hesabın var mı? giriş yap

  • yazılımcı bir arkadaştan geliyor;
    "20 sene boyunca bilgisayar kullan, bilgisayarın kurdu ol, koskoca şirketler sana sırf bu yüzden iş versin ama günün birinde annen kalkıp google'a "fatih harbiye bu akşam neden yok" diye yazdırsın. olacak iş değil! yayın günü değişmiş arkadaşlar, pazar günü yayınlanacakmış bundan sonra. "

  • uçak irtifa kaybediyormuş. pilot, hostesi çağırıp "uçaktan 4 kişiyi at, ağırlığı azalt" demiş.
    hostes hemen alman'ın yanına gidip "çabuk aşağı atla!" demiş ve alman atlamış.
    hostes fransız'ın yanına gidip "rica etsem uçaktan atlar mısınız?" demiş ve fransız atlamış.
    hostes türk'ün yanına gitmiş ve "sen bu uçaktan atlayamazsın!" demiş ve türk durur mu, atlamış.
    hostes son olarak kürt'ün yanına gelmiş ve "bu uçaktan atlamak yasak!" diye fısıldayıvermiş...

  • ömrünü meiji dönemi‘ne kadar sürdürebilmiş geleneksel japon mibun sistemi, tarihteki diğer kast sistemleri ile mukayese edildiğinde alışılmışın dışındadır. feodal eski avrupa toplumlarında genellikle yukarıdan aşağı “aristokratlar > rahipler > burjuvalar > köylüler” hâlinde gözlemlenebilen hiyerarşik sıralamanın japonya’daki yansıması “savaşçılar (samuraylar) > çiftçiler > zanaatkârlar > tüccarlar” şeklindeydi. tüccarların en alt sınıf olma sebebi, sürekli parayla uğraşmaları ve bunun namussuzca bir iş olduğu düşünülmesiydi. yine de halkın en “aşağılık” kesimi tüccarlar değildi. bu dörtlü japon mibun sistemine dahil bile edilmeyecek kadar hor görülen bir grup daha bulunmaktaydı; burakuminler.

    budizm inanışında bütün canlılar önemlidir ve en küçük canlıyı bile ne amaçla olursa olsun öldürmek kesinlikle yasaktır. benzer bir şekilde şinto‘da da kan ve cesetlerle uğraşmak uygunsuzdur ve ölmüşlerin ruhlarına saygısızlık olarak kabul edilir. budizm ve şinto etkisinde olan heian dönemi sonrası japonya'da da bu durum farklı değildi. yine de birilerinin, günlük hayatta kullanılan eşyaların üretiminde kullanılması için deri tabaklaması ve post yüzmesi gerekiyordu. savaşta ölen insan ve hayvanların gömülmesi, mezarların rutin bakımlarının yapılması ve savaş alanlarından kesik uzuvların toplanması da savaşlarla dolu japonya tarihinin gereklerindendi. aynı dönemde yükselişe geçmiş takagari (şahincilik) faaliyetlerinde kullanılan kuşların yemlerini hazırlamak veya müzik enstrumanlarında kullanılan derileri ve telleri hazırlamak da bu iki din açısından pis bir işti ve dolayısıyla bunlarla uğraşmak isteyen yoktu.

    bu durumun bilincinde olan budist ve şintoist tapınakları, on altıncı yüzyılın sonlarına doğru kafa kafaya verdiler ve bu işler üzerinde yoğunlaşacak burakumin sosyal sınıfını oluşturdular. o veya bu sebeple toplumdan dışlanmış eta (pisliği bol) denen kimseleri kendileri için kurulmuş buraku veya etamura (eta köyü) adı verilen küçük mezralarda toplayarak dışarıdaki insanlarla tüm ilişkilerini kestiler. ağırlıklı olarak cesetlerin organize edilmesi, kasaplık ve dericilik gibi işlerle uğraştırılan etalar vatandaş sayılmadıkları için vergiden de muaf tutuldular. halka da bu etaların insan bile olmadığını, onlarla ahbaplık etmemelerini ve alışveriş yapmamalarını tembihlediler.

    bir teoriye göre ise, buraku köyleri tapınaklar tarafından kurulmamış; normal köylerde yaşayan ve bahsedilen pis işlerle uğraşan insanlar toplumdan dışlandıkları için, eta sınıfı oluşturulduktan sonra vergi muafiyeti sayesinde zenginleşerek araziler satın almış ve buralara köyler kurarak kendi rızalarıyla toplumdan izole olmuşlardır.

    etalar dışında hinin (insan olmayan) denen başka bir burakumin topluluğu daha bulunuyordu. genellikle eski mahkumlar ve kimsesiz dilencilerden oluşan hininler, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılıyordu. etalar gibi toplumdan izole bir şekilde yaşayan hininler, onlardan farklı olarak gündüz vakti normal köylerde muhafızlık ve çöpçülük gibi işlerde çalışabiliyordu. ayrıca doğumlarından ölümlerine kadar aynı sosyal statüye mahkum olmuş etaların aksine, hininler belirli bir ücret ödemeleri karşılığında bu statüden kurtularak samuray olabilme şansı dahi elde edebiliyorlardı.

