hesabın var mı? giriş yap

  • bugün 16 kasım ve ben 4 gün önce, hayatımı değiştirecek bir karar alıp bu ameliyatı oldum. öncesinde çok uzun bir düşünme, karar verme ve araştırma sürecim oldu ama yine de bildiklerim, şimdiki aklımla bilmek istediklerimin yanında devede kulak kalıyor.

    tüp mide, kabaca anlatmak gerekirse, midenin yüzde 90'ının alındığı, midenin ince, uzun bir boru haline getirildiği ve sonrasında doğru beslenme biçimi ile de insanın kısa sürede ciddi miktarlarda kilolar vermesine sebep olan bir ameliyat. midenin alınan o yüzde 90'lık kısmı, acıkmayı tetikleyen hormonu da içerdiğinden, insan küçücük mideli, iştahsız bir tip olarak sürdürüyor hayatını.

    kilolu bir insanın ilk tercihi olabilecek bir şey değil elbet. öncesinde diyetle, sporla, muhtelif şeylerle kilo vermeyi denemesi lazım bir insanın. zaten öyle elini kolunu sallayan herkes de olamıyor. vücut kitle indeksinin 35'in ve hatta sgk kapsamında ameliyat olabilmek için 40'ın üstünde olması gerekiyor.

    ben 127 kiloluk tosun halimle geçen cumartesi oldum bu ameliyatı. uzun vadede bu ameliyatın hayatım üzerinde sihirli değenek etkisi yapacağından şüphem yok ama kısa vadede öyle sevimli bir etkisi olmadı. yani değenek gibi oldu aslında da, o değenek girdi biraz bir yerlerime benim..

    obezite forumlarında, bu tür sitelerde tüp midenin ne kadar cici bir şey olduğu, 6 ayda nasıl da 30 kilo verildiği, sağlığın düzeldiği, insanların bulutların üstünde dolaştığıyla ilgili pek çok yazışma var. ameliyattan sonraki sıvı beslenme biçimi ile de bir sürü tavsiye verilmiş ama ameliyattan sonraki kısa döneme dair okumuş olmam gereken hiçbir şeyi okumamışım ben. ne yazık ki ameliyattan sonra farkettim bunu ben.

    karın içi ameliyatları çok çok çok sancılı geçen ameliyatlarmış, laparaskopik yapacaz, küçücük deliklerin olacak, cart cart alıvericez mideyi şeklinde olmuyormuş. ameliyattan sonraki ilk günüm o kadar zor geçti ki, değil midemi, canlı canlı kafamı kesseler, o an ölüp o dertten kurtulabilmek adına gık demezdim muhtemelen. sonraki 20 saat boyunca dayanılmaz ağrılarım ve acılarım yüzünden 10 dakika bile uyuyamadım. "uyutun lan benii, nerde bu doktooor, nerde benim ağrı kesiciiim" diye hastaneyi inletmeme ve ağrı kesici manyağı yapılmama rağmen, bana verdikleri, acılarımı dindirmeye zerre kadar yetmedi.

    ne zaman ki ameliyatın üstünden iki gün geçti, o zaman normale dönmeye başladım. ağrılarım çekilebilecek hale geldi, gözümü açtım ve sonraki 24 saat boyunca açığımı kapatmak istercesine deliler gibi uyudum. dördüncü günde, dünyanın en iğrenç mavi mürekkepli sıvısını içirip, midenin dikilen kısmında bir kaçak olup olmadığını, dikişlerde sorun olup olmadığını teyit etmek için röntgen çekiyorlar. o mavi sıvıyı kusmamak için insanüstü bir çaba harcarken, röntgen esnasında da motor yağı olduğuna yemin edebileceğim başka bir iğrençlik abidesi içiriyorlar.. zor geçen son tetkiklerin sonunda, dren çekme faslı geliyor.. acılı diyemeyeceğim ama insanın iç organlarının sökülmesine, elektrik süpürgesiyle hüp diye içinin çekilmesine benzeyen iğrenç bir şekilde o dreni çıkartıyorlar içinizden ve bir sürü vitamin desteği ve ağrı kesici ile eve gönderiyorlar sizi...

