hesabın var mı? giriş yap

  • enteresan diyaloglara ve enstantanelere yol açabilir.

    bir kere 11 tane birçoğu uzman olan 30 yaş üstü doktorun bulunduğu sahada kendini mental açıdan yetersiz görüyorsun.maça başlarken takımın orta sahanın 2 yönünü de oynamaya çalışan dinamik zencisi olarak buluyorsun kendini.* sonra yapılan meslek espirilerine falan bakınca mevkin bir anda forvet arkasına doğru kayıyor. insanın özgüveni geliyor bir anda.

    adam mesela kadın doğumcuymuş maç esnasında öğrendim.gol kaçırdı arkadan mesleğinin hakkını ver. şu deliği bul artık diye tepkiler geliyor. adamın teki kilolu bi doktor amcaydı koşu yoluna pas attım , benim nabzım çok yükseliyor koşamıyorum öyle pas atma dedi bana. adam koşamıyor ama halı saha maçına gelmiş. gerçekten de hiç koşmadı. öyle sergen gibi alex gibi az koşuyor anlamında demiyorum gerçekten koşmuyor , yürüyor.

    düşen birisi olsa hemen teknik müdahaleler, basit olayı enine boyuna değerlendirmeler halı sahada görmeye alışık olmadığımız abartılı fairplay hareketleriyle maçı viran eylediler. maç baklavasınaydı kazanan takımdan 3 tanesinin trigliseridi yüksekmiş yemediler.yiyenler de lan ben şimdi bunu yerim gece rahat durmam hahahahah tarzı diyaloglara girdiler. hulen dedim çok bilmek de
    iyi değil. esnaf amcalarla yapacaksın maçı herifler kalp tansiyon şeker hepsinin kombinleyip gelmişler haberleri yok. devre arasında da sigaralarını yakıyorlar, paketi çoraplarına sıkıştırıp giriyorlar maça.

  • e-kitaplar ve e-kitap okuyucular hakkında bir rehber ile karşınızdayım!

    daha önce şurada yazdığım yazının üzerinden iki yıl geçti, yüzlerce mesaj aldım, hala entry'm oylanıyor ve favoriye alınıyor...

    daha büyük çaplı bir rehber yapıp elektronik kitapları, elektronik kitap okuyucuları ele alacağım ben de, bu boynumun porsche'u artık.

    öncelikle, bazı yanlış bilinen konu başlıkları ile başlayalım.

    elektronik kitaplar .pdf uzantılı dosyalardan ibaret değildir, hatta .pdf dosyası değildir dersem daha doğru bir cümle kurmuş bile sayılabilirim.

    yayınevlerinin ince kapak/ciltli kitap kategorisi gibi, yeni bir formattır.

    bu ne demek?

    yayınevleri, ellerindeki eseri elektronik kitap okuyucular için de satışa sunar.

    bu tabii ki yayınevinin çağı ne kadar yakaladığı ile ilgili; maalesef ülkemizde yayınevleri elektronik formata ciddi derecede ayak diremekteler.

    ''madem türkçe içerikli kitap okuyamayacağım, benim bu rehberde işim ne?'' diye düşünüyor olabilirsin,

    hemen umutsuzluğa kapılma.

    yine de birçok kitabı satın alıp okuyabileceksin, internet nimetlerini kullanmayı biliyorsan çoook daha şanslısın tabii, ehehe.

    ingilizce içerik dediğimiz an uzay boşluğuna savruluyoruz bu arada, aklında olsun. derya deniz bir evren ingilizce e-kitap; aklına gelebilecek her kitabı çok ucuz yollarla satın alabilirsin, satın almana gerek kalmayabilir.

    sonra, elektronik kitap okuyucuların tablet/akıllı telefon/bilgisayardan farkının olmaması koskoca bir saçmalıktan ibaret, bunu kabul edip öyle devam edelim.

    neden mi?

    elektronik kitap okuyucular, e-ink dediğimiz elektronik mürekkep teknolojisine sahip ve basılı kitaplarla aynı hissi vermek için tasarlanan, şarjı bir aydan fazla giden dev performanslı cihazlar çünkü.

