hesabın var mı? giriş yap

  • buradan ve sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla, istiklal'de büyük bir ibne gürühu var.
    hem de çok büyük.
    anladığım kadarıyla lacivert renkte elbiseler giyiyor bu ibneler.
    diğerleri mi?
    diğerleri normal insan canım; senin, benim gibi rengarenk mutlu yüzler.
    ama bu lacivertlerde bir ibnelik var, du bakalım.

  • amerika'da nesli tükenmek üzere olan yeni bir maymun türü keşfedilir ve hemen koruma çalışmaları başlatılır... ancak maymunların yaşadığı orman ağaçları hem çok yüksektir hem de maymunlar çok çeviktir...
    araştırma yapılır ve yakalama işini türkiye' den temel'den başkasının yapamayacağı anlaşılır....
    hemen bir heyet oluşturulur ve temel'e giderler,durumu anlatırlar... temel işi yapacağını ancak bazı şartları olduğunu söyler ve sıralar:

    1-çok para isterum,
    2-köpeğim çomar da gelecek,
    3-bir ağ isterum,
    4-içinde domdom kurşunu olan dolu bir tüfek isterum."

    heyet temel'în son isteğine bir anlam veremese de kabul eder tüm şartlarını... maymunların bulunduğu yere gidilir... temel inanılmaz bir
    hız ve çeviklikle ağaca tırmanır,ağacın tepesinden bağırır "ağı geruun!!!"... dalı sallar maymun ağa düşer, ağdan seker yavaşça yere düşer... bu esnada çomar büyük bir hızla gelir ve yere düşen maymunu becerir, maymun bayılır...
    rahatlıkla yakalanan maymun hemen kafese konur...

    temel 2.ağaca tırmanır ve aynı şekilde 2.maymunda yakalanır...

    temel 3.ye tırmanır ve tepeden yine bağırır "ağı geruun!!!"ancak bu kez temel'in üstünde bulunduğu dal zayıftır ve kırılmak üzeredir.. temel bağırır:
    - "köpeği furin laan, köpeği furiiiin!!!!"

  • il, ülke, sınır, mesafe demeden istisnasız her ilde ikamet eden birkaç arkadaşı bulunan şahıs. örneğin;

    uğurkan: ayselcim nereden katılıyorsun yarışmaya ?
    aysel: hataydan geliyorum.
    uğurkan: hatay'da yaşayan çok değerli bir arkadaşım var kendisine ve hataya buradan bol öpücükler gönderiyoruz.

    uğurkan: mervecim nereden geliyorsun ?
    merve: seattle'dan geliyorum.
    uğurkan: seattleda yaşayan çok yakın bir dostum var, rahşan dağakaçan, kendisi bülent ersoy'un şapkalarını dikerdi eskiden kendisi fevkalade bir insandır ona burada bol öpücükler yolluyoruz.

    uranüsten katılsalar yarışmaya illa öpücük gönderecek amk.

  • dizel araçların azot oksit emisyonları nedeniyle piyasadan silinmeye başlaması sonucu, benzinli araçları daha çevreci yapmak için geliştiren motor teknolojisine sahip otomobillerdir.

    öncelikle şunu belirtmeliyim ki, dizel otomobiller uzun bir süre daha çevreci zannedildi. bunun nedeni termodinamik çevrim karakteri ve turbocharger sistemlerinin entegre edilmesiyle beraber termal veriminin benzinli motorlardan çok daha yüksek olmasıydı. fakat daha yüksek sıkıştırma oranı ve motorinin daha yüksek ısıl kapasitesi nedeniyle silindir içindeki peak sıcaklıkların benzinli motora göre daha yüksek olması sonucu havadaki azot silindir içindeki yanmamış oksijenle reaksiyona girerek no2 denilen azot oksit emisyonlarında artışa yol açtı.

    bilindiği gibi atmosferik havanın %20'si oksijenden oluşmaktadır. ama standart bir otomobil kullanımında sürekli kök gaz gitmediğiniz için, silindir içine alınmış oksijenin tamamı yanmaz çünkü daha az miktarda yakıt silindire püskürtülür. yani aslında stokiyometrik oran dediğimiz (ki 14.7'dir yanılmıyorsam yani 1 gram yakıt için 14.7 gram hava), oksijenin tamamını yaksanız azot oksit oluşumu çok daha düşük olacak. ama otomobillerde genel kullanımda kök gaz kullanımı çok az olduğundan dolayı sürekli bir azot oksit üretimi oluyor, ki bu da çevreye büyük zarar veriyor. bu nedenle, tank motorlarında ve ağır görev dizel motorların kullanıldığı iş makinalarında dizel motor bir süre daha popüleritesini koruyacaktır.