    vücudumda şu an 4 küçük 2 büyük yara yerim var. ameliyat kapalı olduğu için çok dikişim yok ama dren yerim kapalı. karnım çürük içinde. rahat hareket edemiyorum ve kendi başıma giyinemiyorum ama çok ağrım olduğunu söyleyemeyeceğim. şimdilik sadece sıvı ile besleniyorum. önümüzdeki bir ay boyunca önce sıvı, sonra pütürlü, en sonunda kademeli olarak katı gıdalara geçeceğim ve sonrasında hep o sinir olduğum iştahsız, küçük mideli yellozlardan biri olacağım inşallah.

    bu ameliyatın bu kadar büyük ve zor bir şey olacağını bilseydin yine de yaptırır mıydın diye soruyorlar çevremdekiler.. yaptırırdım sanırım. ama en azından o zaman zihnen hazırlardım kendimi "ilk gün zor geçecek ama sonrası düzlük, sık dişini kızım" derdim.. ben öyle laylaylom gittim ki hastaneye, öyle kolay geçeceğini düşünüyordum ki, ilk gün resmen dehşet içinde, şok içinde yaşadım çektiğim tüm acıları.

    ama tüm o acılar boyunca da şişman olduğum için yaşadığım acıları, sıkıntıları, zorlukları hatırlattım kendime. onca senenin ağırlığı mıh gibi çökmüşken üzerime, ameliyat sonrasında geçen ilk 3 günün zorluğu bana ne desin ki sözlük?

    geçen 4.5 günün sonundaki bilanço şu ki, şimdiden 5.5 kilo verdim... dikişlerimi patlatmamak için kıs kıs gülüp , "2012 yazı, bekle beni, o biçim geliyorum" diyorum*

    seneler sonrası editi :
    ameliyatla ve şu anki durumumla ilgili çok soru geliyor.. tek tek yetişemediğim oluyor. yakın zamanda bir yazar arkadaşa yazdığım cevabı şuraya kopyalayayım dedim.. yazdıklarımın haricinde bir sorusu olan olursa seve seve yardımcı olmak isterim.

    "bundan 5.5 sene önce 127 kilo ile ameliyata girdim. kadınım. boyum 1.66. şimdi 64 kiloyum. ameliyat sonrası gördüğüm en dip kilom 60.5'tu. romatizma tedavisi gördüğüm ve kortizon iğneleri olduğum bir dönemde çıktığım en yüksek kilo da 70'di.

    hayatım boyunca şişman oldum ben. liseye kadar görece iyiydi durumum. üniversiteyle birlikte üç basamaklı sayılara çıktım. 101 kiloyla hamile kaldım. kızımdan sonra da hepten kilo aldım. denemediğim yöntem, gitmediğim ünlü diyetisyen kalmadı. akupunktur, değişik titretmeli spor aletleri, gitmediğim ama parasını ödediğim spor salonu üyelikleri, bitki çayları, herbalife'lar.. aklınıza ne gelirse. ama olmadı. çünkü müthiş iştahlıydım. yemek yemeyi çok seviyordum. ve irade'nin i'si yoktu bende. kendimi kesinlikle frenleyemiyordum.

    ben ameliyat olduğum zaman obezite cerrahisi bu kadar yaygın değildi. haliyle neye bulaştığımı pek bilmiyordum. ben sihirli değenek gibi bir şey hayal ediyordum. midem alınacak ve puf zayıflayacağım ve her şey normal olacak.
    maalesef böyle değilmiş durum.

    öncelikle şunu söyleyeyim olumsuz şeyler sıralamadan evvel.
    zayıf olmak harika bir şey. müthiş mutuyum. ve başa dönsem yine ameliyat olmayı seçerdim. ama zihnen kendimi yaşayacaklarıma hazırlamış olmayı isterdim.

    hızlı kilo vermeye bağlı ciddi sarkmalarım oldu. ben zayıflarken hiç spor yapmadım. zaten spor bilincim ve disiplinim olsaydı 130 kilo olmazdım. sporla birlikte verseydim durum aynı mı olurdu bilmiyorum ama felaket sarktım. gerçi 60 kiloyu 1 yılda verince, spor salonundan da çıkmasam çok farklı olmazdı diye düşünüyorum..

    kolumdaki sarkmalar için ve göğsüm için 2 tane estetik ameliyat oldum. sarkık deriler alındı. çok ağrılı ve görsel olarak da çok dikişli ve nahoş ameliyatlar. kollarım köpek balığı saldırısına uğramışım gibi görünüyor.. ama en azından inceldiler diye kendimi avutuyorum. maddi olarak da çok rahat olduğum söylenemez. 2 sene önce olduğum ameliyatların kredisini ödüyorum hala. bunların ödemesi bitince de karın germe ameliyatı olacağım muhtemelen. bacaklarımda da ciddi sarkma var. deri, inanılmaz gevşiyor ve sarkıyor içindeki onca yağ gidince.

