hesabın var mı? giriş yap

  • eksi sozluk teknoloji bilisim ltd sti'nin yeni markasi. kisa sure sonra yayina girecek web adresi uzerinden erisilebilecek.

    uzun suredir arkadaslarla uzerinde calisiyorduk, begeneceginizden eminiz. nitelikli icerigin yayginlasmasi adina verimli bi calisma olacagi simdiden belli.

    soyle yapacagiz; sozluk'un tasariminda yapilan guncelleme ve eksi sozluk sozlesmesinde yapilan iyilestirme sonrasi yayina gecen eksi seyler'e tepki olarak entrylerini silen yazarlarin sildikleri entryler ve eksi seyler bunyesinde yer almasina musade edilmeyen entryler burada paylasilacak. uzun suren asamalardan gecerek sozlesmeye ek protokol yaptik. boylece entrysini baska yerde kullanamadigimiz kimse kalmayacak, kimse magdur olmayacak. ıtiraf etmek gerekirse tepkilere kayitsiz kalamadik, aklimiza bu geldi, yaptik. eksi sozluk olarak tabii ki bu seviyede de hizmeti en saglikli sekilde sunmaliydik.

    neyse iki kategori dusunuyoruz:

    1) dunun silinen en begenilen entryleri
    2) eksi seyler'de paylasilmasina izin verilmeyen en begenilen entryler.

    alintilanan iceriklerde asla degisiklik yapilmayacak. katiyyen icerige mudahale edilmeyecek sadece iditiryil dikinislir olacak.

    biz yaparken cok keyif aldik.yillardir gelistirdigimiz bir projeydi.

    ıleride arama motoru kurmayi, dizi sitesi yayina sokmayi, album cikarmayi, varsa gunlugunuze bi goz atmayi (yoksa da lutfen bize yazin) dusunuyoruz. bu konularda geri bildirimlerinizi degerlendirecegiz. tesekkurler.

  • resmin nasıl yapılacağını anlatmayan öğretmenlerdir. şunu çiz derler, bayramda yaptıklarımızı resmedin derler. ama nasıl? sulu boya nasıl kullanılır, yağlı boya nasıl kullanılır, pastel boya nasıl kullanılır. çalakalem yapar herkes.

    bugün fark ettim ki suluboya yaparken suya çok az daldıracaksın, boyadan çok alacaksın. halbuki okulda tam tersini yapar öğrenciler ve iğrenç resimler ortaya çıkar.

    ortaokulda bir resim yapmıştım, öğretmen bu insanlar havada mı demişti. sadece eleştirmeye yararlar. acaba bu ülkeden niye ressam çıkmıyor diye hiç düşünüyorlar mı?

  • özellikle yaşlıları vuran tuzak. zamanında beni de vumuşluğu var mutlaka detay fatruranıza bakın.

    babam 85 yaşında. telefonunda çıkan mesajlar olduğunda tuşlara rastgele basıyor. bimcell üzerinde bu şekilde bir sürü abonelik ittirmişler. sim menü üzerinden abonelik iptali yok, hangi aboneliklere üye olunduğunun bilgisi yok. tüm abonelikleri iptal seçeneği yok.

    müşteri hizmetleri desen abonenin kendisi arasın yakınının araması ile iptal edemeyiz diyorlar.

    gelen eski mesajların içeriğine bakıp iptal için gerekli doğru sms mesajını bulup doğru telefon numarasına göndermek gerekiyor.

    sim menü uygulaması kaldırılamıyor. durdurulamıyor.

    sadece yaşlılar için risk değil. genelde telefon görüşmesi bittikten sonra ekranda görünüyor, ekran kilidi henüz kapanmadığı için yanak temasıyla bile onay butonuna basılabiliyor ve haberiniz olmuyor.

    kötü niyetli bir uygulama. hukuki yolunu yordamını bilen varsa bir el atsın şu işi gündeme getirelim.

