hesabın var mı? giriş yap

  • hangi akla hizmet yapılan, hangi akla hizmet belediyelerce izin verilen ya da inşa edilen kaldırımlar olduğunu anlamadığım lanet olası kaldırımlardır.

    hiç mi bir mühendislik hesabınız yok? hiç ki aklınız kesmiyor yaparken? kurak ülkelerde filan yaşıyorsunuz da yağışla pek işiniz mi olmuyor?

    sabah maslak'taki bir binanın önünde jilet gibi kaygan bir malzemeyle inşa edilmiş ve karın da âdeta bir buz pateni haline çevirmiş olduğu kaldırımda bir kadın düştü ve muhtemelen kalça kemiği kırıldı ya da zedelendi, kalkamadı yerinden uzun süre. ben de elimi uzatıp kalkmasına yardım ederken kendim de jet gibi kaydım. kadıncağız topallaya topallaya işine gitti.

    illa birilerinin kolu bacağı mı kırılmalı bu boktan kaldırımları yapma fikrinden vazgeçmeniz için? başka türlü bir mühendislik hesabıyla kestiremiyor musunuz önceden? belediyeler neye göre nasıl onay veriyor? estetik mi insan sağlığı mı önemli?

    her 5 yılda bir yeniliyorsunuz, öngörüleriniz sadece 5 yıla yetiyor ama bari insan sağlığını düşünün!

    edit: şuraya hırsla gelip ciddi bir konuya parmak basmışım alay etmişsiniz teessüf ediyorum yani. tamam zemin değil yüzey ama bu entry girmekle yaşadığım olay arasında 5 dk. vardı düşünün yani.

    edit: imdat! tamam ekvator'da da yağış olur. ben şu yağmur su almayan afrika ülkeleri, arabistan gibi kurak iklimlerin yaşandığı yeri kastettim. hani çok yağmaz filan. keserim kendimi gelmeyin üstüme.

  • bence bu fıkrayı anlatarak bitirmeli:

    büyük köpek maması fabrikatörü, şirketinin bütün müdürlerini, fabrikasının bütün şeflerini, amerika’nın tüm eyaletlerine dağılmış satış temsilcilerini, reklam, halkla ilişkiler görevlilerini toplamış.

    kürsüye çıkmış..

    “bu ülkenin en büyük köpek maması fabrikası kimin” diye bağırmış..

    yüzlerce kişi bağırarak cevap vermişler: “bizim..”

    patron yine sormuş: “besin değeri en yüksek köpek mamasını kim üretiyor?”
    “biz” diye haykırmış kalabalık.

    “en çarpıcı, en göze batan paketi, kutuyu kim yapıyor?.”

    “biz” diye haykırmış kalabalık.

    “en büyük reklam kampanyasını kim yapıyor” diye bağırmış patron..

    “biz” diye yanıt gelmiş yine hep bir ağızdan..”

    en büyük süpermarketten en ücra köydeki bakkala en iyi dağıtımı kim yapıyor?” diye bağırmış patron..

    “biz” diye haykırmış salon.. “o zaman” diye gürlemiş patron..

    “o zaman niye satamıyoruz bu mamaları?!..” salondaki ölüm sessizliğini arka sıralardan gelen cılız bir ses bozmuş..

    “lanet olası köpekler yemiyorlar ki!

  • şampiyonlar ligi kupasını ise gerçekten büyük ve güçlü takımlar almıştır. o takımlardan bazıları;
    ac milan
    real madrid
    barcelona
    bayern münih
    manchester united
    fenerbahçe

    edit; fenerbahçe yokmuş. uyaran arkadaşlara teşekkürler..

  • inatla fiş/fatura istenmesi gereken yerlerdir. esnaf, bu durumda bir çakallık hamlesi ile çekmeceden eski fiş arayacaktır fakat özellikle yapılan işlemin/alışverişin fişi istenmeli, zorla vergi ödettirilmelidir bunlara.

