hesabın var mı? giriş yap

  • çeşitli şeker, çikolata markalarının duygu sömürüsü dolu bayram reklamlarından çok daha gerçekçi olmuş. bayram olgusunun gitgide yitirilmesi, black mirror üslubuyla vurucu biçimde anlatılmış. böyle yaratıcı işlerin hastayız.

    düzenleme: girdinin ilk halinde yazdığım kreatif kelimesi, yaratıcı ile değişti. türkçe kullanıma özen göstermek lazım.

  • sevgiyi bilmedikleri, bencil oldukları, kolay elde edildikleri ile ilgili ileri geri konuşulmuş. bu kız çocuklarından biri olarak yazıyorum bunları.

    geçtiğimiz hafta kırmızı oda dizisinden bir sahneye denk geldim. şöyle diyordu:

    “babalarının elinden tutmadığı kızlar için hayatta iki seçenek vardır: ya birinin ellerini tutması için umutsuz bir arayışa girmek. ya da kimsenin elinden tutmasına gerek yok diyerek kendini tek başına kalmaya mahkum etmek. aslında bu iki yolun da kendine göre virajları vardır. en sağlıklısı bunların ortasındaki yol. yani kendine yetebilen ama birine ihtiyaç duymaktan da utanmayan bir kadın olabilmek.”

    babasıyla aynı evde yaşayan ancak baba sevgisinden mahrum büyüyen, aynı yol ayrımında çok kez kalmış ve her seferinde ikinci yolu seçmiş biri olarak, kendimi, bunun etkisi ile hayatımda aldığım kararları, bununla nasıl baş ettiğimi çokça düşünme fırsatım oldu bu hafta.

    baba sevgisinden mahrum kalan kız çocuklarının bir çoğunda yaşanan güven ve öz saygı sorunlarının literatüre “babasız kız sendromu” "fatherless daughter syndrome" olarak geçen bir duygusal bozukluk olduğunu öğrendim. görmezden gelindiğinde, etkilerinin bir kadının tüm yaşamı boyunca süreceğine inandığım için paylaşmak istedim.

    zira türk kültürüne bakıldığında babanın çocuk gelişimindeki rolü anne sevgisinin yanında genelde ikinci planda bırakılıyor. olur ya, bir tek kişide bile bu farkındalığı oluşturabilirsem kardır düşüncesiyle yazıyorum bunları.
    bu konu ile ilgili birçok araştırma okudum bu hafta. çalışmaların çoğu abd menşeili ve sonucunda ortak kanı şu: baba varlığından ya da sevgisinden mahrum yaşayan çocuklar daha endişeli, güvensiz, saldırgan oluyorlar. ikili ilişkilerde de ciddi bağlanma sorunları ve terk edilme korkusu yaşıyorlar.
    bir kız çocuğu için babasının yokluğu onu görmezden gelmesiyle başlıyor ve maalesef bu o kızın ruhunda silinmez bir iz bırakıyor. her ne kadar üstesinden geldiğinize inansanız da. yapılan araştırmalar, babasının küçük kızı olmayan kadınların ilerleyen dönemde nelerin üstesinden gelmesi gerektiğini iki ana başlıkta şöyle özetliyor.

    öz saygı sorunları:

    nedir bu öz saygı önce kısaca ona değineyim. kişinin kendini sevmesi, özgüvenle çok karıştırılıyor bu tanım. özgüven başarıdan besleniyor. öz saygı ise başarısızlıklara rağmen yola devam etme gücünü veriyor insana.

    bir yazar ve boşanma danışmanı olan deborah moskovitch'e göre, çocuklar babaları evden ayrıldığında ya da onların hayatlarına daha az dahil olduğunda genellikle kendilerini suçlarlar. çocuğa yaşadığı duruma dair bir açıklama yapılmadıysa, çocuk mutlaka kendi senaryolarını oluşturur. ve o senaryoda genelde kendini suçlar. babası tarafından sevilen kızların fiziksel görünüşlerine sahip olsa, daha güzel/sevimli olsa sevileceğine inanır. yaş ilerledikçe bu kadınların özgüveni düşer, hiçbir erkek tarafından çekici bulunmayacağına dair bir inanç gelişir. üstelik bu özgüven ve özsaygı eksikliği sadece ikili ilişkilerde geçerli olan bir konu da değil. akademik, kişisel, profesyonel, fiziksel, sosyal ve romantik olarak her alanda bunun etkilerini görecektir.

