hesabın var mı? giriş yap

  • cuito cuanavale muharebesi, 1987 yılı kasım ayı ile 1988 yılı mart ayı arasında angola’daki cuito cuanavale bölgesinde gerçekleşen muharebe. 1975-2002 yılları arasında yaşanan angola iç savaşının en önemli muharebesidir. birinci ve ikinci boer savaşlarıyla birlikte, de 19. yüzyıldaki süreçte sonra batı avrupalıların içindeki ilk kırılma, hatta birinci dünya savaşının öncüsü olarak nitelendirilebilecek olayların vuku bulduğu, güney afrika; ikinci dünya savaşından sonra, sömürge devletlerde üçüncü dünyanın doğuşu aşamasında, batıdan taraf duran bir ülke olmuştur. portekiz vb. ülkeler gibi, değil, ırkçı rejim yönetimdeyken, afrika anakarasında bir sömürge devletiydi güney afrika. 4 şubat 1961 ile 25 nisan 1974 arasında gerçekleşen angola bağımsızlık savaşında, unıta ve mpla aynı tarafta savaşmıştı. ancak daha sonra marksist mpla, oraya gönderilen küba askerleriyle birlikte, maoist ve daha sonradan cıa kedisi haline gelen unıta ve güney afrika ordusuna karşı savaşmıştır. 1975 yılında başlayan angola iç savaşında, 1987 yılında savaşın önceki safhalarından daha geniş çaplı bir muharebe başladı.
    iki tarafın da galip geldiklerini ilan ettiği muharebe sonucunda angola iç savaşında dönüm noktasına gelinmiştir: taraflar arasında yapılan antlaşmaya göre angola ve namibya’da bulunan yabancı ordular (küba ve güney afrika orduları) çekilmiş ve namibya bağımsız olmuştur.
    1974 yılına gelinceye dek portekiz sömürgesi olan angola’nın bağımsızlığı için üç ayrı örgüt silahlı mücadele vermiştir: agostinho neto önderliğindeki marksist mpla, holden roberto önderliğinde savaşan ve zaire diktatörü mobutu sese seko tarafından desteklenen fnla ve cıa ile ırkçı güney afrika ve çin yönetimince desteklenen jonas savimbi liderliğindeki unıta. ülkede portekiz silahlı kuvvetlerinin genel olarak egemenliği sürmekteyken farklı zamanlarda farklı bölgeler bu örgütler tarafından kontrol edilmiştir.
    angola’daki siyasi durum portekiz’de yaşanan siyasi altüst oluşla birlikte değişir. karanfil devrimi ile birlikte iktidara gelen devrimci hükümet portekiz’in denizaşırı sömürgelerin bağımsızlıklarını verme görüşmelerini başlatır. görüşmelerin ardından angola 11 kasım 1975 günü resmen bağımsızlığını ilan eder. portekiz ordusunun ve portekiz kökenli binlerce kişinin angola’dan ayrılmasından sonra başkent luanda’da denetim mpla’ya geçer. unıta güney angola’yı kontrol ederken, fnla kuzey bölgelerini elinde tutar.
    isyancı kuvvetler ile portekiz arasında imzalanan alvor antlaşmasına göre geçici bir hükümet oluşturulacak, 1976 yılında seçimler yapılacak ve 11 kasım 1975 günü bağımsızlık ilan edilecektir. ancak geçici hükümet başa geçer geçmez farklı isyancı kuvvetler arasında çatışmalar başlar. mpla başkentte denetimi ele alır. 9 ağustos günü güney afrika ordusu namibya sınırındaki ruacana hidroelektrik santralini ele geçirir. 14 ekim günü ise unıta ve fnla tarafından luanda’nın alınması için başlatılan sefere destek için savannah harekâtı başlatılır. zaire ordusu, güney afrika ordusu ve portekizli paralı askerlerce desteklenen fnla luanda’ya doğudan yaklaşır ve kifangondo eteklerine kadar ilerler. 7 kasım günü küba mpla lehine savaşa dahil olarak carlota harekâtını başlatarak cevap verir. mpla başkenti savunacak ve elinde tutmayı bilecektir. 11 kasım 1975 günü ise planlandığı gibi agostinho neto angola’nın bağımsızlığı ilan eder.
