hesabın var mı? giriş yap

  • filmlerde karışıklık yaratan durum.
    lan ota boka elli ayrı kelime bulmuşsunuz, şunu ayırmamışsınız hulan.

  • çomarların hav havlamasına sebep olmuştur.

    ayrıca; devlet ticarethane mi lan, bana kimlik vermesi gerekirken satıyor?

  • değiliz ulan değiliz. bize ne amk. israil, filistin bunların hepsi sami ırk. birbirinin akrabası. birisi selamunaleyküm der, diğer şalamonallekû der. islam tarihinde olan bütün peygamberler bunların zamanındaki lideri. biz neden ortadoğu çomarlarının yanında oluyoruz. beyinsiz arap sevici soysuzlar, allaha inanıyorsunuz da onun verdiği beyni neden reddediyorsunuz. kullansanız bunlar olmayacak zaten.

  • (bkz: #58071398)'den devam.

    nukleer serpintiyi siginakta karsiladiniz ve anlatilmaz yasanir bir zorlukta iki hafta civarinda bir sure iceride kaldiniz. bundan sonra ne olacak? nereye gideceksiniz? nasil gideceksiniz, nasil gitmeyeceksiniz, yolda basiniza neler gelebilir bir bakalim.

    * oncelikle artik hayatiniz degisti. cocuklarin mutlu bir sekilde kostugu sokaklar artik dunku dunyaya ait olan seyler ve malesef ani olarak kalacak. yeni hayata ne kadar kisa surede adapte olursaniz o kadar az sikinti yasarsiniz. herkes uzgun herkes saskin, ama hayatiniz halen size ait. yapabildiklerinizle kendinizle beraber ailenizi de buyuk ihtimalle kurtardiniz en muhimi de bu. evdir yanar, arabadir patlar. gidenlerin pesinden uzulup isinizi daha cok zorlastirmayin.

    * su asamadan sonra olabilecek milyonlarca senaryo var ama basit olarak gecmek gerekiyor. cok bilindik iki ana branstan gidelim. turkiyede nukleer silahlarla bastan sonra dumduz etmeleri nukleer bir savas sirasinda bile beklenmeyen bir durumdur. ancak hepimiz turkiye'de yasamiyoruz daha ciddi dusmanlari olan ulkelerde cok ciddi nukleer senaryolar aciga cikabilir. cikar.

    * eger isid gibi olmeye oldurmeye merakli bir gucun elinde boyle bir silah varsa bunu sinirlandirilmis saldiri / limited-exchange kategorisinde degerlendiriyoruz. tek veya birkac bombanin en yogun insan hayatinin yasadigi yerlerde yerde patlamasi gibi bir durum aciga cikiyor. pakistan kuzey kore gibi ulkelerin bu derece uluslararasi aktorlere nukleer baslik verip proxy bir sekilde dusmanlarina indirekt zarar vermesi cok ihtimal haricinde olan bir sey degildir.

    * limited exchange nukleer senaryolarda bir devlet mevhumu saldiri sonrasinda hala vardir. altyapi tam anlamiyla bozulmamistir. atiyorum ankara'ya bir bomba dusmustur ve sehir mahvolmustur ama ankara'da pek cok devlet gorevlisinin olumuyle turkiye cumhuriyetinin komple teslim olmasi beklenmemektedir. yonetimi ele alacak ama sivil ama askeri bir hukumet hemen ardindan karar mekanizmasini isletmeye baslayacaktir. yan idareler, karayollari, demiryollari, ulusal basin agi vs limitli bir nukleer saldirida isleyisini surdurecektir. hayat bildiginiz gibi olmasa da bildiginize yakin bir sekilde islemeye bu senaryoda devam eder. kotunun iyisi budur.

    * all out exchange ise beterin beteri bir senaryo kategorisi oluyor. burada amerika gibi bir ulkeniz varsa rusya veya cin gibi potansiyel dusmanlariniz elinde ne var ne yok size atmis ve siz de o fuzeler dusmeden siz de kendi fuzelerinizi onlarin hedeflerine gondermissiniz, dunyada bir anda 26 bin nukleer basligin patlamis olmasi gibi kutsal kitaplarda okunanlardan beter bir felaket ortaya cikmis olmasi durumudur. meteorolojik kisma gelmeden idari babta incelersek bu senaryoda siginaginizdan ciktiginizda tam anlamiyla baska bir hayata cikmis oluyorsunuz. o andan sonra hersey tam anlamiyla bir hatira oluyor. devlet idaresi kalmiyor, herkes basinin caresine baksin gibi bir durum ortaya cikiyor. hukuk kanun bu asamadan sonra hak getire oluyor. fallout evreni ile max max arasinda bir durumdan bahsetmis oluyoruz. anarsiye hos geldiniz, icinde cop torbasina sctiginiz siginak o anda gozunuze disaridan daha guzel gelmeli. insanligin son demleri artik onlar.

