hesabın var mı? giriş yap

  • her yeri türkiye zanneden, medeniyet görünce güvercine dönen iri yarıların düştüğü utanç verici hal. ülkemizin nasıl bir bok çukuru olduğu aslında yurtdışındaki tavırlarından daha iyi anlaşılıyor.
    bizde bilal'e afiyet olsun, yemeğin parasını kim verdi" diyen çocuktan kimlik istemişti bir takım siyah ceketli, hiç bir sıfatı olmayan delikanlılar.
    adamı böyle mum gibi yaparlar işte.

    ibretlik bir örneği de şurada var:
    (bkz: alman polisine söyle hepsinin kimliğini istiyorum)

  • 6 ekim 2014 günü kagemasa kozuki'nin pes 2015 çıkış tarihinin gecikeceği haberi üzerine sokağa çıkın çağrısı ile başlamış ve halen yurdun dört bir yanında sürmekte olan eylemlerdir.

    kitleden bir fotoğraf için; http://imgur.com/bbdmlso

    eylemler şu hashtag'ten takip edilebilir;

    #konamiicinsokaga

    yemin ederim ios 8'in release edildiği günkü gibi heyecan verdi eylemler bana. ülkenin böyle tepkiler koyması umut vaat ediyor. devrimci fikirler de bu ortamlarda filizlenip büyümeye devam ediyor. hiçbir şeyin bitmediğini görmek dahi yetiyor.

  • uzun süre uğraşarak, benden habersizce, yanlış verilmiş bir karar sonrasında geçmek zorunda kaldığımız kotalı internet tarifesinden (yaklaşık 5 gün boyunca en az 6 saatlik telefon görüşmesi yapmak, onlarca yönetici ile uğraşmak zorunda kalmıştım) kurtulmanın sevinciyle yaşayan biri olarak konuşacağım bak şimdi. adı limitsiz, kendi kotalı tarifelerin internet tarifesi olarak satıldığı, "sınırsız görüşme" isimli cep telefonu abonelik paketlerinin 5000dakika konuşmayla sınırlı olduğu bir ülkeden sesleniyorum sana.

    insanları yağ kuyruklarında yaşattılar yıllarca, ekmek ve benzin kuyruklarında. kendileri yerken, bizi aç bırakıp rezil ettiler dağa taşa, kurda kuşa. sonra kepçeyle getirip kaşıkla bize vermeye başladılar, karnımız doydu sanıp güvenmeyi sürdürdük hepsine. sonra internet minternet derken teknolojiyle tanıştık, başta rezil, sonra düzgün, sonra da aptal uygulamalarla karşı karşıya kala kala internet kullanıcısı olduk. sonra da adil kullanım denen bok çıktı.

    uzağa gitme, sadece benden önce konuşanların yazı olarak bıraktıklarına bak biraz...

    şimdi anlıyor musun neden "adil kullanım" diye bir bok çıktığını sevgili sözlükçü arkadaşım. bak o zihniyet kendini gösterdi hemen. "aylık 50gb'lık ne yapıyorsunuz?" diye soruyor. "tanesi 800mb'tan kaç film eder" hesabı yapıyor. hem de bunu; tüm dünyanın bağlantı hızı konusunda gigabitlere taşınmış olduğu bir zaman aralığında soruyor. bu mantıktaki adamlar o mevkilerde oturduğu için adil kullanım diye bir halt var işte. "800mb'lık 5 film neyinize yetmiyor?" diyecek kadar salak tiplemelere yöneticilik koltuğu devredildiği için sen ve ben bu gerizekalı uygulamalara maruz kalıyoruz işte.

    ipsala'dan öteye geçirsen milletin kıçıyla güleceği bir düşünme algoritmasına sahip bu insanlar yüzünden "kota" diye bir bokla yüzyüzeyiz. adil kullanımmış, peh. en büyük adaletsizlik, senin gibi embesili oraya yetkili yapan yüzünden karşımızda bizim.

    hayata bir pringles kutusunun içinden bakarsanız, sadece basit bir yuvarlağa sığar her şey. onun dışında kalanları görme şansınız yoktur. iptv, htv, hdtv, voip, ultrahd vesaire gibi şeyler hep o çemberin, yuvarlağın veya dairenin dışında kalır pringles kutusuna kafanızı gömüp onun dışına bakamaz olduğunuzda. bir blu-ray film 25 veya 50gb boyunda oluyor, eğer merak ediyorsan sevgili embesil arkadaşım. hani şu "ne yapıyosunuz o kadar interneti, kapatsanıza musluğu" derken sorduğun miktar.