    bu kısmı geçtikten sonra gelelim hibrit otomobillerin yükselişine. avrupa azot oksit emisyonlarına dolayısıyla dizel motorlara savaş açmaya hazırlandığından dolayı trend benzinli motorları daha çevreci yapma yönüne kaydı.

    bunu iki şekilde yapabilirsiniz,

    1) motor gövdesi ile ya da turbocharger sistemleri ile ilgili tasarım optimizasyonlarıyla. yani sıkıştırma oranını artırmaya çalışabilirsiniz, ya da turbocharger tasarımını değişken geometri ve diğer optimizasyonlara arge için para harcayabilirsiniz. genelde turbocharger ile oynamayı tercih eder üreticiler çünkü değişiklik yapmanın maliyeti daha kolaydır. motor bloğuyla oynarsanız bütün üretim hattını değiştirmek daha masraflı olur. tam da bu nedenle 1.5 dci renault motorunun 75, 90 ve 110 beygirlik versiyonlarında sadece turbo sistemi değişmiştir, motor blokları birebir aynıdır.

    2) emisyonu ortaya çıkaran nedenler üzerine odaklanarak bunu nasıl azaltabileceğiniz üzerine yeni tasarımlar geliştirirsiniz.

    işte hibrit otomobiller tam da bu strateji üzerine geliştirilmiştir. bir otomobilin en çok yakıt harcadığı ve emisyona neden olduğu güzergah düşük hızlarda sürekli dur kalk yapılan trafiktir. yani otomobiller uzun yolda o kadar da verimsiz değillerdir. bunun iki nedeni vardır.

    1) sürekli dur kalk trafik demek hızın yani motor devrinin sürekli rölantiden ideal motor devrine kadar dalgalanması demektir. yani motor bandının oynama aralığı çok esnektir ve motor devri düşük vites nedeniyle bu aralıklarda çok hızlı oynar. halbuki uzun yolda sabit hızlarda motor devri hemen hemen oynamaz. hızlanmaya başlasanız bile yüksek vitesten dolayı çok hızlı tepki vermez devir aralığı yüksek viteslerde. böyle olunca da motor zaten en verimli olduğu devirlere yakın devirlerde çalışır. bu da tüketimi yani emisyonu düşürür.

    2) üstteki madde dur kalk trafiğin kalk kısmının uzun yolla karşılaştırılmasıydı. dur kısmı ise daha acıklı. frene ne zaman basarsanız, gereksiz yere yakıt harcamış olursunuz çünkü yol sürtünmesiyle durmasını beklemeyerek durmak zorunda kalırsınız. yol ve lastik arasında ve fren balatasıyla fren diski arasındaki sürtünme kuvveti ısıya çevrirelek araçtan atılır. bu da tüketimde artışa neden olur. uzun yolda haliyle hemen hemen hiç frene basmazsınız.

    hibrit otomobillerde teknoloji, dur kalk ve şehir içi trafik ortamında bu gereksiz yere atılmak zorunda kalınan enerjiyi elektrik enerjisine çevirerek verimi artımayı hedefler. bunu yapmak için de elektrik motoru kullanır. çünkü elektrik motorunun verimi içten yanmalı motorlardan çok daha yüksektir.

    otomobil motoru en yüksek verimle çalıştığı 2000-3000 arası devirlerde çalışırken, ki dizelde bu aralık 1500-2500 arasıdır, bu motoru şarj eder. yani görece daha yüksek verimle elde edilen enerjiyi elektrik olarak depolarsınız. sonra kırmızı ışık gelir ve frene basarak yavaşlamak istersiniz. bu sefer de fren pedalıyla aktive edilen bir elektrik devresi sayesinde bu enerjiyi fren balatalarıyla ısı olarak atmak yerine elektrik motorunu şarj etmek için kullanırsınız.