    * ana senaryo olan sinirlandirilmis nukleer saldiriya donelim. siginaginizdan ciktiniz ve ortalik tam anlamiyla bir ana baba gunu olacaktir. sehrin siluetinde buyuk degisiklikler soz konusudur. patlama noktasina baktiginizda yogun ve siyah bir duman sehrin merkezinden goge yukseliyor olacak. radyasyon tolere edilebilir seviyeye indigi icin nereye baksaniz hala suren yanginlar cayir cayir siren sesleri sokaklari arsinlayip sehirden cikmaya calisan insanlar goreceksiniz.

    * bu asamada sehre girisler yasaklanacaktir cunku tarkovsky filmlerindeki gibi bir bolge / zone kavramina dahil olmus bulunacaksiniz. bu da tek saldiri senaryosunda mumkun olan bir sey. bu asamada aklinizdan cikarmamalisiniz ki sizin kentinizde bir atom bombasi patladi ve serpinti azalsa da halen suruyor. sehre yeni girisler hemen durdurulmak zorunda ki iceri girenler de ayni saglik sorunlarina maruz kalmasinlar. sari beyaz musamba nbc kiyafetli gaz maskeli tipler goreceksiniz. bu sevindirici bir gelisme cunku devlet fonksiyonunun varligina bir isaret. eviniz bu zone icinde kaldiysa yapabileceginiz cok fazla bir sey yok, hayatin sizin icin baska yerde baska planlari olabilir. bu noktada ya yiyecek ve suyunuz bitecek ve bunlari aramak icin artik siginaginizi kendiniz terkedeceksiniz ya da devlet gorevlileri kapi kapi arastirmalarina baslayarak olen ve kurtulanlari tasniflemeye baslayacaktir. radyasyonun durumuna gore evinizden tek bir parca esya almadan oradan zorla tahliye edilebilirsiniz.

    * siginak ve radyasyon konusunda sizin kadar akilli davranmayan ve evde normale yakin yasamlarini surduren komsulariniz bu asamada henuz olmedilerse oluyor olacaklar. radyasyon zehirlenmesi bir hastalik degildir. bulasici hic degildir. ancak bu raddede onlara yardim icin yapabilecek bir seyiniz de bulunmuyor. yuksek doz radyasyon zehirlenmelerine bagli olarak tanidiginiz insanlari boyle gormek kabuslariniza girer. mideniz kaldirmiyorsa ortalarda mal mal dolasmayin. kendilerine igretiyle falan bakmayin.

    * siginaktan kendi imkanlarinizla ayrilacaksiniz insan hayatinin zayif radyoaktif ortamda 3lu kuralini hatirlayin. 3 dakika havasiz, 3 saat siginaksiz, 3 gun susuz ve 3 hafta yiyeceksiz hayatta kalamazsiniz. siginaginizi terketmek sizi serpinti parcalariyla dogrudan bir araya getirdigi icin disarida siginakta oldugunuzdan cok daha fazla radyasyona maruz kaliyor olacaksiniz. gamma isimasi bu noktada zayifladigi ancak alpha decay bitmedigi icin soludugunuz ve yuttugunuz tozlardaki alfa ve beta parcaciklari sizi bir anda radyasyon zehirlenmesiyle bir arada birakabilirler. en unlu* alfa kaynaklarindan olan polonyum 210 siyanurden ikiyuz elli bin kat daha zehirlidir. gramin milyonda biri bir zerresi insani uc gunde oldurur. kendisini susturma amaciyla cayina bir kasik po 210 katilan eski kgb ajaninin hikayesi icin (bkz: aleksander litvinenko) ozetle : havadaki tozlar buyuk bir tehlike tasiyor. ne yediginize ne soludugunuza dikkat etmek zorundasiniz. bu en az 140 gun boyle.

    * yine kendi imkanlarinizla cikarken iki sebepten bunu yapiyor olun. 1- siginaginizdan daha guvenli bir yer oldugunu biliyorsunuz ve oraya varmak icin bir planiniz var, 2- baska bir careniz yok, yiyecek ve su bitiyor veya bilinmeyen hesaplanmayan baska bir tehlike bas gosterdi ve/veya bombanin tek bomba olmadigini bir sekilde ogrendiniz devletten yardim gelemeyecek. o durumda da baska careniz yoktur.

    * kendi imkanlarinizla siginaktan cikarken su ihtiyaciniz minimal seviyelerde karsilanamaz. 10 gun uc litre degil artik cok daha fazlasina ihtiyaciniz olabilir (eger yuruyorsaniz daha da cok). bu durumlarda evde termosifon gibi bir seyiniz varsa icindeki suyu kullanabilirsiniz. yiyecek icinse cok daha fazla dikkatli olmalisiniz. agzi patlamadan once paketlenmemis, acilmis sonra tekrar kapanmis hicbir seye guvenemezsiniz. snickerslar bountyler tadelleler sizin yine post apokaliptik dunyada yardiminiza kosuyor. komsulariniz olmuslerse yiyecekleri konserveleri vs sizden sonraki yagmacilari beklemesin girip alin.

