hesabın var mı? giriş yap

  • fotoğrafçılıkta "net alan derinliği" (depth of field) olarak geçer. tam tabiri budur ve esasen "circle of confusion" yani bulanıklık dairesi ile doğrudan ilişkilidir.
    yapısal olarak her dış bükey mercek, sadece tek bir yerde "odak noktası" oluşturur.
    ister tek bir mercek olsun, ister çeşitli akromatlardan oluşmuş bir objektif olsun durum hepsi için aynıdır. (burada objektifin "çizgi ayırma yeteneği" farklı bir konudur.)
    işte bu bağlamda "net alan derinliği" olarak karşımıza çıkan bir "kabul" vardır ki üç şey bunu etkiler;
    1. konunun kameraya olan uzaklığı,
    2. kullanılan objektifin odak uzaklığı,
    3. kullanılan objektifin diyafram (f) değeri.

    bu üç bileşenin çeşitli kombinasyonları net alan derinliğini etkiler. yani nesne kameradan uzaklaştıkça (3 veya 8 m. gibi), kullanılan lensin odak uzaklığı küçüldükçe (16 veya 24 mm. gibi) ve kullanılan diyafram değeri büyüdükçe (f/16 - 22 gibi) net alan derinliği artar, tersi durumda ise azalır. net alan derinliği nesnenin önünde 1/3, arkasında ise 2/3 oranında olur.

    öte yandan, dijital teknoloji ile hayatımıza giren ve ilk zamanlarda çoğunlukta olan yani full frame (ff) olmayan bazı küçük sensörlü dslr kameraların görüntü sensörleri, çarpan (crop) oranına (1.3, 1.5 ve 1.6x gibi) bağlı olarak bulanıklık dairesi çaplarını, en nihayetinde net alan derinliğini olumsuz yönde etkiler.

    diffraction (kırınım) ise, en büyük net alan derinliğini elde edebilmek amacıyla diyaframın (f/22 gibi) aşırı kısılması sonucu ışığın kırılmasına bağlı olarak oluşan netlik keskinliğinin azalmasıdır. farklı bir konudur. bu aynı zamanda airy disk başarımını da beraberinde getirir. (her lensin en iyi keskinliği verdiği diyafram değeri farklıdır ve genelde en açık değerin 2 veya 3 durak üstüdür.)
    ister prime olsun ister zoom, telefoto veya teleobjektif olarak tanımlanan "dar açılı" uzun odaklı lenslerin, büyütmeden kaynaklı açısal sapma oranlarına bağlı olarak yeterince sabitlenememesi veya kullanıma bağlı sarsıntıyı önleyecek, odak uzaklığına göre uygun bir enstantane değeri kullanılmamasından kaynaklı oluşacak blur etkisi yine bu konunun dışındadır.

    peki nasıl oluyor da fotoğrafını çekmek istediğimiz objenin bir noktasına odak yaptığımız halde önünde ve arkasında bulunan elementleri de isteğimize göre net veya flu olarak tespit edebiliyoruz?
    işte burada başlığa konu olan net alan derinliğini oluşturacak "circle of confusion" yani bulanıklık dairesi kavramına geliyoruz.

    yani, belli bir noktada odaklanan ışık demetinin, bu noktanın önünde veya arkasındaki düzlemler üzerindeki izdüşümü bir nokta değil, dairedir.
    düzlem, odak düzleminden uzakta ise buna diffusion (dağılma) dairesi, yakında ise confusion (karışma) dairesi denir.
    ayrıca, net alan derinliği, aslında kabul edilebilir derecede keskin olan alanı ifade etmektedir. yani bu alanın bir başlangıç ve bir de bitiş noktası mevcuttur. (bkz: #73481160)

