hesabın var mı? giriş yap

  • iki türlü ghosting vardır.
    birincisi keyfi ghosting yapanlar, bu kişiler ağır narsistiklerdir (veya paranoyak) görüşümce, karşıdaki kişi hiçbir kötü niyetli iletişim yapmamasına rağmen onlarla istedikleri zaman iletişimi bozabileceklerini düşünen, onları oyuncak gibi kullanan, bir neden veya açıklama yapmayı bile kendine zor bulan grup, ghosterların çoğunluğu bu gruptandır. bunlar yaptıkları işlerin karşı insanda nelere sonuçlanacağını bilmeyen insanlardır. empati oranları çok düşüktür. ghostlanmış insanın yaşayacağı bunalımı, psikolojik bunalımı, ona yaşatacağı kötü hissi algılayamayan bir gruptur.

    ikinci ghost grubu zorunlulukdan dolayı ghostlayanlardır, bunlar genel olarak eylemlerinde haklıdır. çünkü iletişim de karşı tarafın iletişimi kötü kullandığı ya da karşı tarafın gerçekleştirdiği zorbalık durumlarında yapılan eylemdir. karşı tarafa istenildiği kadar neden verilirse verilsin, karşı taraf iletişimi bitirmeyi reddecektir. bu yüzden burada ghosting kullanmak haklı ve doğru bir durumdur.

  • feminizmi yasam bicimi haline getirirsiniz... kısacık saclarınız yoksa da maskülen hareketleriniz, kadınsı tavırlara karşı gıcığınız vardır...

    bir erkekle yemege cıktıgınızda hesabınızın onun tarafından ödenmesi sizi deli eder. "saat gec oldu evine bırakayım seni" cümlesini duydugunuzda siniriniz tepenize cıkar. kücük kız cocugu muamelesi görmekten nefret edersiniz. size göre, siz diger kadınlardan farklısınızdır... cünkü digerleri, diger kadınlar, onlar, gece gec saatlerde eve bırakılmaktan hoslanırlar. hatta "odana gir pencereden bana el salla" diyen bi erkek beyaz atlı prensleridir.

    birgün karsınıza o cıktığınga hayatınızdaki tüm kavramlar tepetaklak oluverir. cok da tenha olmayan bir sokaktan geçerken "tekin degil buralar, istersen koluma gir" dediginde hayatınızda ilk defa bir erkegin sizi koruyan tavrı hoşunuza gider. sizi taksiye bindirdiginde taksinin plakasını alması sizi rahatsız etmedigi gibi icinizi garip bir güven duygusu kaplar. eskiden eve sağsalim gittiğini haber vermek, erkek arkadasa, hatta erkek egemen topluma hesap veriyor olmak kategorisine girerken artık sırf onun sesini duymak icin bile yapılabilecek birseydir.

    kısacası, siz de artık o hep elestirdiginiz sıradan kadınlardan, sıradan insanlardan oldugunuzu fark edersiniz. sadece acıga cıkması biraz uzun zaman almıstır. sadece bu kadar sevebileceginiz biri gec cıkmıstır karsınıza...

    gün olup, kırık kalbinizi elinize alıp cekip gitseniz bile ona tesekkürü borc bilirsiniz.
    "saol sevgilim, bana sıradan biri oldugumu fark ettirdigin icin..."

  • bir fenerli olarak beşiktaş'a sempatim daha önce yazdıklarımla ortada. emre'den de, volkan'dan da nefret ederim. yaşanan mevzu pek ciddiye alınacak bir şey değil ama az önce görüntülere baktım, beşiktaş'a sempatim sırf taraftarından dolayı olmasına rağmen, bu görüntülerde emre'ye hak veriyorum. arkadaş ne olursa olsun, yalnız bir adama o kadar kişi dalınmaz, bu en başta adamlık değil. emre görüntülere bakılırsa karşılık vermiş ve hatta hırpalamış biraz da saldıranları ve sonuna kadar da haklı.