    ilişki kurma ve sürdürme mücadelesi:

    yapılan araştırmalar, babaları olmadan büyüyen kadınların ilişki kurmada zorlandıklarını ortaya çıkartıyor. babaları tarafından duygusal olarak reddedildikleri için tekrar incinme riskini almak istemiyorlar. bilinçli veya bilinçsiz olarak insanlara yaklaşmaktan kaçınıyorlar. kendilerini çok az açığa çıkardıkları ve başkalarını tanımak için çok az çaba harcadıkları yüzeysel ilişkiler kuruyorlar. duygusal veya fiziksel olarak babasız büyüyen kızların, yetişkin olduklarında depresyonla mücadele etme olasılıkları da daha yüksektir. terk edilmekten ve reddedilmekten korktukları için, bu kadınlar genellikle kendilerini duygusal olarak izole ederler. hak etmediklerini düşündükleri ve incinmekten korktukları için sağlıklı duygusal ilişkilere karşı mesafelidirler.

    araştırmalar, dünya üzerinde her üç kadından birinin kendini babasız olarak görmekte ve terk edilme duygusuyla mücadele etmekte olduğunu gösteriyor. bu gerçeği bilmek, ortak bir sorunu paylaştığımızı bilmek bana yardımcı oluyor.

    durup düşündüğümde bu etkileri belirgin şekilde kendimde görmüyorum ancak bu duyguların yakınlarında çok dolaştım. o anda verdiğim tepkinin, mücadele ettiğim duygunun kaynağını anlamak çocukluk yaralarımı çokça iyileştirdi. ama hiç yara almamış gibi olmuyorsunuz, bir iz mutlaka kalıyor. bu bir gerçek.

    kendini annenize babanıza rağmen sevmek, onlar tarafından duygusal olarak reddedildiğiniz halde sağlıklı ilişkiler kurmaya çabalamak, çocukluktan gelen ön yargılarınızı kırmak kolay değil. normal birisine göre çok daha fazla kişisel çaba gerektiriyor.

    o sebeple dilerim hiçbir kız çocuğu, babasının küçük kızı olmadan büyümek zorunda kalmaz.

  • obama'nin ferguson olaylariyla ne alakasi var? adam cikip polisin eline saglik, destan yazdiniz mi dedi acaba.

    kaldi ki almanya da ataturk posteri yakip seriat devleti kuran metin kaplan ve ekibi ne oluyor o zaman?

    ne demisler dinsizin hakkindan imansiz gelir.

    icimin yagini eriten olay.

  • - şimdi tabii benim de şartlarım var.
    - tabii kavun bey, sizi dinliyorum.
    - öncelikle, ben uyurken şirinliğime kapılıp beni uyandırırsanız anlaşmamız biter, çeker giderim. bu konuda anlaştık mı?
    - hmm zor olacak ancak şartlarınıza uymaya çalışacağız tabii.
    - pekala, ondan sonra, haftada en az bir gün balık, bir gün taze ciğer çıkacak.
    - hmm masraflı oluyor, ama elimizden geleni yapacağız.
    - genel hatlar bunlar, geri kalan detayları çalışma sürecimiz boyunca halledebileceğimize inanıyorum.
    - peki kavun bey, o zaman, sizi biraz sevebilir miyim?
    - tabii ne demek, geleyim kucağınıza?
    - buyrun.

  • ikinci thor: love and thunder fragmanı yayınlandı. taika waititi'nin çektiği thor filmlerinde karşımıza sıkça çıkan ciddiyet ve mizahi ton gibi tartışmalarda elbette yine alevlendi. bu sefer fragman incelemesinde thor serisindeki ton değişiklikleri ve gorr üzerinde durmayı istiyorum.

