hesabın var mı? giriş yap

  • araplar biliyorsunuz bizimkilerin kırmızı çizgisi...
    araplara hakaret >milli manevi değerlere hakaret...
    vicdan azabına eş, kayna kayna sakarya,
    öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

  • sizler nasıl yalancılarsınız gerçekten inanılır gibi değil. ingiltere’de yaşıyorum. arabalar pahalı falan değil. kendim audi tt kullanıyorum ki türkiye’de 2 milyon fiyatı. eşimde de volvo xc60 mevcut. ben üst düzey yönetici değilim, sırf buraya gelmek için kariyerimde geri gitmeyi göze aldım. iyi ki de yapmışım.

    ingiltere'nin araç alım-satım sitesi autotrader.co.uk'dir. türkiye'den erişim açık mı bilmiyorum, girip bakabilirsiniz.

    not: bazı yazarlar özelden hava atmaya çalıştığımı vs yazıyorlar. arkadaşlar bu arabaların değeri sizin türkiye'de clio aldığınız fiyata. ayrıca kredi faizleri çok çok az. maaşlar türkiye'de üst düzey yöneticilerin aldığı seviyede. neyin havasını atacağım ben bununla?

  • bir köpek öldü diye değil gerizekalı kardeşim adam kürekle vuruyor bir cana. kürek!

    nasıl bu kadar cani olabilir biz buna hayret ediyoruz.

  • http://www.milliyet.com.tr/…tay/2002224/default.htm

    üstteki habere göre izmit körfez köprüsü tamamlandığında mümkün olacak olaymış.

    avrupa yakasını boşverdim altunizade kavşağını "istanbul" olarak ele alırsak körfez köprüsünün bulunduğu kocaeli-fatih'e varmak yaklaşık 67 kilometre, köprü çıkışı hersek burnundan yalova 24 kilometre.

    24+67=91 kilometrelik yolu 15 dakikada almak için ortalama 364 kilometrelik bir hızla gitmek gerek ki formula 1 araçları dahil böyle bir ortalama hızla gidecek bir araç yok diye biliyorum.

    istanbul'u sultanbeyli olarak dahi ele alsak yol 58 km'ye iniyor ki bu da saatte ortalama 232 km hız yapar.

    bakan beyin bu hesaplamasını temel alacak olursak istanbul bursa arası da 26-27 dakikaya falan iniyor olmalı!

    00:23 edit: yazım hataları.

  • nuri alço tema müziği olan the end isimli çalışması aslında carpenter'ın assault on precinct 13 için yaptığı müziğin the splash band isimli bir alman grubu tarafından yapılan disko versiyonudur. film müziklerini maliyeti daha ucuza kotarmak için kendi bestelemiş, pek çoğunda da alan howarth la birlikte çalışmıştır. bol synthesizerlı minimalist müzikleri, film isimlerinin üstüne ismini koyma takıntısı, ve b-film/korku türünden vazgeçmeyişi ile auteur olarak kabul edilebilir.

  • hiçbir zaman kilolu bir insan olmadım.

    ama sağlıklı bir insan da değildim. özgüveni yüksek biri de. sosyal, hiç değildim. tüm sorunlar da buradan başlıyor zaten. anlatayım.

    lisedeyim. o zamanlarındaki hızlı metabolizmanın da etkisiyle kola, cips, envaî çeşit çikolata hatta jelibon gibi şeyler yiyor, bu abur cuburların uzun vadede bende nasıl zararlı bir alışkanlık yaratabileceğini kestiremiyordum. bunun sapkın bir şeker ve kolesterol bağımlılığına yol açtığını çok sonra öğrendim. çocuk ve genç yaşlarda edindiğimiz beslenme alışkanlıkları bütün hayatımızı etkiliyormuş meğerse.

    abur cubur mevzusunun dışında uyku düzensizliği problemim vardı, bir gün 3 saat uyuyup bir gün 6 saat uyuyor, gece başlayıp sabahlara kadar kola içip oyun oynadığım oluyordu ve asla yetişkin bir erkeğin alması gereken 7.5 saatlik uykuyu almıyordum. lisedeyken arkadaşlarımla arada bir yaptığımız halı saha maçlarında ne kadar az uyursam o denli kötü oynadığımı fark ettim. 10 saat uyuyan bir arkadaşımın yanında kaplumbağa gibi kalıyordum. daha sonra okuduğuma göre düzenli sporun düzenli uykuyu nasıl da iyileştirdiğini öğrenecektim.

    uykusuz ve iştahı pek de yerinde olmayan biri olarak kendimi güvende hissetmiyordum. ne zaman konuşsam birileri beni ayıplayacak, eleştirecek gibi hissediyordum. insanlar aşırı canlı ve yabancıydı gözüme. susuyordum ben de. başımı öne eğip kendi halimde takılıyordum.

    tabi ki lise ve üniversite boyunca geçirdiğim bu hareketsiz ve dolayısıyla da sağlıksız yaşam beni bitirmişti. evde tüm gün oturan biri olmak yukarıda anlattığım yan etkilere yol açmıştı ve ben zaman içinde ne arkadaş ortamlarında dikkat çeken, ne derslerinde başarılı olan (üniversite not ortalamam 2.01), ne de futbolda az biraz ilerleme sağlayabilmiş biri hâline gelmiştim. sevgilim de yoktu.

    sonra, kaldığım evin çok yakınına bir spor salonu açıldı. uyuyamıyordum, sağlıksızdım ve hala abur cubur yiyordum. ev arkadaşımın da itelemesiyle oraya yazıldım ve elimde başka hiçbir uğraşım kalmadığı için akşamları oraya takılmaya başladım. ve ilginç bir şekilde, vazgeçmedim.

    sonuç inanılmazdı.

    evet, klişe gibi gelebilir ama klişeler de doğru oldukları için o kadar yaygınlar zaten. antrenörümün de başlarda biraz itelemesiyle kısa sürede düzenli uyuyan, bunun sonucunda maçlarda yıldız gibi parlayabilen, kafam yerli yerinde olduğu için arkadaş ortamlarında ezilip büzülmeden konuşabilen ve çok daha zinde hisseden biri olmuştum. iştahım açılmıştı, cips değil normal yemekler yiyor ve bundan aynı ölçüde zevk alıyordum. kilomda bir değişiklik yoktu, benliğim değişmişti.

    tüm bu değişimlerin sadece düzenli sporla gerçekleşebilmesi "bu kadar kolay mıydı?" dedirtti bana. meğer boşuna harcamışım yıllarımı. spor, pek çok şeyin anahtarıymış. bu kadar kolaymış.

  • ben mi kolay yolunu buldum bilmiyorum ama kabloyla bilgisayara bağlayınca dcim klasörü gözüküyor ve oradan video-fotoğraf aktarımı yapabiliyorum hem de çözünürlüğü değiştirmeden? usb bellekten dosya aktarımı yapar gibi

  • altındaki yorumlar ibretlik.

    --- spoiler ---

    "eşinin başını da en yakın zamanda kapatır umarım somurtan surat"
    --- spoiler ---

    sizin gibiler yüzünden hayattan soğudum yemin ederim. "vatan hayını" edersiniz adamı siz.