    tabletler ve akıllı telefonlar ekranlarındaki yoğun ışığı, dışarı -direkt gözlerinize- verirken, e-kitap cihazı içerisindeki az sayıda led, ışığını cihaz ekranına, yani, içeri verecek şekilde tasarlanmıştır. elektronik mürekkep ile bu dahili ışıklandırma teknolojisi birleştiğinde, geceleri dahi gözlerini yormadan kitap okuyabilirsin.

    optimum ışık seviyesinde kitap sayfasının parlaklığı ne ise, bunu her ortamda elektronik kitap okuyucun ile sağlayabilirsin. plajda, uyumadan önce, doğada, çadırda, aklına neresi gelirse...

    okurken sevdiğin satırları çizebilir, hakkında notlar alabilir, bunu bilgisayarın vasıtası ile yazdırabilirsin mesela.

    aralarındaki performans farkı disket ile taşınabilir bellek kadar büyük bir uçurumu işaret eder bence.

    burada şöyle bir avantajdan da bahsetmeliyiz: bin sayfalık bir kitabı toplu taşımada okumak her babayiğidin harcı değildir, e-kitap okuyucu ile toplu taşımada dahi çok rahat bir şekilde kitap okuyabilirsin.

    uyumadan önce tuğla gibi kitapları ağzına burnuna düşürmenden bahsetmiyorum bile.

    kitap kokusu duygusallarına da bir çift lafım olacak şimdi.

    ceylan derisinde, ne bileyim, papirüste filan kalsaydınız abi, niye geldiniz iki binli yıllara kadar?

    basılı kitap yüzlerce yıllık bir birikim, kabul ediyorum. kitaplığında durması, somut olarak görmek, sayfalarına dokunmak filan hepsi güzel hisler, evet.

    fakat, keyif aldığın bir alanda yeni bir deneyim yaşamak neden bu kadar korkutucu geliyor, anlayamıyorum. yoksa sen bu arkadaş mısın, bak doğruyu söyle...

    ben neredeyse okuduğum her kitabı hediye ediyorum, kitap saklamak büyük bir bencillik bana göre, birine bırakıyorum, gezip duruyor dünyada.

    beynime aktarmam gereken salt bir veri olarak görüyorum galiba, okuduktan sonra aldığım notları alıp elimden çıkarıyorum.

    bir şekilde denge kurdum, hem basılı kitap okuyorum, hem e-kitap okuruyum filan.

    neyse, şimdi elektronik cihazlara hızlıca bir bakalım.

    kindle, kobo, pocketbook, calibro, nook, airbook, inkbook gibi markalar başı çekiyor elektronik cihazlarda.

    kindle, amazon grubunun bir ürünü ve birçok farklı modeli var. şuradan hepsine ulaşabilir, kendi içlerinde kıyaslamalarına bakabilirsin.

    kobo sektördeki en güçlü firmalardan biri. şuradan tüm ürünlerine bakabilirsin.

    pocketbook için şuradan fişeklenebilirsin.

    calibro türkiye'de varlığını sürdüren markalardan bir tanesi.

    nook çok tatlı bir ürün, az popüler, düşük performanslı, şurada

    çok fazla marka var gibi görünüyor, öyle değil mi?

    radikal bir karar vermemiz lazım, bu kararı alırken en önemli etken ise türkiye'de hangisini edinebileceğimiz konusunda olacak.

    kindle, kobo ve calibro ilk akla gelen üç marka.

    yukarıdaki linkleri inceleyerek, ufak bir araştırma yardımı ile kararını verebilirsin.

    bana soracak olursan, kindle ya da kobo al; iki ürün de birçok konuda birbiri ile kapışır. şurada kıyaslamışlar markaları, bir bak derim kararını verirken.

    iki ürünü de türkiye'de edinmek çok kolay, servis sağlayıcıları var bir şekilde.

    ben, kindle okuruyum tabii ki.

    hafıza, format destekleme, cihaz boyutları gibi farklılıkların pek bir işe yaradığını düşünmüyorum.

    en önemli konu başlığı bence ekran performansı ve kitap hissini verip vermediği. kindle'ın ekranı kesinlikle kobo'ya fark atar, boyutları da daha kitaplara, kitap sayfasına yakın; dolayısıyla basılı kitaba en yakın hissi o veriyor.