    * istanbul gibi bir sehir merkezindeyseniz yeralti tunelleri ve metrolarini guvenlige erismek icin kullanabilirsiniz.

    * disari cikarken ne giyeceksiniz? radyoaktif toz halen havada ucusuyor dedik. bu durumda en iyi olasiliginiz musamba ve naylon kapsonlu yagmurluk. eldiven, cizmeler, yuzunuze gaz olmadi toz maskesi. o da olmazsa bir havlu, tshirt veya esarp. tozun saclariniza girmemesi icin kapson surekli kafanizda olacak. o anda size zarar vereceginden degil daha sonra bu tozu guvenli ortama girdiginizde etrafa sacmamak icin kapatacaksiniz. kisaca anlatmak gerekirse butun vucudunuzu kapatacaksiniz. acik gorunen kisimlari bantlamayi bile dusunebilirsiniz. mutlaka ve mutlaka goz koruyucu takmaniz lazim. gozleriniz nemli oldugundan toz cekecek ve beta emitter bir parca gozunuzu hemen yakmaya tahris etmeye baslayacaktir. sabunlu suyla gozlerinizi o ortamda yikamak bir dert, sabun ve goz gibi iki oksimoronun bir araya gelmesi bir dert. takin o yaz denize gitmek icin aldiginiz deniz gozlugunu bitsin. tatil falan kalmadi artik.

    * silah. bireysel silahlanmanin gerekliligi ile ilgili tartismak isteyenler dumani tuten sehirden arta kalanlara tekrar bakabilirler. eskiden yollar tehlikeli idiyse simdi cok daha beteriyle karsilasacaksiniz. medeniyet ac insanin olmadigi yerde vardir derler. bir nukleer saldiri sonrasi marketler yagmalanir, benzinciler yagmalanir, evlere girilip yagmalanir cunku ciddi coklu bir saldirida altyapi coker. marketlere yiyecek gelmez olur. halk ac kalir. ac kalan ve kendi basinin caresine bakmak zorunda kalan halkin oldugu yerde de medeniyet inise gecer. bu durum ortaya cikarsa besin piramidinin ortalarinda kalan siz olabilirsiniz. daha iyi argumanlari (silahlari) olan insanlar kendi baslarinin caresine bakmak icin sizin yiyecek ve suyunuzu almaktan imtina etmezler. silaha en ihtiyaciniz olan zamanlardan birinde yasiyorsunuz. eger varsa geride birakmayin.

    * mumkun oldugu kadar asfalttan, kaldirimlardan, tas zeminden hedefe yuruyun. tarlalardan geceyim topraga basayim derken serpintiye maruz kalmis bomba bulutundan cikmis tozlarla daha fazla muhatap oluyorsunuz.

    * siginabilecek ve geceyi gecirebilecek bir yer bulunca elbiselerinizi cok dikkatle cikarmak zorundasiniz. disi toz kapli oldugundan sadece icine temas ederek mumkunse gozunuzde gozluk ve agzinizda maskeyle bu islemi gerceklestirin. elbiseleri degistirmek daha az beta parcacikli bir hayata giden yolun ilk adimidir. bu da yeni hayatinizda kansersiz fazladan bir 10 yil demek olabilir.

    * cocuklarinizi yurutmeyin, omuzlarinizda donusumlu olarak tasiyin. onlar radyasyona sizden cok daha dayaniksizdir. toz topragi da bilmeden vucutlarina daha kolay alirlar. yerden yuksekte tozdan uzakta tutmak ise yarar. daha da onemlisi neye dokunuyorlar neyle oynuyorlar biliyor olursunuz.

    * ilk gun gidebildiginiz kadar uzaklasmak ve ancak yorgunluktan bayilacakken durmak sizi beklediginizden cok daha uzaga goturur. ertesi gunler bu ilk yolculuk gunu kadar kolay olmayacaktir. ilk gun ne yol katederseniz sizin yarariniza olur. yiyecekleriniz ve kiyafetlerinizi de guvenli bir yerde mumkun oldugu kadar uzun bir sure tutmus olursunuz.

    * tum dunyanin nukleer fuzelerle birbirine girdigi bir senaryoda ise hayatta kalmaniz planiniza bagli. buyuk bir ihtimalle de o planiniz tek atimlik bir barut. eger gerceklestiremezseniz, hedefinize varamazsaniz, varip umdugunuz sonucu yakalayamazsaniz; atiyorum istanbul'dan sag cikmayi basardiniz ve ulkenin iclerine yolculuk ediyorsunuz. bursa eskisehir ankara'nin da yolda nukleer fuzelerle dumduz oldugu haberini alirsaniz ruzgarda savrulan bir yaprak gibi dimdizlak kalacaksiniz. boyle bir senaryoda zaman cok onemli bir faktordur, cunku dunya genelinde binlerce nukleer fuzeden bahsediyoruz. tum dunyadan kalkan radyoaktif toz atmosferin daha once gitmemis yuksekliklerine gidecek. stratosferde radyoaktif toz birikmesi olacak ve en son krakatoa patlamasinda yasanmis doga olaylarini goreceksiniz. ornegin toz yuzunden gun batimlari en az 6-7 yil boyunca inanilmaz bir guzellikte kirmizi olacak. bunun beraberinde toz dunyaya gelen gunes isigini da oldukca kritik bir sekilde soguracagi icin siginaginizdan ciktiginiz andan sonra sizi bekleyen en guc kosullari goreceksiniz. yani nukleer kis

