hesabın var mı? giriş yap

  • okyanuslara kıyısının olmamasıdır.

    coğrafi keşifler çağında öne çıkan bütün devletler okyanus kıyısında olanlardır. bunlar kendileri dışındaki devletleri engellemişlerdir. günümüzde küçük bir ülke olan portekiz, ya da hollanda filan o devirde devasa sömürgelere sahiptiler, çünkü okyanusa kıyıları vardı.

    osmanlı devletininse sadece akdenize ve karadenize kıyısı vardı, okyanusa çıkmamız cebelitarık'tan çıkmamızı gerektiriyordu ve bu da zordu, çünkü orası başkasının elindeydi. donanmaları lojistik olarak desteklemek de mümkün değilmiş, çünkü portekiz direk açılırken, biz ancak bütün akdenizi geçtikten sonra savaşı da göze alırsak okyanusa açılabiliyorduk. ve dönüş de gene aynı şekilde. bu yüzden okyanus denizciliği bizde gelişmemiş.

    biz de elimizden gelenin en iyisini yapıp akdenize kıyısı olan neredeyse bütün kuzey afrika ülkelerine el atmışız. kurulduğumuz coğrafya itibariyle sınavımız buymuş, bu kadarını yapabilmiş, devamını yapamamışız.

    sonradan gelen not: bir çok arkadaş özelden "kızıldenize kıyısı vardı, niye oradan okyanusa açılmadı" diyor. kızıldeniz'e osmanlı devletinin sadece merkezi idaresine tabi kıldığı uzak eyaletlerinin kıyısı vardı. yani arap bölgelerinden ve mısır'dan bahsediyorum. cebelitarık bölgesi de aynı şekilde. buralar nüfusça osmanlı olan yerler değil, fetihler yoluyla elde edilmiş, ama türkçe konuşmayan toplumların yaşadığı, vergiyle bağlı bölgeler. anavatandan yani anadolu kıyılarından kızıldenize deniz yoluyla ulaşım yok. bu da kızıldenizde ayrı bir donanma kurulması zorunluluğu demek, bu da lojistik bir çok zorluk getiriyor, kendine göre güvenlik riski de var, bir deniz savaşı çıksa afrikayı dolaşmadan anadolu'dan yardım gönderemezsiniz mesela, isyan çıksa araplar el koysa yapacak bir şeyiniz yok. kızıldenizde osmanlı donanmasına ait gemiler var, ama bunlar süveyş ve basra tersanelerinde sıfırdan inşa edilen gemiler. baştan kuruyorsunuz yani her şeyi. o bölgeden hint okyanusuna kadar portekizliler hüküm sürüyordu, bu bölgedeki donanmalarıyla osmanlı devleti de bazı seferler düzenliyor, hindistana filan gidiyor, ama işte yeterli olmuyor. en iyi denizcilerimizden piri reis çıktığı seferde portekizlilerle savaşı göze alamayıp dönüyor, ceza olarak boynu vuruluyor. gene bir başka denizci seydi ali reis portekizlilerle karşılaşıyor, o da bir çok gemi kaybedip geri çekiliyor. böyle böyle bir noktadan sonra doğu yönüne devam edilmiyor. akdenize odaklanılıyor.

    sokullu zamanında (ki akıllı adammış) süveyş'e kanal açılmak istenmesinin de sebebi budur, asıl donanmayı oradan okyanusa çıkarabilmek ve portekizlilerle savaşacak güce erişmek. ama açamamışlar, hakimiyet de kuramamışlar. "süveyş kanalını açsalarmış madem, bak, adamların vizyonsuzluğu gene kanıtlandı, görememişler geleceği" diyen adamlar da bence haklı değil. vizyon varmış, fikri düşünmüşler de, işin mali boyutu var, işgücü boyutu var, o kadar kolay mı? aha, kanal istanbul 2010'dan beri ortada, daha kazma vurulabildi mi? ömürleri, paraları yetmemiş.