  • belçika kralı ıı. leopold’un afrika’daki sömürgelerinden biri olan kongo’da, bir din adamı tarafından gizlice çekilmiş fotoğraftaki adamdır. kendisi gibi köle olan ve yeterince kauçuk toplayamadığı için cezalandırılan 5 yaşındaki kızının kesilen sol eli ve sağ ayağına bakıyor.

    bu korkunç fotoğraf 1885 ve 1908 yılları arasında kral leopold’un afrika’daki hakimiyeti süresince işlenen 5 milyon cinayet ve sayısız işkenceden sadece birisinin tanığı ve kral leopold’un, afrika’da sahip olduğu topraklardan elini çekmesi ile sonuçlanan medya tepkisini başlatan belgelerden birisi.

    internet’te bu fotoğrafın altındaki tartışmalardan birisinde belçikalı olduğunu söyleyen biri şu yorumu yazmıştı: “belçikalıyım, dahası bir tarihçiyim. belçika’nın geçmişindeki bu utancın 4 yıl boyunca aldığım dersler içinde bir kez olsun tartışılmamış olmasını son derece dehşet verici buluyorum”.

    dünya üzerinde benzer haksızlıkların hiç yaşanmamış olduğu bir karış toprak dahi yok. bu zehrin yegane antikoruysa insanın çirkinliğe yatkın doğasını kabullenip uğursuz tarihini öğrenmesi. nitekim ‘öğrenmek’, vakti geldiğinde benzeri haksızlıkları tanıyıp dur diyebilmenin biricik yolu. ironik olansa, bu iş için en uygun yer olması gereken eğitim sisteminin, otoritenin nezaretinde beklenenin neredeyse tam tersi bir işlev üstlenmiş olduğu gerçeği...

    edit: link güncellendi.

  • tdk'ya göre eş anlamlıları olarak aydın ve münevver kelimelerinin önerildiği kelime. bana göreyse, entelektüel sadece bilgi düzeyi yüksek insan değildir. entelektüel bilgi üretebilen insandır ve vakıa bunun için yüksek bir bilgi düzeyine sahip olmak şarttır.

    entelektüelin türkçe ve arapçası olan aydın ve münevver çiftleri ise entelektüelin aksine kendini bir karşı taraf üzerinden tanımlar.

    münevver, aydınlanmış demektir tenvir kelimesiyle beraber arapçada ışık anlamına gelen nur kelimesinden türemiştir. ilginçtir ki doğunun batının gerisinde kalması sonucu aydın kendini hiyerarşik olarak üzerinde gördüğü ekseri karanlıktan sıyrılabilmiş olarak tanımlar.

    latince kökenli olan entelektüel ise anlayış gücü yüksek demek olan intellectus kelimesinden türemiştir. özellikle iç dinamikleriyle kendi rönesansını yaşayamamış toplumlarda aydın olarak tanımlanan entelektüel sıklıkla bilgi düzeyi yüksek olan her kişi için tanımlanır hale gelmiştir.

    halbuki, entelektüelden bilgi üretebilmesi beklenmelidir ve bilgi üretebilmek için yüksek bir bilgi birikiminin yanısıra yüksek bir idrak ve muhakeme yetisi de gerekmektedir. bilgili ve entelektüel arasındaki fark mehmet barlas'la ilber ortaylı arasındaki fark gibidir. her bilgili kişinin entelektüel sanılması durumu daha çok bize özgü bir yanılsama. bunda da, genel toplum seviyesinin rol oynadığı aşikar.

  • kaza yapıp ölür umarım içindeki.
    böyle insanlara acımam ve tahammülüm sıfır artık, sıfır.. ölün hepiniz amk.

  • karen kimdir, kime denir? https://www.youtube.com/watch?v=ssxobtmtypg

    özetle, chp'li teyze gibi bir şey ama akp'nin palazlanmasıyla jeep'li türbanlı bacıya doğru evrildi.

    işin özü, kendisini ayrıcalıklı hisseden bir kadının üstüne vazife olmadığı bir meselede veya çok ufak bir konuyu abartarak abd başkanı dahil herkesi devreye sokun tribine girmesine karen'lık yapmak denir.

    abd'de karen'ların orta yaşlı olmasının sebebi kendileri ile ezmeye çalıştıkları kişi arasında genellikle o yaşta bir güç farkı oluşmasından kaynaklı, linda veya başka bir isim değil de karen denmesinin sebebi de bu zira karen artık modası geçmiş bir isim ve genelde orta yaşlı kadınların taşıdığı bir isim. yani gençler karen olamaz diye bir şey yok ama karakteristik değil.

    mesela yakın zamanda bir avm'de bir dişçilik öğrencisi suriye asıllı bir kadının diş temizliği standını basmıştı, ortalığı bir birine katmıştı ve suriyeli kıza çalışma izni soracak kadar kendisini yetkili hissetmişti. işte o bir yerli ve milli karen'dı.