    * nukleer kis, dunyada en az 100 sehrin ayni anda tamamen yanmasiyla ortaya cikan atmosferdeki toz duman ve partikullerin gunes isigini cok uzun yillar bloke etmesiyle yasanacak olan (kesin degil ama cok olasi) bir hipotetik ekstrem mevsim. bu senaryoda tam bir winter is coming hadisesi oluyor. kis sicakliklarinda deniz kiyilarinda -20 dereceler cok olasi, kara iklimin hukum surdugu yerlerde ise benzeri gorulmemis -60li sicakliklar gorulebilecek. yaban hayatindan tutun ormanlara kadar hersey bu ani iklim degisikliginden cok etkilenecek. insanlik yeni bir buzul cagi yasamasa da altyapinin tarimin olmadigi bu sartlarda cok buyuk bir insan populasyonunu hayata nasil tutunacagi bir muamma. zira tarihte belli donemler oldugunu biliyoruz ki bazi yillar yaz mevsimi hic gelmemis. nukleer kis senaryosu bunun birkac yila uzanmis bir versiyonu. atmosferdeki radyasyon da tum dunyaya yayilacagi icin dunyada bitki ortusunun tamamen yok olmasi gibi korkunc durumlarla karsilasilacagini iddia edenler de vardir. ancak cernobil ve pripyat bugun bir wasteland olmamissa umut vardir diyebiliriz. yine de ben olsam madenleri denerdim.

    * anti radyasyon ilaclari olup olmadigini soruyorsunuz, potasyum iyodur / potassium ionide alip radyasyondan korunamaz miyiz? o konu sikintili ki soyle. evet potasyum iyodur bir nukleer saldirinin size zarari olacak pek cok ozelliginden bir tanesinde cok yardimci oluyor. nedir o? iyot 131 notralizasyonu konusu. bir atom bombasi patladiginda cikan radyoaktif partikullerin %3 kadari iyot 131 denen bildigimiz iyotun radyoaktif hali olarak cevreye saciliyor. iyot 131 bir beta parcacigi emiteri, yani gamma isinindan cok beta parcalari saciyor. bu da sadece yutar, uzun sure deriye temas ettirir veya solursaniz size ciddi hasar verecek bir sey. ancak isin kotu yani vucut normal iyot ile iyot 131 arasindaki farki bilemiyor. radyoaktif iyotu da normal iyotmus gibi tiroid bezinizde depolamayi surduruyor. tiroid kanseri hastalarinin da radyoaktif iyot aldigini dusunursek eger ilerlememis bir tiroid kanseriniz varsa gote bala atom bombasi patlamasiyla kendiliginizden tedavi bile olabilirsiniz. ama eger yoksa bir sure sonra tiroid kanseriniz olabilir. cernobil santrali patladigi zaman tiroid vakalarinin yuzlerce kat artis gostermesi hep bu iyot 131 yuzundendir. potasyum iyodur iyi ve doyurucu bir iyot kaynagidir tiroid bezinize yerleserek daha fazla iyot alamayacak hale getirir. dolayisiyla radyoaktif iyot tiroidinize yerlesemez. nukleer saldiri sonrasi kanserlerin en hizli kendini gosterenine karsi kendinizi boyle belese korumus olursunuz. ancak kolay erisilebilen bir ilac da degildir. fukushima patlamasi sonrasinda karaborsaya dustugu bile olmustu.

  • dünyanın en büyük firmalarından birisi olan shell'in türkiye'de yaptığı muazzam kampanya. ortalık yıkılıyor su anda. biliyorum; haberini alır almaz shell istasyonlarına koşmamak elde değil ama sakin olun biraz.
    kampanya şu;
    https://i.hizliresim.com/o6qo0k.jpg
    https://i.hizliresim.com/g9vo2r.jpg
    https://i.hizliresim.com/9dwmgk.jpg

    bakmayanlar için özetliyeyim. shell mobil uygulamasını yükleyip listede adı geçen shell istasyonlarından birisine gidersen ve uygulamnın sana verdiği kodu istasyon görevlisine söylersen, ülker çikolatalı gofret 0,75 tl. evet kampanya bu. ayrıca her telefonla yani her kodla bir tane alabiliyorsunuz. ve bu kampanyayı yapan dünyanın en büyük şirketlerinden birisi. alay etmek gibi bir şey diyeceğim de ben de olsam bu milletle alay ederim zaten.

    arkadaşlar tam olarak emin değilim ama bu ülker çikolatalı gofret bim veya a101 de zaten 50 kurus falan. olmadı carrefour'dan 0,70 tl'ye hiç zahemetlere girmeden alabilirsiniz. üstelik sayı sınırlaması yok. istediğiniz kadar alın.
    https://www.carrefoursa.com/…gofret-40-g-p-30098860

    sonuç olarak shell gibi dünyanın en büyük şirketlerinden birisinin yapmış oldugu çok özel bir kampanya. teşekkürler shell.

