hesabın var mı? giriş yap

  • nasıl yürüttükleri hiç umrumda değil ama türkiye’de nasıl yürüteceklerinin tartışılmaması için oy vermeye gidiyoruz.

    kadınlar özgürlüklerine sahip çıkmak zorunda!

  • gerizekalı şoförün bok yemesi.
    ulan o şekilde sen kendini bir bok varmış gibi telaşla dışarı atmaya çalışırsan, bırak piston aşağı inmiş demeyi, abuzittin desen millet yine atlar aşağı.

  • yarim saat once yasanmistir:

    elimin bavullarla dolu oldugunu goren her taksici nereye gitmek istedigimi sorduktan sonra bindigim taksinin tarifesine baktigimda gece yazdigini gorunce, sofore gece acmissiniz dedigimde o sabittir abla her seferinde bilmemnekadar atar seklinde bir cevapla karsilasmamin ardindan; normalde 16-17 milyon tutan asti-bilkent arasi mesafeye 23 milyon odeyip toparlanmaya basladim. ilk kazigi attim yedi dur bakalim simdi diyen, taksici demeye bin sahit isteyen hirsiz, eline verdigim 20 ytl'yi 10ytl ile degistirip (eminim cunku yanimda 10luk banknot yoktu) 13 milyon verdin abla deme terbiyesizligini gosterdikten sonra, daha fazla dayanamayip 20 verdigimden eminim yaptiginiz cok cirkin diyerek indim bu sefer de taksici arsizinin para icin bu kadar tartismaya gerek yok, hakkini yediysem soyle boyle olsun tribini yedim. hala sinirliyim. mulakatla filan aliyolar bunlari ise galiba. hepsinin mi ayari bozuk olur ya.

  • çok alkol alan bir babaydı. evde de huzursuzluk, tartışma sık yaşanıyordu. hiç detaylara girmeyeyim, bir çocuk ne hissederse onu hissediyordum.
    ama hiç unutmuyorum anne tarafımın bir tanıdığı olan kişinin düğününe gitmiştik. dayımla babam düğün sonunda yerlerde oynuyorlardı. ikisi de küfelik olana kadar içmişlerdi. 8 veya 9 yaşlarındaydım daha.
    o kadar utanmıştım ki! onun sarhoşluğundan çocuk halimle ben utanmıştım.
    zaten ilerleyen yıllarda ev içindeki sorunlar daha da artmış, annem daha fazla dayanamamış, yurtdışına iş vesilesi ile gitmiş ve bir daha da dönmemişti.
    beni aldırtmaya çalışmıştı ama velayetim babaya verilmişti. kendi kurtulmak istediği cehenneme beni bırakmıştı.
    yıllar sonra "eğer gitmeseydim, dayanamazdım" demişti ama benden dayanmamı beklemişti! ya ben de dayanamasaydım, ya öyle sorunlu bir insan yüzünden yanlışa sürüklenseydim, kendime bir şey yapsaydım?
    ama yapmadım, güçlenmeyi seçtim. ufacık yaşımda söz verdim kendime "pes etmek yok" dedim.

    anneannemin yanına kaçtım 17 yaşımda. sonrasında bir şekilde hayatımı toparladım derken eşimle tanıştım, uzun bir birlikteliğin ardından evlendik. hani hep denir ya "kız çocukları babasına benzeyen insanları bulur" diye. eşim babamın tam tersiydi.
    hayatımda verdiğim en doğru kararlardandı. güzel bir ailem olmadı ama kendim güzel bir aile kurdum. ileride ne olur bilmiyorum ama 2 yıllık birliktelik ve 20 yıllık evliliğin ardından ben de ondan razıyım ve eminim o da benden razıdır.
    beraber elele verdik, çok çalıştık, çabaladık ve şimdi birçok şeye sahibim hayatta, şükrediyorum.

    yıllar sonra baba kişisi telefonumu bulmuş, beni aradı görüşmek için. 22 yıl aramadı, ne haldeyim sormadı. evlenmişim, çocuğum olmuş, maddi olarak iyi durumdayım, arıyor!
    hayatıma sokmadım çünkü aradığında bile sarhoştu. ama onun tarafından olan akrabalarımdan duydum "hayırsız evladım" ben. ne kolay birini yaftalamak hayırsız diye. bir kendi evladıma bakıyorum, içimdeki sevgiye, gösterdiğim ilgiye, verdiğim çabaya bir de kendi babama.

    hayatta herkesin bir sınavı var. kiminin içine doğduğu aileyle, kiminin kurduğu aileyle, kiminin maddiyatla, kiminin çevresiyle, dış görünüşüyle, sağlığıyla vs.. ama herkesin öyle ya da böyle bir sınavı var. kiminin sınavı ağır, kiminin daha kolay. bazı şeyler kader ama bazılarını da biz seçiyoruz. başımıza gelen kader ama seçimlerimiz bize ait.
    o yüzden mümkün olduğunca isyankarlığa yönelmeden durumu kabul edip seçimlerimizi sağlıklı yapmalıyız. başka hayatımız yok çünkü.
    ayakta dimdik durmaktan başka bir yol bilmiyorum ben.

    sonradan gelen düzenleme:
    kimileri de içerliyor, mesaj atıyor "ne de olsa babadır" diye. keşke herkes sizin gibi çiçek çocukluk yaşasa keşke. ama maalesef her evin içi kendi eviniz gibi değil. en son görüşmemizde benim yüzüme karşı "seninle görüşsem de olur görüşmesem de. benim için önemli olduğunu mu sanıyorsun?" diyen bir babayla, yirmi iki yıldır arayıp sormayan bir babayla görüşmediğim için kusura bakmayın kendimi suçlu hissetmiyorum.

    bana babalık ettiyse rahmetli k.pederim etti. beni öz çocuklarından ayırmadı, bağrına bastı. gönlüm sadece onu baba biliyor. içimden gele gele de hep "babacım" dedim.
    herkes aynı değil. her gün haberlerde görüyorsunuz harcanmış çocukları. çocuk dünyaya getirmek ayrı, anne/baba olabilmek ayrı.

    kendi ebeveynlerimden nasıl ebeveyn olunmayacağını öğrendim en çok.

  • fenerbahçeli olmama rağmen gururlandıran olaydır. futbol dahil birçok konuda bize tur bindirmiş bir ülkede, türkiye'nin bir değerinin -bireysel de olsa- benimsenmesi ne güzel lan!

  • yes'in dinledikçe yerine oturan ve "ya galiba bu tales from topographic oceans'dan da iyiymiş" diye düşündüren muhteşem albümü. şöyle bir baktığımızda insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en iyi müzik albümlerinin çıktığı 1970-77 döneminin ortasına denk gelen, bu dönemin tüm özelliklerini fazlasıyla içeren, özellikle açılıştaki gates of delirium ile dinleyeni alıp uçuran bir albümdür. kapak her zamanki gibi roger dean'e aittir. son olarak kapanıştaki to be over başta olmak üzere albüm boyunca steve howe'un yaptıklarını olasılıkla bugüne dek yapabilen bir gitarist olmamıştır ve de olamayacaktır.