    ilk thor filmi yönetmenliğini kenneth branagh'ın yaptığı, avengers'a giden yolda 4. film olarak karşımıza çıkan, chris hemsworth ve tom hiddleston'ı thor ve loki olarak hayatımıza sokan bir marvel çizgi romanı uyarlaması olarak 2011 yılında vizyona girdi. 150 milyon dolar prodüksiyon bütçesine 449 milyon dolar gişe karşılığı alarak henüz glabol bir canavara dönüşmemiş mcu için güzel diyebileceğimiz geri dönüş aldı. şahsen ilk thor filmini mcu içerisindeki en underrated film olarak görüyorum. dünya sahneleri ve jane, darcy, selvig gibi karakterlerin filmi aşağı çektiğini kabul etsem de asgard ve jotunheim kısımlarını çok iyi buluyorum. odin ve loki'nin karakterizasyonlarını çok beğeniyorum. tekrar izlemekten keyif aldığım bir film thor. ciddiyet konusunda bakarsak elbette taika waititi filmlerinde olduğu kadar mizahi değil ama mcu'nun genel mizah anlayışına yine sahip bir film. thor'un dünya ile olan uyumsuzluğundan espri çıkaran ve fiziksel mizahı kullanmaktan da çekinmeyen bir filmdi.

    avengers filmi vizyona girdikten ve film devasa bir gişe canavarına dönüştükten sonra ikinci thor filmi olarak thor: the dark world 2013 yılında sinemaya geldi. o zamana kadar yüksek profilli dizilerle tanınan alan taylor filmin yönetmeniydi ama sinema filmleri üzerine olan tecrübesizliği kendi dilini yaratamamış olması hemen dikkatleri çekiyordu. film belki de mcu'nun en sevilmeyen filmlerinden biri oldu. hatta bir çok izleyici için en kötüsü oldu. ben kötü olarak sert konuşmak istemiyorum ama benim içinde en zayıf mcu filmlerinden biri. özellikle çok kötü işlenen villain (malekith) stajyerin stajyeri gibi dikkat dağıtıcı unsurlar, hikayeyi yine dünya ile sınırlamak thor ve jane ilişkisinin bir türlü kimya yakalayamaması filmin en büyük günahlarıydı. yine de avengers'ın etkisi olumlu anlamda devam ediyordu. film 170 milyonluk bütçesine karşılık gişeden 644 milyon dolar ile döndü. ama değişiklik çanları çalıyordu.

    burada şunun altını çizmemiz lazım. marvel studios çalıştığı yönetmenlerle gişe ya da eleştiri anlamında o filmde başarı yakalayamamışsa genelde yönetmeni değiştiriyor. ikisinin de olmasını istiyor. jon favreau ikinci ıron man'de ilk filmin başarısını yakalayamayınca değiştirildi hem de gişesi aynı olmasına rağmen. joe johnson ikinci captain america öncesi değiştirildi ve russo kardeşler geldi. ilk captain marvel filmi 1 milyar 128 milyon gişe yapmasına rağmen fazla beğenilmediği için yönetmenleri anna boden ve ryan fleck ile ikinci film için çalışılmıyor. diğer taraftan hem gişe hem de eleştiri başarısını sürdüren james gunn, peyton reed ve jon watts ile çalışılmaya devam ediliyor.

    taika waititi, thor: ragnarok'un yönetmeni olarak açıklandığında yönetmeni tanıyanlar serinin mizahi yönünün daha farklı bir hal alacağının farkındaydı. ama fragman gelene kadar hatta entertainment weekly'nin ilk thor: ragnarok kapağı düşene kadar seyircinin bir kısmı filmin isminden ötürü çok sert bir film bekliyordu. ama taika waititi'nin ve kevin feige'nin thor ile ilgili planları daha farklıydı. waititi mizahi unsurları amaç olarak değil araç olarak kullanan bir yönetmen. aynı zamanda çok başarılı bir senaryo yazarı. çok ciddi konular işliyor ama bunları mizah ile anlatmayı başaran ilginç bir tarzı var. en iyi uyarlama senaryo dalında oscar kazandığı jojo rabbit bunun en güzel örneği. thor: ragnarok'ta aslına bakılırsa serideki o zamanı kadar ki en sert olaylar oluyor. ama üslup olarak olarak komedi unsurlarına sahip. bu tarz herkesin seveceği bir tarz olmayabilir. lakin thor: ragnarok 180 milyon dolar bütçesine karşılık 853 milyon dolar gişe ile serinin en yüksek gişesini elde etti. aynı zamanda hem eleştirmenler hem de seyirci tarafından da çok sevildi. artık thor karakterini mizahi anlamda kabul etmek gerekiyordu.