    yani bugünkü köylülüklere kızıp, kızdığımız insanlar osmanlıyı da sahipleniyor diye osmanlıya da "vizyonsuzlar, tembeller" filan diye tarihi açıklayamazsınız. hayat böyle vizyonlular, vizyonsuzlar diye açıklanabilecek kadar basit değil. portekizliler, ispanyollar, ingilizler, hollandalılar, fransızlar denizcilikte gelişti de tesadüf mü bu yani. portekizliler, hatta tarihin en büyük imparatorluklarından ispanyollar, o zaman çok vizyonluydu, kömür-demir çelik çağı başlayınca mı vizyonsuz oldular? hayır, kömür, demir, bunlar ispanyollarda yoktu, ingilizlerde ve almanlarda vardı. o zamana kadar "vizyonsuz" olan ve denizlere açılamayan almanlar birden vizyonlu mu oldular da sanayi devrimi yaptılar, hayır, onların önünde (batısında) çıkmalarını engelleyen ingiltere vardı, okyanusa kolay açılamıyorlardı, sömürge edinemediler, ama sanayi üretimi yapmalarına engel olmadı bu, "çünkü çok vizyonlu" olduklarından değil, topraklarında demir kömür çok bol ve ucuz bulunduğundan.

    her şey "benim mükemmel vizyonumu paylaşan biri yönetse işler süper olurdu, uzaya gidilirdi" diye açıklanamıyor maalesef.

  • * üstüne iki satır sabahattin ali tümcesi paylaşmadan geçemez.
    * video veya fotoğraf çekmeden spor yapamaz.
    * yediğini içtiğini, before-after'ını paylaşmadan; başımıza endokrin profesörü kesilmeden diyet yapamaz.
    * sofra/tabak fotoğrafı çekmeden yemeğe başlayamaz.
    * mağaza kabinlerinde giysi deneme fotoğrafları çekmeden bir şeycik alamaz.
    * arkadaşlarıyla dil çıkarmalı, zafer işareti yapmalı, birbiri üstüne yıkılmalı, ağlamalı gülmeli fotoğraflar çektirmeden sosyalleşemez, tatil yapamaz, yurtta veya öğrenci/bekar evinde kalamaz.
    * albümü yeni çıkmış popçu gibi çeşit çeşit pozlar vermeden mezun olamaz.
    * monaco prensine gelin gidiyormuş havasında pozlar yayınlamadan evlenemez.
    * başında doğum fotoğrafçısı olmadan doğuramaz.
    * şikayet ediyormuş maskesi altında övünmeden çalışamaz, istanbul'da yaşayamaz, trafiğe takılamaz.
    * hastaneden birkaç kare yayınlamadan refakatçi veya hasta olamaz.

    özet geçmek gerekirse "hiçbir zaman 'kendi halinde' olamaz".

  • ömür boyunca başka hiçbir yerde görülemeyecek hürmettir. öyle bir hürmettir ki insana kendini değerli hissettiren şeyler listesinde ilk üçe girer. "bi şey lazım mı abicim?, bi salata daha ister misin?, çay da alır mısınız abicim?". iki ay uzak kaldıktan sonra ilk defa gören annemden daha iyi bakıyolar. kebapçıdan bi çıkıyorum sanırsın bir paşa, bir şehzade.

    ben bu hissi pizzacıda "hamuru incecik olsun mu?" sorusunda yaşayamıyorum. veya bir lira farkla kolanızı ve patatesinizi king boy ister misiniz? benim gururumu böylesine okşamıyor. ama bir "hemen yeniliyorum abi ezmeyi" beni mest ediyor. şimdi yolu adana kebapçılarına düşmemiş, kebap diye bir kısım et parçaları yedirtilmiş olan kitle ne diyor olm bu? diyebilir ama durum bu. diyeceklerimi buraların meşhur bir sözüyle sonlandırıyorum. "o yediğiniz abur cuburlar boy boy, şimdi bi acılı adana olacak idi oy oy."