    oldukça uzun süre süren ve ancak 2002 yılında unıta lideri jonas savimbi’nin öldürülmesiyle sona eren iç savaş yarım milyona yakın insanın hayatını kaybetmesine neden olacaktır[1]. özellikle zengin yeraltı ve doğal kaynaklarıyla dikkat çeken ülke soğuk savaş sırasında abd ve sovyetler birliği’nin dolaylı olarak savaştıkları bir alan haline gelecektir. doğu bloku ülkeleri ve sovyetler birliği mpla ve namibya’nın bağımsızlığı için savaşan swapo’ya askeri malzeme, silah ve lojistik destek sağlarken, küba kendi inisiyatifi ile ordularını angola’ya gönderecektir. karşı tarafta ise özellikle unıta; abd, çin, fransa ve güney afrika tarafından desteklenir.
    fpla, unıta ve güney afrika tarafından aynı anda saldırı altında kalan mpla yardım talebiyle küba cumhuriyetie başvurur. 1975 yılı ocak ve ağustos ayları arasında mpla askeri akademi, silah, teçhizat, ulaşım aracı, radyo vericisi, üniforma desteği alır. yıl sonuna doğru ise mpla silahlı kuvvetleri olan fapla’yı quifangondo muharebesinde desteklemek için küba düzenli birlikleri ülkeye gelmeye başlar. 1976 yılı mart ayına gelindiğinde küba’nın bölgeye gönderdiği düzenli ordu birlikerli sayısı 36 bini geçer. küba dışındaki sosyalist blok ülkeleri ve özellikle sovyetler birliği teçhizat ve çok uzmanlaşmış teknik personel (savaş pilotu veya cephe komutanı) göndererek mpla’yı destekler.angola’ya gönderilen sovyet generallerden konstantin shaganovitch muharebelerde kurmay heyetlerinde yer alacaktır. unıta ise çin, abd ve güney afrika tarafından desteklenecektir. çin ve abd para ve silah yardımı yaparken güney afrika doğrudan askeri birlik gönderecektir. güney afrika zengin yeraltı ve doğal kaynakları olan angola’nın mpla’nın eline geçmesini istemiyordu. güney afrika işgalinde olan namibya, angola ile sınır komşusuydu ve namibya bağımsızlığı için savaşan swapo, mpla ile koordineli bir mücadele yürütüyordu. bu yüzden mpla’nın olası bir zaferi swapo’nun da zaferi anlamına gelecek ve namibya, güney afrika’dan bağımsızlığını kazanabilecekti. bu yüzden güney afrika angola’da kendisiyle uyumlu bir yönetim ve namibya sınırında ise swapo’nun angola’daki üslerinden namibya’ya giremeyeceği bir tampon bölge istiyordu.
    fnla ise zaire diktatörü mobutu sese seko tarafından desteklenir. ancak mpla ve unıta ile karşılaştırıldığında fnla dikkate alınmayacak bir güce sahipti.
    lomba nehri muharebesi olarak da bilinen bu muharebeyi anlamak bundan sonra meydana gelen cuito cuanavale muharebesini anlamayı kolaylaştıracaktır. 1987 yılında mpla angola topraklarındaki hakimiyetini artırmak için bir dizi askeri harekâta başlar. bu kapsamda unıta’nın sağlam kalesi konumundaki eski portekiz askeri üssü mavinga, jamba ve caprivi bölgesine saldırılar başlatılır.

