ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
5 aralık 2018 gizli bitcoin toplantısı
-
ekşi sözlüğe kadar düştüğüne göre baya baya gizli toplantı.
18 nisan 2022 maske saçmalığının bitmesi
-
60 yılda bir pandemi oluyor onda da maske takmayı beceremediniz.
2 aralık 2015 abd'nin rusya'yı yalanlaması
-
ya aslında işin içinde biz olmasak baya eğlenceli geçiyor, karşılıklı ataklar, net pozisyonlar, verilmeyen goller falan.
(bkz: şimdi lihtenştaynlı olmak vardı anasını satayım)
dolarizasyon
-
uygulanması için illa resmi para biriminin tedavülden kaldırılıp, daha konvertible bir para birimine geçilmesi gerekmez. eğer bir ülkede tasarruf ve yatırım birikimi başka bir para birimi üzerine kurulu ise bundan bahsetmiş olabiliriz.
bunun en büyük sıkıntısını ise uygulamayı yapan devletin merkez bankası yaşar. bu sistem yüzünden merkez bankası asli görevi olan fiyat istikrarını koruyamaz. dahası banknot basmadığı veya az bastığı için en büyük geliri olan senyoraj gelirlerinden mahrum kalır.
japon sineması
-
gosha hideo’nun samurai wolf filmleri ile the shogun’s samurai'ı chambara meraklısı sinefiller (gerçi onlar her türden film izlemeyi severler) için öneriyorum.
düzeltme: imla
6 ay 6 bin km'ye uymama cezasının 8400 tl olması
-
cezayı da arabanın fiyatına eklerler. 8400 lira ceza caydırıcı değil.
zorunlu edit: caydırıcılık adı altında gizli ek vergilendirmedir.
ortaçağ'da faili meçhul cinayetler
-
öncelikle tdk, " orta çağ " şeklinde yazılması gerektiğini söylemiştir bu kelimenin. bu kurumdakiler acınası hâldedirler. dilerim bir an önce hepsi görevlerinden alınırlar.
gelelim asıl konumuza,
tatil dolayısıyla evdeyim ve kahvaltı yaparken müge anlı'ya bakındım. aman ya rabb'im!
türkiye değil, 12. yüzyıl buhara'sı sanki.
millet güpegündüz cinayet işlemiş ve hâlâ cinayeti işleyenlerin çoğu yakalanamamış.
işte biraz geçmişe, hatta şöyle yaklaşık on asır geçmişe gidelim.
ortaçağ dediğimiz dönem, çok mitolojik bir dönemdir. bu dönemle ilgili ne bulursanız okuyun derim.
sanki mısır'daki, mezopotamya'daki, kuzey amerika'daki o medeniyetler hiç var olmamış gibi geçen karanlık bir dönem.
bu dönemde devletlerin en iyi yaptıkları şeyler savaş ve ticarettir.
hançer, kılıç ve ok ise en yaygın savaş ve cinayet aletleridir.
kara ulaşımının atlar ve develerle sağlandığı bu dönemde can güvenliği konusu ise henüz tam olarak keşfedilmemiştir.
sözüm ona bir haşhaşî, konya ovası'nda siz eşeğinizin üzerinde sakin sakin giderken bir anda önünüzü kesip hançeri boğazınıza dayayabilirdi.
yahut londra'nın barnes köyüne gelen bir yabancı, kılıcıyla sizi lime lime doğrar ve köyden çekip giderdi.
siz, robot resim çizdirebilmek için gönüllü olsanız da maalesef uzun bir süre bekleyip 1959 yılında, los angeled emniyetinden şerif peter pitchess'i bulmak zorundasınız.
ortaçağ avrupa'sında faili meçhul cinayetlerde çoğu kez kedilerin katil sıfatıyla mahkemelerde yargılandıkları olurdu. " o bir kedi değil, bir cadıdır " cümlesi yeterliydi infaz için. böylece, esas katiller her daim hayatlarına özgürce devam edebilmişlerdir.
yine bu dönemde avrupa'da kölesini öldüren kişiler cinayet ile yargılanmaz, kendi malına zarar vermiş sayılırdı.
doğu'da ise ebu hanife'ye dayanan usûlle köle öldürmek kısas hakkı doğururdu ve kölesini öldüren kişi de öldürülürdü.
tabii kölesini öldürdüğü kanıtlanır ise!
ortaçağ türk devletlerinde ise islâmiyet öncesinde sadece örfî kanunlar yani töre hukuku geçerli idi.
kısas yine bu dönemde de mevcut idi.