    kobo, daha çok tabletleri, android cihazları çağrıştırıyor bu anlamda; kindle ise ios, apple cihazları...

    karar sana ait, sonuç olarak hangi markayı seçersen seç, piyasadaki e-kitapları yüksek performansla okuyacaksın.

    hala amazon kindle paperwhite 3 en tercih edilesi ürün fiyat performans oranına baktığımız zaman. cihaz hakkında her şeyi buradaki entry'mde bulacağını tekrar hatırlatmak isterim. güncel fiyatı ise altı yüz tl...

    tanım: bir tür rehber

  • fatih eminönü’nde, baklava ve tatlı üreticileri derneği'nin düzenlediği 'baklava festivali'nde vatandaşlara 3 ton baklava dağıtıması sonucu oluşan görüntülerdir. dağıtım sırasında baklava almak için birbiriyle yarışan vatandaşlar, beyin görmüş zombi gibi baklavaları talan etmekte ve ortaya şu iğrenç görüntüler çıkmaktadır. yazıktır, kişiliksiz ve görgüsüzlükte dünya liderliğine oynamaktayız.
    (bkz: başkaları adına utanmak)

  • zehra halama benzettim, umarım değildir.

    edit: bir kaç densiz mesaj attı. buradan toplu cevap olsun.
    halamın fıtığı var kardeşim. ameliyatla geçmeyince bu tarz yöntemlere bakıyordu. o anlamda dedim. yoksa natalie portman değil kendisi.

    lütfen editi: olm favlamayın artık, eniştem görürse, o direkte sonraki dansı bana yaptırır.

    son edit: halamla görüştüm dans benim için bir yaşam biçimi, tutkudur dedi. *

    en son edit: madem bu debeye girdi.
    "bir arap binbaşısının 'kavm-i necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında türklük şuuruna erdim. onda gördüm ve kuvvetle duydum. ondan sonra türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. benim hayatta yegane fahrim, servetim, türklükten başka bir şey değildir." ~atatürk

  • ben bir gün bu adamın sohbet ettiği masaya oturdum. masada 12-13 kişi falan var. rakı masası haliyle tabi, kendisi bir oturuşta 2-3 büyük devirdiği için. zaten uzun rakı masalarıyla meşhurdur. 15 saat, 20 saat hatta daha fazla.

    neyse abi ben entelektüel bir insan görürüm kendimi. masaya oturdum iki saat içinde ağzım açık dinliyorum kendisini. müthiş bir insan. müthiş bir birikim. bilgi. kültür. entelektüellikte tavan. hikayeleştirerek anlatımlar. beş saat nasıl geçti anlamadım. inanılmaz donanımlı birisi.

    sordu bir ara neden hiç konuşmuyorsun diye. dedim benden fazla bilenlerin olduğu yerde susmayı öğrendim. yanlış değil ama eksik öğrenmişsin dedi. senden çok bilenlerin senin bildiklerinin hepsini bilmelerine imkan yoktur. konuş ki biz de senden öğrenelim, dedi. mütevaziliğe bakar mısın.

    diktatörlüğü desteklemediği sürece siyasi görüşü umrumda değil. ki entelektüellik muhalif olmakla neredeyse eşdeğerdir.

  • haklı olarak yapilan bir eyleme konu olan klip.

    lan berber benim saçımı oyle traş etse bombalardim dükkanı. ne yapsa az. apaci kardesimiz hakli yani.

  • türk ailesinin bilinçaltındaki parçalanma korkusunun su yüzüne çıkışını simgeleyen fantastik bir doğa olayı. lan bir kere de sakin girelim şu yeni yıla ya... "neriman hala'nı arayacağız hatırlat", "kimmiş? gülsümler aradı şimdiden kutlarız dediler", "kardeşin gelsin odasından", "naciye nerede?" her kafadan bir ses. sanki zaman ayarlı bomba var. "3 dakika kaldı naciye'yi çağırın"... napacak acaba naciye, kırmız kabloyu mu kesecek?

    yeni yıla aynı anda girmesek, aile üyelerinden biri başka odada kalsa sanki o bizle yeni yıla girmeyecek gibi düşünülüyor ailede. çıldıracak gibi oluyorum valla:

    - oğlum annen nerede lan?

    - mutfaktaaa...

