hesabın var mı? giriş yap

  • gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
    bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.

    the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.

    “olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:

    abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.

    şöyle ki:

    kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
    amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.

    bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).

    derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.

    sonra düşünmeye başlar:

    — yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”

  • oynadıkları ve kaybettikleri 25 ekim 2009 fenerbahçe galatasaray maçından sonra arda ile birlikte doping testine çağırılmış futbolcu.

    test sonrasında halen stattan ayrılmamış olan vatandaşı vederson ile sohbet etmiş, yanlarına gelen kazım'ın ailesi, lugano ve çocuğu ile de şakalaşmıştır.
    bunların üzerine karaktersiz olduğu yönünde bir saptama yapılmış.

    halbuki ne yapmalıydı ki elano fanatik türk futbol seyircisini mutlu edebilsin?

    -doping testi sonrasında vederson'la koridorda karşılaşan elano vatandaşının hayalarına tepik attı ve "sami yen'de görüşürüz lan marsıııık!" diye bağırdı.-

    -sesler üzerine olay yerine gelen kazım ve ailesinin üzerine un serpip "go back to africa!!" diye bağırdı.-

    -koridorda gördüğü lugano'ya tokat attı, ağlamaya başlayan çocuğunun ise önce saçını çekti, sonra "baban seni evlatlık almış" dedi.-

    aman yanlış anlaşılmasın, lafım tüm galatasaray taraftarına değil. genel olarak futbol seyircimizin profili böyle. bizde de çok aynı sığ anlayıştaki adam.

    elano şu an için doğru olanı yapmıştır. maç oynandı ve bitti. bir spor müsabakasıydı ve kaybedildi. ne yapsın adam assın mı kendisini? olay mı çıkarsın koridorlarda?

    bir laf da buradan milliyet'in spor servisine etmek istiyorum. açıkça futbolcuyu hedef göstermişsiniz. nasıl bir ifadedir o: "elano’nun umrunda mı?" başlığı? bu şekilde mi sporu ileriye taşıyacaksınız? hani fanatizmin karşısındaydık? yarın malın biri gidip antrenman çıkışı elano'yu dövmeye hatta yaralamaya kalksa, neden yaptın diye sorduklarında "maçın sonucuna yeterince üzülmemiş, milliyet'te okudum" dese yüzünüz kızarmayacak mı?

    bu kafada adamlar sadece galatasaray'da değil, fenerbahçe'de de, beşiktaş'ta da var. rüştü'yü döven hanzoları, mateja kezman'a "are you player?" diye hesap sormaya kalkan evrim yoksunu tipleri hatırlayın.

    bakın şöyle anlatayım, borussia dortmund'la bayern münchen münih'te karşılaşıyor. maçı bayern alıyor, sonrasında doping testi için nuri şahin statta kalıyor. bitiminde koridorda hamit altıntop'la karşılaşıyor ve sohbet ediyorlar. bu kadar. valla bu kadar. bunda bir gariplik görüyorsan sorun sende demektir. olur da die norddeutsche zeitung'da "nuri şahin'in umrunda mı?" diye haber bulursan ilk ben gidip elano'nun gözüne lazer sokmazsam terbiyesiz evladıyım.

  • 1905-1920 yılları arasında ermenilerin yaptığı katliamlar

    kafkasya'da ermeniler tarafından türkler ve kürtlere katliamlar yapılmıştır. justin mccarthy, bunun sebebinin ermenilerin bir ermenistan devleti sınırları içine dahil etmek istedikleri vilâyat-ı sitte'de nüfuslarının %19 (ermeni kaynaklarına göre %39) gibi küçük bir oranda olması ve bu nüfusun oranını arttırmanın yolunun bölgedeki müslüman sayısını azaltmaktan geçmesi olduğunu öne sürmüştür.[57][86]

    ovanes kaçaznuni, 1905 ve 1906 yıllarında müslümanlar ile ermeniler arasında kanlı olayların yaşandığını belirtmektedir. 1914 yılında ise, ermeni birliklerinin türklere karşı faaliyetlerini başlattıklarını söylemektedir.[87] 1915 yılında van'ın ermeni valisi olan aram'a rus bir komutan bölgedeki kürtlerin öldürülmesini emreden bir emir gönderildi; fakat aram emrin uygulanmayacağını belirtti.[88][89]
    "erzurum-alaca köyünde mart 1918'de ermeniler tarafından katledilen şehit türkler anıtı"

