hesabın var mı? giriş yap

  • okullarda çok yanlış öğretilen savaştır.

    arkadaş ortaokulda lisede öyle bi anlattılar ki savaşı, sanki daha önce bizanslılarla hiçbir ilişkimiz olmamış, 1071'de anadolunun dışında orduyu toplamışız sonra hurra diye dalmışız bitchlere.
    halbuki çok farklı bir durum var ortada.
    bir kere zannediliyor ki bizansla ilk savaş bu. gerçekte daha önce savaşmış olmayı geçtim, bir barış antlaşması var ortada. hatta diyojen kaşarı bu antlaşmayı bozup da mevzuya giriyor.
    ikincisi sanki tek düşmanımız bizans. halbuki mevzubahis antlaşmaya güvenen alp arslanın fatımilerle olan savaşı derinleştirmesi gibi bir durum var ortada.
    üçüncüsü saldıran taraf bizmişiz sanrısı. la diyojen ipnesi evi arabayı satmış, paralı askere yatırmış, öküz gibi ordu toplamış, kalkmış istanbuldan muşa gelmiş. az kalsın içimizde gezdirecekmiş de reyizin casusları haberdar etmiş milleti. stratejik manevralarla bizi sayıca ikiye katlayan orduyu devirmişiz.
    dördüncüsü hilal taktiğiylen bizans ordusunu komple erittiğimiz düşüncesi. halbuki yüzde onunu falan doğramışız, bir o kadarını esir almışız, yarısı firar etmiş kaçmış, bizim tarafımıza geçenler var. ağır bir bozgun ama ortaya sıkıştırıp hepisini kılıçtan geçirdik gibi bir durum yok. (burda yanlış anlaşılmayayım. zafer büyük ama zayiat kısmında kafa karışıklıkları var)

    biz zannediyoruz ki yalnızca askeri bir zafer kazandık da bizans öyle dağıldı. halbuki malazgirtin siyasi önemi çok daha büyük. devlet siyasi kaosa sürüklenmiş, son derece zalim bir iktidar savaşı-iç savaş yaşanmış, darbe olmuş, imparator değişmiş. bu karışıklıktan faydalanmışız da arazileri kapatmışız.

    kendince çakallık yapan diyojen de öyle bir duruma düşmüş ki savaştan sonra, hafif bir acımadım değil.

  • akdeniz ve kızıldeniz'i birbirine baglayan, 193.3 km. uzunluğunda 220 m. genişlik ve 24 m. derinliğe sahip olan su kanalı.
    bu kanal fransız diplomat ferdinand lesseps tarafından mısır valisi sait paşa ile anlaşması neticesinde 30 ekim 1854 ve 5 ocak 1856' da yapılan iki antlaşma ile karara bağlandı.bu antlaşmalarda alınan kararlar gereğince tüm milletlerin geçmesine müsaade edilecek ve 99 yıllığına kanalın işletmesini yapmak maksadıyla bir kanal kurulacaktı.
    15 aralık 1858 tarihinde "the compaigne universelle du canal maritime de suez" adıyla şirket kuruldu.25 nisan 1859'da inşaatına başlanılan kanal, kahire yakınlarındaki bulak bölgesinde başlayıp batı istikametinde devam edip ismailiye bölgesine buradanda kuzey-güney istikametinde devam edip port said'ten süveyş'e kadar yaklaşık 11 sene süren kazı işlemiyle uzandı.
    kanal 1869'da trafiğe açıldı ve gecişler 45 saat civarı sürmekteydi. trafiğin de artmasiyla kanalda genişletme çalışmalarına başlandı. toplamda 322 milyar dolar harcanan tadilat bedeliyle geçiş süresi 15 saate kadar düşmüştür.
    kanal 26 temmuz 1956 da mısır hükümetinin kanal şirketini tasfiye etmesiyle millileştirildi. bunun üzerine israil, ingiltere ve fransa kuvvetleri kanala saldırdı. abdve rusya'nın yoğun baskılarıyla bu kuvvetler geri çekildi ve kanal mısırlılar tarafından millileştirildi.

    bugün londra'dan karaçiye gitmek isteyen bir kişi kanalı kullanarak 9880 km. yaparak varabilmek teyken eğer kanal olmasaydı ümit burnunda geçerek 17.400 km. yapmak zorunda kalacaktı. yol,zaman ve maliyet vb. bircok konuda tasarrruf sağlamasıyla insan oğlunun dünyaya yaptığı ender faydalı müdahaleler den biridir.
    kanal son haliyle 12-16 saat arasında gecikebilmektedir. oldukça pis olan suyuyla geçen gemilerin sintinelerini suya basmalarının yasak olduğu yer yer çöl ve ev manzaralı geceleri soğuktan üşütebilecek ve uzerindeki trafik tabelâlarıyla geçilmeyi beklemektedir.

