hesabın var mı? giriş yap

  • hayatin tuzudur biberidir. "ne olursa olsun saldirmaya mecbursun" diye inletir insan zihninin icinde... umut etmeyi ogrenmenin en kestirme yoludur. enderlestikce degeri artan, insanin insan oldugu inancini saglamlastiran cabalardir. insan olmaktir. bedava yasadigimiz su dunyanin en olumcul gunahi umudun la ligadaki vucut bulusudur. yeni dogmus bir bebegin ilk cigligi kadar masum, kelebeklerin kanatlarindan yansiyan en yalniz foton kadar da guzeldir. seke seke cikilan bir sahadan s.ke s.ke gitmemenin tek caresidir.

    (bkz: abartmak)

  • dut pisliğinden şikayet etmek yerine dutları yemeyi deneyin. böylece hem yere düşmemiş olur hem ağzınızdan tatlı bir şeyler geçtiğinden belki ota boka laf atmamaya başlarsınız

  • kadın 4 çocuğunu bırakıp başka adama kaçıyor, ondan da hamile kalıp karnında bebesiyle üçüncüye koşuyor. bütün bunları öpüşmeden yapıyorsa vay babasının kemiğine.

  • ihtimal dahilinde değildir çünkü: banu alkan ın ölçüsü değil koordinatları vardır ve google earth ile görülebilen tek insandır.

  • yaşasaydı bugün 69. yaşını kutlayacaktı.

    kendisini okuyan hemen herkes bilir ancak bugün için galaktik mizah dünyasını bizlerle buluşturduğu kitabının ilham sürecini çok kısa tekrar edeyim.
    adams'ın 18-19 yaşlarında otostop çekerek dünyayı gezdiği sırada (ki bu gezi sürecinde türkiye'yi de ziyaret ettiği söylenir) şehir ışıklarından uzak bir yerde kamp kurmuş ve yanındaki ken walsh’ın hitch hiker’s guide to europe (otostopçunun avrupa rehberi) adlı kitabı incelemiş. ardından yıldızlar görünmeye başladığında onları izlemeye koyulmuş ve içinden şöyle geçirmiş: “birisi oturup otostopçunun galaksi rehberi’ni yazsa kendi adıma hemen vınlar giderdim.”
    işte kitaba dair ilk notlarını bu sırada, yarı sarhoş yıldızları izlerken almış.

    ayrıca minik bir bilgi; adams 11 mayıs 2001 yılında vefat etti. her yıl bu tarihten 2 hafta sonra* yazarın anısına dünya havlu günü olarak kutlanır.

    ve bbc'nin the hitchhikers guide to galaxy hayranları için oluşturduğu sayfa da burada dursun: http://www.bbc.co.uk/cult/hitchhikers/

    --- spoiler ---

    “insanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.”

    --- spoiler ---

    edit: @ssg'nin düzeltmesiyle; hikayeyi bizzat kendisi anlattığı için, anlam karışıklığı yaratmamak adına "söylenir" ifadesini kaldırdım.

  • debe editinden sonra bir ekleme: başlık başa kalmış. bu utançla fazla kalamamış arkadaş belli ki ahahah.

    dostum sen de japon'la koreli'yi ayırt edememişsin.

    japon 3 aslında bir koreli. adı da song hye kyo.

    bu durumda beyinsiz kim oluyor?

    ekleme: japon arkadaşları olan biri olarak söylüyorum; onlar bile çinlilerle korelileri japonlardan ayırt etmekte zaman zaman güçlük çektiklerini söylüyorlar. sana n'oluyor demezler mi?

    al bir fotoğraf daha.

    ekleme 2: dostum japon 3'ü değiştirmişsin de bari edit yapsaydın. ayıp değil mi, insanı yalancı çıkarıyorsun. hem entry'yi değiştirdiğin de belli oluyor ahaha. kaçabilirsin ama saklanamazsın.

    ekleme 3: senin çinli 5 de koreli çıktı yaa. onun adı da ju ji hoon imiş. hatta trt'de bir ara yayımlanan düşlerimin prensi (goong) adlı dizideki başrol. ahaha. tanıdık gelmesine şaşmamalı.

    bak bu da kendisine ait bir görsel.

    neymiş, google görsellere japon çinli falan yazıp önümüze çıkan ilk fotoğraflara atlayıp burada millete beyinsiz demiyormuşuz. millete öylece beyinsiz demek hoş olmuyormuş, değil mi?

    debe editi: debeye ilk kez giriyorum. mutlu ve gururluyum ahah. buradan bana şükela veren herkese, sürekli kore dizisi yayımlayan trt'ye ve japon arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler!

  • ulan 81 ilde bu kadar üniversite açılmışken, hala baraj altı kalanlar bırakın boğulsun. bomboş açıklama. ülke yanıyor, adamın derdine bak aq.

  • meksika'nın yeni başkanı. biraz arka plandan bahsedelim. abd'ye bakmaksızın, abd'nin politikaları anlaşılmaksızın meksika siyaseti asla anlaşılamaz. nafta, yani kuzey amerika serbest ticaret anlaşması, bize bu konuda epey bir şey anlatmaktadır.

    emperyalizmin yumuşak gücüdür uluslararası 'ticaret' anlaşmaları. bu anlaşmaların temel mantığı malların serbestçe dolaşımının önündeki engellerin kaldırılmasıdır ve bu durum genellikle güçlü olanın daha da güçlenmesi, zayıf olanın ise daha da zayıflamasıyla sonuçlanır. mallar gümrük vergileri gibi 'zincirlerden' kurtulunca sınır ötesinde rahatça dolaşmaya başlar, büyük sermayeyle, tekellerle mücadele edemeyen yerel üreticiler ve çalışanlar işçileşir, işsizlik ve sömürü artar. en nihayetinde bu anlaşmaların kazananı mallarını artık sınır ötesine dilediği gibi ihraç edebilen büyük sermaye sahibi üreticilerdir.

    işte meksika'da da olan budur: 1994'te yürürlüğe konan ve bir veriye göre meksika'da 2 milyon tarım üreticisinin işini kaybetmesine sebep olan nafta, tarım emekçilerinin giderek proleterleşmesi ve kırın çöküşü. ama eğer söz konusu olan böyle büyük toplumsal dönüşümlerse siyasetçilerin (ve sermaye sahiplerinin) yapabilecekleri sınırlıdır: ya bu emekçi kesimler pazarlık etme yetileri ellerinden alınmış bir biçimde ucuz emek gücü olarak sisteme dahil edilir --ki bunun için büyüme potansiyeli olan bir ekonomi gereklidir-- ya da siyasiler olup biteni görmezden gelir, bu kesimleri kendi kaderine terk eder ve salt güvenlikçi politikalarla bu toplumsal gruplarla mücadeleye girişir. ama ironiktir ki salt güvenlikçi politikalar şiddeti durdurmadığı gibi onu genellikle azdırır ve hatta bazı durumlarda onu kurumsallaştırır. silahlı çetelerin yaygınlaşması, uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu çeteleriyle işbirliği yapan polisler... yani meksika'da zaten var olan toplumsal problemler neoliberalizmle beraber daha da artma eğilimi gösteriyordu. son 11 yılda meksika'da öldürülen 200.000 insanın hikayesi işte burada saklı. ve tabii lopez obrador'un zaferi de.

    ama lopez obrador'un yapabilecekleri sınırlıdır. buyrun sungur savran'ın yazısına...