  • hazır bohemian rhapsody adlı film sinemalara girmişken, queen'in freddie mercury'li dönemini sonlandıran made in heaven'ı ziyaret etmek istedim. aslında mercury defteri innuendo ile kapansa da grup üyeleri, mercury'nin ölümünün ardından queen adı altında stüdyo albümlerinde yayınlamadıkları şarkıları toplayarak son bir veda yapmaya karar vermişti. normalde bu tarz albümler genel müzik dinleyicisi olarak kabul görmez ve bunların son kez paraları cukkalamak için yayınlandığı düşünülür. made in heaven için böyle düşünenler var elbette ama bu albüm için genel olarak hayranlardan kabul görmüş bir albüm diyebiliriz.

    şunu unutmamak lazım: innuendo sonrası queen, hadi yeni albüm yapalım diye stüdyoya girmedi. albümdeki çok az şarkı innuendo sonrası kaydedildi. diğer şarkılar ya solo albümlerden alınmış, ya b yüzünden, ya da farklı nedenlerle son anda albümlere girememiş. elbette böyle şarkı "queen"leştirmek büyük risk. mesela freddie mercury'nin queen'e vermeyip kendi çantasında tuttuğu şarkılar tabii ki de grubun tarzına uymadığı için mercury'nin solo albümünde yer almış. bu nedenle bu şarkıların hepsine bir cila gerekmiş. cila da bazen tutmuş, bazen tutmamış.

    şarkılar güzel, ona hiçbir laf yok. freddie mercury, her şarkıda ne kadar muazzam bir vokalist olduğunu gösteriyor. hiçbir şarkıda - en son kaydedilenler dahil - aids ile boğuşan, yorgun bir adam havası yok. sesinde olmadığı gibi yazdığı sözlerde de hep bir umut var. belki de umut albümü anlatan en iyi sözcük. çünkü bu albüm bol bol, sakin ve duygusal ilerleyen, karanlığın içinde aşkı, mutluluğu, huzuru anlatan şarkılarla dolu. bu aynı zamanda albümün en büyük sıkıntısı. queen'den her zaman olduğu gibi yaratıcı, müzikal sınırları zorlayan şarkılar ya da saf, hareketli bir rock'n'roll duymak isteyenlerin albümü değil bu.

    albümün bu huzurlu genel havasına çok yakışan it's a beautiful day albümün açılışını yapmakta. kuş sesleriyle, perdesiz bas gitarla, mercury'nin hisli sesi ve piyanosu ile hoş bir açılış şarkısı. mercury zaman zaman sesine güç katarken, brian may de gitarının volümünü arttırarak mercury'ye fazladan bir destekte bulunmakta. çok kısa süren şarkı sonlanırken bir orkestra başını uzatıyor ve hemen bitiyor. mercury'nin zamanında piyano başında doğaçladığı bu kısa performans tadına bırakılmış. albümün sonunda bu noktaya geri döneceğiz.

    albüme adını veren made in heaven, mercury'nin solo albümü mr. bad guy'dan alınan iki şarkıdan biri. orijinaline düzenleme olarak çok benziyor. sadece gitarın ve davulun sesini biraz daha yükseltmişler. mesela şarkının basit ama görkemli olmayı başaran piyano rifini gitarla çalmışlar. güzel de bir solo eklenmiş. fena şarkı değil. mercury'nin tiyatral yönünü çok iyi yansıtıyor. ama orijinalini bilenler için çok büyük bir yenilik içermemekte.

