hesabın var mı? giriş yap

  • cübbeli ahmet hoca'nın türkiye'yi savunduğu, içeriden isimler vererek ciddi uyarılar yaptığı ve gelişen olaylara karşı öngörüsüz ve salakça yaklaşımın aynen fetö'ye de sergilendiğini defalarca tekrarladığı program; bu arada murat bardakçı'nın da hükümetle arayı bozmamak adına şekilden şekile renkten renge girdiği programdır. yaw kaç yaşındasın, paran pulun var, çoluğun çocuğun yok neden doğru olmazsın?

    murat bardakçıdan tek bir örnek

    cübbeli: selefi ve vehhabiler camilerimizde vaaz veriyor.
    bardakçı: türklere mi araplara mı?
    cübbeli: araplara, arapça veriyorlar vaazı.
    bardakçı: olabilir o zaman sen de almanya'da türklere vaaz verdin.

    buyur burdan yak:
    1-yeter lan almanya'ya çalışmaya gitmiş ve seçilerek alınmış türk işçilerle ülkemize ork ordusu gibi dolan arapları birbirine örnek verdiğiniz. ne alakaları var bu 2 ayrı toplumun.
    2- türkiye'ye gelen selefiler geçtim ateisti, deisti, aleviyi, mevleviyi, hanefiyi; ismail ağa cemaati mensuplarını bile kesip mallarına çöküp karılarını kızlarını cariye yapmanın helal olduğunu anlatıyor araplara, cübbeli almanya'daki türk işçilere böyle bir telkini vaazı mı olmuş birbirine örneklendiriyorsun.

    adam kaç gündür yazıyor, söylüyor, karşında 15 kez tekrar etti biz, siz, o, bu hepiniz din dışısınız deyip kesecek bu selefiler diye. anlaman için daha ne lazım? sanki iç savaş çıkıp selefiler kesmeye başlayınca korunaklı-korumalı evin kurtaracak seni. evini koruduğunu zannettiğin güvenlik görevlisi selefi çıkıp ilk seni kesmesin dikkat et.

  • öncelikle (bkz: entelektüel)

    türkiye'de en yüksek 4. tiraja sahip olan gazetenin yapmaması gereken bir hatayı içeren haber.

    haberin içeriğine gelirsek, türkiye'deki mevcut iktidarın ve onun tabanının bakış açısına yönelik yapılmış popülist bir açıklama. aydınları ötekileştirerek halk çocuğu imajı çizmeye devam edin bakalım. "ne yapsak da bu halkın kültür seviyesini bir nebze yükseltsek" demek yerine "ne yapsak da cehaleti yüceltip aydınları kibirli göstersek" demeye devam edin. bu taktik son 14 yıldır çok tuttu, nasiplenmeyen kalmasın.

    debedit : (bkz: cansel buse kınalı)

  • fatih altaylı'dan kazandığımız tazminatı, istanbul ve çevresinde bulunan ihtiyaç sahibi 7 barınağa yardım edecek şekilde harcadık. yardım ettiğimiz barınaklar, beylikdüzü, büyükçekmece, bolluca, mimarsinan, çınarcık, çiftlikköy ve şile barınakları oldu. bu barınaklara toplam 260 paket (4 ton) köpek ve kedi maması gönderdik. türkiye'deki tüm barınakların yardıma ihtiyacı var ancak hepsine birden makul oranda yardım edemeyeceğimizden istanbul ve çevresinde olan, ancak diğer barınaklar kadar göz önünde bulunmayan yerleri seçtik. bazı noktalarda yardımları direkt barınağa teslim ederken, şile gibi daha çok gönüllülerin çabasıyla işleyen yerlerde ise yardımları gönüllülere ulaştırdık.

    mümkün olan en fazla miktarda mama alıp yardım etmek istediğimizden, mama üreticileri ve tedarikçileriyle görüştük. bu noktada goody bize mamaları hem indirimli olarak verdi hem de ekstradan mama yardımında bulundu. kendilerine teşekkür ediyoruz.

    aşağıdaki linkten mama yardımlarının fotoğraflarına ulaşabilirsiniz.

    https://www.facebook.com/…8772855.510373.5862387854

    https://www.facebook.com/….187795.1556724608&type=3

    tabii hiçbir yardımın tek başına tüm ihtiyaçları karşılaması mümkün değil. oysa barınaklarda ve sokaklarda birçok hayvan kış şartlarında yemek bulmakta zorlanıyor. özellikle de okulların kapandığı şu dönemde bir çok barınak yemek bulmakta sıkıntı çekiyor.

    aşağıda paylaşacağım başlıktan size yakın olan barınaklara mama, ilaç, artık yemek yardımı yapabilirsiniz. emin olun sizin küçük yardımınız çok şeyi değiştirecektir. bunun için size küçük bir rehber hazırladık:

    (bkz: türkiye hayvan barınağı veritabanı)

  • "bu şehir niye benim şehrimdir bilir misin? vatan millet sakarya için değil! aşklarımı burada yaşamışımdır, filan köşede işemişimdir, şurada dayak yemişimdir, orada bir herifi dövmüşümdür. istanbul'da geçmişim vardır, duvarlara benim kokum sinmiştir. işte bunun adına 'vatan' denir, anladın mı?"