    ve artık ışıkta durdunuz. motor rölanti devrine geldi, vites boşta. şimdi otomobilin hibrit olmadığını düşünün, frene basarken attığınız ısı atmosfere gitti o enerji kayıp. üzerine hızlanmak için harcamak zorunda kaldığınız ve motoru rölanti devrinde verimsiz olduğu aralık boyunca hızlandırdınız, bir kayıp da oradan geldi. ama hibrit otomobilde olan şu, gaza bastınız motor verimli çalışırken ve frene bastığınızda şarj edilen elektrik motoru devreye girdi ve aracı hızlandırmaya başladı ta ki aracın hızı motor için verimli denecek devir aralığına çıkana kadar.

    bu nedenle hibrit otomobillerin en büyük avantajı ve en çevreci yanı şehir içi yoğun trafikte ortaya çıkmaktadır. otomobil uzun yoldayken zaten dur-kalk yaşanmaz, motor en verimli olduğu aralıkta çalışır ve hibrit otomobilden bir kazanç elde edilmez. ama yoğun şehir içi trafikte fren ve dur kalk kayıpları çok yüksek olacağı için hibrit motorlar şehir içinde de sanki şehir dışında otomobil kullanıyormuşsunuz gibi tasarruf ve çevrecilik sağlarlar.

    bu nedenle ben devlet olsam, taksilere ötv indirimi sağlayacağıma ötv ve kdv'yi bütün taksiler için sıfırlar istanbul'da da taksilerde hibrit motor kullanımını zorunlu kılardım.

  • bir aydır yazayım diyorum. yok arkadaş yazamıyorum. aslında tanımlayamıyorum desem daha doğru olur.

    çocuğu eline verdiklerinde hemen anlamazsın baba olduğunu diyorlardı. aslında anlaşılacak bir şey yok. tamamen doğal bir şekilde bambaşka bir hale bürünüyorsun.

    ne oluyor diyorsanız; mesela doğduğunun ilk günü bütün gün bakıyorsunuz evladınıza. sıkılmadan, yorulmadan. öyle bakıyorsun. yapabileceğin bir şey de yok aslında. derdi annesiyle onun, ama bakmaktan kendini alamıyorsun.

    annesini emdi mi? karnı doydu mu telaşı başlıyor. sonraları gazı çıktı mı uykusunu aldı mı telaşı başlıyor. hele bir de hastalanırsa falan insanın içi parçalanıyor. yanınızda olmasa da kokusunu duyuyorsunuz. arada bir resmini açıp bakıyorsunuz. gün içinde annesi aranıyor bir kaç kere.

    baba olmak önceliklerini değiştiriyor insanın. para harcarken "bu gerçekten gerekli mi?" diyorsunuz, diğer taraftan onun bir ihtiyacı varsa fiyatına bile bakmıyorsunuz. aylardır, yıllardır yapmaktan zevk aldığınız şeyleri geride bırakıyorsunuz. en azından bir süre. o süre ne kadar bilemiyorum. bebek bakıcılığı rolüne alışsam iyi olacak.

    kısacası başka bir hale bürünüyorsun. varlığını devam ettirmesi için annesine babasına muhtaç olan bir varlığın sorumluluğu biniveriyor üstünüze bir anda. bu durum ister istemez kendini sorgulamana da neden oluyor. geleceğimden emin miyim? ileride çocuğumun isteklerini karşılayabilecek miyim? ona iyi bir gelecek sunabilecek miyim? bu sorular içini yemeye başlıyor.

    benim için hayat şimdi başlıyor. iliklerime kadar hissediyorum bunu. resmen bir milat bu. güzel bir his ama bir yandan da altından kalkmak için olgun olmak gerekiyor. sadece maddi olarak değil mental olarak da hazır olmak lazım. velhasılı "çocuğum olsun çok tatlıaaaa" diyerek bu işe girilmez. gerçekten sorumluluk sahibi olmak lazım. bakalım ben becerebilecek miyim?

  • bu suriyelilerin hakkından gelse gelse urfa toplumu gelir. adamlar zamanında peygamber yakmaya çalışmış amk.

  • insanlarin cocuguna hic gofret alamamasinin ne demek oldugunu bilmeyen, tahmin edemeyenlerin; onlarin neden bim'den alisveris yaptigini(zorunda oldugunu) anlayamacagi asikar. bim reklam yapmaz; bim isikli, albenisi cok yuksel olan market raflari, urunler kullanmaz. bim sadece urettirir ve satar. bu yuzden de ucuz. ve bu yuzden de, gelir seviyesi dusuk insanlar tarafindan tercih edilir. kusura bakmayin ama, gucumuz buna yetiyor. midemiz de.