    let me live, albümün en pop şarkılarından biri. bunda şarkıda neredeyse grup kadar önce çıkan geri vokallerin de büyük bir etkisi var. hatta bir gospel havası yakalamış. oldukça iyi vokalistler olduğunu düşündüğüm brian may ve roger taylor'ın da şarkıda kendi kıtalarının olması çok hoşuma gidiyor - ki kıtalar nakarattan bence çok daha iyi. şarkının sonlarına doğru sadece el çırparak şarkıyı söyledikleri yer çok eğlenceli. içi oldukça dolu bir şarkı kısacası. tabii şarkı, big brother and the holding company'den sevdiğimiz piece of my heart'tan oldukça etkilenmiş ki ilk versiyonunun üstünde yasal olarak sıkıntı yaratabileceği korkusuyla oynanmış. iki şarkı da oldukça güzel. hüzün denizine dalmadan önce son çıkış.

    albümün en iyi ve anlamı şarkısı hiç kuşkusuz mother love . bildiğiniz üzere freddie'nin son vokal performansını bu şarkıda dinliyoruz. vokal kaydı mercury'nin ölümünden yaklaşık 6 ay önce yapılmış. ama kim der ki bu adam kısa süre sonra ölecek. mercury'nin sesi hala çok güçlü. gitar, bas, ve özellikle de keyboard çok duygusal bir altyapı oluşturmuş. gitar solosu çok iyi. bu altyapının üstüne mercury'nin yazdığı güzel sözler cuk oturmuş. albümün girişindeki şarkının tersine oldukça karanlık ve umutsuz sözler. bu bakımdan albümün ayrıksı otu diyebiliriz. anne rahmine geri dönüş temasını ise artık psikologlar incelesin. son kıtada brian may şarkıyı söylemeye başladığında hep çok hüzünlenirim çünkü bilirim ki mercury'nin gücü son kıtayı kaydetmeye yetmemiş. eserin sonuna iliştirilen mercury'nin day-oh performansı, tüm queen şarkılarının bir film şeridi gibi akması ve genç mercury'nin sesi de hayatın en sonundan en başa geri dönüşü anlatıyor ve buna uygun olarak bebek ağlaması ile şarkı sonlanıyor. keşke albüm de böyle kapansaymış. ama böyle umutlu bir albümü karamsar bir şekilde sonlandırmayı uygun bulmamışlar.

    bu hüzünlü havayı dağıtmak için biraz klişe bir pop şarkısı olan my life has been saved ile devam ediyoruz. tam bir 80'ler pop rock şarkısı. sözlerindeki yüzeysel politik göndermeler de bu havayı katmerliyor. buna rağmen, şarkının önce piyano ile çalınan sonra da gitarla çalınan ana teması huzurlu, güzel bir ezgi. ama o kadar. kanımca oldukça mantıklı bir şekilde aslen sadece b-side olarak yayınlanan bu şarkı orijinalinden çok farklı kaydedilmemiş. hatta nasıl olmuşsa made in heaven versiyonu daha eski duyulmayı başarmış. nazar boncuğu diyelim. hele hele john deacon gibi yazdı mı canavar gibi bir yazan adamdan bahsediyorsak çifte nazar boncuğu olsun.

    i was born to love you da tıpkı "made in heaven" gibi mercury'nin mr. bad guy'ından alınmış bir eser. 1980'lerdeki albümlerinde yer alabilecek bir queen şarkısı gibi hissettiriyor. bir önceki şarkının tam tersine orijinali vasat bir new wave şarkısı gibi duran şarkı çok başarılı bir şekilde yeniden düzenlenmiş. sadece sonunu biraz fazla uzun tutmuşlar gibi geldi. bu şarkı japonya'da en sevilen queen şarkılarındanmış. nakarattaki güçlü mercury performansı ve taylor'ın hızlı tempoda çalınan davulu, may'in gitar performansı ile birleşince gerçekten de japon animasyonlarından/filmlerinden alıştığımız gaz şarkıları andırıyor. albümü yıllar sonra döne döne dinledikten sonra tek dilime takılan şeyin bu şarkının nakaratı olması da ne kadar akılda kalıcı olduğunun bir göstergesi.

    heaven for everyone bence biraz ortalama bir şarkı. bunun iki nedeni olabilir. birincisi, belki de albümde bu tarz çok fazla beste olmasından ötürü, bu noktada biraz sıkılmaya başladıyorum. ikincisi de şarkının sürprizsiz ilerlemesine rağmen neredeyse 6 dakika sürmesi. özellikle son dakikaları "this could be heaven" diye fısıltılardan oluşmakta. bilemiyorum, tek başına dinlenildiğinde çok kötü değil aslında. yine de dinlersem the cross'un söylediği orijinalini dinlerim sanırım.