    avengers: ınfinity war'da her şeyini kaybeden ama umudunu kaybetmeyen bir thor vardı. sonuna kadar savaştı. russo kardeşler daha sert bir thor grafiği çizmişti. kahramanın yolcuğu teması thor üzerinden anlatıldı. avengers: endgame'e gelindiğinde ise thor artık umudunu da kaybetmişti russo'lar o nokta da thor'u waititi gibi mizahi yönleriyle kullandı. daha ciddi thor bekleyen bir kesim seyirci karakterin bu halini pek sevmedi ama ben filmin hikaye anlatımı içerisinde karakterin çizdiği profili başarılı bulmuştum. chris hemsworth ise ekranda thor'u mizahi şekli ile oynamaktan çok açık bir şekilde daha fazla keyif alıyordu.

    thor: love and thunder 2019 yılındaki san diego comic-con'da duyurulduğunda yönetmen elbette yine taika waititi'ydi. önceki film hem gişede çok başarılı olmuş, hem de herkesin beğenisini kazanmıştı. ilk kez bir mcu karakteri dördüncü solo filmini alıyordu. chris hemsworth bir çok açıklamasında özellikle thor: the dark world ve avengers: age of ultron sonrası rolden ağır ağır sıkıldığını ve karakterin yenilenmesi gerektiğini söylemişti. ilk iki avengers filmine baktığımız zaman bile screen time ve hikayeye etki olarak thor'un captain america, ıron man, hulk ve black widow'a göre çok geride kaldığını söylemek mümkündü. thor'un taika waititi yorumu karakterin çizgi roman kökenine uymadığı ve fazla mizahi olduğu yönde eleştirilebilir. buna bende katılıyorum. lakin karakterin mcu'da çıktığı ilk dört film ile düşünürsek değişikliğe ihtiyaç duyduğu ve bunun uyarlama olarak değil bağımsız bir karakter bazında waititi tarafından çok başarılı şekilde yapıldığını da kabul etmek lazım. karaktere resmen yeni bir soluk yeni bir can geldi. ilk filmlerde sadece orada duran bir kahramanken thor: ragnarok ile birlikte "karakter" haline geldi. bununda en azından taktir edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    thor karakteri ve etrafındaki mitoloji farklı okumalara çok açık. çizgi romanlarda da bir çok yazarın ilgisini çekmesi ve serinin yazarı olmasının sebebi de bu. sınırsız bir hayal gücü sunuyor kişiye thor. evet film serisini the lord of the rings filmleri kadar epik anlatımlı kurgulayabilirlerdi. ama olmayan şeyler için hayıflanmak yerine elimdekilerle bir çıkarım yapmaya çalıştığımda taika waititi'nin mizahi tarzını thor: the dark world'ün biçim ve kişilik sorunları yaşayan filmine her zaman tercih ederim.

    fragmana geçtiğimizde ilk fragmanın üzerine söyleyecek çok şey bulamadım. ilk fragmanda gördüğümüz mekanlar üzerinden daha fazla aksiyon görüyoruz. ama zaten bu fragmanın esas büyük olayı filmin villain'ı gorr'u gösteriyor olması. gorr, jason aaron ve esad ribic ikilisi tarafında yaratılan ve ilk kez thor. god of thunder serisinde karşımıza çıkan bir karakter. lakabı ise the god butcher. evrendeki tanrılara karşı büyük bir kan davası sürüyor. bunun sebebi ise elbette origin hikayesinde yatıyor.

    gorr yaşam şartları son derece zor olan açlık ile kavrulan bir gezegende hayata geliyor. ailesi ve etrafındaki herkes son derece tanrılarına bağlı kişiler. kendisi de onlar gibi tanrılarına çok bağlı ve ne olursa olsun tanrıların bir gün kendilerini duyacağına ve onlara bereket getireceklerine inanıyorlar. annesini ve babasını kaybettikten sonra kendi ailesini kuruyor. karısı ve çocukları da gezegenin zor şartları altında hayatlarını kaybediyor. son kalan çocuğunu kurtarmaya çalışırken onunda ölümüne tanık oluyor. artık tanrılara inanmaktan vazgeçtiği noktada gökten birbiriyle savaşan iki tanrı düşüyor. knull ve enigma force ile güçlendirilmiş bir tanrı. yaralı tanrılara yaklaşan gorr, knull'dan necrosword'u ele geçiriyor ve diğer tanrıyı öldürerek bütün tanrılara karşı vereceği intikam mücadelesini başlatıyor.