  • türk sineması’nın en değerli filmlerindendir.
    gizli yüz öyle muhteşem bir filmdir ki senaryosundan oyunculuklara, ışık ekibinden yönetmenine kadar şiirsel bir bütünsellik ve âhenk içinde akar gider.

    filmin öyküsü büyük yazar orhan pamuk’un kara kitap adlı eserine dayanıyor. 1988 yılında ömer kavur bir film önerisiyle orhan pamuk’un kapısını çalar. pamuk’tan bir senaryo yazmasını ister. pamuk ise o sıralarda kara kitap’ı yazmaya odaklanmıştır ve tüm dikkatini sadece bu romana verir. pek çok şey henüz kafasında taslak hâlindedir. senaryo yazımı işi kara kitap’ın 1990 yılındaki çıkışının sonrasına kalır.
    orhan pamuk, kara kitap adlı romanındaki “karlı gecenin aşk hikâyeleri” bölümünde bir pavyon fotoğrafçısının anlattığı kısacık bir öyküden yola çıkarak bu harikulâde filmi senaryolaştırır. pamuk, senaryo aşamasında zaman zaman ömer kavur ile birlikte bazı detayları kendisiyle tartışarak filmin senaryosunu tamamlar. bu iki değerli şahsiyetin buluşmasından da tabii ki ortaya böyle bir şaheser çıkıyor. türk sineması’ın en önemli yönetmenleri arasında gözümde ilk sıralarda olan ömer kavur filmin yönetmenidir de. gizli yüz izlediğim ömer kavur filmleri içinde beni en çok etkileyen, en sevdiğim, en mükemmel filmi olma özelliği de taşıyor.

    filmin oyunculukları tek kelimeyle harikulâdedir. gizli yüz’e sinemamızın iki nevişahsına münhasır harika oyuncuları zuhal olcay ile rutkay aziz’e yine sinemamızın çok değerli isimlerinden fikret kuşkan eşlik ediyor. başrolde muhteşem aktris zuhal olcay kusursuz, olağanüstü oynuyor. ikinci başrolümüz ise karizmatik aktör fikret kuşkan. henüz sektördeki ilk yılları olmasına rağmen kuşkan fotoğrafçı rolünde son derece başarılıydı. gizli başrolümüzde ise büyük sanatçı rutkay aziz’i izliyoruz. üstadın oynadığı süre küçük olsa da rolü görkemliydi. zuhal olcay’a ayrıca değinmek istiyorum. yahu bir kadına soğuk, katı, derin, ruhunu kaybetmiş bakışlar, buz dağı gibi donuk ifadeler bu kadar mı yakışır. orhan pamuk bu eseri yazarken sanki zuhal olay’ı hayâl ederek yazmış. bir aktris bir role bu kadar mı yakışır. zuhalciğim bu gizemli kadın karakterini oynamamış, bu karaktere ruhunu vermiş.

    öyle büyüleyici bir film ki sanki bir film değil bir rüya gibi. izlerken kendinizi bir masalın, düşün içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. şöyle ki, bir gece uyuyorsunuz ve düşünüzde hayatınızda iz bırakabilecek şeyler izliyorsunuz ve o rüyadan hiç uyanmak istemiyorsunuz. işte gizli yüz tam manasıyla öyle bir film. bunun bir film olduğunu bilmesem ya masal ya da rüya olduğuna inanırım. orhan pamuk’un ne kadar güçlü, ne kadar sonsuz, ne kadar şahane bir kalemi olduğunun kanıtıdır bu film bize. orhan pamuk boşuna nobel edebiyat ödülü almamıştır. bu adamın kaleminde olağanüstü bi yaratım, hayâl gücü yeteneği var. var olsun.

    filmin müzikleri de filmle o kadar uyumludur ki henüz ilk saniyelerinde sizi yakalar müziği. böyle büyüleyici bir film ancak bu kadar çarpıcı ezgilerle bu etkileyiciliği yaratabilirdi. müziklerin filmlere etkisinin önemini görüyoruz burada. bu sanat eserinin müziklerinin bestecisi ise ülkemizin en değerli müzisyenlerinden cahit berkay’dan başkası değil. kendisini saygıyla anıyorum.

    filmde derin aforizmalar bulunuyor. sonu gelmeyen düşünceler, sorgulamalar, arayışlar, bekleyişler, sonuçlar ve daha fazlasıyla zihnimizde belki onlarca belki de binlerce cevapsız soru bırakıyor film. algımızla gerçeklik birbirine karışıyor. düş ile gerçek içiçe geçiyor âdeta. filmin en büyük öznesi kuşkusuz bitmek tükenmek bilmeyen arayıştır.