    bu işin görsel tarafı.
    diğer yanda sağlık boyutu var.
    bu ameliyatı olanların sindirim sistemi kalıcı olarak değiştiği için, genelde çok kısa süre sonra safra keseleriyle ilgili problem oluyor. benim de ameliyattan 1 sene sonra safra kesemde kum ve taş biriktiği için ameliyat olmam gerekti.
    bunun dışında metabolik sendrom denen bir şey var. vücudun bu yeni sindirim sistemi düzenine alışması gerekiyor ve bu maalesef birkaç yıl alıyor. yavaş yemek, doğru gıdaları seçmek lazım. beslenme düzeni çöplük gibi olan benim gibi biri için pek kolay değildi bu. zira fiziksel olarak artık obez olmasam da içimde hala doymak bilmeyen biri vardı ameliyatın hemen sonrasında bile. yemem gerekenden fazlasını yiyordum ve midem bunu kaldırmadığı için sürekli istifra ediyordum. gün içinde defalarca kez ve bu beni mahvediyordu. tansiyonum çok düzensizdi, müthiş halsizdim ve kan değerlerim sürekli düşüyordu. buna alışmam birkaç senemi aldı. şimdi görece daha iyiyim. ama halen belirli aralıklarla dahiliyenin kapısını aşındırıyorum.
    yetersiz beslenmeye dayalı çok ciddi saç dökülmelerim oldu geçen zamanda. iki kere saçkıran oldum. midemde yeterli emilim olmadığı için evet kilo almıyorum ama aynı şekilde vücudum için gerekli ve faydalı olan vitaminleri de alamıyorum gıdalardan. bu da düşük değerlere sebep oluyor. demir değerlerim o kadar düşük geliyor ki hapla falan toparlayamıyorlar, direkt plazma kan veriyorlar..

    gelelim sorularınıza.
    ben ameliyat sonrası katı gıdaya geçiş sürecindeki diyet dışında, hiçbir rejim uygulamadım. her şeyi yedim. ama midem bir çay bardağı kadar olduğu için her şeyden çok çok az yiyebildim. zaman içinde mide kesinlikle genişliyor. ilk bir yıl tek bir köfte ile doyabiliyordum. şu an ise 3 köfte yiyebiliyorum mesela.
    katı ile sıvıyı tabii ki yan yana tüketebiliyorum ama çok değil. zira sıvı hemen midemi dolduruyor ve o zaman yemek yiyemiyorum. alkol alıyorum. ama eskisinden çok daha çabuk sarhoş oluyorum :) kola da içiyorum. eskisinden farklı hiçbir şey yapmıyorum. sadece midem almadığı için çok çok az yiyorum.
    kızım 8 yaşında. onun yediğinin 3te 1ini yiyor ve doyuyorum. eskiden 3 tane whopper yiyebilirken, şimdi bir tane whopper jr'ın üçte ikisini yiyor ve doyuyorum.

    pek çok sıkıntı yaşadım bu süreçte ama diyorum ya başa dönsem yine ameliyat olmayı seçer aynı yollardan geçerdim. şişmanlık zor, bir ömür çektim biliyorum.. kolaylıklar diliyorum.. "

  • senin nasıl biri olduğunu kendine göstermen için fırsat yaratır. hırsız mısın, dürüst müsün şıp diye anlarsın.

  • edit: günlerce mesaj atan, kendi hikayesini paylaşan ve bizimle üzülen çok kişi oldu, herkese çok teşekkürler. ve buraya yazmak, sesimizi duyurmak işe yaradı, çünkü bugün itibariyle bir davamız var.

    ----

    benim var. hem de onu son görüşümden 3 gün sonrasına ait. ve ben adaleti artık burada arıyorum. savcı dosyayı her an kapatabilir. dosyanın kapanmaması için sesimizin yükselmesine destek olur musunuz?

    https://twitter.com/…tatus/1372986211019722760?s=20

    babam 29 temmuz 2020 tarihinde, kuşadası’ndaki yazlığımızdan alışveriş yapmak için bisikletiyle markete gitti. kuşadası nazilli pazarı yanı migros otoparkında ise 20 yaşında, 6 aylık ehliyeti olan, otoparka hızla giren kişinin çarpması sonucunda beyin kanaması geçirdi.