    angola birlikerinin kurmay heyeti cuito cuanavale’den saldırıya geçmeye karar verir. yola çıkan piyade ve zırhlı birlikler menongue hava üssünden kalkan mig-23 savaş uçaklarının desteğinde ilerler.
    güney afrika ordusu, swapo gerillalarının namibya’daki faaliyetini kesebilmek için angola’nın namibya ile olan güney sınırında unıta’nın egemen olmasını istediğinden fapla ilerleyişine karşı ekim 1987’de modular harekâtıyla seferber olarak cevap verir.
    ilk karşı karşıya gelmelerde üstünlüğü ele geçiren güney afrika ve unıta kuvvetleri fapla kuvvetlerini stratejik olarak önemli bir kent olan cuito cuanavale’ye geri çekilmeye zorlar. eğer burası da fapla tarafından kaybedilirse bundan sonraki geri çekilme noktası menongue olacaktır.

    fapla’nın ilk çatışmalardan kalan birlikleri cuito nehri’nin doğu yakasında sıkışır ve kıstırılarak imha edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. kesin yenilgi olasılığının farkında olan mpla, küba’dan acil yardım ister. fidel castro bunun üzerine özel bir harekât başlatarak 15 bin küba özel kuvvetleri askerini gönderir. bölgeye helikopterlerle ulaşan ilk küba özel kuvvet askerleri 5 aralık günü fapla zırhlı birliklerini takviye ederler ve güney afrika ordusunun ilerleyişi cuito cuanavale’nin 22 km doğusundaki tumpo nehrinde durdurulur. özellikle bu bölgede yoğun olarak döşenen mayınlar güney afrika ordusunun durmasına sebep olur. güney afrika birlikleri durmuş olmalarına rağmen bölgedeki hakim tepe olan chambinga tepelerini ele geçirmiştir.

    güney afrika ordusu hava kuvveti olarak üstün olmasa da mirage savaş uçaklarına ve ımpala jetlerie sahiptir. küba hava kuvvetleri ise angola’ya en iyi uçaklarını ve en iyi pilotlarını okyanus aşırı göreve göndermiştir. menongues hava üssünden kalkan küba savaş uçakları 1976 angola savaşında da bölgede bulunmuş olan general arnaldo ochoa komutasındadır. general cintras frias ise cuito cuanavale’de cephe komutanıdır.

    güney afrika ordusu artık çok iyi mevzilenmiş ve takviye almış fapla kuvvetlerine karşı saldırmaya başlar. küba özel kuvvetlerinin ana gövdesinin muharebe sahasına gelişi ise yağmur mevsiminin başlaması ve unıta tarafından yolların mayınlanmasından ötürü gecikir. bu birlikler ilk çarpışmalara katılamayacaktır.
    küba tank ve piyade destek araçları konusunda oldukça iyi durumdadır.
    23 mart 1988’e kadar bölgede askeri harekât sürer. mevzilenmiş fapla kuvvetlerine karşı piyade unıta birlikleri ve zırhlı güney afrika birliklerinin saldırısı sürmekteyken güney afrika ordusu geri çekilme kararı alır. yağmur mevsimi nedeniyle ağır silahlar ve toplar geride bırakılırken chambinga tepelerinden bombardımana devam edilir. küba ve fapla kuvvetleri cuito cuanavale’nin düşmesini engellemiş olur. güney afrika ve unıta ise fapla tarafından düzenlenen sefer sırasındaki amaçları olan unıta bölgelerini korumuş olduklarını iddia ederler. ancak özellikle küba birliklerinin ve fapla ordusunun şehrin güney afrika ordusuna düşmesini engellemeleri zafer olarak değerlendirilir. zaferi kimin kazandığından bağımsız olarak muharebeden sonra önemli değişiklikler yaşanır.

