hesabın var mı? giriş yap

  • bölük astsubayının giriş mülakatında sorduğu "ibnelik var mı?" sorusu..

    10 kısa dönem çömez asker birliğe katılış sırasına göre tek sıra halinde dizilmiş karargahta beklemekteler, içeride bölük astsubayı tarafından bir mülakat yapılmakta.

    - baba adı?
    + vs vs
    - anne adı?
    + vs vs
    - evli misin?
    + hayır

    asıl soru ise şu:

    - ibnelik var mı?

    birliğe en son katılanlardan birisi olmamdan mütevellit önümdeki kişi sayısı 3e 4e düşmeye başladıkça herkes aynı şeyi söylemeye başlamıştı:

    + lan adam içerde ibne lik var mı diye soruyor lan ne diyeceğimi şaşırdım..!

    içses: evlat önlem al, sana da soracak kesin, sen sordurma, böyle bir sorunun sorulması bile delikanlı adama gelmez.

    asker1: ben evliyim diye bana sormadı.
    asker2: bana sormadı da eliyle böyle yaptı, var mı? dedi (işaret parmağı ve başparmak ile yuvarlak yaparaktan)
    asker3: bana direkt sordu, komutanım olur mu öyle şey dedim, güldü pezevenk.
    asker4: abi iyi de, sanki öyle olsam karşısında "evet komutanım hafiften meyilliyim mi" diyeceğim, sonra cümle alem nabar lan adamı?

    içses: görüyorsun olanları, üstelik bu adamdan sonra sen giriyorsun içeriye, bulamadın hala çözüm yolu. soracak sana da, sana da soracak!

    içeri girilir, bölük astsubayının karşısında esas duruşa geçilir.

    - baba adı
    + vs vs
    - ana adı
    + vs vs
    - evli misin?
    + hayır...! am.. ama evleneceğim kızı buldum komutanım. (içses: süpersin oğlum bravo, yırttın, soramaz bundan sonra)

    - nerde buldun lan, burda mı buldun?
    + (bu program geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak,devam etmek için bir tuşa basın)

  • cebinizde cok nakit tasimayin. karti en azindan aninda kapattirirsiniz.

    he adamin hem cuzdani alip hem de bicaklama ihtimali de var.

    ulkede guvenlik yok ki. guvenlikten sorumlu adam zaten en buyuk kriminal.

  • az önce firin tepsisini ciplak eliyle aldigi gibi masaya getirmesiyle ortaya cikan yanmaz yakilmaz durum. ben tuttum elim yandi. kendisine cok imali bakislar attim anlamamazliktan geldi. beyaz saclariyla birlikte parcalar birlesti. simdi balkonda ejderha bekliyorum..

  • yediğini içtiğini, evinin köşesini bucağını, nişanını, düğününü, balayını, hayatıyla ilgili her türlü detayı 7 milyar insanın bir tıkla ulaşabileceği şekilde paylaşan kişilerin olumsuz yorum aldıklarında mağduru oynamasını son derece iki yüzlü buluyorum.

    buse terim de onlardan biri.

    teşbih hata kaldırmaz ama hisselerini halka açıyorsan düştü çıktı diye ağlamayacaksın.

  • masamda gönülsüzce doldurulmuş bir form, üstünkörü yanıtlanmış ya da yanıtsız bırakılmış sorular. "bu görüşmede başlıca ele almak istediğiniz sorunlar" kısmı özellikle boş, anne baba ile ilgili soruların olduğu kısımlar detaysız.

    bir kurum görevlisi giriyor odaya, başka birkaç form bırakıyor öncekinin üzerine. yirmi dakikalık bir görüşmenin ardından tanı ve tedavi bilgileri yazılacak üzerine. tanınacak ve iyi edilecek, iyi oldu mu diye kontrol etmek için yeni bir randevu tarihi belirlenip yazılacak.

    bir oğlan çocuğu giriyor sonra içeri, donuk bakışlarını yerleştiriyor masamın üzerine. gözlerini yakalamaya çalışıyorum, gönülsüzce bakıyor. sorular soruyorum, üstünkörü yanıtlıyor ya da yanıtlamıyor. başlıca ele alınması istenen sorunlara yanıt yok, anne baba kısımları detaysız. formda eksik kalan görüşmede tamamlanmıyor.

    buraya getirildiği için mi tedirgin ve öfkeli yoksa buraya getirilmesini gerektiren şeyler nedeniyle mi, hiçbir fikrim yok. bir sonraki sorulacak soruyu kestiremeden bir şeyler soruyorum, her seferinde birkaç kısa birkaç cümle ile etimi koparıyor.