    öteden beri nostaljik saatlere ve antikaya hevesli biriyimdir. bu filmle birlikte saatlere olan tutkum on yüz bin milyon kat arttı diyebilirim. antika saatlerin bende uyandırdığı his harika. o sşyah beyaz yeşilçam filmlerindeki eski ihtiyarların yeleğinin cebinde taşıdığı uzun zircirli, kapaklı o kıymetli köstekli saatler artık nerede? peki ya o duvardaki guguklu saatler? o saatlerin kuş sesiyle tik tak sesini işitmek ne büyüleyici bir his. gelecekte imkânın olursa antika dükkânı açmayı arzu ediyorum. zaten kendimi bu çağa ait hissetmiyorum. antika saatlerin çarklarında kaybolmak, sonsuz arayışa düşmek muhteşem olurdu.

    psikoloji, gizem, macera, dram türü seviyorsanız kesinlikle doğru adrestesiniz. muhteşem filmimiz antalya film festivali’nde en iyi film ödülü ve en iyi senaryo ödülü başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında çeşitli ödüllerle taçlandırılmıştır. hak ettiği kadar ödül alamasa da aldığı tüm ödülleri hak etmiştir. bence aday olup kazanamadığı ödülleri de hak eden nadide bir film.

    gizli yüz türk sineması’nın en etkileyici, en iyi, en değerli filmlerindendir. kesinlikle saygıyı hak ediyor. türk sineması’nın değeri bilinmeyen sanat esetidir aynı zamanda, tıpkı büyük yönetmen ömer kavur gibi. film hem döneminde hem de bugün hak ettiği saygıyı ve ilgiyi tam anlamıyla görmemiştir. bu durumun olumsuzluğu benim ruhuma da yansımıştır.
    bu öyle bir filmdir ki her kesimden, her yaştan her ulustan insanı etkilemeyi başarır. en çok da özellikle babasıyla güzel ve özel yaşanmışlıkları olan veya yaşanamamışlıkları olan kız çocukları için çok başka hisler yaşatacağını düşünüyorum.

    izleyecek olanlara tavsiyem, filmi izlemeden önce zihninizi tüm dünyevi sorunlardan, dertlerden arındırın. en sevdiğiniz günün gecesi, en sevdiğiniz içecek ve yiyeceğinizi alın, odsçanın perdelerini iyice örtün, en sevdiğiniz yerinize kurulun ve yüz on sekiz dakikalık bir şölene bedeninizi ve ruhunu bırakın. gizli yüz, türk sineması’nın kıyıda köşede kalmış gizli başyapıtıdır. bu şaheserin yaşama veda etmeden önce izlenilecek filmler listesinde olması gerektiğine inanıyorum. bu enfes film benim o listemde ilk sıralarda.

    ömer kavur’un antrakt sinema dergisine 1991 yılında verdiği röportajından önemli bulduğum alıntılar,

    “yolculuk, ele almayı sevdiğim üç-dört temadan bir tanesidir. gerçek anlamda yapılan yolculukları filmimde kullanmayı severim. çünkü ben de yolculukları severim. fakat bir de içsel bir yolculuktan söz etmek mümkündür. kişinin ya da bireyin kendi içsel yolculuğu ki bu bana göre daha da anlamlıdır.”

    bu filmle izleyiciye neyi anlatmayı amaçladınız?

    “şimdi bunu yanıtlamak durumundaysam, kanımca sorulmaması gereken tek soru, bir sinemacıya neyi istediğini sormak oluyor. çünkü zaten sinema bir ifade alanı ve sinemaya giden insanlar bir filmden neyi algılayabiliyorlar, neyi anlıyorlarsa onu zaten alacaklardır. filmi gerçekleştiren yönetmenin niyetinden bazen de bağımsız olarak kendi yorumlarını yapacaklardır. o bakımdan size çok açık bir cevap vermem mümkün değil bu konuda. ama tutkulu bir aşk hikayesinin, doğu masalı üslubu ile anlatılmaya çalışıldığını söylersem herhalde yeterli bir cevap olur.”

    neden erkek değil de kadın kahraman seçtiniz?

    “ana kahramanın ya da daha etkin görünen, sürekli arayan ve de bir anlamda daha üst düzey bir bilince varan ve aradığını bulan kişinin ya da kahramanın kadın olduğunu görüyoruz filmde, bu doğru. sanıyorum toplumlunuzda kadınlar erkeklere oranla daha cesurdurlar. kalıpları kırmayı, erkeklere kıyasla daha iyi becerebiliyorlar. ve zaman zaman konformist düşünceye ya da konvansiyonel düşünceye kadınlar daha cesur bir biçimde karşı gelebiliyor, en azından ön yargılı düşüncelere karşı koyabiliyorlar. toplumumuzun bir özelliğidir bu. filmde, yani filmdeki kahramanımız, yani kadın kahramanımız unutmamak lazım ki biraz baba vasiyeti doğrultusunda hareket etmektedir.”