    5 ağustos’ta beyin ölümü gerçekleşti, 10 ağustos’ta ise kaybettik.

    ölümü ecelle değil, insan eliyle oldu.

    kazadan sonra polis tutanak tutmuş, sanığın sadece ifadesini almış ve babam ağır yaralı olduğu halde direkt serbest bırakmış. ayrıca, tuttukları tutanak kendi içinde aşırı derecede çelişiyor. bir yerde bisikletli arabanın önüne çarptı diyor, başka yerde arkaya, bazen sol ön tampon, bazen sol yolcu kapısı. babamın çarpışmanın etkisiyle nereye düştüğünü yazan yok, arabanın krokisi yok, ufacık bir kaza sonrasında bile arabanın fotoğrafını çektiren polis, çarpan arabanın fotoğrafını çekmemiş, tutanaklarda sanığın ifadesi dışında hiçbir şey yok. kazadan sonra polise gittiğimizde bize “zaten bu ülkede taksirle adam yaralamanın cezası ne kadar ki, çok da üstüne düşmeyin” demişliği var ama.

    arife günü (30.07.2020) ve bayramın ilk gününü (31.07.2020) kuşadası adliyesi’nde geçirirken biz, nöbetçi savcıyı dahi göremedik. ilk iş gününde, yani kazadan 6 gün sonra bir avukat bulduk ve vekalet verdik. zaten vekalet verdikten 3 gün sonra da babamı kaybettik. ölüm çok acı ancak ölümün başka bir insanın eliyle olması daha da acı. çarpan kişi bize ulaşmadı, hastaneye gelmedi, merak etmedi, sormadı, aramadı bile; yani pişmanlık göstermedi bile.

    avukat tuttuktan sonra dosyamıza bakan savcının atanmasını bekledik. ancak 1 eylül’de olur dediler, yani adli tatilden sonra. adli tatil de bitti ama bizim savcımız hala atanmadı. avukatımızı değiştirdik, daha deneyimli birini bulduk. yeni avukatımız fark ettti ki bizim dosyamız daha jandarmadaydı. dosyanın yerini tespit edip savcılık’a göndertmek yaklaşık 3-4 hafta sürdü, çünkü jandarma babamı hala yaralı sanıyor, ifadesini almayı bekliyordu. bu süreçte fark ettik ki, polis bizim ifademizi bile almamıştı, biz sanıktan şikayetçi bile olmamıştık, çünkü kimse bizi yönlendirmemişti.

    dosyamız savcılığa gittikten sonra avukatımız dosyayı inceleme imkanı buldu, ama içinde tutanak dışında hiçbir şey yoktu. arabanın fotoğrafı yoktu, mobese görüntüleri yoktu, hiçbir şey yoktu. ama neyse ki biz mobese kaydına ulaşmıştık ve olayın nasıl olduğunu gördük. kuşadası polisi görgü tanığı da bulmadı, o kadar kalabalık yerde kimseye ulaşamadı. atanan savcı tekrar görgü tanığı bulunmasını istedi, dosyayı tekrar polise gönderdi ama tabii ki olaydan 3-4 ay sonra görgü tanığı yoktu ve bulunamadı.

    olaydan tam 8 ay sonra, 18 mart 2021 tarihinde trafik ihtisas dairesi’nden bilirkişi raporunu aldık. bilirkişi raporu sanığın kusursuz olduğuna ve babamın yüzde yüz suçlu olduğuna kanaat getirdi. oysa sanık videoda göründüğü gibi ana yoldaki araçlardan daha hızlı gidiyor, karşılaştırıldığında ise bu açıkça görülebiliyor. otoparkta hız yapıyor, otoparka girerken hızdan dolayı arabanın arkası patinaj yapıyor. ve rapora göre, sanık suçsuz…

    avukatımız hemen bu rapora itiraz etti ama artık umudumuz yok. savcı dosyayı kapatabilir. tek istediğimiz şey adalet. tek istediğimiz şey mevcut bilirkişi raporunun incelenmesi ve yeni bir bilirkişi raporu. ben her sabah telefonumdaki babamın öldüğü videoya uyanıyorum. 29 temmuzdan beri yaşamıyorum. tek istediğimiz şey adalet.

  • atam ingilizleri öyle güzel silkeledi ki üzerinden neredeyse 1 asır geçtiği halde hala acısını hissediyorlar.

    edit: euronews’in fransız olduğunu biliyoruz dostlar. bunların hepsi itilaf devletleri değil miydi zamanında? ingilizleri yenince hepsini yendi atatürk işte. lütfen artık, euronews fransız, diye mesaj atmayın rica ediyorum.