  • istanbul'da başıma gelmiş bir olaydır. biraz iri yarı bir adam olmamdan biraz da uzun sakallarım yüzünden olduğunu düşünüyorum. şehirdeki ilk gezintilerim sırasında kaybolunca birini durdurup sorayım şu durağın nerede olduğunu diye düşünmüştüm. yoldan geçen benimle yaşıt sayılacak genç kıza doğru yönelip pardon şu şu durağa şuradan mı gidiliyor hedey hödöy demeye kalmadan genç kızımız "ay git be üff." tarzında bir laf sarf edip adımlarını hızlandırdı. o an üzülsem mi oradan koşarak uzaklaşsam mı bilememiştim.

    bende bir tane kestaneci buldum. biraz kestane aldım biraz da yol sordum. durakta otobüsü beklerken de kestaneleri yedim. özetle yol soracaksanız yoldan geçenleri durdurmayın arkadaş. saçma sapan tepkiler alabiliyorsunuz. gidin kestaneci bulun.

  • töbe töbe. çok mal lan bu nasa.

    la tabi gidebilirdik. o yol yapılırken mıcırı, asfaltı kamyon çekmedi mi amk? greyder tesviye yapmadı mı?
    bunlar gittiyse araba da gider.

  • hakkında mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi devlet konservatuvarı, istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı, haliç üniversitesi konservatuvarı opera bölümü öğrencileri ve mezunları tarafından şöyle bir mektup yazılmış olan rezillik.

    genç seslerden açık mektup;

    uzun ve zorlu bir opera eğitim sürecini alabilmek için birden fazla eleme sınavından geçip bu alanda öğrenim görmeye hak kazanan bizler; konservatuvar çatısı altında şan, müzik teorisi, mimik rol, opera oyunculuğu, koro gibi temel dersleri alarak ve üzerine ağır psikolojik süreçler geçirerek eğitimimizi tamamlıyoruz.

    üniversiteye girdiğimiz ilk günden itibaren gelecek ve meslek kaygısına düşen bizler, hükümetin sanat politikaları nedeniyle iyice daralmış olan iş sahamızda varlığımızı korumak ve meslek etiklerini oluşturmak üzere mücadele veriyoruz. sahnede var olma isteğimizden dolayı kurum yönetimlerinin insan sesini ve eğitimini küçümseyen hatta maddi açıdan hiçe sayan tutumlarını çoğunlukla görmezden geldik.

    artık emek sömürüsüne dur demenin vakti geldi.!!!!

    ülkemizin her alanında olduğu gibi özelleştirme politikalarıyla beraber sanatta da ucuz, sosyal güvencesiz, niteliksiz istihdam yapılmakta ve son aşamada "taşeron sistemi ile" sanat adı altında eserler sergilenmek istenmektedir.

    "zorlu performans sanatları merkezi'nde" yapılacak olan "royal opera house" prodüksiyonu "la bohéme" operası bunu bizlere bir kez daha göstermiştir. anlaşılan o ki yapımcılar, bütçe kalemleri içerisinde "la bohéme" operasında önemli bir yer teşkil eden koroya bütçe ayırmamış ve bu işi ücretsiz yapma ya da kabul edilemeyecek az bir ücret karşılığında yaptırılma yoluna gidilmiştir.

    bu "taşeron koro" teklifini profesyonel seslerden oluşan korolar emeğinin karşılığını almadan iş yapmayacaklarını belirtip reddetmiş ve bazı amatör korolar da opera uzmanlık alanı olmadığı için kabul etmemiştir.
    ancak, bu prodüksiyon için sayın masis aram gözbek aracılığı ve yönetimiyle oluşturulan amatör bir koro ile anlaşılmıştır.