    on dört yaşında. annesi birkaç yıl önce kansere yakalanmış, birkaç yıldan az yaşayabilmiş. babası uyuşturucu kullanırmış, altı ay önce cezaevine girmiş. belki salınırmış birkaç aya, salınmasa ne iyiymiş. dövermiş, sadece dövse yine iyiymiş.

    altı ay bir başına yaşamış evinde, doğum günü gelmiş geçmiş. on dört olmuş.

    bir esnaf lokantasında aşçı yamaklığı karşısında karnını doyurmuş. kış zaten henüz bastırmamış, battaniyeler örtünmesine yeterli olmuş. elektriklerin henüz kesilmediği zamanlarda televizyon izlermiş, ses olsun istermiş evde. ama bir de epilepsi hastasıymış. ışık nöbetlerini tetiklermiş, televizyon ışığı mesela. evin elektriği kesilene kadar zaman zaman nöbet geçirirmiş, sonra devrildiği yerden kalkar ve battaniyenin altına girermiş. allah vere nöbetleri pek sık değilmiş o aralar. zaten allah'ın ona verdiği ancak bu kadarmış.

    söylemiş miydim; altı ay bir başına yaşamış evinde, doğum günü gelmiş geçmiş. on dört olmuş.

    sosyal inceleme raporuna göz gezdiriyorum; üç beş akrabası varmış ama ona bakacak durumları yok imiş. hem babası ile de kavgalılarmış, yüzüne bakılacak adam değilmiş. teşekkür edip telefonu kapatmışlar. oğlanın yüzüne kimse bakmamış.

    yirminci dakika olmak üzere, görüşmede başlıca ele alınması istenen sorunlar kısmı hala boş. zihnimde evde bir başına nöbet geçirişinden, düştüğü yerden kalkıp kanepesine geçişinden başka sahne yok. kaç sahne tahayyül edilebilir, kaç sahne bilinebilir ve kaç sahneye katlanılabilir, bilmiyorum.

    bilinç hep sahnede, kapandığı birkaç dakikalık nöbetler dışında. bilinç orada ve odamda. başlıca olarak ele alınması istenen sorunlarda.

    üstelik ortada bir sahne de yok.

  • bunu en son yaptığımda beğeniyi geri almış, yine de bildirim almasın diye engellemiştim. üstüne hesabımı dondurdum. sonra nasılsa hesabı dondurdum diye uygulamayı sildim. server'lara el bombası da atacaktım ama bulamadım.

  • 2001'de bulunan enkazı ingilizler'de inanılmaz bir hayal kırıklığı yaratmıştır. şöyle ki, kurtulan 3 kişiden biri olan ted briggs'in anlattığına göre geminin 3. taret cephaneliği bismarck'ın 5. salvosundan gelen tek bir zırh delici top mermisiyle havaya uçtuğunda gemi ortadan kırılıp batmış ve dolayısıyla da yıllarca herkesin aklında gemi enkazının tıpkı titanic gibi 2 parça halinde deniz dibinde yatmakta düşüncesi ve beklentisi vardı.

    oysa ki enkaz keşfedilince gerçek oldukça vahim çıktı. gemiden geriye büyük parça olarak sadece gözetim kulesinin olduğu orta kısım kalmış, o da yüzüstü yatıyor. patlama o kadar şiddetli olmuş ki o büyük parçanın patlama tarafındaki kamaralarin hepsi içten dışa doğru katlanmış(ınside out). burun ve kıç güvertelerinin sadece uçları var, gerisi yok. kıç güvertesinde dümenlerin sola 20 derece dönüşe kilitli olduğu, dolayısıyla geminin tam da dönüş manevrasını yaparken vurulduğu ortaya çıkmış. debris alanı muazzam derecede geniş, binlerce küçük parçadan oluşuyor; parçaların hemen hiç biri tanımlanabilecek halde değil. enkazı keşfedenlerde bu şok ile karışık şaşkınlık yaşanırken bir soru herkesin aklında belirmiş: geminin ön tarafı nerde? burun var, tamam. ama ya devamı?

    bismarck'tan kurtulan 4 subaydan biri olan 4. topçu subayı burkard von müllenheim, "bismarck, a survivor's story" adlı kitabında hms hood'un patlaması ve batışı anındaki yaşadığı şoku anlatırken net bir şekilde şunu belirtmişti: "bu ünlü geminin böyle acı ve korkunç bir sonla suya gömülmesini şok ile karışık izlerken o an hayatımda asla unutamayacağım bir şey gördüm. geminin 90 derece havaya dikilmiş ve hızla suya gömülmekte olan ön güvertesinden yükselen simsiyah dumanların arasından 2 adet turuncu ışık belirdi. bunlar top mermisiydi ve hood, kanının sonuna kadar mücadele ediyordu." yine ted briggs de bunu röportajlarında hep belirtmişti çünkü geminin ön güvertesi 90 derece havaya dikilmiş batarken o da tam yanında ve o anda birden su yüzüne çıkmıştı.

