hesabın var mı? giriş yap

  • denk geldi buraya yazayim. sonraki benzer olaylarda da bkz veririm. tasarimcilar ne anlatiyor da yonetim kurullarini kafaliyor?

    daha once oldugu gibi daha sonra da boyle logo degisimleri olacak ve tum eski/buyuk sirketlerin logolari istesek de istemesek de bir oranda sadelesecek. bunun nedeni "logo" denilen assetin gorevinin zaman icinde degismis olmasi. eskiden logo tasarlanirken guzel olmasi, dikkat cekmesi, belli oranda sirketin hikayesini anlatmasi gibi seyler beklenirdi ancak gunumuzdeki hizli gorsel bombardiman nedeniyle logolarin boyle bir isin altindan kalkma ihtimali bulunmuyor. tam tersine fazla informasyon iceren logolar tuketici gozunde yorgunluk yaratiyor, farkli kullanimlarda da teknik/gorsel sikinti cikartiyorlar. atiyorum 1960'da gunde 3 logo goren ortalama insan bugun ekran basina belki 10 dakikada 3 logo goruyor ve belki de beynine bile yazmadan geciyor, gecmek zorunda kaliyor. yeni yaris boyle.

    buradan yola cikarak, eskiden beklenen tum islerden vazgecilip, logolara tek bir gorev atanmis durumda: "bakanin beyninde olabilecek en kucuk zaman biriminde taninirlik saglamasi" (recognition).

    sirketin hikayesini anlatmak artik logonun gorevi degil

    sirketin amacini belirtmek artik logonun gorevi degil

    guzel olmak, bakanda estetik haz uyandirmak artik logonun gorevi degil

    bunlari yapacak baska araclar mevcut. ozellikle sosyal medya etkilesimleri bu gorevleri devraldi. logonun gorevi karman corman imaj bombardimani arasinda cok kisa surede taninirlik saglayabilmek. iste bu acidan, en bastan bilgi yuklenmemis basit nike logosu degismiyor ama, isikli, yansimali, materyalli, 3 boyutlu warner bros logosu mecburen degisiyor.

    digerleri de degisecek. her seferinde bi daha uzulmeyelim diye yazdim.

  • başınıza bir iş geldiğinde, lise arkadaşı nerdesin diye sorar; üniversite arkadaşı nasıl oldu diye.

  • uzun süresine rağmen kendini izlettiren keyifli bir elvis presley filmi.

    açılın, şimdi biraz austin butler öveceğim. austin'i disney dizilerindeki figüranlıklarından ve the carrie diaries’den tanıyan biri olarak izlenilebilir oyunculuğa sahip yakışıklı bir surat olarak görüyordum ancak yanılmışım. zaten kendisi uzun bir süre oyunculuğundan çok vanessa hudgens ile olan ilişkisiyle gündemdeydi ama asıl gündemde olması gereken konu bu değilmiş. sadece belli ki daha önce oyunculuğunu gösterme fırsatı bulamamış.

    vanessa, bir röportajında austin’in once upon a time in hollywood’daki rolü için saçını koyu renge boyatmışken 2018 sonu beraber arabada müzik dinledikleri esnada elvis presley’nin noel şarkılarından birinin çaldığını ve austin’in de eşlik ettiğini görünce austin’e bir gün elvis’i canlandırması gerektiğini söylediğinden bahsediyor. ardından baz luhrmann’ın elvis için bir biyografik film yaptığına dair bir telefon aldıklarını belirtiyor.* sonrası malum.

    vanessa yine aynı röportajda austin’in kimseyle kıyaslanamayacak bir iş ahlakına sahip olduğunu söylüyor. 2018’de broadway’deki the iceman cometh oyununda beraber yer aldığı denzel washington da harry styles ve ansel elgort elvis rolü için seçmelere katılmışken hiçbir tanışıklığı olmamasına rağmen filmin yönetmeni baz luhrmann’ı arayıp çok sıkı çalışan bir aktör olduğunu belirterek bu rol için austin'i öneriyor.* austin’in bu filmdeki performansına bakılırsa ne kadar haklı oldukları apaçık ortada. iki sene boyunca ailesini ve arkadaşlarını görmeyip dur durak bilmeden çalışmış. sonucunu da almış. austin’e oscar vermeyeceklerse kapatıp gitsinler o akademiyi açıkçası.

    austin bu filmde döktürmüş. hatta bazı sahnelerde elvis'ten daha bile elvis olmuş.* 50'li yıllardaki şarkıların hepsini ses kalitesi yeterli olmadığı için austin kendi başına söylerken sonraki yılların şarkılarında austin'in sesi ile elvis'in sesi birleştirilmiş. austin role kendini o kadar vermiş ki film çekimleri biteli uzun zaman olmasına rağmen elvis gibi konuşmayı bırakamamış. verdiği röportajlarda konuşmalarındaki tonlamalarından ve aksanından bunu görebilmek mümkün.*

    belirttiğim gibi benim uzun zamandır takip edip beğendiğim bir isim olmasına rağmen ben kendinden böyle bir performans beklemiyordum. film şu an için rotten tomatoes ve metacritic'te bohemian rhapsody (film)'den daha yüksek değerlendirmelere sahip. izleyin.