    osmanlı arşivleri 1910-1922 yılları arasında 523,000 türkün ermeniler tarafından öldürüldüğünü belirtmektedir.[90] hüdavendigar onur'a göre, 1914-1918 yılları arasındaki olaylarda, ermeniler sebebiyle sayısı 2.5 ile 3 milyon arasında değişen müslüman nüfus hayatını kaybetmiştir.[91] fransa dışişleri bakanlığı'ndan rusya'nın paris büyükelçiliğine gönderilen 14 mayıs 1915 tarihli bir yazıda, van isyanı sırasında bölgede yaklaşık 6000 müslümanın öldürüldüğü belirtilmektedir.[92][93] rus bir general, ermeniler tarafından müslümanlara karşı tecavüzlerin de gerçekleştirildiğini söylemiştir.[94] 19 ağustos 1915'te dönemin avusturya büyükelçisi "ermeniler tarafından türklere karşı yapılan büyük ölçekte katliamlar"dan bahsetti; ama hem türkler hem de ermenilerin katliam yaptığını ve olayların kimin tarafından başlatılığının belli olmadığını belirtti.[95][96]

    1916 yılında bölgeye işgal etmekte olan rus orduları, 16 şubat günü erzurum[97] ve 11 temmuz günü erzincan'ı[98] ele geçirdi. türkler ise erzincan'ı 13 şubat 1918,[99] erzurum'u 12 mart 1918 tarihinde geri aldı.[100]

    rus yarbay tverdohlebof, 1917 yılı ilkbaharında ermenilerin halkın elindeki silahları toplamak amacıyla halka zulmettiğini ve işkence yaptığını belirtmiştir.[101] daha sonra, rus ordusu çekildikçe katliamlar artmaya başladı.[101] 1918'de erzincan'da ermeniler 800 türk sivili öldürdü.[102] ermeniler erzurum'a çekilirken yoldaki türk köylerindeki halkı öldürdüler.[103] ılıca'da ermenilerden kaçamayan türkler öldürüldü.[103] tepeköy'ün tüm müslümanları 17 şubat 1918 tarihinde öldürüldü.[104] tepeköy'de öldürülen türklerin cesetleri 2010'da atatürk üniversitesi'nin yaptığı kazılarda bulundu ve sayıları 150 olarak tespit edildi.[105] 26 şubat 1918 günü tekederesi'nden çekilen ermeniler yolları üzerine çıkan müslümanları öldürdü, önlerine çıkan köylerdeki halkın hayvanlarını çaldı.[106] 27 şubat 1918 günü ermeniler erzurum'un alaca köyünde türkleri öldürdü.[107] erzurum'da türk çarşıları ermeniler tarafından yakılmaya başlandı.[107] 26-27 şubat 1918 gecesi ermeniler erzurum'da 3000[108] ila 8000[109][110] müslümanı öldürdü.[108] rus yarbay tverdohlebof, şubat 1918 sonlarında erzurum'a yakın köylerdeki türklerin "ortadan kaybolduklarını" bildirmektedir.[111] aralık 1918'de uluhanlı, kamerli ve dereleyez halkı ermenilerin zulmüne uğradı.[112][113][114] mayıs 1918'de bölgeyi ele geçiren osmanlı ordusu ermenilerin 250 müslüman köyünü yaktıklarını bildirdi.[115]

    1919 yılının temmuz ayında, ingiliz yarbay albert rawlinson, istanbul'daki ingiliz genel karargahı'na gönderdiği telgrafta, ermenilerin oltu'dan bayezid hududuna kadar katliam yaptıklarını belirtmiştir.[6][116] 16 temmuz 1919 tarihli bir osmanlı belgesi, ermenilerin şarur ve nahçıvan bölgesinde müslümanlara saldırıp öldürdüklerini, şarur halkını aras nehrine döktüklerini ve kırk beş köye saldırdıklarını bildirmektedir.[117] bu katliamlara karşılık 11. kafkas tümeni bölgeye sevk edilip 600 kişiden oluşan ermeni çeteleri osmanlılar tarafından mağlup edilmiştir.[118] ermeni yarbay melik şahnazarov'un bir ermeni tümeninde raporunda, 30 kadar türk köyünü ele geçirip sakinlerini öldürdüğünü ve köyleri yağmaladığını, 29 diğer türk köyüne de saldırmak için izin istediğini belirtmektedir.[88][119] 1920 yılında, bir ermeni subayı, yazdığı raporda basar-geçar'daki türk nüfusunu ayırt etmeden öldürdüğünü bildirmektedir.[88][120] 1920 yılının içerisinde, kars'taki köylerde türk ve kürt nüfusu öldürülmüş, köyler yağmalanmıştır.[88] 4 aralık 1920 tarihli bir osmanlı belgesi, ermenilerin sarıkamış'a bağlı on üç köyde katliam yaptıklarını, bu kapsamda 1975 kişiyi öldürüp 276 hanenin tahrip edildiğini belirtmektedir.[121][122] ahmet esat uras, ermenilerin "erkek, kadın ve çocuk ayrımı yapmadan yaptıkları" katliamların rus kayıtlarında yer aldığını belirtmektedir.[123] amerika birleşik devletleri'ndeki ermeni nüfusu da bu katliam faaliyetlerini desteklemekteydi.[124][125]