  • 3 michelin yildizi'na sahip tokyo'da bir metro duraginda bulunan sushi resorani.

    tesadufen izledigim jiro dreams of sushi belgesel/filminde gordum ve izlemeyi birakamadim; ki gercekten inanilmaz seyler var hakkinda.

    usta jiro ono'dan baslarsak; cok zor bir hayat yasamis, deyim yerindeyse aile nedir bilmeden deliler gibi calisarak sushi ustasi olmus, yoshikazu ve takashi adinda 2 erkek evlat sahibi, 1925 dogumlu muazzam bir insan. kendisi bana japonlar hakkinda donen klasik geyiklere tam uyan bir profil gibi gorundu. deliler gibi calisan, her gun ayni isi yapan ve mukemmele ulasana kadar durmayan ve tatillerden nefret eden biri. haliyle de yillar icerisinde efsane mertebesine yukselmis.

    kendisi 3 michelin yildizi alan en yasli sef olarak guinness rekorlar kitabina girmis. ancak isin ilginc tarafi michelin yetkililerinin denedigi sushileri hep oglu yoshikazu yapmis aslinda. kendisi de zaten "aslinda herkes tum isi ustanin (benim) yaptigini zannediyor ama sushi bana gelene kadar zaten isin %95'i bitmis oluyor" diyor gulerek.

    ancak jiro usta sadece servisi yapip birakmiyor. oncesi ve sonrasi da var.

    oncesi;

    80 yasinda kalp krizi gecirene kadar balik pazarina kendisi gidermis hep. o gune kadar oglu bir kez bile gitmemis pazara. ki oglu dedigimiz de az once bahsettigim yoshikazu; yani michelin yildizlarini toplayan sushileri yapan adam.

    baliklari aldigi adam da ayri manyak mesela. 10 dakika kadar ton baliklari ve halden secilmeleri hakkinda konustu herif. sonunda da "jiro'nun ton baligi konusunda bize guvenmesi benim icin bir gurur kaynagi" diyerek bitirdi. seviye buralarda dolasiyor yani.

    pilav konusunda ise isi artik manyakliga getirmisler. pilav yapliyor, akabinde spatula gibi bir seyle yavas yavas ovuyorlar, sonrasinda yelpaze ile belirli bir sicakliga getirip ozel bir seye kapatiyorlar. "en iyi pilav vucut isisinin sagladigi sicaklikta servis edilmeli" diyor jiro. o kaplari da kendi ozel yontemleri ile kesfetmis.

    sonrasi

    bu kisimda da show devam ediyor. jiro insanlari izleyip kimlerin sag, kimlerin sol elini kullandigini saptiyor ve buna gore servis yapiyor. belgeselin sunucusu "aslinda biz onu izliyoruz gibi gorunse de, yerken o bizi izliyor" diyor. oturma duzenini ezberliyor ve kadinlarla erkeklere farkli boyutlarda sushi hazirliyor. cunku herkese ayni boyutta verilirse kisilerin aldigi tad orantili olmuyormus.

    restoranda 10 tane tabure var bu arada, o kadar. rezervasyonu 1 yil oncesinden yaptirmak gerekiyormus ve 20'lik bir set 350 dolar dediler sanirim. sureye vurdugunuzda dunyanin en pahali yemeklerinden biri oluyor. kisisel begeni olarak tartismali bir kisim burasi tabii. yine de emek inanilmaz. soyle ki;

    genc ciraklardan biri yaptigi omlet cesidi ustasindan onay alana kadar 200'den fazla denemeden gecmis ve bunun icin de 10 yil beklemis. bu kisim bana artik "yok ebesinin nikahi artik ya" dedirtse de hakim olmadigim bir konu sonucta diye saygi duydum. eleman "o an yumrugumu havaya kaldirip bagirmak geldi icimden ama kendimi tuttum tabi" diyor; sonrasinda da aglamis haliyle.*

    jiro'dan sonra mekani yoshikazu devralacakmis. diger oglu takashi ise kendi mekanini acmis bile. jiro kendisine "cok siki calis cunku artik geri donecek bir evin yok" demis. bu soz onemli cunku kendisine gore gunumuz genclerinin daha basarisiz olma sebebi ailelerinin yanina donebilme rahatligiymis. kendisinin zamaninda boyle bir sansi olmadigi icin "deli gibi calisip basarili oldum cunku kopru altinda ya da bir manastirda uyumak istemiyordum" diyerek basarisini buna bagliyor.

    belgeselde gordugum muhtesem sunum ve mutfagin isleyisi sayesinde cok merak ettim acikcasi ama aci gercek su ki hayatim boyunca asla gidemeyecegim bir yer. deger mi degmez mi o konulara hic girmiyorum bile ancak bir alanda bu tarz bir yetkinlik gelistirmis birinin urettigi seyi deneyimleyebilmeyi gercekten cok isterdim.