    artık bir pat durumuna ulaşıldığı ve uluslararası gerilimi artırmaksızın iki tarafın da bir sonuç almasının imkânsız olduğu görülür. 1988 yılı boyunca süren çeşitli uzlaşma görüşmelerinden sonra 22 aralık 1988 günü new york’da antlaşma imzalanır. buna göre küba ve güney afrika angola’daki askerlerini çekecek ve namibya’nın güney afrika’dan bağımsızlığı için bir takvim belirlenecektir.
    muharebenin sonucu yoğun propagandaya maruz kalmıştır. afrikada ve özellikle ırkçı yönetimin iktidarda olduğu güney afrika cumhuriyetinde muharebenin neredeyse efsaneye varan bir anlatımı vardır. burada muharebe ırkçı yönetimin başarısızlığıydı ve sonun başlangıcı olarak değerlendiriliyordu. kıtada yenilmez olarak anılan ve beyaz üstünlüğünün simgesi olan güney afrika ordusunun yenilgisi ırkçı rejimin stalingrad’ı olarak değerlendirilir. bölgesel bir güç olarak ırkçı rejimi devam ettirmek isteyen pretoria yönetimi afrikalılar ve kübalıların yani ikinci sınıf olarak siyahlar tarafından yenilmesi psikolojik olarak önemli bir yara alır. ayrıca taraflar arasında imzalanan antlaşmaya göre namibya’nın bağımsız olması, bölgeyi kendi egemenliğind etutmak için asvaşa bile girmeyi göze alan ırkçı rejimin sonunu getirir. bu açıdan bakıldığında bu kazanımların kazanılmasında küba’nın payı ve yaptığı her türlü yardım vebizzat doğrudan askeri müdahalesi belirleyici olmuştur. muharebeden sonra ise güney afrika savunma bakanlığı cuito cuanavale’nin ele geçirilmesi gibi bir amaçlarının hiç olmadığını açıklasa da bu açıklama ağır ekipmanın neden geride bırakılarak bir anda ordunun geri çekildiğini açıklamamaktadır. zayiatlara dair yine iki taraftan gelen çelişkili açıklamalar vardır. buna göre unıta’nın elindeki çok sayıda karadan havaya füze küba miglerinin saldırı kabiliyetini azaltmış, ayrıca güney afrika ordusunun başarılı anti-tank taarruzları sırasında çok sayıda t-55 tankı etkisiz getirilmiştir. buna karşılık olarak küba ve mpla kaynakları tam tersine zırhlı birliklerin güney afrika ordusunu parçaladığını bildirmekte ve buna delil olarak güney afrika ordusunca geride bırakılan son teknolojiye sahip centurion varyantı olan olifant tanklarını göstermektedir.
    güney afrika ordusu tarafından yürütülmüş olan hooper, packer ve excite/hilti isimli bir üç operasyon , birçok tank çarpışmasına sahne olmuştur.
    angola’da bulunan sovyet kurmay heyetine göre ise muharebe iki tarafın da ilerleyemeyeceği veya lehine çeviremeyeceği bir pat durumunda kalmıştır. neticede iki tarafın da taktiksel başarıları söz konusu iken, uzun vadede mpla tarafı zaferi ile sonuçlanmıştır.
    ırkçı rejimin çözülmesinden sonra başa gelecek olan güney afrika cumhuriyeti devlet başkanı nelson mandela ise muharebenin anlatımında küba şekline destek verecektir :
    "küba halkının afrika halkları için ayrı bir yeri vardır. kübalı enternasyonalistler afrika kıtasının bağımsızlığı, özgürlük ve adalet için tarihte görülmemiş bir özveride bulunmuşlardır…biz afrika’da topraklarımızın alınmasına ve egemenliğimizin çalınmasına alışkınız. afrika tarihinde bir ulusun hiçbir çıkar gözetmeden diğerinin hakları için ayağa kalkması görülmemiştir."

  • maalesef büyük istanbul depremi yaşanmadıkça gerçekleşmeyecek olan göçtür.

    1) türkiye'de yüksek nitelikli bir sermaye sınıfı yoktur. en niteliklileri ancak buzdolabı çamaşır makinesi ya da dandik otomobil montaj hatlarında alt segment araç üretip, çalışanlarına mobbing uygulayarak saçma sapan fazla mesai yaptırmaya çalışan meşhur holdingimize bağlı orta teknoloji şirketlerdir.

    kısacası, beyaz eşya ya da dandik otomobil üreterek gelişecek bir özel sektör ve sermaye sınıfı yapımız yoktur. sermayenin büyümesi ile sermayenin gelişmesi aynı şey değildir. çalışan üzerinde baskı kurarak daha çok buzdolabı üretip satarak daha çok kazanabilirsiniz ama kazandığınız paranın niteliği düşük kalmaya devam eder. bir sermaye sınıfını güçlü yapan şey ürettiği katma değerdir.

    zaten bu sermaye sahibinde de katma değeri yüksek alanlarda iş yapmaya kalkacak ne cesaret ne de vizyon vardır. 100 yıllık cumhuriyet tarihinin üretebildiği sermaye sınıfının vizyonu beyaz eşya ve dandik otomobil üretmekten ibarettir. elektrikli otomobiller çok yaygınlaşırsa belki 15-20 sene sonra da fason elektrikli otomobil üretirler, o da yabancı ortakları eğer izin verirse.

    peki neden nitelikli bir sermaye sınıfı üretilemez ve yıllardır bu durum böyle sürer gider?

    bu oldukça zor bir sorudur. cevabı fatih sultan mehmet'in sadrazamı çandarlı halil paşa'yı idamına kadar gider. temel neden devletin kendi işleyişinin bozulmasına karşı çıkmasıdır. çünkü türkiye'de toplum hiyerarşik-kolektif bir yapıya sahiptir, bu yapı korunmazsa devlet aklı varlığını sürdüremeyeceğini düşünür.