  • sevgili cananlar, prenses degilsiniz. ulkemizde monarsi yok. kimse de sizin usaginiz degil. etrafinizdaki insanlarin gorevi, kaldiramadiginiz kicinizin rahatini saglamak hic degil. surekli mizildanarak, her seyden yakinarak, gun boyu elestirip memnuniyetsiz bir yuz ifadesiyle tahtinizda oturarak cok daha itici bir insan haline geliyorsunuz. belki amsalak erkekler dis gorunusunuze bakip aldanabilirler ama inanin kadinlarin sizin gibi sendromlu insanlara tahammulu yok.

    "ben pamuklar uzerinde buyudum, aliskin degilim boyle yerlere" ne demek lan!? bizi civili yatakta mi buyuttu anamiz babamiz? o pamuklari bir tarafina tiktiklarinda sen de toprak altinda curuyeceksin. ayh ne dolmusum.

  • "şu demirtaş suçlu ama..." yorumlarında gına geldi. onu da savunduruyorsunuz adama. arkadaş, suçluysa cezasını çeksin, mahkemelerimiz yargılasın, suçunu kanıtlasın, tck'da ne yazıyorsa o suçla ilgili, o kadar süre yatsın, bunu istemeyen şerefsizdir zaten. keza kavala için de aynı süreç işlesin. evrensel hukukta da böyle. olması gereken bu. gerek yasin börü ve arkadaşlarının başına gelenler, gerek 15 temmuzda yaşananları hepimiz biliyoruz, bunlarla ilgili kim suçluysa gün yüzü görmesinler. bu olması gereken şey.

    ama ya suçlu değilse, soruşturma için içeride tutuluyorsa, yeterince suç bulunamıyorsa...

    bu neden bu kadar önemli biliyor musun sevgili meriç? yarın aynısı sana da, bana da, bir tanıdığına da yapılabilir. ergenekon sürecinde, balyoz sürecinde yapıldı. şu anda hukuksuzca tutuklu binlerce khk'lı var. (neden hukuksuzca diyorum, devletin zamanında izin verdiği şeyleri yaptıkları gerekçesiyle suçlu gösteriliyorlar, legal bir bankaya, kendi hesabına para yatırdı diye işinden atılmış, hapse girmiş insanlar var. ha bu arada bankanın kurucusu bugün spk başkanı vs.)

    iyi oku meriç. yarın şuursuzun biri gelip, seninle ilgili bir iddia ortaya atar, 4-5 yıl hapiste kalırsın daha hüküm almadan. bunu ister miydin? kendine istemeyeceğini başkasına da isteme. özgürlük çok kıymetli, bir saatini bile sana geri verecek kimse yokken, insanların yıllarını yiyorlar zindanlarda.

    tanım: olması gerekeni savunmuş komedyen.

    gelen mesajlar üzerine edit: yazdığım şeyin arkasındayım. anlatmaya çalıştığım bu soruşturmaların hala sürmesinin adalete güveni sarstığının anlaşılması. bu devletin savcısı/hakimi/polisi 4-5 yıl boyunca işlenen suça yönelik delil bulamıyorsa/dava açamıyorsa/davayı sonuçlandıramıyorsa adaletten nasıl bahsedebiliriz? adalet demek af demek değildir, suçluysa cezasını vermek, suçsuzsa haksızlığa uğramasını engellemektir. demirtaş o sözleri söylemiştir, halkı sokağa çağırmıştır ve bunun sonucunda insanlar ölmüştür. tamam, o zaman cezasını verelim, "dur biraz bekle (4-5 yıl) iddianame yazıp, seni yargılayacağız" denebilir mi? başımıza gelse "nerede bu devletin adaleti" demez miyiz?

  • maalesef ki ak partisi'nin bize attığı kazıklardan biri de mavi yaka eleman yetiştirilmesini engellemesi.

    hunharca imamhatip açıldı. meslek liseleri anadolu lisesine çevrildi. anadoluya, karadenize, doğuya birsürü üniversite açıldı ve saçma sapan bölümler açıldı.

    giresun görele'de güzel sanatların ne işi var aw.

  • iphone kullanmaya başlayan ve annemin beni özlediğini belirtmeye çalışan babadan:

    1.mesaj: akan dana sarılmak istiyor
    2.mesaj: akan dana
    3.mesaj: akan dana
    4.mesaj: anan sana