  • trafik ışıklarında bekleyen suriyeli dilenciler için kılını kıpırdatmayan zabıtadır. zira bilen bilir, türkiye'nin çoğu yerinde artık bu dilencilere komisyon karşılığı müsaade ediliyor. helal ekmek kazanmak yasak artık.

    ne çukur olmuş bu ülke arkadaş. düş düş dibi görmüyorsun.

  • şöyle bir örnekle açıklayalım:
    1-0 yenseniz düşme potasından çıkacağınız ligin son maçında, hiçbir iddiası bulunmayan rakibinizden 5 gol yemişken hakemin 18 dakika uzatma işaret etmesidir majör depresyon.
    maç 5-0dır ve önünüzde daha 18 dakika vardır. top çevirseniz zaman geçmez, takımınız 9 kişi kalmıştır ve şeref golü atmanız veya 3 gol daha yemeniz arasında da bir fark yoktur. “bitse de gitsek” diildir yani majör depresyon “lütfen bitsin artık”tır. sahada öylece dolanırsınız ve hakem son düdüğünü çalmak bilmez. çaldığında artık 2. ligde olacaksınızdır. sahadan çekilmenizi engelleyen abuk kuralların içinde öylece son düdüğünü beklersiniz. bazen rakip takım 6.ya 7.ye gider, bazen tenezzül etmezler santraya gitmeye..
    taraftarlarınız ise 3. golde çoktan stadınızı yakmış ve çıkıp gitmiştir.

  • bu işten ciddi manada sıkıldım artık.
    -arabayı yıkatıyorum, herifçioğlu ödemeyi yaparken gelip yanımda dikiliyor.
    -cafeye gidip iki kahve içiyorum, ödeme yaparken garson gözlerimin içine bakıyor.
    -eve yemek söylüyorum, kurye ödemeyi aldıktan sonra gitmeyip bekliyor.
    -hamama gidiyorum, tellak ödeme esnasında yapışıyor.
    -arabayı otoparka veriyorum, adam anahtarı getirdikten sonra elini uzatıyor.
    -otele gidiyorum, kat görevlisi hem odayı gösterecem ayağına pis ayakkabılarıyla tüm odada tur atıyor hem de gitmeyip bahşiş bekliyor.
    -berbere gidiyorum, çırak montu çırpıyormuş gibi yapıp hemen bahşiş bekliyor.
    -taksiye biniyorum, diyelim ki 87 tl tuttu, 100 uzattım, taksici o 13 tl pra üstünü 8 dakikada anca veriyor, üstü kalsın dememi istercesine.

    bahşiş, zorla alınan bir şey değildir. hizmetten memnun kalırsa kişi ancak o zaman gönlünden kopqrsa verir. biz ise hem sik gibi hizmet alıp hem de üstüne tehditvari şekilde bahşiş beklentisine giren adamlarla muhattap oluyoruz.

    bundan sonra size tek kuruş bahşiş vermeyeceğim. işinizi beğenmiyorsanız gidin başka iş yapın.

  • savarona'nın atatürk'ün şahsi malı değil cumhurbaşkanlığı yatı olduğunu, yani atatürk'ün ölümünden sonra devletin mülkiyetinde kaldığını; "gemicikler"in ise birilerinin şahsi malı olduğunu bilmeyen zavallıları bir an için bile olsa mutlu eden kemalisttir.

  • amerikalıdır. 4 yaşındaki kız çocuğunu taciz ederken yakaladığı 47 yaşındaki adamı döverek öldürmüştür. bölge halkı “çocuklarımızı korumak için biz de aynısını yapardık, öldürülen kişi hakettiğini buldu” diyerek tacizciyi öldüren babayı desteklemiş.

    politik doğrucu olamayacağım, bir baba olarak aynısını yapardım diye düşünüyorum. ama türkiye'de daha çok tecavüzcülerin arkasında durulduğu için, kravat takan tecavüzcüye indirim uygulandığı için, 14 yaşındaki çocuğun rızası vardı diye peşkeş çekilmesine razı olunabildiği için bunlar bize uzak geliyor.