    çünkü devletin açtığı katma değersiz inşaat ihaleleriyle büyüyen (ama tabii ki gelişemeyen) sermaye sınıfının devletin düzenine karşı çıkması bir yana en büyük savunucusu haline gelmesi son derece normaldir. bugün türkiye'de bir girişimci spacex gibi bir şirket açmaya kalksa ve dahi başarılı olup milyarlarca dolar ihracat geliri kazanmaya başlasa en büyük rakibi devlet olurdu. çünkü böylesi bir özel kurumun güçlenmesi bizzat devletin varlığına bir tehdit.

    şimdi birtakım kişiler bazı savunma sanayi girişimlerini örnek verip bu dediğimi çürütmeye çalışacaktır bu nedenle tekrar vurgulayayım. spacex gibi diyorum, baykar makina gibi demiyorum. baykar makina'nın yaptığı işi küçümsediğimden de değil bunu deme nedenim, aksine kendi amacı doğrultusunda çok başarılı çalışan bir firmadır.

    kağıt üzerinde ikisi de özel şirket olabilir ama spacex direkt bir şekilde devlete hizmet etmezken baykar makina ediyor. bunun anlamı şudur: spacex varlığını devlete borçlu değilken baykar makina borçludur. bu da devletin ihtiyaç duyduğu (terörle mücadele için siha gereksinimi) ya da izin verdiği (açılan ihalelerin boyutu) ölçüde başarılı olabileceğini gösterir.

    bu yatırım ortamında zaten çıkamaz ama çıksa bile devlet senede 15-20 milyar dolarlık ihracatı sadece 1-2 milyar dolar ithalat ile başarabilen bir sermaye grubunu ya direkt yok etmeye ya da ele geçirmeye çalışırdı. zaten yatırım ortamı da bu yüzden bozuktur, düzelmesi istenmediği için.

    bunun için devlet yadırganabilir mi derseniz bence yadırganamaz çünkü ülkenin kahir ekseriyeti aynı dili* konuşuyor ama aynı hayatı yaşamıyor. yekpare bir kültür yok. ülke ana aksından yenilikçi/gelenekçi olarak ayrılmış bir durumda. alt kırılımlarda başka başka fraksiyonlar da var. bu yapıyı bir arada tutmak için demokrasi yerine hiyerarşi gereksinimi gerekiyor. o da ülkenin militer tarihi nedeniyle görece kolaydır.

    ortadaki ulus bilinci geçmişte sermaye sınıfını güçlendirebilmiş ülkelerdeki ulus bilinci kadar uniform değil. bu yapıda da demokrasi deneyimi arada darbelerle bölünüyor, tek parti baskıcılığıyla bölünüyor ama ilerliyor.

    kimi siyasetçiler, bazen devletin ta kendisi, ülkedeki ana aksı farklı şekillerde kullanıyor ve bu yapıdan güçlü bir sermaye sınıfının oluşmasına izin verilmiyor. bu aksı ilk keşfeden tabii ki recep tayyip erdoğan değil ama kariyerinde bunu en başarılı kullanan lider olduğu da aşikar.

    kısacası sadrazam çandarlı halil paşa'nın idamından beri devletin kendisine ve müesses nizamına rakip olacak bir nitelikli sermaye sınıfı yaratılması istememesi nedeniyle mevcut sermaye sınıfı yatırımlarının kahir ekseriyetini istanbul ve çevresinden başka yere taşıyamayacak durumdadır.