    necrosword demişken hemen onunla ilgili de bilgi vermek gerekiyor. all-black the necrosword, marvel evreninin en önemli nesnelerinden biri. ilk symbiote olarakta bilinir. celestials ile dövüşürken knull tarafından yaşayan karanlık olarak yaratılıyor. şekil verilirken ateşle dövülmesi yüzünden hala günümüzdeki symbiote'lar ateş ve çelik'in sesinden korkuyor. spider-man'in hakları maalesef ki marvel studios'da olmadığı için necrosword, venom ve symbiote bağlantılarını bu filme taşıyamayacak. biraz daha farklı uyarlanmasını bekliyoruz.

    fragmanı izlerken gorr'ın çıktığı sahnelerde sinematografinin filmin geneline kıyasla radikal şekilde değiştiği görülmüştür. tamamen siyah-beyaz renklere geçiyoruz. hatta onun çıktığı sahnelerde garip bir bozulma var. filmin genel yapısı renkli ve eğlenceli olmasına rağmen gorr son derece depresif ve sert bir karakter. gorr'u filmin genel yapısına dahil etmek zor. taika waititi bunun farkına vararak karşımıza bence dahiyane bir sunum ile çıkmış. filmde zıtlıklar üzerinden bir kontrast yakalayacak. film ne kadar eğlenceli ise gorr'un çıktığı sahneler tam tersi olacak. gorr sanki sağlıklı bir vücuda giren kanser hücresinin vücudu bozması gibi filme girdiği her an filmi bozacak. filmi "corrupt" edecek. filmin neşesini, rengini ele geçirecek. hatta belki bu zıtlığı sadece sinematografik tercih olarak bırakmayıp hikayeye de yedirebilirler. gorr'un hayatı ve renkleri çalması gibi. ben bu zıtlık üzerinden yapılan sinematografi tercihini çok beğendim. bu zıtlıkları bir araya getirmek için başka bir yol olamazdı.

    gorr'un fiziksel görünüşünü çizgi romanlardakinden biraz farklı. yalnız karakteri jenerasyonunun en iyi aktörlerinden biri olan christian bale'in canlandırdığını es geçmemek lazım. elbette bale'in performansı karakterin sinemadaki en etkileyici kısımlarından biri olacak. onun performansını cgı ile boğmamak istemeleri son derece anlaşılabilir. christian bale, the dark knight üçlemesi sonrası çizgi roman uyarlaması filmlerde daha fazla oynamak istemediğini söylemişti. bale'in bu sözünden thor: love and thunder için dönmesi filmin senaryosu ve gorr'un karakterizasyonu için beklentilerimin yükselmesine sebep oluyor.

    yoğun bir marvel takviminden geçiyoruz. dizilerle birlikte artan sayı bizi marvel içeriği açısından hiç eksik bırakmıyor. artık tempomuz az çok bu. her ne kadar doctor strange in the multiverse of madness'ı yeni izlemiş olsak da thor: love and thunder'a da çok az zaman kaldı. ben filmin en az thor: ragnarok kadar başarılı olacağına inanıyorum. özellikle gorr karakteri başarılı şekilde yansıtıldıysa gerçekten çok özel bir karakter ve film bizi bekliyor demektir.

  • --------------------ezik--------------------------
    -----------şişko1-----şişko2-------------------
    --------------az göbekli------------------------
    --altyapı terk---başkasının yerine gelen--
    ----menisküsü olmasa fenere giderdi------

  • yakın gelecekte osmanlıcalarını da göreceğimiz çocuklar.

    kimseyi seyreylemedim ben
    zat-ı aliyenizden daha evla
    kimseye meşk eylemedim ben
    zat-ı aliyenizden müstesna

    (bkz: asdhashdha)