    albümün bir başka power balladı too much love will kill you. bu şarkı da çok yeni bir şey sunmuyor aslında. piyano ile saf bir ballad gibi başlıyor, ikinci kıtada hafiften davul giriyor, sonra gitar derken oldukcça görkemli bir hale geliyor. başkası yapınca biraz sakil durabilecek ve özellikle 80'lerde pek fazla kullanılan bu formül, queen'e ise cuk oturuyor. bu da mercury'nin her şarkıyı yaşar gibi içten söylemesi sayesinde. dediğim gibi, adam tiyatral adam. görkemli balladlar adama çok uyuyor. bir de tabii "too much love will kill you" çok güzel bir kalıp. tam bir slogan. daha ismiyle seni çekiyor. sözleri de genel olarak güzel. bu nedenle kolayca unutulacak, vasat romantik şarkılar listesine girmiyor.

    en sevdiğim queen şarkılarından biri her zaman you don't fool me olmuştur. bu albümde de o kadar daha yavaş, dokunaklı şarkı arasında parıldıyor. hem funky (bakınız bas gitar rifi), hem ciddi ciddi rock (bakınız gitar solosu) bir eser. öte yandan tadında bir duygusallığı var. mercury'nin "daba ba ba bababa" diye vokalleri de mevcut daha n'olsun. dinlemekten asla bıkmayacağım bir çalışma.

    a winter's tale bir müzikalden fırlamış biri bir şarkı. normalde çok dinleyeceğim bir tarz olmasa da mercury'nin özel durumdan dolayı çok etkileyici buluyorum çünkü kendisi hasta hasta camdan dışarı bakarken hayatın güzelliği hakkında yazabilmeyi becermii. bu pozitiflik albümün açılışını yapan "it's a beautiful day" ile büyük ölçüde uyuşuyor. e bir de freddie'nin kişiliğini, üslubunu düşününce kendisine çok yakışan bir şarkı olduğunu kabul etmek lazım.

    albümün kapanışına yaklaşırken it's a beautiful day (reprise) ile albümün başına geri dönüyoruz. çok benzer ilerleyen şarkı biterken rock'a dönüyor ve brian may'den oryantal havalı bir gitar solosu dinliyoruz. ama gitarın ve baterinin tonu şarkıyı ucuz bir remix haline çevirmiş. güzel bir kapanış olduğunu hiç düşünmüyorum.

    sonra da 4 saniyelik yeah var.

    albüm bitti derken bir untitled track başlıyor ve bitmek bilmiyor. 22 dakikadan fazla süren bir bayık enstrümantal eseri sadece bir kez baştan sona dinleyebildim. içinde müzik namına pek bir şey barındırmıyor.

    kağıt üstünde bir queen albümü olsa da "made in heaven" hayatta kalan queen elemanlarının düzenlediği bir freddie mercury saygı albümü gibi. queen'a başlamak için hiç iyi bir kayıt değil çünkü grubu temsil eden özellikler, (mesela çeşitlilik) bu albümde yok. hardcorde queen fanları için de çok yenilik barındırmıyor çünkü bu şarkıların bir kısmı zaten farklı mecralarda bulunmakta. bu nedenle bence albümün hedef kitlesi iki ayrı grup. birincisi queen'in hikayesini bilen, freddie mercury'nin müziğini beğenmiş ve bu insanın son çalışmalarını duymak isteyen meraklı müziksever kitle. ikincisi kafa şişirmeyen ve kafa yormayan, azıcık rock'a bulaşmış piyano balladları dinlemek isteyen yaşını başını almış kitle. ben kendimi birinci gruptan olarak gördüğüm için albümü dinlerken zevk aldım. özellikle bohemian rhapsody sonrası mercury'li son queen albümünü dinlemek iyi geldi. abi "mother love" nasıl bir şarkı öyle ya.

    3,5/5 verdim gitti
    albümü en iyi anlatan şarkılar: made in heaven, too much love will kill you, a winter's tale