    amatör korolar genellikle farklı meslek gruplarından bir araya gelmiş ve bu işi hobi olarak yapan kişilerden oluşur. amatör koroların varlığı ülkemizde müzik ve çok seslilik kavramının gelişimi açısından önemlidir ve desteklenmelidir. amatör korolar, farklı müzik türleri ve farklı söyleme biçimleriyle bir birlerinden ayrılır ve kendi koro tınılarını yaratırlar. opera koroları ise operadan bağımsız olarak düşünülemez. çünkü opera koroları, solistlerle oyunculuk ve sahne eğitimleri konusunda ayrışmaz ve aldıkları eğitimi sahnede uygularlar.
    amatör korolarda söyleyen farklı meslek gruplarından kişilerin sadece müzik yapma iyi niyetlerini kullanarak profesyonel oldukları şeklinde lanse etmek ve yüksek bilet fiyatları ile satışa sunulan bir opera eserinde söylemeleri sağlamak ne kadar etiktir? bu aynı zamanda izleyiciyi yanıltmak değil midir?

    bu durum bu işi meslek olarak seçen ve geleceklerini bu alana adayan bizlerin zaten kısıtlı olan iş alanlarının varlığını yok etmekte ve prodüksiyon firmalarının emek sömürüsü yapmasına zemin hazırlamaktadır.
    gelişmiş ülkelerin hiçbirinde (sosyal sorumluluk projeleri dışında) bilet satışı yapılan, işletme karı güdülen bir prodüksiyonda para almadan ve sosyal güvenceye bağlanmadan insan emeği kullanılamaz.
    ne acı ki durum, tüsak yasa tasarısıyla örtüşmektedir. özel sektörde sanatın taşeronlaşmasıyla beraber sanatçıların haklarını alamamalarına neden olacaktır.

    bizler insan sesine ve emeğine değer verilmesi için genç sesler olarak ses çıkartıyoruz.
    ülkemizde;

    tübitak kurumunun başında hayvanat bahçesi müdürünün olmasına,

    şehir tiyatroları başında eski güreş hakeminin görev almasına,

    opera, tiyatro, bale , resim,heykel gibi tüm sanat dallarında; sanatın profesyonellik gerektirmediği algısını oluşturmaya yönelik yapılan atamaları, yasal düzenlemelerini kabul etmiyoruz.

    ses çıkartıyoruz !!!!

    ekleme: metinde geçen topluluklardan birisine dahil olup, olmadığım sorulmuş. hayır, değilim. hiçbiriyle bağlantım yoktur. ben eğitimi sanat, işi sosyal medya olan bir insan olarak bu metnin zorlu center psm sayfasında opera sanatçıları ve öğrencileri tarafından yorumlara yazıldığını ve her yorumun kısa sürede silindiğini gördüğüm için, hem kalıcı olması hem de ekşisözlük'ün gücünden destek alması adına metni buraya taşıdım. bu kadar ses getirmesinden de gurur duydum. umarım dostlarımızın bu haykırışı hak ettikleri sonuçları doğurur.

  • genellikle tarzı sorular ile insanı çileden çıkartan yarışma. şirket telefonlarında genellikle hangi rakam ile çıkış yapılır veya şirketlerde genellikle hangi tarihlerde ödeme yapılır sırasıyla 9 ve cuma günüymüş.

    bizde 0 ve salı günleri doğru cevap, ne olacak şimdi? böyle saçma soru tarzı mı olur lan?

  • öğlene doğru plaja gidiyorduk ve sartre bana yüzme öğretiyordu: suyun üstünde durmayı başardım ama hiçbir zaman on metreden fazla yüzemedim. sartre bir kilometre yüzebilirdi; ama tek başına açıktayken, koskocaman bir ahtapotun suyun dibinden alarak onu dipsiz derinliklere sürükleyeceğine inanıyordu: sağlam toprağa hızlı kulaçlarla geri dönüyordu. bütün panjurlarını kapatmış olduğumuz villanın gölgesine saat ikiye doğru dönmek hoşuma gidiyordu.

    simone de beauvoir- olgunluk çağı ıı*

  • okan bayülgenin zamanında (ne akla hizmet bilmiyorum) çıktığı esra ceyhanla a'dan z'ye programında esra ceyhana dakika başı laf sokması üzerine esra ceyhanın "o kadar dalga geçiyor, ama sevgili seyirciler, buraya kadar gelmiş, demek ki onu da buraya çeken bişey var!" diye yorum yapması...

    akabinde okan bayülgenin gözlerini açarak aniden "evet!!! cinayet arzusu!" diye cevap vermesi...

    bunun üzerine esra ceyhanın hafiften ürkerek stüdyodaki diğer konuk olan hayvan eğitmeninin getirdiği ördek, köpek, vs. 'ler ile "amaaan burda başka konuklarımız da varmış, nasılsınız?" diye hayvanlara dönerek konuşmaya başlaması...