    net alan derinliğinin sınırlarını bulmak için, net olması istenilen en yakın cismin kameraya olan mesafesini 2 ile çarpmak ve elde edilen bu rakam ile "mm." cinsinden gösterilen odak uzaklığı mesafesini bölmek gerekir.
    örneğin;
    50 mm. odak uzaklığı olan bir lens ile çekilen fotoğrafta net alan derinliği sınırlarının 3 metre ile sonsuz arası olması istenildiği zaman;
    3x2=6 ve 50/6=8.33 olarak bulunur.
    bu, 3 metre ile sonsuz arasında olacak net alan derinliği sınırları olan bir fotoğraf çekebilmek için, kamera mesafe ayarının 6 metreye, diyafram açıklığının ise f/8'e ayarlanması gerektiğini gösterir.
    çok kısa mesafede belirli alan derinliği sınırları için gerekli net ayar mesafesi ve diyafram açıklığını bulmak biraz zordur. bunun için ise;
    diyafram açıklığı = odak uzaklığı x (b-a)/(2xaxb)
    formülü kullanılır. (a) en yakın net nokta mesafesi ve (b) en uzak net nokta mesafesidir. (bundan biraz daha kapsamlı ve karışık formüller de vardır.)
    bunlarla uğraşmak istemeyen kullanıcılar, internet üzerinden veya mobil platformlar için geliştirilmiş mağazalardan "hyperfocal distance calculator" veya "dof calculator" gibi uygulamaları cep telefonlarına indirerek, kullandıkları kamera ve lens özelliklerine göre net alan derinliği ile circle of confusion değerlerini rahatlıkla hesaplayabilirler.*
    net alan derinliğinin az ve sınırlı olduğu tersi durumlar için, geniş diyaframlı yani hızlı lensler kullanılır. diyaframın en açık olduğu (aslında diyaframın devre dışı kaldığı) değerlerde oluşacak bu sığ (shallow) alan derinliğine ise "different focus" yani "seçici ayar" denir.

  • kendini osmanoğulları'nın torunu sanan, ataları osmanoğulları tarafından çizme çamuruna bile layık görülmemiş olan durgun zekalı çomarlara dert olmuş türktür.

  • apartmanın görüntüsü bozulacakmış. ulan o mordorun ortasından fırlamış gibi duran ucubenin neresi bozulacak be onun bunun çocukları. o rampaya mahkum olasınız inşallah diye beddua edeceksin bunlara.

  • babam, sabah işe gitmeden önce yapıyordu mercimek çorbasını. o gittikten sonra ben yavaştan hazırlanıyordum okula gitmek için. mavi önlüklü zamanlar...

    tencereden bir kaseye doldurup içine ekmek doğruyordum biraz. sonra elimde tepsiyle annemin yanına gidiyordum. yatağında hasta hâlde yatıyordu. " hadi anne bunu yiyorsun bak! hepsini... " diyordum ve kendime de koyuyordum biraz. sabahları çorba içmeyi o vakitlerden beri severim.

    hep besmele çekerek başlardı babam her işine, hâlâ öyle. " sen şifâ kat içine allah'ım " derdi gözleri dolardı annemin hâline. ben de öyle izlerdim ayağının dibinde ki çok iyi yemek yapıyorum artık ben de.

    öğrendim ki şifâ bazen gerçekten bir kaşık mercimek çorbasında dahi saklı olabilirdi.

    annem iyileşmişti artık. inanılmaz cömert bir kadındır. kapıya gelen dilencilere çorba, yemek vs. verirdi; yanında ekmek ve ayran. neredeyse her zaman yapardı bunu. ben de izlerdim.

    gönüllü refakatçilik diye bir şey vardır duydunuz mu?
    üç beş kez yapmışlığım vardır kimsesi olmayan amcaların yanında. hastaneler sürekli mercimek çorbası veriyor sanırım. " bunu içiyorsun, sonra ameliyat bile olmadan fırlayıp gidiyorsun burdan genco " derdim refakatçisi olduğum hastalara.
    " inşallah " derlerdi hafif bir tebessümle...

    ekim ayı yaklaştı artık ve soğudu istanbul.
    sabahları çorbacıya gidin ara sıra. sokakta yanından öylece geçtiğiniz evsizlere çorba ısmarlayın.
    güzel bir mercimek çorbası, pilav, salata, tavuk falan yapıp yoksul olduğunu bildiğiniz komşularınızı çağırın evinize yemeğe. yoksul değilse bile çağırın. verdikçe artar insanın malı mülkü.
    ayrıca belki de kalbimizin şifası, birinin bizim sayemizde boğazından geçecek bir kaşık mercimek çorbasında gizlidir.
    bunu düşünün.
    " hiç kimseyle işim olmaz " diyorsanız kendinize yapın. sıkın limonu için iki kase.

    rabb'im açlıkla sınamasın kimseyi.

