerine gitmekte ısrarcıydılar.

    bir arkadaşımız görüntülü görüşme sırasında hapşırdı ve bir kişi şaka amaçlı ona konuşmayı kapatmasını söyledi.

    benim pişmanlığım yok, çünkü anlamlı bir işim var. ama hayatımın sona ermesini istemiyorum.

    25 ocak cumartesi - çin yeni yılı yalnız başına

    bugün çin yeni yılı. ben hiçbir zaman festivalleri kutlamayı çok istememiştim ama artık yeni yıl başlangıcı her zamankinden daha anlamsız geliyor.

    sabah olduğunda, hapşırdıktan sonra kan gördüm ve korktum. beynim hastalık hakkında endişelerle dolmuş. dışarı çıksam mı diye düşündüm. ateşim yoktu ve canım bir şeyler yemek istedi, dışarı çıktım.

    herkes anlamsız ve gereksiz olduğunu söylemesine rağmen iki tane maske taktım. kötü kaliteli ucuz maskelerden endişeleniyorum, bu sebeple daha güvenli hissetmek için iki tane taktım.

    etraf yine çok sessiz.

    açık bir çiçekçi vardı ve sahibi dışarıya biraz kasımpatı yerleştirmişti (genelde cenazelerde kullanılan çiçek). o çiçeğin bir anlamı olduğunu bilmiyordum o zamana dek.

    markette sebze rafları boştu ve neredeyse bütün hamur işleri ve erişteler tükenmişti. sırada çok az insan vardı.

    markete her gittiğimde daha fazla şey alma dürtüsü oluyor. evde 7 kilo pirinç olmasına rağmen 2.5 kilo pirinç daha aldım. ayrıca biraz patates, hamur işi, sosis, fasülye, darı ve tuzlu yumurta aldım.

    ben tuzlu yumurtayı hiç sevmem bile. yasak kalktığında arkadaşlarıma veririm.

    nehire doğru yürüyüşe gittim. açık iki tane kafe vardı ve bazı insanlar köpeklerini dolaştırıyordu. bazılarının da etrafta amaçsızca dolaştığını gördüm, sanırım onlar da evde hapis olmayı sevmeyenlerdendi.

    bu yolda daha önce hiç bu kadar uzağa yürümemiştim. sanki dünyam biraz daha büyümüş gibi hissettim.

    26 ocak pazar - sesini duyur

    tuzağa düşen sadece şehir değil, aynı zamanda insanların sesleri.

    yasağın ilk gününde sosyal medyadaki sansürden dolayı bu konuyla ilgili bir şey yazamadım wechat'te bile yazamıyordum. internet sansürü çin'de her zaman vardı ama sanki şimdi biraz daha artmış gibiydi.

    hayatın tersine döndüğünde günlük hayatını tekrar oluşturman zor oluyor. sabahları egzersiz yapmaya devam ediyorum ama odaklanamıyorum çünkü beynim meşgul.

    bugün yine evden çıktım ve yolda kaç kişiyle karşılaştığımı saydım. evimden 500 metre uzaktaki restorana gidene kadar 8 kişiyle karşılaştım.

    eve gitmek istemedim. daha fazla araştırmak istedim. ben wuhan'a geleli sadece iki ay oldu. burada çok fazla arkadaşım yok ve şehri çok iyi bilmiyorum.

    sanırım bugün yaklaşık 100 kişi gördüm.kendimi duyurmaya çalışmam ve zincirlerimi kırmam gerek. umarım kimse umudunu yitirmez. arkadaşlar, umarım ilerleyen zamanlarda buluşur ve konuşuruz.

    akşam 8 civarında pencerelerden "haydi, wuhan" sesleri duydum. herkes birbirine destek verircesine bağırıyordu.

    28 ocak salı - sonunda gün ışığı

    panik insanların arasını açmış gibi

    birçok şehirde, insanların kamusal alanda yüz maskesi takması gerekiyor. bunun sebebi pnömoni hastalığını kontrol etmek. ama bu gerçekte güçlerin suistimal edilmesi için kullanılabiliyor.

    maskesi olmayan bazı kişiler toplu taşıma araçlarından atılmıştı. onların neden maske takmadığını bilmiyorduk. belki maske alacak paraları yoktu, belki uyarıdan haberleri yoktu. ne olursa olsun, onların dışarı çıkma hakları ellerinden alınmamalı.

    internette dolaşan bazı videolarda, bazı insanlar kendilerini evlerine kilitlemiş ve kendilerince karantina ortamı oluşturmuş. hubei şehrindeki (wuhan'ın olduğu yer) insanlar evlerinden çıkartıldı ve onların gidecek yerleri yok.

    ama aynı zamanda, bazı insanlar hubei'den gelip evsiz kalanlara kendi evlerini açıyor.

    hükümetin insanlara evde kalmaları için destek vereceği birçok yöntemi var. hükümet her vatandaşın yeteri kadar maskesi olduğundan emin olmalı veya evlerinde kalan vatandaşlara para ödülü vermeli.

    bugün, sonunda gün ışığını gördüm - aynı ruh halim gibi. yaşadığım binada daha fazla insan gördüm ve birkaç toplum hizmeti görevlisi vardı. görevliler buralı olmayanların vücut ısısını ölçüyordu.

    karantina altındayken güven ve bağ kurmak kolay değil. şehrin üzerine ağırlık çökmüş gibi.

    bütün bunlar olurken, ben kendimi daha çok savunmaktan geri duramıyorum.

    benim hayatta kalma kaygılarım yavaşça kayboluyor gibi. eğer buradaki insanlarla bağlantı kurmazsam şehirde daha fazla dolaşmam anlamsız olacak.

    sosyal iletişim önemli bir ihtiyaç. herkesin toplumda bir rolü olmalı ve başkasının hayatını anlamlandırmalı.

    bu yalnız şehirde, benim de kendi rolümü bulmam gerekiyor.

    kaynak