    on yedinci yüzyılda edo dönemi‘nin başlaması, mibun sisteminin daha da keskin hatlar kazanmasına sebep oldu. burakuminler, diğer sınıflardan insanlarla iletişim hâlindeyken göz teması kurmamak ve şapkalarını çıkarmak zorundalardı. fiziksel temas da kesinlikle yasak olup, gerçekleşebilmesi sadece eta olmayan birisi tarafından bir ritüel ile arındırılmaları koşuluyla mümkündü. normal bir insanın yedide biri olarak sayılan etaların öldürülmesi de suç teşkil etmiyordu. bu yüzden samurayların, yeni kılıçlarını test etme amacıyla eta kesmesi durumu (tameshigiri) sıradışı değildi.

    meiji dönemi‘nin dördüncü yılında, yani 1871 yılında halk arasında eşitliği sağlama amacıyla yürürlüğe konulan senmin haishirei ve kaihorei yasaları, mibun sistemini lağvedip burakuminleri resmî olarak vatandaş konumuna getirmiş olsa da, halk içinde pek çok sorunun doğmasına da yol açtı. varlıklı burakuminler, bundan sonra vergiye tabi tutulacak olmaktan hoşnut olmadılar. normal halkı da burakuminlerin aralarına karışacak olması fikri rahatsız etti. bunun sonucunda çeşitli şehirlerde ayaklanmalar çıktı ve pek çok insan hayatını kaybetti.

    burakuminler kâğıt üzerinde eşit haklara kavuşmuş olsalar da, kendileri ve yerleşim yerleri hâlâ resmî kayıtlarda kyuueta (eski eta), shinheimin (yeni vatandaş) ve tokushu buraku (özel mezra) gibi etiketlerle fişlenmekteydi. yirminci yüzyılın başlarında, dowa (entegrasyon) ve suiheisha (eşitlikçilik) hareketleri baş göstermeye başladı. dowa hareketi, burakuminlerin yaşam standartlarını iyileştirmek ve japon toplumuna entegre olmalarını kolaylaştırma amacı güderken, suiheisha hareketi de burakuminlerin fişlenmesinin önüne geçmeye çalışarak, bunu yapan kurum ve kuruluşları ağır bir şekilde eleştiriyordu.

    eski eta köyleri üzerinde kurulmuş buraku mahallelerinde yaşayan insanlar, 1960’lı yıllara gelindiğinde bile yoksulluk, cehalet, suç ve benzeri sıkıntılardan muzdariplerdi. öyle ki japonya’nın en büyük yakuza örgütü olan kobe tabanlı yamaguchi-gumi üyelerinin yüzde yetmişinin burakumin olduğu söylenmektedir. 1969 yılında start verilmiş dowa taisaku jigyo projesiyle bu durumun önüne geçildi. 2002’ye kadar sürmüş bu projeyle, ülke çapındaki buraku mahallelerine sağlık merkezleri, kütüphaneler, okullar, yüzme havuzları gibi yeni tesisler kurularak yaşam standartları kısmen yükseltilmiş oldu.

    1975 yılının kasım ayında, buraku hakları savunucusu örgütlerden buraku kaiho domei‘nin osaka şubesi, tokushu buraku chimei sokan (buraku yerleşkelerinin tam listesi) isimli bir kitabın varlığını duyarak alarma geçti. yapılan araştırmalar sonucu, üç yüz otuz sayfalık bu el yazması kitabın kopyalarının, osaka tabanlı bir firma tarafından pek çok başka şirket ve kişiye gizlice posta havalesiyle satıldığı ortaya çıktı. tanesi ¥5,000 ilâ ¥50,000 fiyatından alıcı bulan bu kitapta, buraku mahallelerinin ve sakinlerinin isimleri ve adresleri kayıtlıydı. binlerce insanın ve toyota, nissan, honda, daihatsu gibi iki yüzden fazla büyük şirketin satın almış olduğu bu kitabın önsözünde “kimi işe alacakları konusunda kararsız kalan personel müdürlerini ve çocuklarını evlendirecekleri kişiyi tanımak isteyen ebeveynleri düşünerek halk efkanına zıt gittik ve bu kitabı yazmaya karar verdik.” ibaresi bulunuyordu. kitabın basımı ve satışı yasaklanmış olsa da ikinci elleri hâlâ bulunabilmektedir.

    günümüzde sayıları üç milyonu bulan burakuminlerle alakalı sorunlar, eskiye kıyasla büyük ölçüde azalmış olmakla birlikte, özellikle aşırı muhafazakar kesim içerisinde burakumin olduğu bilinen kişilerle bugün dahi evlenilmeyip, burakumin olduğu anlaşılan kişilere iş verilmemektedir.