    - çağırın lan çabuk!!! yeni yıla gireceğiz...

    *

    mesela ablam var, 1994'e girerken odasındaydı. yeni yıla gireceğimiz son dakikalarda çağırmadık, odasında kaldı. hala kendini o yılda sanıyor. michael jackson'ın öldüğünü söylemiyoruz bir türlü...

  • osmanlı devleti'nde binek arabalara binme hakkı tanzimat'a kadar yalnızca padişah, sadrazam, şeyhülislam ve kazaskerlere verilmiş bir haktı. bu dönemden sonra seçkin kimseler de istanbul'da arabaya binme hakkına sahip olmuşlardır.
    tabii bunlar at arabası ve kaza vs. çok nadir oluyor, olsa da ölümle sonuçlanmıyordu.

    ancak daha sonra otomobiller gelmeye başlayınca doğal olarak trafik kuralları da icat edilmiş, 1913'te alınan kararla şehir içinde otomobillerin saatte 10 km'den hızlı gitmeleri yasaklanmıştır.
    şehir dışında da azamî hız 30 km'dir.

    istanbul'da hatta osmanlı topraklarında otomobil ile gerçekleşen ilk trafik kazası ise 28 mart 1910 tarihinde beşiktaş'ta gerçekleşmiştir. kayıtlara göre otomobil, bir yayaya çarpmış, yaya yaralı olarak bu kazadan kurtulmuştur.

    bir rivayete göre de ilk ölümlü kaza 1912 senesinde italyan büyükelçiliği görevlisinin otomobiliyle o sırada şişli camii'ndeki namazdan çıkmış olan idris adlı bir amcaya çarpıp öldürmesiyle sonuçlanan kazadır.

    yine aynı dönemlerde tramvay ve kayıklarla da ulaşım sürmekteydi.

    tramvaylarda en çok görülen kaza çeşidi de kişilerin hareket hâlindeki tramvaydan düşmeleridir. millet o kadar doluşurmuş ki tramvaylara, sürücünün yanı dahi tıklım tıklım olduğundan ve dahi adamcağıza da sürekli " bunu nasıl sürüyorsun " vs. tarzı sorular sorduklarından dolayı da kazalar olurmuş. bu sebeple de 1917'de sürücünün ( vatman ) yanına bir polis konulması kararı alınmıştır.

    yine minibüsler, kamyonlar vs. de ithal edilmeye başlanmıştır.
    cumhuriyet ilan edildiğinde istanbul'da 849 otomobil ve 189 kamyon bulunmaktadır.

    1900'lü yılların başında bizzat padişah tarafından verilen emirlerle gazetelerde haberler yayımlanmış, trafik kazalarına karşı halkın bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır. meselâ takvim-i vekâyi'de, alkollü şekilde araç kullananlara, hızlı gidenlere, arabalardan yayalara laf atanlara vs. çeşitli cezalar verileceğine dair haberler yapılmıştır.

    1920 yılında da bu sefer bir fransızın kullandığı otomobil, hüseyin adında 14 yaşındaki bir çocuğa çarpmış ve ölümüne sebep olmuştur.
    yine aynı sene damat ferit paşa'nın makam arabası agah adındaki bir adama çarpar ve adamcağız hastanede ölür.

    üstelik 1914 yılında çıkarılan kararnamede de çeşitli önlemler alınmaya çalışılmıştır trafik kazalarına karşı.

    meselâ otomobillerin iki yılda bir muayene edilmesi kanunu tâ bu zamana dayanır.
    önünde iki, arkasında bir ışık bulunması zorunludur araçların.
    trafik yolun sağından akacaktır ve saraya ait otomobillerin sollanması yasaktır!
    en az elli metreden duyulacak bir korna bulundurmak zorunludur.

    1913 tarihinde alınan kararla da 20 yaşından küçük olan kişilere ehliyet verilmemesi kararlaştırılır.

    terakki gazetesindeki haberlere göre öğrencilerin okul ulaşımı da problem olmuştur bu yıllarda. okul servisleri tutulmuştur.
    ancak araç sürücülerinin çocukları hiç önemsemedikleri yönünde haber yapılıp bu durum haber yapılır.

    kısaca bu trafik belasına tâ başından beri çare bulamamışız millet olarak.