hesabın var mı? giriş yap

  • almanya’dan gelen star wars figürü silgilerimi oyuncak sanarak sobaya atıp cayır cayır yaktığın için seni hiç affetmedim. güç seninle olmasın.

  • enerji enerji enerji deyip de bu kadar fizikten anlamayan birisini ben ilk defa görüyorum.

  • eski bir osmanlı paşası. kitaplarda pek yer bulmaz. tehlike anında topuklaması ile meşhurdur. çok güzel selam durduğu rivayet edilir.

  • yeter be abazanlar. yok traktör süren afet, yok saban yapan afet, yok inek sağan afet. her gün sol tarafta bu şekil bir başlık. nasıl bir yokluk içerisindesiniz anlamadım ki?

    edit: imla

  • orman ve su işleri bakanı eroğlu'nun dahiyane oy toplama fikri.

    "eroğlu’nun istanbul’un eski günlerini hatırlatmak için "bir gün suyu keselim, eski istanbul buydu diye hatırlatalım"

    adamların her tarafından rezillik akıyor lan, bitmiyor da bitmiyor.

    beyler aklınızı koruyun, az kaldı bu rezilliklerden kurtulacağız.

    edit: kurtulamadık amk.

  • afganlar bile şu an daha iyi imkanlara sahip. rusya halkının iki seçeneği kaldığı yaptırım olmuştur. ya putin'i devirecekler, ya dünya savaşına körükle gidecekler.

  • 1910 yılından beri duvara asılan hiçbir şey indirilmemiş. pubdan çok bir müze gibi. çeşitli hatıralık eşyalar da hala barda durmaktaymış. mesela houdini'nin kelepçeleri barın demirine takılmış vaziyette asılı durmakta. ayrıca birinci dünya savaşına giden askerlerin döndüklerinde almak üzere astıkları ama dönüp de alamadıkları lades kemikleri de hala barda durmakta.

    1970 yılındaki mahkeme kararı sonrası kadınlara da hizmet vermek zorunda bırakılınca tuvaletlerini unisex yapmış. kadınlar için ayrı bir tuvalet yapmaları için 16 yıl geçmesi gerekmiş.

    yukarda da yazıldığı gibi salon açıldığında adı, "the old house at home" imiş. mcsorley's uzun yıllardır kapılarını 1854 yılında açtığını iddia etmekte ama tarihi araştırmaların gösterdiğine göre mekan 1860 yılından 1861 yılına kadar boşmuş. mcsorley, 2012 yılında new york şehir merkezi koruma komisyonu tarafından oluşturulan aşağı doğu yakası tarihi bölgesi'nde yer alıyor. bölgenin atama raporunda, binanın yapım tarihi “c.1865” olarak verilmiş, ancak 'dolaylı kanıtlar parselde daha önce farklı bir yapı olabileceğine işaret ediyor olabilir' diye de not düşmüşler. bu parselin değerinin 1848-1856 arasında arttığı ama çevreleyen parsellerin değerinin artmadığı görülmüş. bu artış da kaydedilmemiş bir yapının varlığı ile açıklanabilir. 1861'deki vergi kayıtlarına göre parselde iki katlı bir bina varmış ve 1865 yılındaki kayıtlarda da mevcut beş katlı olanı görünüyor ama yıkılıp yenisi mi inşa edildi yoksa üzerine kat mı çıktılar bu bilinmiyor.

    john french sloan'ın 1912'de yaptığı mcsorley's bar adlı resmi

  • geçen hafta oğlumuzu kreşe yazdırdım. özel eğitim aldığı okuldan çıktıktan sonra iki saat oyun grubunda diğer çocuklarla oynasın, onlarla aynı masada yemek yesin, yaşıtlarını görebilsin istedik.

    okulun sahibini görmeye gittim ve durumumuzu tüm detaylarıyla anlattım. oğlumuzun konuşamadığını, dikkat eksikliği sebebiyle herhangi bir oyunu sürdürmesinin çok zor olduğunu, başkasıyla yemek yerken rahatsız olduğunu, zaman zaman aşırı hareket isteği duyup düz duvara tırmandığını söyledim. diğer çocukları engellemek istemediğimizi ama aslında ihtiyacımızın tam olarak da diğer çocuklar olduğunu, olası aksilikleri engellemek için bakıcısının gölge öğretmeni olarak her an oğlumuzun yakınında olacağını belirttim.
    hiçbir şeyi gizlemedim, gerekirse tam gün parası vermeye razı olduğumuzu bu tür durumlara alışık olduğumuzu söyleyince kadın güldü bana.
    "iki saat geliyorsa ona göre ödersiniz, diğer aileleri ve çocukları merak etmeyin, ben burdayım, çocuğunuz bize emanet, el birliğiyle toparlayacağız" dedi.
    mücadeleye, gerekirse savaşa gitmiş birinin dayanışmayla karşılaşması pek rastlanan bir durum değildir, afallıyorsunuz. içimden kadına sarılmak geldi ama zırhım müsaade etmedi.

    her gün soruyorum bakıcısına bugün naptı, ne yedi, çocuklara yaklaştı mı, oyunlara katıldı mı diye. dün akşam üstü telefonuma bir video geldi, 5 yaş grubu olarak bahçedeler, öğretmenleri içinde yönergeler olan bir şarkı söylüyor. çocuklar da hem şarkıdaki yönergelere göre dans ediyor (zıplama, sağa sola sallanma, hayali elma toplama, ismi söylenince yere oturma gibi) hem de şarkıya eşlik ediyor. kamera bizimkinde, yakında da 4-5 çocuk var. bilmeyen biri oğlumun farklılığını anlayamaz, o kadar güzel ki, salya sümük izliyorum. bir de bir kız çocuğu var dans ederken sık sık bizim oğlana bakıyor, kolunu okşuyor, baya seviyor yani bizim danayı. belli ki beğenmiş.
    şarkının sonunda herkes yanındaki arkadaşına sarılsın deniyor. bir anda herkes birine sarılıyor ama bizimkine kimse kalmıyor. çok kısa bir an ne yapacağını bilemeden öylece kalakalıyor. ben bıçaklanmış gibi bir acı hissediyorum o kısa anda. sonunu izlemek istemiyorum aslında ama kendime diyorum ki "alıştır kendini bunlara, daha iyi günlerdesin." ama o kız var ya hani, sarıldığı diğer küçük kızı bırakmadan oğluma da açıyor kollarını, bizimki de hemen sarılıyor. üç yavru sarmal şeklindeyken bitiyor video. dünyanın en güzel kısa filminde oynuyorlar benim için. dün akşamdan beri kaç kere izledim bilmiyorum. kendimi hep en kötüye alıştırmaya çalışsam da deli gibi korkuyorum oğlumun yalnız kalmasından. dün o kız açtı kollarını, belki bu güzel günlerin habercisidir.

    neyse ben gidip müstakbel gelinime beşibiryerde gibi bişey alayım. ne alınıyor ya gelinlere, ontaş alayım, at alayım. *