hesabın var mı? giriş yap

  • ulaştırma, denizcilik ve haberleşme bakanı binali yıldırım'ın beyanatı;

    şöyle diyor; "marmaray açıldı halkımızın yüzde 80'i memnun. açıldıktan sonra arıza oldu, yüzde 20'si memnun. sonuçta yüzde 100'ü memnun"

    görüldüğü gibi 80+20= 100 sonucuna ulaşmıştır. gerçekten dahice bir çıkarım.

    link:

  • ege (6) ve ilay (4) akşam saatinde çok gürültü yapmaktadır...

    baba: ya kafa ütülediniz, adam gibi oynamayı bilmiyorsunuz hiç!
    ilay: adamlar oyun oynamaz!
    baba: neden oynamasın, annen ve ben sizinle oyun oynamıyor muyuz?
    ilay: siz adam mısınız?!?

  • parantez içinde komedyen yazmasa, insanların komedyen olduğunu anlamayacağı bir isim. acaba bunun için ekşi sözlük'e ne kadar para verdi? parayla bu işler çözülüyorsa parasını verelim mizahı bıraksın. yapmış olduğu işleri beğenen birilerinin olması, bu ülkeden bir şey olmayacağının göstergesidir. kendisine güleceğime duvara baksam "sıvacılar sıva yapar, yeter artık ahmet çakar" cümlesi aklıma gelir daha çok gülerim.

  • shakespeare araştırmacılarının ve sevenlerinin içini kemir kemir kemiren bir sorun öbeğidir macbeth'teki üçüncü katil. durumu özetlemek gerekirse, macbeth, banquoyu ve fleance'ı öldürtmek için iki katil ile anlaşır. fakat öldürme sahnesinde, (perde 3, sahne 3) içeriye üç katil girer.

    birinci katil bu duruma pek şaşırır ve "kim gönderdi seni yanımıza" gibi bir soru sorar ortaya. üçüncü katil buna kısaca "macbeth" diye yanıt verirse de, tek marifetinin bu olmadığı kısa sürede anlaşılır. nitekim üçüncü katil ne hikmetse, banquo'nun saray kapısına nasıl gittiği konusunda ayrıntılı bilgilere sahiptir ve bu sayede suikastin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynar. banquo'yu tanıyıp diğerlerine gösteren ve fleance'ın kaçtığına işaret eden de yine odur.

    işin ilginç tarafı, üçüncü katil, diğer ikisi ile birlikte parasını macbeth'ten almaya da gelmez. yani, bütün oyun boyunca yalnızca bu sahnede görülür. peki shakespeare salak mıdır ki, tek sahnede görünüp iki laf edecek bir karakter yaratsın, ucunu da hiçbir yere bağlamasın? hatta sırf bu karakteri oynatmak için bir de oyuncu tutsun?

    şimdi geliyoruz işin spekülasyon tarafına:
    - en basit teoriye göre, üçüncü katil, macbeth tarafından diğer ikisinin hareketlerini izlemek üzere görevlendirilmiş bir uşaktır, yani katil uşaktır.
    - daha dramatik bir teoriye göre, üçüncü katil aslında macbeth'in ta kendisidir. diğer iki katile güvenmediği için kendisi de katil kılığına girerek aralarına karışır. o kadar bilgi sahibi olmasının nedeni de budur. o yüzden de sonradan para istemeye gelmez.
    - işleri çetrefilleştirmek isteyenler, üçüncü katil'in lady macbeth olduğunu iddia eder. demir lady, kocasının işleri yüzüne gözüne bulaştırmasını engellemek için böyle bir yola sapmıştır.
    - en uçuk "teori" ise (teori değil de bir hikayenin konusu bu aslında), 1980 yılında anne lear tarafından yazılan ve with sherlock holmes through time and space başlıklı derlemede yer alan the adventure of the global traveler adlı kısa öyküde yer alır. buna göre, sherlock holmes ile birlikte şelaleden düşen profesör moriarty aslında ölmez, bir zaman makinesi ile geçmişe gider, fakat bir aksilik olur ve (bozuk bir zaman makinesi ile birlikte) shakespeare'in tiyatrosunun ortasında, tam da macbeth'in ilk sahneye konduğu anda ortaya çıkıverir. birinci katil'in sorduğu "kim gönderdi seni buraya?" sorusu o yüzden şaşkınlık içerir, karşılığında gelen "macbeth" yanıtı da aslında "aa macbeth oyunu bu" şeklinde bir anlam ifade eder. sonradan nerede olduğunu anlayan (ve bir shakespeare fanatiği olduğunu öğrendiğimiz) moriarty ise, zekasını ve hafızasını işleterek, üçüncü katil rolünü baştan sona ezbere oynar. shakespeare ise, macbeth piyesini bu olay sonrasında değiştirerek üçüncü katil karakterini oyuna dahil eder. (bunun arkasından moriarty bir de soru sorar sherlock holmes'a: "üçüncü katil rolünü ben ezberden okudum, shakespeare ise benim sözlerimi alarak bu rolü yazdı. o zaman üçüncü katil'in repliklerini kim buldu?")

    bütün bu teorilerin hangisinin doğru olduğu bilinemez, ancak en akla yakın gelen, shakespeare'in gerçekten de unuttuğu bir repliği söyletmek için geçici bir çözüm olarak üçüncü katil karakterini son anda yarattığıdır. bunu oynamak için de seyircilerden birini veya sonraki sahnelerde yer alan aktörlerden birini seçmiş olması yüksek ihtimaldir, bu nedenle de sonraki sahnelerde üçüncü katil görünmez.

    tabii bu sorunun ayrıntısını shakespeare uzmanlarına* danışmak gerekir...