    hem zaten sana mı düştü benim ne indirip ne yüklediğimin çetelesini tutmak? düşün şimdi; sen bana gelip 18 koltuklu bir minibüs satıyorsun. ben günün birinde arkadaşlarımla toplanıp pikniğe gitmek için biniyorum, beni yolda durdurup "minibüse bu kadar insan binemezsiniz, siz minibüse bu kadar insanla binerseniz adil bir kullanım olmaz" diyorsun. sonra da benden sana insanmış gibi davranmamı bekliyorsun. var mı öyle tatava? senin o fındık kadar aklının üretebileceği üç beş fikir, olsa olsa bu kadar kokuşmuş olur işte. bu kadar leşsin, bu kadar embesilsin sen.

    50 gbyte neyimize yetmiyormuş... sttir git mal mısın nesin...

  • şehrin merkezindeki tarihi ve turistik bölgelerin restorasyonu tamamen bitmemiş olmasına rağmen kışın ortasında bile turist akınına uğrayan frankfurt am main ayarında ama tarihi açıdan daha zengin bir doğu alman şehri. söz konusu turist akınının nedenlerinden birisi şehrin en bilinen turistik atraksiyonu olan frauenkirche'nin restorasyonunun geçtiğimiz günlerde bitmiş olmasından da kaynaklanıyor olabilir. almanya'yı diğer önemli avrupa şehirleri ile kıyasladığımız vakit turizm ve tarih açısından köln'deki dom katedrali, berlin'deki brandenburg kapısı ve civarları ve münih'in şehir merkezindeki birkaç atraksiyon dışında pek de tanınmış olmadığı gerçeği ile karşılaşırız. ancak, çok büyük paralar harcanmış olan dresden'daki restorasyon işlemleri tamamen bittiği vakit bu şehrin almanya dendiği zaman gezip görülesi yerlerin başını çekeceği kanısındayım. benim şahsi görüşüm ve tavsiyem ise, doğu avrupa'nın gezilmesinin amaçlandığı interrail tarzında bir gezide berlin'den prag'a geçerken günübirliğine bu şehre uğranması, merkezdeki tarihi yerlerin şöyle bir görülmesi, elbe nehrinin üzerindeki tarihi köprüde şehrin manzarasının önünde bir resim çektirilmesi ve son olarak da die glaserne manufaktur'e uğrayıp şehrin öyle terk edilmesidir.

    edit: dikkatimi çeken şöyle de bir husus vardı. şehrin merkezindeki tarihi bölgede üstlerindeki kıyafetlerde yazan şeyden turistlere sorulan soruları cevaplamaları için görevlendirilmiş olduklarını anladığımız kişiler, herhangi bir şeyi sorup yanıttan sonra teşekkür ettiğiniz zaman size spasiva diye karşılık veriyorlardı. bunun "biz eski doğu bloğu ülkesiyiz. her ne kadar artık birleşmiş olsak da turistler soru sorduğunda arada popüler rusça kelimeler kullanalım ki atraksiyon olsun." türünden kasıtlı bir nedeni olduğu kanısındayım.

  • üzerinde kaba! kir varsa dikkatlice sudan geçin eyvallah ama genel şartlarda yıkanmaz et.
    yıkadığın anda özellikle tazyik de varsa onun üzerindeki mikroorganizmaların etrafa saçılma ihtimali var. ve işin ilginci o mikroorganizma nereye saçıldı fikrin olmayabilir.
    salmonella, e.coli, listeria dan bahsediyorum bu arada bu arkadaşlar zehirlenmelere yol açabilecek riski oluşturan mikroorganizmalar. mikroorganizmalar farklı taşıyıcı veya etkilerle ortama saçılabilir ve temiz yüzeyler, gıdalar vs. bu şekilde kontamine olabilir. buna cross contamination denir. dolayısıyla eti yıkarken etteki mikroorganizmalar suyu etkisiyle etrafa saçılabilir, senin görmediğin bir şekilde elini sürdüğün, yediğin, içtiğin bir şeye bulaşabilir ve zehirleyebilir.
    benzer şekilde et kesilen bıçakla yıkanmadan başka bir şey kesilmez, et tahtası benzer şekilde.
    umarım sorunuza yanıt olmuştur.

  • bir kamu kurumunda çalışıyorum ve memurların yarısı değil en az yüzde doksan beşinin kovulması taraftarıyım. çünkü gerçekten yatıyorlar.

  • pratik ambalajı ve de kendinden dilimli yapısıyla gönüllerde taht kuran, tasarım harikası zerzevat.