    yönetmenin film üzerine bir başka demecinden,

    “saatler benim için en gerçekçi gösterge olmuştu. her bakışımda o andaydım. bir sonraki tik-tak gelecekti. arayışımın sabırsız saniyeleriydi. bir önceki tik-tak geçmişim ve özümdü. asla geriye gidemeyeceğimi bildiğim bir gizem gibiydi. sanki sürekli iki yer arasında sıkışmış kalmıştım. ve sadece tek bir anda yaşamama rağmen üç zamanlı yıpranabiliyordum. ama üç zamanı hissedebildiğim için hayranlıklar içindeydim. mekanizmaların inceliğine, yayların korkunçluğuna, çarkların karanlığına kapılmış gibiydim. şimdi saatlerin farkındayım…”

    ömer kavur’un başka bir söyleşisinden,

    “en çok emek verdiğim, en fazla zamanımı alan film galiba gizli yüz filmimdi. bir defa orhan’la cebelleşmek kendi başına bir zorluktu.”

    orhan pamuk ile ömer kavur filmin senaryosu üzerine çalışırken
    görsel

    filmle ilgili bazı enstantaneler

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    izlemek isteyenler için zuhal olcay ile ömer kavur’un söyleşisinden

    kaynak

    kaynak, ikinci kaynak, üçüncü kaynak, dördüncü kaynak, beşinci kaynak

    --- spoiler ---

    film kendi içinde bölümlere ayrılıyor.
    ilk bölüm “şehirler şehri”dir. bu bölümde gizemli kadın rüyasında gördüğü o gizli yüzün peşine düşer.
    ikinci bölüm “ölüler şehri”dir. bu bölümde fotoğrafçının hayatına değinilir.
    üçüncü bölüm ise “garipler şehri”dir.
    bu bölümde ise fotoğrafçının arayış ve bekleyiş sırasında başından geçenlere tanık oluruz.
    son bölüm ise “kalpler şehri”dir. burada genç fotoğrafçı ile gizemli kadın sonunda tekrar bir araya gelir. olaylar farklı bir noktaya evrilir.

    filmin açılışında şu harika cümle ile karşılaşırız.

    “binlerce binlerce sır bilinecek
    o gizli yüz gösterince kendini”

    bu cümle belki de biraz sonra izleyeceğimiz ve hiçbir zaman unutamayacağımız ve unutmak istemeyeceğimiz o büyüleyici yolculuğa işarettir.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki o etkileyici diyalog

    — başka fotoğrafı var mı bu adamın?

    — hepsi burada.

    — başka?

    — yok, başka çekmedim.

    — niye?

    — ötekiler gibi bir yüz.

    — değil. yüzü hikâye anlatıyor. anlamlı bir yüzün hep bir hikâye anlattığını söylerdi babam.

    gizli yüz kitabından alıntılar

    “bazı insanlar vardır, hikâye anlatırlar sana. eve döndüğünde kafan bu hikâyelerle doludur, ama adamın söylediği tek kelimeyi hatırlamazsın.”

    “harita diye birbirlerimizin yüzlerine bakıyor, hikâye diye ruhlarımızı masaya koyuyoruz.”

    “her şey var bu yüzde; keder, korku, âşk.”

    “bir yüze bakarsın, bir hayâle kapılırsın…
    ama gözünü açıp kapayana kadar hayâl kaybolur. hayâl artık aklında, ama doğru mu ya? her zaman yanında olmalı, aklında değil, yoksa yanarsın…”

    “beni aradığını hiç mi düşünmedim sanıyorsun? hiç mi istemedim bir gün aradığın yerlerde karşına çıkmayı?”

    “ne zaman bir hikâye anlat deseler ağaçları düşünüyorum. rüyamdaki ağaçları. bir zamanlar bir hikâye anlatmıştım, kalbimi açmıştım. ama yalnız ben değildim anlatan. herkes bir hikâye anlatıyordu. ben de, neden bilmiyorum, ağaçları düşlüyordum. ama o zaman gençtim. hayır, ben artık delikanlı değilim.”

    “yüzümüzde kaybolan anlamı ancak hatırlayarak buluruz. kayıp güzel zamanları bularak. acıyı hatırlayarak. anlatarak. ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak. saatler hatırlar.”

    — nereden anladın bir derdi olduğunu?

    — öyle hissettim… huzursuz ediyordu beni…

    — herkes bu kadar hissedebilseydi dünya bambaşka bir âlem olurdu…

    “geçen gece seni gene rüyamda gördüm. insan benim gibi severse, aynı şekilde sevilebilmeyi hayal eder. bunu bir umut olarak yaşar. bunu bir onur olarak yaşar.”

    “tersinden görünce dünyayı, anlıyorum ki bütün lambalar küllük olacak, bütün masalar ağaç, bütün aynalar baş olacak…”

    “ölene kadar vakit geçsin diye beklersin bu kasabada.”

    kadın: gülüşü? gülüşü nasıldı?

    fotoğrafçı: kederli.

    “bir bakıyorum, bir dükkânda da hayatlar satıyorlar. istediğin hayatı seçiyorsun, o ruhun yüzü senin yüzün oluyor, artık mutlu yaşıyorsun.”