    çandarlı halil paşa, türksoylu olan ve kıt bilgimle bildiğim kadarıyla ailesinden de gelen bir geçmişi olan biridir. devlete karşı bu kişilerin güçlenmesi osmanlı'nın gücünü sarsacağından dolayı fatih ile beraber artık normal ve merkezi bir devletten ziyade imparatorluk olarak büyüyecek bir devletin böyle rakipleri olmamalıdır. doğru bir benzetim sayılmasa da çandarlı halil paşa zamanının nitelikli sermaye sınıfını temsil ediyor da denebilir.

    onun idamıyla birlikte bildiğim kadarıyla kısa bir köprülüler dönemi dışında yüksek osmanlı bürokrasisi sadece devşirmelerden oluşturuldu. onlar da güç zehirlenmesi yaşayıp ya idam edildiler, ya da saraya damat edilip hanedana eklemlendiler.

    imparatorluk ile merkezi devletlerin sistemleri çok başkadır. cumhuriyet ile bu yapı büyük oranda değişmiştir ama devlet aklı, raison d'etat, dediğiniz şey tarihten gelen bir süreçle akar. 500 yıllık imparatorluk geçmişinin üzerine cumhuriyet inşa edip hadi sermaye sınıfı yaratalım dediğinizde ortaya çamaşır makinası ve/veya fason hafif ticari araç üreten bir sermaye sınıfı çıkıyor, spacex çıkmıyor.

    şu anki devlet aklıyla düşünmeye çalıştığımda vardığım sonuç nitelikli bir sermaye sınıfının üretilmesine imkan tanıyacak yasalar hayata geçirildiğinde müesses nizama rakip olacağından dolayı istenmediğidir. bunca yolsuzluğa da devlet tarafından sıkıntı çıkarılmamasının nedeni budur. hatta ana akstaki gerilimi diri tutacağı için iktidar değişikliklerinde bunların yargılanmasını, ya da bazen ayyuka çıkmasına rağmen cezasız bırakılmasının sağlanmasını bu akıl destekler.

    2) ulaşım: bir malı üretip alıcıya ulaştırırken sarf edilen lojistik masrafının en düşük olacağı konumun seçilmesine dikkat edilir. malın içindeki katma değer arttıkça lojistik maliyetleri ikinci planda kalır. mesela 100 tane hafif ticari araç satacaksanız lojistiğin önemi çok büyük ve maliyeti de yüksektir, ama aynı paraya 1000 tane iphone ya da 5 adet maserati satacaksanız lojistik maliyeti sizin için ikinci planda kalır. katma değeri açıklamak çok kolay olmasa da satılan malın fiyatının kilosuna bölümü olarak ele alınabilir.

    istanbul hem oluşturduğu pazar nedeniyle hem de ulaşım avantajı nedeniyle zaten niteliği düşük mal üretecek firmaların yakınında bulunmak isteyeceği bir bölgedir. yani hem nitelikli sermaye sınıfının düzgün bir niteliği yok, hem de doğası gereği nitelikli olması zor olan sektörlerin istanbul ve çevresi dışında bir alternatifi yok.

    nitelikli sermaye sınıfı olsaydı bu bir sorun olmazdı. mesela avustralya'da bugün bmw marka otomobil satılır ama abd üretimi civata satılmaz. çünkü civatada bir katma değer yoktur, ucuzdur. ucuz olduğu için de abd'den avustralya'ya taşımak pahalı ve anlamsızdır.

    ama bmw sadece almanya'da üretilir, x serisi dışında. prestijli bir markadır, dünya çapındadır. bu nedenle avustralya'da bmw'ye talep vardır. bmw bu örnekte sizin nitelikli sermaye ürününüz oluyor. bu kalite bir ürünü türkiye üretseydi eğer, ister istanbul'da üretsin ister malatya'da üretsin istediği yere satardı. ama fason hafif ticari araç üretecekseniz ucuz işçiliğiniz ve navlun avantajınız olmak zorundadır. bu da istanbul ve belki izmir çevresi dışında bir alternatif bırakmaz.

    ekonominin yapısını verimin artacağı, yani nitelikli sermayenin gelişeceği bir rotaya sokamadığınız ama artan nüfus nedeniyle de büyümek zorunda kaldığınız zaman bölgedeki yığılma artarak devam etmek zorunda kalır.

    yani 20 milyonluk nüfusu beslemek için 1 milyon hafif ticari araç satabilirsiniz ama nüfus 80 milyon olduğunda 1 milyon hafif ticari araç + 1 milyon iphone yerine, 4 milyon hafif ticari araç satmak zorunda kalırsanız, nüfus o bölgede yoğunlaşmak zorunda kalır.