  • ''adam kadını özledi, başka kadına sarıldı.
    kadın adamı özledi, adamın yokluğuna sarıldı...''

    cemal süreya

  • nereden geldiğini anlayamadığım cüret!

    birader sen kimsin ki beni terörist ilan ediyorsun?

    hayatımın hiçbir döneminde ne fetö ile ne fetöcü ile tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne pkk'lıyla, ne sevicisiyle tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne işid ile, ne işidçiyle tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne devlete, ne bayrağa, ne cumhuriyete, ne laikliğe tek bir hakaretim oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne darbeyle, ne darbeciyle tek bir temasım oldu.

    peki bunları söyleyemeyen insanlar, özellikle de "birisi" hangi hakla halkı terörist ilan ediyor?

    geçmişlerimizi karşılaştıralım mı?

  • izlerken ciddi anlamda keyif veren, akıp giden, oyunculukların ve oyuncuların muhteşem olduğu, varoluşçuluğa şairane bir bakış atan dizidir.

    akşam ve yahut geceye yakın işten eve geldiğinizde biranızı* alıp sakin sakin izleyip yeri geldiğinde tebessüm edip küçük semavi nüanslar eşliğinde çakırkeyf olacağınız bir dizi olmuş.

    onca dizi çöplüğü içerisinde sizi gerçekten '' ulen keşke bu kadar çabuk bitmeseydi '' moduna sokacak olan dingin ve sanatsal yoğunlukta olan, ince espirilerini görmeye çalışacağınız, tasvirlerin karikatür tadında olduğu, izlettirirken hafifletici sebeplerle sorgulatan dizi olup kitabını da okumayı düşündürendir.

    şahsi puanım: 8,7/ 10. ( diziler klasmanında )

  • yazılan mayışları, özlük haklarını görünce sinir hastası bir at gibi kişniyorum. kısacık çalışma saatleri, aylık 6-12 bin liretler havalarda uçuşuyor. mayışa ek olarak koynuna hatun koyan patron bile var.

    yazarların şöyle geçmişte yazdıklarını bi kurcalasan, donanımhaber ölücülerinden beter yüzlerce entrysini bulursun. çoğunun mendilinin markası blume, evdeki içtiği su sırmadır.

    ama ne de olsa türküye'de herkes minimum 1.83 boyunda, geniş omuzlu, yeşile çalan ela gözleri var hatta ağlayınca yeşil oluyormuş ha bi de başı hariç 20 cm değil mi ?

    36 sayfa entry'nin şöyle 20 sayfasını okumam sonucu, lüksemburg'ta yaşadığıma kanaat getirdim. birazdan thalys trenimle amsterdam'a gideceğim.

    debbe sonucu gelen editinho: minik damla için yardım kampanyası 2

  • arkadaşın biri erasmus programıyla modena'ya gidip, ilk dönemi orada geçirip ikinci dönem tekrar aramıza dönmüştür. hep beraber politics dersine girmişizdir. hoca derse başlamadan önce kıza hoşgeldin der ve "evet x'cim, şimdi seni şöyle ortaya alalım. bize modena maceralarını anlat." der. kız da hiç itiraz etmeden çıkar orta meydana başlar heyecanlı heyecanlı anlatmaya..

    -ay işte hocam ilk önce roma'da indim uçaktan. ellerim kollarım her tarafım bavul dolu. benim kilo 45, bavullar en azından 150.
    -hahahahaha
    -neyse, alanda bi taksi bulabildim güç bela. atladım içine; amacım metroya gitmek..
    -eeee
    -zar zor bindim taksiye. allahın italyan'ı, bi yardım bile etmedi bavulları arabaya taşımama.
    -cık cık cıkk
    -yerleştim taksiye. git git yol bitmiyor! saat de zaten epey geç olmuş, her yer zifiri karanlık. birkaç saat sonra metronun önüne gelebildik nihayet. ben tam uzandım çantama, para çıkarmak için. bir de ne göreyim; yanıma hiç nakit almamışım!
    -eeee?
    -taksiciye sordum. ya işte nakit yok bende, kredi kartı geçer mi diye. italyancam da çat pat işte.. ne dese beğenirsiniz hocam??
    -valla bilmem?
    -"sorun değil. yatakta da ödeşebiliriz dedi banaaa!!!
    -oo çok güzel!! verdiniz mi?

    akabinde ders iptal olmuştu zaten...

  • yaptık oldu efendim, bi mesaj attık konu nerelere geldi. * biz uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdik, uzun keyifli sohbetlere, bol bol gezmeye, her anın tadını çıkarmaya, birbirimize her daim aşkla bakmaya 'evet' dedik sevgili eşimle tanışmamıza vesile olduğu için ekşisözlük'e teşekkürü borç biliriz.