    “söylesene cancağızım, hayatta insan her istediğini elde edebilir mi hiç?”

    punctum dergi sitesinden alıntı

    mantıku’t-tayr’da kuşlar, simurg adındaki efsanevi kuşa ulaşabilmek için kaf dağı’nın ardına doğru yola çıkarlar. bazıları bu zorlu yolculuğu tamamlayamaz. yolculuğun sonunda vazgeçmeyen otuz kuş bir şeyin farkına varır: simurg, farsça “30” (si) ve “kuş” (murg) sözcüklerinden türetilmiştir. simurg artık kendileridir, arayıştır (attar, 2006:440). filmin temelinde de bu arayış yatar. filmde simurg göndermesinin en aşikâr olduğu sahne kadın’ın (zuhal olcay) video kasetten izlediğimiz monolog sahnesidir:

    ‘‘...büyüyüp kocaman bir kadın olduğunda kızı, kaf dağı’nın ardındaki kuşu bulacak, bütün talihsizlerin yüzünü birbirine benzeten tılsımı çözecekmiş...’’

    kavur bu seyirde delikanlının yüzü ile kadın’ın yüzünü üst üste koyar. ardından delikanlının gazeteden kestiği fotoğraflardaki yüzlerde bir anlam, bir punctum aradığını görürüz. simurg’u arayan kuşlardandır her ikisi de ve hatta kasaba saatçisi de bu kuşlardan biridir; ama o dünyevi tatlara yenik düşer, rüyaları çözebilecek kadar manevi değeri olan video kaseti meta karşılığı satar ve mantıku’t-tayr’daki gibi arayışı bırakan kuşlardan olur.

    film boyu dinmeyen bu masalsı arayış punctum’a hastır. barthes’ın annesinin fotoğrafları arasında kendini vuracak olanı araması gibi. atilla dorsay da filmdeki arayışa dikkat çekmiştir. ona göre, filmde iki kişilik bir mutluluk yoktur, aranan değil arayış önemlidir. bu yapısıyla gizli yüz’ün modern bir leyla ile mecnun olduğu yorumunda bulunmuştur (yıldırım, 2010: 96). ancak kara kitap’ta şeyh galip’in hüs’nu aşk’ı daha hâkimdir. mantıku’t-tayr etkisi ikincildir ve daha geneldir (hadzibegovic, 2013:66). ama orhan pamuk’un kara kitap’a dair istanbul’u resmettiği çizimlerinden birinde (hadzibegovic, 2013:35), istanbul semalarında devasa bir kuşun süzüldüğünü görünür; bu kuşun simurg olması muhtemeldir. gizli yüz’ün tüm şehirlerine simurg’un gölgesi düşmüştür.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki sahneden

    — bir yüzü diğerinden ayıran nedir?

    — bir hikâye. anlamlı yüz hep bir hikâye anlatır.

    filmde dikkatimi çeken bir ayrıntı vardı. film boyunca hiç kimsenin adı söylenmiyordu. herkese sıfatlarla ya da lakaplarla hitap ediliyordu. bu durumu daha önce hiçbir filmde görmemiştim. gizemi çok seven biri olarak bu gizemli durum çok hoşuma gitmişti.

    saatçi işe fotoğrafçı arasında geçen unutulmaz diyalog

    — hayatta ne olmasını isterdin en çok?

    — insanlara saatleri anlatmak isterdim. mekanizmaların inceliğini, yayların korkunçluğunu, çarkların karanlığını. şimdi kimse saat nedir farkında bile değil. belki bunun için insanlar kederli, belki bunun için kendi hikâyelerini bile anlatamıyorlar. akreple yelkovanın arkasında nasıl bir can var hissetmiyorlar bile. insanlara saatlerin sırrını anlayabilmek isterdim. o zaman uykudan uyanır gibi dünyaya yeniden gözlerini açarlar, kederlerinden kurtulurlar, belki kendi hikâyelerini bile anlatırlar.

    filmde ve kitapta geçen bu harikulâde söz ile yazımı sonlandırıyorum.

    “rüyalar tamamlanmaz ki hiç. hikâyeler tamamlanır.”

    --- spoiler ---

  • bir anda ofisteki masadan kalkıp gitmek.

    herkesin şaşkın ve "nabıyo bu amk delisi?" bakışları altında dolaptan ceketi alıp. kimseye hiçbir şey demeden çıkıp gitmek. bilgisayarı bilgi işleme vermeden, çıkış işlemleriyle uğraşmadan o ortamdan uzaklaşmak.

    sonra odasından çıkan yöneticinin

    -"arkadaşlar oldboy nerde?"

    diye sorması ve akabinde

    -"bilmiyoruz ki çıktı gitti" cevabını alması. bu cevap üzerine dellenip

    -"birisi cebinden arayabilir mi?" diye sorması ve telefonun masada çalmaya başlaması.

    (bkz: hayallerde yaşıyor bazı ibneler)