  • ehliyeti yok, araç kullanmayı da bilmiyor. silahla insan öldürmekten ne farkı var şimdi bunun?

  • bence burda önemli olan yarım saatte eve varıyor olması değil, saat 17:00'de işten çıkabiliyor olmasıdır.

    ağzına sıçayım onun, öyle işi nerden bulduysa beni de aldırtsın. ne iş olsa yaparım.

  • muhtemelen şu diyalog yaşanacaktır.

    fenerbahçeli : biz sizi bir kere 6 sıfır yenmiştik.
    galatasaraylı : olsun. bizim de uefa kupamız var.
    fenerbahçeli : bizim de uefa kupamız var.
    galatasaraylı : siz bizi bir kere 6 sıfır yenmiştiniz.

    beşiktaşlı : biri şunları siksin
    trabzonsporlu : bu sene ne hamsi yedik arkadaş.
    beşiktaşlı : oha şiven kaybolmuş.

  • üst edit: sürücü özer sağlamyürek, 15 aralık'ta görülen ikinci duruşmada 6 yıl 2 ay hapse mahkum edilerek, ama nasıl oluyorsa 4 ay bile yatmadan, salıverildi. bu, aşağıda ayrıntılarını verdiğim, tesla toolbox verilerine dayanan bilirkişi raporuna rağmen oldu. türkiye'de adalet yine ve yeniden kayıp: şehir içinde, ayağınızı gazdan hiç çekmeden, saatte 140 km hızla yaya geçidine girebilir, orada yürüyen birilerini öldürebilir ve 4 ay sonra dışarıda serbestçe gezmeye devam edebilirsiniz. duruşmanın hakiminin hamile bir kadın olduğu, bilirkişi raporunu dikkatle okumasını ve davanın ağır cezaya sevkedilmesini isteyen avukatları terslediği, tüm itirazları reddederek çarçabuk karar vermeye çalıştığı duruşmaya katılan yakınlarımız tarafından anlatıldı.

    üst edit 1) tesla'dan çarpma anı ve öncesi ile ilgili kayıtlar elde edildi ve buna göre bilirkişi raporu yazıldı. 15 aralık günü yapılacak duruşmada (kasım'daki ilk duruşma delillerin toplanması için ertelenmişti) bu bilirkişi raporu mahkemeye sunulacak. rapora göre sürücü özer sağlamyürek çarpma anından önce hiç fren yapmadı ve çarptıktan sonra bile bir müddet hızlanmaya devam etti. maksimum hızı saatte 141 km olarak kaydedildi.

    üst edit: tanık ifadesi eklendi, burada

    özet: 25 yaşındaki kuzenimiz hürcan bulur’u, 24 ağustos akşamı ankara batıkent’teki bir yaya geçidinde, hava henüz aydınlıkken, tesla marka bir aracın çarpması sonucunda kaybettiğimiz olaydır (tesla'da bir teknik kusur yok, ama kısa sürede aşırı hızlanabilme özelliği failin elinde felakete dönüşmüş).

    elimizde maalesef bir video kaydı mevcut değil; ama hem görgü tanıklarının ifadesine, hem tesla toolbox kayıtlarına, hem de olayın hemen sonrasında sürücünün yaptığı telefon konuşmalarını işitenlerin aktardığına göre, araç çarpma anında saatte 140 km hızla gidiyordu (bu yolda hız sınırı 50 km/sa ve uyarı tabelaları mevcut).

    sürücü özer sağlamyürek, bu hükümet döneminde zenginleşmiş, muhtemelen devlet içinde birçok ‘tanıdığı’ bulunan bir ailenin 30 yaşındaki oğlu. baba bekir sağlamyürek, aselsan gibi büyük savunma sanayi firmalarına iş yapan bir firmanın genel müdürü ve ortaklarından biri.

    türkiye’de buna benzer sürüyle olay meydana geldiğinin, dolayısıyla insanların dikkatini çekmenin zorluğunun farkındayız, ama yine de elimizden geleni yapmak istiyoruz. şehir içindeki bir yolda korkunç bir hızla araç kullanıp yaya geçidinde insan öldüren, hayatının baharındaki bir genci ailesinden, hayallerinden koparan bu kişinin mümkün olan en yüksek cezayı alabilmesi için lütfen bize destek olun. teşekkürler.