    bu dönemde ermenilerin türklere ait camileri ve diğer kamusal binalara zarar verdiğini belirten pek çok rapor da vardır.[95]

    daha sonra, 1920 yılında imzalanan gümrü antlaşması ile müslümanlara can ve mal güvenceleri verilmiştir.[126]
    mart olayları sonrası bakü'nün müslüman mahallesinden bir görünüm

    30 mart-3 nisan 1918 tarihleri arasında yaşanan mart olayları veya mart katliamı'nda[127][128] 3000[129][130] ila 12,000 azeri ve diğer müslüman etnik gruplara mensup kişi öldürüldü.[131][132][133][134][135] olaylarda azerilerin evleri yakıldı, sokaklarda azeri olduğu düşünülenler öldürüldü.[136]

    mart 1920'de azerbaycan demokratik cumhuriyeti ermenilerin kontrolü altındaki bölgelerde 300 kadar müslüman köyünün yakılıp sakinlerinin öldürüldüğünü tahmin edip olayları kınadı.[137]

    http://tr.wikipedia.org/….b1.c4.9f.c4.b1_katliamlar

    milli mücadele kahramanı kazım karabekir katliamları nasıl anlatıyor:

    "alaca köyünde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir halde idi. bütün çocuklar sürgülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup, yakılmış gençler baltalarla parçalanmıştı. çivilere asılmış ciğerler ve kalpler görünüyordu. bütün bu acıklı görünüşler, erzurum'a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mâhkum etmiştir."

  • kisinin kaygisini, endiselerini kontrol edemesi. en kucuk seylerin, onemsiz insanlarin tum gunu, tum haftayi, tum hayati mahvedecek guce ulasmasi. olaylar arasinda olmayan ya da cok ince olan baglari gorup, gereksiz zincir reaksiyonlari ile ruhu, akli, bedeni mahvetmek. kisinin hayatin uzerine tonlarca agirliginda bir filin oturmasi..

  • kendilerine istanbul sokaklarını dar eden başta kediler, kargalar ve martılar yüzünden daha tenha bölgelere çekildikleri için yaşanan durum.

    tabii bunun asıl sorumlusu da her köşe başına kediler için yiyecek bırakan hayvan severler. (serçeleri sevmiyorlar ama?!)

    bol yiyecek bulan kediler, üredikçe ürüyor. onların yiyip bitiremediği mamaları kargalar ve martılar yiyor. onlar da çoğalıyor. ufacık boylarıyla serçelerin bunlarla baş etmesi olanaksız.

    o yüzden gece 3'te o sivrisineğin vızıldamasıyla uykundan uyanıyorsun.
    tropik bölge sineklerinin çoğalmasıyla bu sorunu daha da derinden hissedeceğiz.

  • parmalat'ın batışı konusunda internette şöyle bir baktım türkçe kaynak var mıdır diye ama pek bulamadım. ben de okuduğum kaynaklardan şöyle bir özet geçeyim dedim. atladığım ya da yanlış olduğum yerler varsa düzeltmekten de imtina etmem. italya'yı ve ekonomisini sarsan bu kadar derin bir yolsuzluk hakkında bu kadar az entry girilmiş olduğunu görmek şaşırttı beni aslında. üstelik üzenden de 5 yıl geçmiş olmasına rağmen. neyse hikayeyi şu şekilde özetleyebilirim:

    uht bazlı süt ve süt ürünleri konusunda dünyanın en büyük firmalarından biri olan parmalat, 1997 yılından itibaren likiditesi yüksek olmasından dolayı, özellikle batı'da bir çok şirket alımına girişmiştir. aldığı bu şirketlerin isimlerine incelediğim kaynaklardan ulaşamadığım için detay veremeyeceğim. bu şirket alımları 2000'lerin başlarına kadar devam etmiştir. ancak 2001 yılında, alınan bu şirketler sürekli halde zarar yazmaya başlamıştır. öyle ki bu şirketlerden gelen zararlar parmalat'ın solo bazda olumlu görünen bilançosunu konsolide bazda olumsuza çevirmektedir. borsaya açık bir şirket için iyi bir durum değildir aslında vaziyet.