    şunu herkes bilmeli, tek başına bir insana saldırmak kahpeliktir, şerefsizliktir. linç iğrenç bir kültürdür, nereden gelirse gelsin!

  • bir kadının çok gerekli feveranı sonrası yaşanan tartışma.
    yahu sokak kedisinin market dolabında ne işi var? kadın haksız mı? o kedi üstünde sayısız mikrop taşıyor. oradaki tüm gıdalara da o mikrobu saçıyor; merhamet biraz yahu. böyle hayvanseverlik mi olur?

  • kurcalanması gereken soru. soru başlığa cevap entry girmemek biz eski sözlükçülere mahsus kaldı ama yine de böyle giriş yapmaya devam edeyim.

    evvela bir "doğal bariyer"den bahsedeyim. türkçe sondan eklemeli bir altay dili. öğrenilesi yabancı diller yahut komşu diller ise hint-avrupa dilleri ekseriyetle. büsbütün farklı bir anlayış, kurgu ve düşünce tarzına sahip bu diller. dil düşünceyi etkiler, yabancı dil öğrenmek aslında beyne yeni bir işletim sistemi yüklemek gibi bir şey. bize her şeyiyle çok yabancı dilleri öğrenmemiz bizim için doğal olarak zor, ancak bir fransız'ın ispanyolca öğrenmesi daha kolay, ingilizce öğrenmesi biraz kolay.

    sonra tabii ki anadilimizi bilmemek. dili yalnızca konuşan insan, bal yapan ama onu tarif edemeyen arı gibidir. konuşuyor, evet, ama konuşurken nasıl konuştuğunun farkında değil. zira öğrendiği şey anadili, gramer kuralları onun için farkında olduğu bir bilinçle kontrol edilen işlevler değil, "kendiliğinden" gelen şeyler. bir tiyatrocu arkadaşım, kendi karakterinin, davranışlarının ve duygu durumunun farkında olmayan bir insan, farklı rollere bürünemez demişti. edilgen çatı nedir, sözgelimi ettirgenlik nedir, özne yüklem uyumu nedir, bunları bilmeyen bir insan, benzer kaidelerin tamamen yabancı bir mantıkla oluşturulduğu bir dili nasıl keşfedebilir?

    sonra eğitim sistemi, evet, defaatle belirtilmiş. eğitim sistemi ingilizceyi iyi öğretememek bir yana, neden öğrenilmesi gerektiğini de anlatmıyor. ben elimden geldiğince eğitim hayatının başındaki kardeşlere bir teşvik sunmaya çalışıyorum "neden" vererek: çalıştığım 3 işte de yönetici oldum ve şu an kendi işimin sahibiyim. en temel nedeni çok iyi derecede ingilizce bilmem. peki neden ingilizce bilmek buna vesile oluyor? çünkü bilim de, teknoloji de, rehberlik edecek kaynaklar da ekseriyetle ingilizce yazılan ürünlerden öğreniliyor, ingilizce bildiğin zaman bunları keşfedip farklılık yaratabiliyorsun. yaptığım işler hep yazı-çizi gerektiriyordu, ingilizce literatürü tarayabildiğim için özgün ve çarpıcı yazılar yazabiliyordum mesela. bunun ötesinde, bir işi ingilizce yapabiliyorsan abartısız türkçe piyasa fiyatı x beş fiyat biçebiliyorsun.

    küçüklüğüme gidiyorum, ingilizce öğrenmek benim için zorunluydu. bilgisayar oyunlarını oynayamıyor ya da oynasam da tam zevk alamıyordum. bölümleri geçmek için ingilizce bilmem gerekiyordu. bu kadar basit. çocuklara bir neden vermenin yanında, hayatlarında ingilizceye ihtiyaç duymalılar. bu zorunluluğu kendinize de yaratabilirsiniz, ben uzun süre öğrenmek istediğim şeyleri ingilizce kaynaklardan okumaya çalışarak geliştirmiştim ingilizcemi mesela.