  • ben yine en kötüsünü yazıp gidiyorum, ibret forever:

    genç kız, uzaktan uzağa beğendiği çocuktan gelen bi kahve içme teklifini coşkuyla kabul eder. yalnız, duruşmaya yetişeceğinden sınırlı bir vakti vardır, üzülerek belirtir. kahramanımız "yarım çay içeriz biz de? :)" diyerek sevimli bir orta açar. yarım çay, çok pratik bir tekliftir. kızın içi ısınıverir. çocuk kafeteryadan "yarım çay" ister. çaylar cidden yarım gelir. o dar vakitte içilir. sonra o şövalye "biz yarım içtik arkadaşım! ben yarısını öderim!" diye kavga çıkarana kadar her şey ne kadar da yolundadır aslında... de mi?

  • obsesif kompulsif bozukluğu olanlarda görülme olasılığı yüksek olan bir durum. bu bozukluğun ileri durumlarında bu insanlar kucaklarına herhangi bir bebek de almak istemezler. bir anda aniden kendilerini tutamayıp çocuğu atacaklarını veya düşüreceklerini düşünürler ve ona zarar vermekten ölesiye korkarlar. ama ironik şekilde böyle bir şeyi asla yapmazlar. yani kendinizden korkmayın. beyinde kendi kendini
    tutan otokontrol mekanizması var ve hayatta kalma içgüdüsü çok kuvvetli. o sizi tutar.

  • eğer ki soyadınız garipoğlu olmasa, değil üzerinde kan lekesi bulunan anne babanızı bütün sülalenizi içeri alırlardı, ebelerini de skerlerdi. bağıra bağıra yıllardır söylüyorum. hem de adaletin üç sac ayağından birine mensup biri olarak. bu ülkede adalet yok. bu ülkede hukuk yok. bu ülkede bağımsız yargı yok. var diyenin de ta....

    normalde en küçük bir yaralamada bile sanık hakkında tutuklama kararı verilebiliyor.-ki başıma geldi. ancak bu adamın anne babası, üzerlerinde kan lekesi bulunmasına rağmen, delil karartabilecekleri şüphesi olmasına rağmen, suçu ve suçluyu gizleme ihtimalleri olmasına rağmen anında serbest bırakıldılar. savcının yaptığı itiraz da reddedildi...

  • bir başkasının canını alan insanı savunup, “bizim canımıza kast eden adamı neden savunalım” denmesi ülkemizin hukuk sisteminin özetidir.

  • elimiz bos gelmeyelim diye aldigimiz aslinda bes para etmeyecek urunler. ilk aklima gelen konya sekeri, bu kadar sacma sapan birsey olamaz. ureticisi bile hala nasil batmadik diye sasiriyordur. bir digeri afyon kaymagi, meshur diye fabrikasyona donmusler zerre kaymaga benzemiyor. peki ya o hosmerim tatlisi nedir allah askina..

  • koç grubuna bağlı şirketlerden birisinin görüşmelerinde baya baya yazılı sınav yapmışlardı.

    sorulardan birisi şuydu: kendinizi hangi hayvana benzetiyorsunuz?

    ulan zaten insan kaynakları denen oluşuma gıcığım bi de böyle abuk subuk sorularla insanı çığırdan çıkarıyosunuz tövbe tövbee.

    ördek yazdım ben de. çıkarsın bakalım ne anlam çıkarıyosa diyerek.

    1.5 ay sonra aradılar işe kabul edildiniz diye.

  • yine bir dezenformasyon. hadi neyse doğru diyelim. adam tayyip erdoğan'a gel beraber çıkalım dedi. çıksaydı reis siz de girebilseydiniz o zaman salona

  • valla annem karnında ur var diye gezmiş 9 ay, sonra hastaneye bir gidiyor beni doğurup eve dönüyor. adımı da bunun şerefine urcan koyuyor.

    şaka la, ama urcan koysaymış efsane olurmuş.

    9 ay hamileliği anlamamak bana da saçma geliyor ama anneye da yalancı diyemiyoruz işte.