  • hakkını alamayan insanların sinirini neden hakkını alan insanlar bozuyor? hakkını vermeyenler bozsa ya sinirlerini? belki o zaman bir şeyler değişir.

  • sen beni, benim haberim olmadan sigortala. yıllarca bir köşede benden habersiz dağ gibi borç biriksin. sonra haberim olmayan bir borç yüzünden vatandaşı olduğum ülkenin hastanelerine giremeyeyim. işte sosyal devlet, işte vatandaş sevgisi.

  • birçok nedene bağlıdır bu durum öncelikle ;

    1- erkeğin hiç ilişkisi olmamıştır, yol yordam bilmez ve korkar
    2- reddedilme korkusu
    3- ortak çevre yetersizliğine bağlı sorunlar
    4- dini ve sosyokültürel nedenler*
    5- kişilik ( ilk olsun tek olsun düşüncesi )

  • sigortası 212'li ise ve basın kartı varsa ortada tartışacak bir durum yok demektir. zira basın kartı olanlara aşı yapılacak denmiş. berna laçin basın kartını sahtecilikle mi almış? hayır gazetede yazı yazmış (milliyet gazetesinde). o zaman sıkıntı nerede?

    edit: basın kartı sadece savaş muhabirlerine verilir sanan bir mal sürüsü varmış. ülkemizde basın kartı alıp almama patronun sigortanı 212'den yatırıp yatırmamasıyla ilgilidir daha çok. varlığını 100 kişinin bile bilmediği yerel gazetede tırıvırı kasaba dedikodularını yazan birisi de basın kartı sahibi olabilir.

  • ilgisi alakası olmayanın çok da ilgilenmemesi gereken farktır.

    ama yinede;

    empresyonizm: 19. yüzyılda fransa'da ortaya çıkmıştır. sanatçılar doğadaki oluşumları gerçeklikleriyle değil kendi izlenimleriyle anlatmayı hedeflemişlerdir. bu yüzdendir ki görüşler sanatçıdan sanatçıya değişir. ayrıca akım, özellikle, resimde kendini göstermiş, ışık ve renkler önemsenmiştir.

    ekspresyonizm: 20. yüzyılda almaya'da ortaya çıkmıştır. tıpkı empresyonistler gibi doğanın gerçekliğiyle değil hissedildiği gibi yorumlanmasını desteklemiştir. akımın sanatının amacı gerçekte olan çizgileri düzenleri kalıpları içten gelen şekilde değiştirmek, biçimini bozmaktır.

    en belirgin fark; çıkış yerleri ve yüzyıllarıdır.

  • sınavın ilk dakikaları:

    şimdi diyelim ki bundan 50 aldım... yani bi kaç şey de geveledim yüz üzerinden 50 alırım herhalde... neyse şimdi bu midterm'ün ağırlığı yüzde 30 olsa, ödevleri birilerinden bulsam evirip çevirip patchwork çalışması yapıp versem, onlardan da yüzde 20 gelse... geçer miyim? geçerim ya...

    10-15 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 20 aldım... yani adımı yazdım, sabahın köründe kalktım geldim sınava, bunlara bile puan verilmesi lazım. hem boş kağıt vermiyorum ki canım, yazdım bi şeyler, aa... bu midterm'üm ağırlığı yüzde 30 değil de 25 olsa, ödebvlere özensem, misler gibi teslim etsem... geçer miyim? geçerim canım, artık daha neler!

    20-30 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 10 filan aldım... ödevleri de verdim, finaline de deliler gibi çalıştım. gitsem hocaya da ağlasam, "hocam midterm zamanı çok hastaydım, çok iyi geçmedi sınavım filan desem... geçirir mi? geçirir herhalde yav.

    30+ dakika - sınavı teslim ederken:

    kağıdı ilk veren kişi olmaktan da nefret ediyorum, şimdi salak asistan can sıkıntısından benim kağıdımı okuyup eğlenecek.uf boş kağıt verseydim bari, hiç değilse rezil olmazdım. şimdi ben bu sınavdan 0 alsam... aman be yaz okulunda açılmıyo mu bu ders!