    ---------------------

    olay 24 ağustos 2023 perşembe akşamı saat 19 civarında, ankara yenimahalle batıkent bulvarı üzerinde bulunan karacılar sitesi’nin önündeki yaya geçidinde meydana geldi (tam lokasyon görselleri 1, 2). ülkemizin ortalama insanına nazaran son derece temkinli birisi olan kuzenimiz hürcan bulur, yaya geçidinin ortasında bulunduğu sırada, korkunç bir hızla gelen tesla marka aracı fark etti ve ileriye, kaldırıma doğru kaçmaya çalıştı (bunlar görgü tanığı ifadesidir). fakat araç, sağ şeride geçip hürcan’a kaldırımın hemen önünde çarparak onu bir sonraki yaya geçidine kadar, 25-30 metre boyunca sürükledi. sürücü özer sağlamyürek, araçtan iner inmez muhtemelen babasını (bekir) veya diğer nüfuzlu tanıdıklarını arayıp “140’la giderken birine çarptım, ne yapacağım, gelin beni alın” diyerek durumdan sıyrılmanın yollarını aradı, ağır yaralı olan hürcan ile ilgilenmedi (görsel ve işitsel tanıklıklara dayalıdır, tanık ifadesi burada, çarpan aracın olaydan sonraki durumu burada). çevredekiler hemen polise ve ambulansa haber verdiler, fail tutuklandı. doktorlara göre hürcan’ın neredeyse tüm kemikleri kırıktı, beyin kanaması dahil iç kanamaları vardı, vücudunun sol tarafı asfalta sürtündüğü için yanmıştı ve vücudunda parçalanmalar da mevcuttu. ambulansta ve hastanede yaşatılabildiği kısa süre boyunca kalbi üç kez durdu ve yeniden çalıştırıldı. hürcan’ı ertesi sabah saat 07:34’te kaybettik. bir evin bir oğluydu (hürcan'ın bir fotoğrafı burada).

    kaza denmesi zor olan bu korkunç olaydan sonra sürücünün ailesi, oğullarından ve kendilerinden utanç duymak şöyle dursun, durumdan sıyrılmak için çeşitli yollara başvurmaya başladı. baba bekir sağlamyürek, merhum hürcan’ın ailesi ile telefon teması kurup bunun “elim bir kaza” olduğunu söyledi ve başsağlığı dileğinde bulundu. fakat bu ölümün hürcan’ın “kaderi” olduğunu, “bir gün herkesin öbür tarafa gideceğini” de eklemeyi unutmadı. edit: kasım ayındaki ilk duruşmada failin annesi, eşimin annesine "suçlu senin yeğenin, kulağında kulaklık varmış" diyecek kadar alçaldı.

    -----------

    edit: aşağıda, kendisine mesaj atmanın nedense mümkün olmadığı bir yazar, failin babasının "allah'tan rahmet" dileklerini insancıl bulmuş, bizim kültürümüzde böyle olurmuş. neden bunları sanki anamıza sövülmüş gibi anlatmışız diye ayar vermeye kalkıyor. sayın yazara şunu iletmeliyim ki, hangi tavrın ve sözlerin insancıl olmaya yorulacağını anlayacak kadar kültürümüzden haberdarız. yazıda bahsetmediğim başka bir sürü ayrıntı (mesela failin babasının hastaneye geldiğinde sarf ettiği "oğlumuz kalp ameliyatı geçirmişti" , "teslalar zaten sorunlu araç" gibi sözler) niyetin çok başka olduğunu anlatıyor. yani bunları ayırt edecek kadar zekamız ve görgümüz var. kültür dersinden ziyade dava sürecini olumlu etkileyecek tavsiyelere ihtiyacımız olur, varsa alırız. bu tip tavsiyelerde bulunan yazarlara çok teşekkür ederiz.

    edit 2: bazı yazarlar başlıkta ve yazı içinde aracın tesla olmasının neden vurgulandığını anlayamadıklarını yazmış. kaza tesla yüzünden oldu gibi anlaşılıyorsa kusura bakılmasın, öyle bir şey elbette kastetmedim. tesla'nın ileri teknolojiye sahip olmasının, türkiye'de öyle herkeste olmamasının vs birtakım çağrışımları var ve bu da başlığın daha fazla dikkat çekmesine neden oluyor bana kalırsa. yani sesimizi daha fazla insan duysun diye öyle yazdım.