    3) bu durumda geriye devlet kalıyor. yani devlet yatırım bütçesinin çok yüksek bir kısmını anadolu bölgesine ayıracak ki istanbul'un nüfusu azalsın. bu ham bir hayaldir. bunun ise birçok nedeni vardır ama en önemlisi türkiye'de bütün siyasi dengenin ekonomik açıdan istanbul'da dönen rant üzerinden kurulmuş olmasıdır. bu denge siyasetin iç dinamikleri ile değişecek bir durumda değildir. daha doğrusu bunun gerçekleşebilmesi için ağırlıkla kırsal kesimde yaşayan ve bugün 45-50 yaş üzerinde olan kesimin ölmesi gerekir ama beklenen istanbul depreminin takvim olarak bundan daha yakın olduğu fikrindeyim.

    öncelikle rant kelimesinin anlamına odaklanmak lazım. fransızca ve ingilizcede kiralamak anlamına gelen rent kelimesinin fransızca birebir okunuşuyla türkçeye geçmiş bir kelimedir. bu kavram sadece türkiye'ye özgü olmayıp bütün gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkeler sınıfına yükselememesinin de nedenidir.

    bir ekonomi kuralı olarak rantı yüksek olan bir yapının katma değeri düşük, para devir hızı yüksektir. zaten bu ikisi birbirini besleyen bir döngüdür. bu nedenle makroekonomik yapının içinde rantı yüksek kısmın büyüklüğünün katma değeri yüksek kısmın büyüklüğüne oranını düşük tutmak gerekir çünkü aksi durum hem sürdürülemezdir hem de enflasyon yaratır. şu anda yaşanan durum ise bu durumun sürdürülemez olduğunun tarafımıza bildirilmesinden ibarettir.

    içerideki katma değer üreten düşük bir kesimin hem sermaye hem de emek tarafından artı değerini devlet eliyle alıp rant odaklarına dağıtarak iktidar olmak mümkündür. ahlaki değildir doğru ama siyasi olarak mantıksız değildir. fakat bu sömürüye ek olarak dışarıdan borçlanarak bu borç ile beraber bir niteliksiz sermaye sınıfı yaratarak iktidar olmak mümkün iktidar kalmak imkansızdır. aslında ahlaki olmayan bir durum da sürdürülemezdir ama ekonomik olarak sürdürülemeyen bir duruma nazaran çok daha uzun süre devam edebilir.

    özetlemek gerekirse, siyasi dengeler neden rant üzerine kurulmuştur derseniz 1 numaralı maddede açıkladığım kısmı yeniden okumanızı önermekten başka yapabileceğim bir şey yok. şu anki iktidar krizi neden yaşanıyor derseniz de abd'nin makroekonomik göstergelerindeki iyileşmeye de bağlayabilirsiniz bu durumu çandarlı halil paşa'nın idamına da.

    bu nedenlerle sermaye dönüşümü yaşanmayacağından dolayı büyük bir istanbul depremi olmadan mevzubahis büyük istanbul göçünün başlayacağına inanmıyorum, ha inanmak istiyorum o ayrı.

    peki deprem gerçekleşirse bu yapı değişir mi?

    değişimden kasıt nitelikli sermaye sınıfına yol açacak bir adımsa bu söz konusu değildir. yani rant yapısı varlığını niteliksiz sermaye sınıfları üzerinden koruyacak ama iktidar olabilmek/kalabilmek için bu rant gruplarının rıza göstereceği ihalelerin boyutu da küçülecektir. rantın boyutunun küçülmesi ne olursa olsun ekonominin geneli için iyi bir şeydir. bu küçülmenin yerini nitelikli sermaye sınıfı alamasa da nitelikli emek sınıfı alacaktır ki bu da türkiye ekonomisinin olası bir depremden sonraki 15-20 yıl boyunca verimliliğini artırır.

    son olarak umarım deprem olmaz ve milyonlarca insanın yaşadığı bu şehirde bir trajedi yaşamayız ve bu dönüşüm süreci kendi mecrasında daha yavaş ama daha hasarsız devam eder ama bütün bilim insanları bu deprem olacak diyorsa umarım olmaz demenin de kime ne faydası var bilmiyorum.

    edit: imla

  • 80'li yıllarda durmaksızın 21 gün yağmur yağdığını bizzat gözlemlediğim şehir. annem ise 1970'te hiç aralıksız 40 gün yağdığını söylüyor. annem asla yalan söylemez ve silahını akıllı bir adamın düşüncesinden bile daha hızlı çeker.