    enkazda yapılan incelemede ön güvertenin burun ile a taretinin arkasına denk gelen nokta arasındaki yapının tamamen yok olduğu ortaya çıktı. yani ön güvertede bulunan a tareti havaya uçmuştu. bu da hood'un sadece 1 değil, 2 volkanik patlama yaşadığını, 3. taret cephaneliğinde meydana gelen ilk volkanik patlamanın ardından büyük ihtimalle o ünlü son top atışının yapıldığı ön tarette cephanelik kapısı açık kaldığından su altında barınç ve ters dönme etkisiyle ön cephaneliğin de havaya uçmuş olduğu anlaşıldı.

    hms hood'un askeri olarak tek başarısı 3 temmuz 1940'ta o zamanki fransız cezayiri'nde üslenmiş olan ve dunqerque ile richelieu gibi birkaç güçlü gemisi bulunan, ingilizlerin kendilerine gördüğü tek rakip olan fransız donanmasını demirlendiği yerde top atışları ile etkisiz hale getirmek oldu. ömrünün geri kalanı tamamen ingiliz devlet erkanı için uluslararası diplomatik taksi olarak geçti. üretildiği 1919 tarihi için bile teknoloji olmasa da tasarım olarak antika kalmış olan bu gemi, tarihin en şanslı mermisine kurban gitmesiyle kalmamış, tuz buz olmuştur.

    belki o 20 derecelik dönüşü biraz daha geç yapsa, bismarck'ın mermilerine karşı koyabilecek zırhlı yan panelleri sayesinde böyle vahim bir son ile yüzleşmeyecek ve en azından gerçek bir mücadele verebilecekti.

  • 1678'de venedik'te doğdu. babası st. mark kilisesinin orkestrasında çalan usta bir kemancıydı. vivaldi henüz kendi eserleriyle ün kazanmadan önce babasıyla birlikte ikili keman konserleri verdi ve bu konserler tanınmasında da büyük ölçüde etkili oldu.

    bir papaz eğitimi alan antonio vivaldi 1703 yılında resmen papazlık görevine atandı. ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. ospedale della pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. venedik'teki yetimhanede verilen bu konserler bir süre sonra bir gün konseri veren kızlarla tanışmak üzere katıldığı bir yemekten sonra, ayrılırken "bu çirkin kızların tümüne aşık" olduğunu yazar. bir süre sonra kent seçkinleri de kızlarını bu aynı yetimhane okuluna göndermeye başladılar. vivaldi daha sonraki yaşamının hemen hemen tümünü burada geçirdi. ne var ki operaya olan ilgisi onu sık sık venedik'ten uzaklaştırıyordu. 1710 yılında opera yazmaya başlayan vivaldi bundan sonra kendini özellikle opera yazmaya verdi. bilinen 49 operasından 22'si saklanıp bugüne kadar gelmiştir.

    opera, her ne kadar vivaldi için önemli olsa da, bugün vivaldi'nin önemi bestelediği keman eserlerinde yatar. çok usta bir çalgıcı olan vivaldi'nin keman çalışını izlemiş olan alman gezgin johann friedrich armand von uffenbach onun için "kimse bugüne kadar böyle çalmadı ve bundan sonra da çalamaz" diyordu. yolculukları yüzünden pieta'dan ayrılan vivaldi, bu zamanlarda bile yetimhane için konçerto yazmayı bırakmadı. yaklaşık 230'u keman için olmak üzere, 450 konçerto yazmıştır. vivaldi operalarını sahneletmek üzere gitmiş olduğu viyana'da 27 temmuz 1741 yılında öldü. bundan sonra bütünüyle unutulmuş görünen vivaldi'nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. ancak 1920'den sonra yapılan araştırmalar sonucunda vivaldi'nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı. ve 1960'lara gelindiğinde vivaldi özellikle "dört mevsim"i ile dünyanın en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilmeye başlandı.*

    edit: opera sayısının son hali 45, keman konçertoları da 240.*

  • 60 yaşındasın yetmedi

    120 tane cihangirde evin var yetmedi

    yalıda oturuyosun yetmedi

    reklamcı oldun o sıfatınla yetmedi

    hala yalakalık peşindesin , ne olsa yetecek sana merak ediyorum.

  • 1923'de bir öğretmen maaşı 24 cumhuriyet altını ederken,
    2017'de bir öğretmen maaşı 3 cumhuriyet altını ediyor.

    başka bir şey söyleme gereği duymuyorum.

    2021 editi: şu sıralar öğretmen maaşı 1 buçuk cumhuriyet altını ediyor. hedef 2023. 1 çeyrek altına kadar yolu var.