    bizde gerçi haksızlık etmemek lazım, bir zorunluluk var, sınav zorunluluğu. çocuk ingilizceyi geçmesi gereken bir engel olarak görüp, ezberleyip geçiyor. yahut yds gibi sınavların sınav taktiklerini öğrenerek 70-80 alıyor, işini görüyor. tek kelime ingilizce konuşamaz bu adam. akademik ielts puanım yıllar önce 8.0 idi (konuşmada tutuk olduğumdan bu kadar düşük *üzgün surat*), ancak yds'ye girdiğimde 2,5 sene ingilizce bir yayını yönetmiş ve içerik üretmiş bir adam olarak çok zorlanmıştım. 92,5 puan aldım ki ingilizce metin yaz yahut konuş desen asla konuşamayacak adamlar benden yüksek almıştı. geçenlerde tesadüfen ingilizce eğitim işi yapan bir adamla oturdum, hocam dedi, hiç ingilizce bilmeyen adamı getir, yds'den 70 aldırayım. sistem baştan aşağı saçma yani.

    bir de şahsi bir teorim var. yıllar önce tanıştığım, ingilizce tercümanlık okuyan bir arkadaşım, "ya ben küçükken yabancı dilleri türkçenin kelimelerinin yeri değiştiriliyor falan sanardım" demişti, orada çaktı bende bu ışık. ben ta küçüklükten yabancı dillerin her şeyiyle bambaşka olduğunu biliyordum, annem teyzemle çerkesçe konuşurdu zira. o aşinalık yabancı dil öğrenmeye kesinlikle bir katkı yapmıştır, belli bir yaşa kadar hiç yabancı dil duymamış ve o dillere dair farkındalık geliştirmemiş bir birey içinse bu avantajdan söz edemeyiz.

    bu yüzden ilkokul çağlarındaki çocuklara ingilizce değil türk lehçeleri dersi koyulmalıdır bence. bunun iki faydası olacaktır. çocuklar çok az bir emekle, bir anda 250 milyonluk bir coğrafyanın bireyi olabilirler, dünyaları genişler. ayrıca, anadilleriyle akraba, öğrenilmesi kolay, çok az gramer ve biraz kelime haznesi farkından ibaret dilleri öğrenirken, "yabancı dil" kavramına aşinalık ve sempati geliştirebilirler. kendi dillerine benzer ama ufak farklılıklar barındıran lehçelerin özelliklerini öğrenirlerken, dil kurallarını, gramer kaidelerini daha iyi kavrarlar. daha sonra ingilizce yahut başka bir dil öğrenecek olduklarında avantajlı olurlar. ki özellikle ingilizce, sınırsız kaynak ve günlük yaşamda sıkça karşımıza çıkabilen bir dil olduğu, doğasında da kolaylık taşıdığı için iki yılda çok rahat mükemmel seviyede öğrenilebilir, yalnızca konuşma kısmının belli bir seviyenin üzerine çıkması bir süre yurtdışında bulunmayı ve yoğun pratiği gerektiriyor.

  • adamlar tepki göstermek için gitmiş güzel güzel suç duyurusunda bulunmuş. eli sikinde gezen ergen de gelmiş "kimi kime şikayet ediyorsun" diyor. yapma yahu öyle mi gerçekten? şikayette bulunan abilere haber verelim hemen geri çeksinler. yargı da onlardaymış abi hiç mi kafanız yok diyelim.

    fazla tevazunun sonu vasattan nasihat dinlemektir.

  • mantık hatalarıyla dolu bir filmdeki, saçmalama sınırlarını zorlayan cümle.

    küçük bir araştırma sonucu farkettimki flüt ün en babası 15-20 tl yani bu filmdeki eşşoğlusu iki duble eksik içse alacak flüdü. hatta haydari den de feragat etse, sol anahtarlı porteli, müzik defteri bile alacak.

  • hırsızlığı tespit eden memur bu ülkede görevden alınıyor, suçlu çıkarılıyor. hırsızlar korunuyor, işini yapmaya çalışanlar barındırılmıyor.

    (bkz: yeni türkiye)