    buradan gelen zararlardan dolayı parmalat'ın ceo'su, yönetim kurulu başkanı ve kurucusu olan calisto tanzi'nin kaygı verici rakamları gizlemek gerektiğini düşündüğünü zannediyorum ki sonradan cfo olan luciano del soldato da şirketin bazı kurumsal defterlerine kendisinin bile erişim yetkisinin olmadığını time magazine dergisine itiraf etmiştir.

    durum ilk olarak şubat 2003'te, luciano del soldato'dan önceki cfo olan fausto tonna'nın 500 milyon eur'luk tahvil ihraç edeceğini açıklamasından sonra şirketin likiditesi üzerindeki dedikoduların artması üzerine biraz gündeme gelmiştir. bu olaydan kısa bir süre sonra da calisto tanzi tarafından görevden alınmıştır. zaten bu görevden alındıktan sonra 8 ay içinde sırasıyla alberto ferraris ve luciano del soldato cfo olarak atanmış; fakat yerlerinde duramamışlardır. en sonunda işin ciddiyeti italya gündemini fazlasıyla meşgul etmeye başlayınca ceo olan calisto tanzi istifa ederek enrico bondi'yi göreve çağırmıştır. hatta öyleki konuyla italya başbakanı berlusconi de müdahil olmuştur.

    sekiz ayda üç cfo değiştirmesinde tabii ayyuka çıkan bazı sorunlu işlemler etkili olmuştur. bir çok görüşe göre tanzi bilgisi dahilinde yapılan sahte işlemleri daha fazla saklayamamıştır. özellikle kasım 2003'te epicurum isimli şirketinin ihraç ettiği tahvillerin kupon ödemesini gerçekleştirmekte zorlandığı için dedikodular başlamıştır. sonrasında ise 19 aralık 2003'te bank of america, parmalat'ın grup şirketi olan bonlat finansal hizmetler şirketinin grant thornton ve deloitte tarafından denetlenen eylül 2003 ifrs raporunda belirttiği 3.95 milyar eur'luk varlığının* kendilerinde olmadığını beyan etmiştir. bank of america avukatları aracılığıyla raporun üzerine gitmiştir ve bonlat'ın hesaplarıyla oynandığı ve denetim sürecinde de aksaklıkların olduğu anlaşılmıştır. 23 aralık'ta bu konu italya kamuoyuna açıklanmıştır. 24 aralık'ta ise müfettişler parmalat'ın toplam borcunun 12.8 milyar eur olduğunu ve iflas ettiğini açıklamışlardır. 29 ocak 2004'te ise bank of america, detaylı incelemesi neticesinde parmalat'ın irlanda'daki iştiraki olan eurofood ifsc ltd. şirketinin kendilerinde 3.5 milyar usd'lik varlığı olduğunu tespit etmiştir. bunu zincirleme citigroup, morgan stanley, deutsche bank, ubs ag ve çeşitli italyan bankaları takip etmiştir.

    tüm bu incelemeler neticesinde özetle parmalat'ın yöneticilerinin özellikle cayman adalarında örtülü şirketler kurarak credit linked note yani kredi bağlantılı menkul kıymet işlemi gerçekleştirdiği tespit edilmiştir. bankaların bu tarz grupiçi işlemlere onay vermeden önce titizlikle inceleme yapması gerektiği için adı geçen bankalar da sanık durumuna düşmüştür. davaları uzun süre sürmüş ve bankaların aklanmasıyla sonuçlanmıştır. deloitte ve grant thornton'un italya'daki yerel denetçi ortakları konu hakkında suçlu bulunmuş ve denetimden el çektirilmiştir.

    parmalat'ın hileli credit linked note işlemlerinden dolayı bu tarz işlemler dünyada daha da fazla denetleme gerektiren işlemler haline gelmiştir. societe generale'in jerome kerviel'i ya da barings bank'ın nick leeson'ı gibi rogue traderların türev işlemleri üzerindeki iz takibi 2008 abd bankacılık krizi'nden sonra daha da önemli hale gelmiştir aslında. bu konuda özellikle enron skandalı'ndan sonra abd'de kanunlaşan sarbanes oxley yasası gibi düzenlemelerin dünyada da yoğunlaştırılması gerekmektedir. denetçi firmaların yaptığı subsequent test ve alternative test'in de önemi buradan daha da aşikar ortaya çıkmaktadır. grant thornton ya da deloitte bu testleri daha net bir şekilde yapmış olsaydı belki de parmalat'ın eylül 2003 ifrs raporu yayınlanmadan önce bu tarz hileli işlemler orataya çıkmış olacaktı. ne diyelim son krizle birlikte dünya finans sisteminin yeniden düzenleneceğini varsayarsak bu tarz işlemlerle daha az karşılaşma ihtimalimiz yakındır diye tahmin ediyorum.