öc alma hakkı da meşru idi ancak cinayeti işleyen kişinin bu cinayeti gerçekleştirdiği kesinlikle kanıtlanmak zorundaydı.
türklerde, mete han döneminde başlayan bir uygulama da söz konusu idi. mete han, askerlerinden bazılarını günümüzde toplum polisi diyebileceğimiz şekilde görevlendirmişti. bu askerler bir nevi sivil polis gibi halkın içerisinde bulunmuşlar, gerek istihbarat gerekse olay önleme ve çözümleme aşamalarında yer almışlardır. nitekim buradan yola çıkarak türklerde faili meçhul cinayetlerin bu dönemde dahi araştırıldığını söyleyebiliriz. tabii göçebe kültürde yerleşik hayata göre çok daha zor olmuştur bu güvenliği sağlama çabaları.
faili meçhul cinayet dediğimizde aklımıza ilk gelenlerden biri de ortaçağ'ın ünlü suikastçileri haşhaşîler ve liderleri hasan sabbah'tır.
öyle ki bir dönem halk, sokağa çıkamaz hâle gelmiştir. haşhaşîler, bazen de güç gösterisi olarak öldürdükleri adamın başında bekleyip kaçmamışlardır. müthiş bir propaganda!
tabii bu sebeple özellikle nizâmülmülk, müthiş bir istihbarat ağı kurmuş, bu istihbarat ağı gelişerek sadece haşhaşî tehlikesi ile değil, toplumdaki her türlü cinayet vs. gibi olaylarla da mücadele etmeye başlamıştır.
çin ise belki de faili meçhul cinayetler konusunda dönemin en ileri gelen ülkesidir.
dünyada adı sanı duyulmamış çeşitli zehirler, çok iyi yetiştirilmiş suikastçiler ve döneme nazaran güzel kadınları ile hem siyasî hem de sosyal hayatta birçok faili meçhul cinayetin müsebbibi olmuştur. öyle ki özellikle hunlar, ticaret yolları üzerindeki hemen hemen her kervana kimliğini gizleyen askerler yani bir nevi ajanlar yerleştirmek zorunda kalmışlardır.
valar dohaeris ağalar.
eylem yapmadan canlı bombaları tutuklayamayız
-
bir ahmet davutoğlu beyanı.
canlı bombalara karşı oldukça etkili bir mücadele yöntemi. biliyorsunuz kendisi eylem sırasında parçalanan suruç bombacısını da tutuklayıp adalete teslim ettiklerini söylemişti.
(bkz: abdurrahman alagöz yakalandı hukuka teslim edildi)
şu sözlerden sonra hala güvensizlik ortamı var diyenler ajan provokatördür. görüldüğü üzere devletimiz terörle etkin şekilde mücadele ediyor.
söyleyeni entel gösteren kelimeler
-
söyleyeni kelimesinden sonra (bkz: dediğini anlıyor ve yapısal olarak parçalanıyorum) ama şezlong kelimesini hala çözemedim.
edit: başlık yine başa kalmış.
krize rağmen devam eden tüketim çılgınlığı
-
tüketim çılgınlığı, "ihtiyacı olmayan ürünleri" satın alan tüketicilerin yoğun alışveriş alışkanlıklarını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
insanların temel ihtiyaçlarını yarın zamlanacak diye erken alması, tüketim çılgınlığı değildir.
karısının iç çamaşırına sığınan acizler
-
sedat peker muhtemelen şu an beyaz gömleği giydi, 6. videoyu çekmek için kamışlı salona doğru yürüyor.
pablo picasso
-
pablo picasso ile bi amerikan askeri arasında geçtiği anlatılan diyalog-hikaye şöyledir;
2. dünya savaşı sırasında bi amerikan askeri picasso ya dert yanar;
"resmettiğiniz portreleri anlayamıyorum (yorumlayamıyorum) çünkü resimlerinizdeki şekiller bozulmuş, gözler olması gereken yerde değil, burunlar yamuk, ağızlar burkuk ..."
picasso ise askere sorar, "bir resmin nasıl olması gerekir sizce?"
bunun üzerine asker cüzdanından kız arkadaşının fotoğrafını çıkarır, "bunun gibi! " der.
picasso fotoğrafı inceler ve :
"kız arkadaşınız biraz küçükmüş, değil mi?"
edit: anektodun net olmadığına ilişkin yorumlardan dolayı naçizane açıklamamı ekliyorum;
aslında askerin beğendiği resim de gerçeği tam anlamıyla yansıtmıyordur. (i.e. ufak, perspektifi farkli, küçültülmüş) fakat askerin zihni o ufak fotoğrafın arkadaşına ait olduğunu çözebiliyor. (çoğu zaman fotoğraflarımız bile bize (ya da benzemeleri gereken şeye) benzemezler.) asker bu çözümün farkında değil, çünkü bilinçsiz şekilde ilerletebiliyor, tanıma ve yorumlama işlemini.
halbuki picassonun resimlerinde de olan durum aynısıdır . picassonun resimlerine bakarak da bişeyler görebiliriz; zihnimiz bunları yorumlayabilir.
buradan yola çıkarak, aslında picasso askerin izahındaki tezatı gosteriyor: picassonun resimleri de en az fotoğraflar kadar bir şeyi gostermekte, anlatmakta.
kaynak: "cognition and the visual arts" robert l. solso