  • haluk bilgineri cok severim, cunku muazzam bir oyuncudur.

    ancak aldigi odul emmy degil, international emmy'dir. sponsorlarindan biri de ay yapim denilen sirkettir. daha once de dandik bir dizi almisti bu odulu bizden.

    kendisinin yine onore edilmesine sevindim. ama yineliyorum, aldigi odul ile emmynin bir alakasi yoktur. emmy zaten eylulde sahiplerine verildi.

    edit: valla bircok kisi kufurler etmis, sayip sovmus dandik bir odule dandik dedigim icin. kara sevda diye bir sey saha once odul almis bu torende. gecen sene, bakin gecen sene, tekrarliyorum henuz gecen sene, soz diye bir tv seyinden tolga saritas diye biri ayni kategoriden aday olmus. kim oldugunu maalesef tanimiyorum.

    haluk bilginer bir ustadir. kariyeri ve oyunculugu iemmyde aldigi bir odul icin tebrik edilecek seviyede degil, cok daha buyuktur. adamlar game of thronesun son 2 sezonki dandik yonetmenleri odul aldi diye bu odul torenini ovmeye calisiyor resmen.

    umarim kendisini daha bircok odul toreninde goruruz.

  • insanlar kendisinden nefret ediyorsa, dönüp kendisine baksın.

    fatih terim'in kızı diye, yahut babası zengin diye kendisinden nefret ettiğimizi düşünenler var. amk bu "zengin nefreti işte, kıskanıyorlar :(" fikrini ilk ortaya atanı evire çevire dövmek lazım.

    fatih terim'e en yakın örnek, mustafa denizli. neden selin denizli'den nefret etmiyoruz? onu geçelim, sözlükçe en antipatik ünlü yarışması yapılsa ilk üçe girecek hülya avşar'ın kızından niye nefret etmiyoruz? o kadar olayı kavgası bilmemnesi oldu. "yazık çocuğa sefil oluyor" ekseninde yorumlar dışında yorum çok nadir geldi. nil karaibrahimgil neden suavi karaibrahimgil'in kızı, yahut selami karaibrahimgil'in yeğeni değil de, nil karaibrahimgil? yahut neden "serdar erener'in karısı" diye anılmıyor? moda sektöründen örnek verelim, ivana sert dediğin sıradan bir mankenken şimdi modacı oldu. neden yurdal sert'in eski karısı değil de, yurdal sert ivana sert'in eski kocası? buse terim neden seren serengil'in öztürk serengil'in kızı olmaktan sıyrıldığı kadar bile fatih terim'in kızı kimliğinden sıyrılamıyor?

    şüphesiz ki, buldumcuk, görgüsüz ve ne oldum delisi olmasaydı, kendi çapında bi başarı elde edip bunu başarabilirdi. henüz çok geç değil belki bunu aşar. ama hiç zannetmiyorum. zira bikaç sene sonra kendisini fatih terim'in kızı yerine x'in karısı şeklinde tanımadıkça, bundan kurtulacak gibi değil. birilerinin bir şeyi olmadan bir şey olabilecek bir insan olsa, emin olun olurdu.

  • bu eyleme engel olamıyorum ben. televizyonda ne olduğu mühim değil. o an japon televizyonu olsa kitlenirim.

    siparişimi veririm sonra bakkal amca siparişimi yerine getirmek için hareketlenir. o, büyük plastik kaşığıyla 100 gram fıstığımı koyarken ben ekrana kitlenirim. ki genelde televizyon, tezgahın tam karşısında tepede durduğu için boynumu geri geri giden şöför gibi yapıp öyle bakarım. bakkal isteğimi verdikten sonra ben televizyona bakarak parayı uzatırım, bakkal da parayı alırken bir yandan televizyona bakar. ikimizin de dünya umrunda değildir.. öyle televizyona bakarız. hatta bakkalda yancı bir üçüncü var ise bu eylem üç kişilik bir şenliğe dönüşür. bakkalın dışından gören üç tane adamın yukarıdaki bir noktaya mal mal baktığını görüp adımlarını hızlandırır. çünkü nöbet onundur. o da alışverişini yapana dek tvye kitlenecek ve bu ulvi görevi diğer arkadaşına devredecektir.

  • bize müstehak olan durumdur. isterse akp gitsin, chp gelsin. chp gitsin, abc gelsin.

    vergisinin nereye gittiğini sorgulamayan, devleti bir kamu organizasyonu değil başka bir şey olarak gören toplum asla ilerleyemez.

    bizi kıskanıyorlar dedikleriniz bu dediğime taaa magna carta'da (m.s. 1215) başladılar.