hesabın var mı? giriş yap

  • allah başka dert vermesin dedirten açıklamadır. adam oyuncu olmuş yani bu sektörün içinde ama filmler(diziler) başlamadan önce yer alan uyarı işaretlerini yorumlayamaz halde. +13, +18 gibi ibareler varsa o filmi salonda izlemezsin olur biter.
    edit: "atv mi bu öyle işaretler yok" diye mesaj yazan cahil şahsiyete itafen; filmin isminin altında hangi kategöride ise onun ibaresi vardır. şöyle görsel

  • ingiltere'de anglikan kilisesinin saptırılmış dini yönlendirmelerinden bıkan bir takım insan inanç sisteminin sadeleştirilmesini arzu etmiş, yani ingilizce söylemiyle purification istemişlerdir. inancın tanrı ve insan arasında olması gerektiğini ve kilisenin bu konuda çok fazla söz sahibi olmasının inanc ve ibadeti samimiyetten uzaklaştırdığını düşünmüşlerdir. puritan ismi de anlaşıldığı üzere pure / purify kelimelerinden türemiştir. bu insanlar dini özgürlüklerini aradıklarından ingiltere'den amerika'ya göç etmişlerdir. new england dediğimiz oluşum gerçekleşmiştir.

  • suriye iç savaşına taraf olup, kafa kesen teröristlere silah göndermenin ülkemize menfaati ne onu da bir söyler misiniz?

  • bir de utanmadan hâlâ "25 yıldır o cemaatin içindeydim, bir zararını görmedim diyorsun." daha nasıl bir zarar göreceksin, evladın öldü evladın. beynine vurasım var!

  • 4 yaşından daha büyük değilim. diş hekimi annem, ben küçük olduğum için evimizin bir bölümünü muayenehane olarak kullanıyor. bir gün yaşlı bir dede geliyor. elma şekeri yanaklarından yaşlar akıyor, belli ki çok ağrısı var. annem hemen gerekenleri yapıyor, ağrısını dindiriyor. ama dedenin gözleri kurumak bir yana, barajlar dolduruyor. çocuk aklımla çözemiyorum n'oluyor, acaba o da diğer hastalar, çocuklar gibi korkudan mı ağlıyor. peki neden gözleri-yaşları yerde, anneme dualar mırıldanıyor? sonradan öğreniyorum tedavi bedelini ödemeye gücünün yetmediğini. ve hatırlıyorum, yine gözleri yerde, bana, sattığı elma şekerlerinden verdiğini. ve unutmuyorum, ertesi sabah, ertesi hafta, ve onun da ertesi haftalar, kahvaltıda o dedenin köyünden gelen kar beyaz yumurtalar yediğimizi.

    aradan bir sene kadar geçiyor. televizyon izliyoruz. dışarısı kar fırtına. kardan adam yapmak için havanın az biraz durulmasını beklerken biz, kapı çalınıyor. kapı açma heveslisi ben, uça koşa kapıyı açıyor şaşkınlıkla bakıyorum. "aa o dede", yanaklarından tanıyorum. ellerinde yine elma şekerleri, bembeyaz köy yumurtaları. ama bir şey daha var bu sefer; bir çok insanın ödeyemeyeceği, kimisinin de ödeyebileceği halde, dişlerini yaptırdıktan hemen sonra kayıplara karıştığı için ödeyemediği o parayı, ak dede, pembe yanak dede, elma şeker satan, köyünden gelen yumurtalardan torunlarına üç-beş arttıran dede, gece gündüz demeden çalışıp, belki biraz daha ağarıp, biraz daha kızarıp biriktirmiş, parayı anneme uzatıyor. gözleri hala annemin gözleriyle buluşamıyor. ağlayacak gibi oluyorum, boğazımda yumruk var, beceremiyorum. anneme bakıyorum, gözlerinde renkler, resimler, kelimeler; ha düştüler, ha düşecekler. "ama ben o parayı sana helal ettiğimi defalarca söylememiş miydim ah amcacım" diyen annem değil, annemin sesi bu değil.

    hala elma şekeri yerken bir tuhaf olurum.

  • mülakatına girdiğim burstur. bundan sonra mülakata girecek arkadaşlara yardımcı olması için mülakat hakkındaki düşüncelerimi yazmak istedim. öncelikle ben mühendislik programı öğrencisiyim ve doktora bursuna başvurdum. mülakat ekibi 5 kişi idi. bir tanesi amerikan konsolosluğundan görevli, 3 tanesi benim bölümümden profesörler ve 1 tanesi de fulbright türkiye ofisinden bir görevli. mülakat tamamen ingilizce geçiyor. mülakat 15 dakika sürüyor. biraz resmi giyinmenizde fayda var, fakat takım elbise giymenin gerekli olduğunu düşünmüyorum. soru tiplerini 3'e ayırabiliriz:

    ilk olarak, şu anda hangi konularla ilgilendiğin, kendi alanının dışında hangi konulara ilgili olduğun gibi sorular soruluyor. hangi research alanında ilerlemek istediğin, iyi bir researcher olup olamayacağın ile ilgili sorular soruluyor diyebilirim. bu soruları mülakat ekibindeki 3 tane hoca soruyor.

    ikinci olarak neden fulbright bursunu almak istediğin, türkiyeyi amerikada nasıl temsil edeceğin ile ilgili sorular soruluyor. amerikada araştırma ortamına nasıl faydalı olacağın ile ilgili sorular da soruluyor. ayrıca türkiyedeki güncel olaylarla ilgili düşüncelerini de isteyebilirler. bu soruları genelde konsolosluk görevlisi soruyor. akıcı bir ingilizce ile konuşmak mülakat için faydalı olacaktır.

    son olarak da doktoranı neden amerikada yapmak istediğin, döndüğünde türkiyeye ne gibi hizmetlerin olabilir gibisinden sorular soruluyor. bu kısmın da konsolosluk görevlisinin kontrolünde geçtiğini söyleyebilirim. mülakata gitmeden önce bu konulara biraz hazırlanmak faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

    yardımcı olabildiysem ne mutlu.