hesabın var mı? giriş yap

  • genellikle altında art niyet bulunan sorudur. karşıdaki kişiyi "sen üniversiteyi nasıl kazanmışsın ki" şeklinde iğnelemeye çalışır soruyu soran üniversite okumamış şahıs.

    -hangi bölümde okuyorsun sen?
    +makine mühendisliği?
    -2 yıllık mı ?
    +... evet 2 yıllık
    -2 yıllık mühendislik mi olur ya?
    +yarrağım o zaman neden soruyorsun?

  • hakikaten irice bir yürek gerektiren eylem. bundan tiksinen adamın sevgiden ne anladığını merak ediyorum açıkçası. kadın olsun, erkek olsun fark etmez.

    bir yıl sonra: başlık başa kalmış... işbu entry uçup gidene cevab idi.

  • evliyken başkasına aşık olan erkek veya kadın, arkadaşının karısına veya kocasına da aşık oluyor mu, birinci derece akrabasına aşık oluyor mu?
    cevap hayırsa insanı hayvandan ayıran aklın varlığı ile kendisine çizdiği sınırlar içerisinde kalabiliyor demektir.
    evli erkek veya kadın başkasına ilgi duyduğunu hissettiği anda kendini geri çekmeyi frenlemeyi bilmeli.
    evliliğin kötü gitmesi sana bu fren mekanizmasını kaldırma hakkı vermez. evlilik ne olursa olsun sadakat temellidir. evliliğimi nasıl daha iyi hale getiririm veya nasıl sonlandırırımı düşünmekten başka çareniz yok.
    durumu türk kadınına indirgeyip ajite etmek de yersiz.

  • dedesini ve babasını kanserden kaybetmiş biri olarak hiç ama hiç üzülmediğim durum. ne üzüleyim lan? adam ın elinde kaç kişinin kanı var.

    sırf babamla aynı hastalığa sahip diye bir sürü gencin ölüm emirini veren birine üzülmem. sırf bu nedenle üzülen de gerizekalının önde gidenidir. ülke olarak neye empati duymamız gerektiğini bir türlü öğrenemedik.

  • gezenden, gezdiklerini paylasandan zarar gelmez. birakin anlatsin. onun bunun dedikodusunu yapacagina, birilerini cekistirecegine gezsin de anlatsin.
    siz de her skten rahatsiz olacaginiza cikin biraz temiz hava alin da rahatlayin, mesgaleler, hobiler bulun. boyle abuk subuk seyleri kafaniza takip, huzursuzlanmakla gecmez hayat. hayir sadece kendinize olsa zarariniz eyvallah, sizin gibi rahatsiz tipler geberseler umrumda degiller de, kiskancliklariniz, kara ruhlariniz yuzunden elinize firsat gectiginde zarar da veriyorsunuz dogru duzgun insanlara.

  • oğlum ben senin babanım. eve gelirken bir rakı birde karpuz al. merak etme parasını vereceğim ama karpuzu beğenmezsem parasını vermem ona göre seçerek al. geç kalma.

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.

  • bankaların kredi kartı sisteminden kâr elde etmesini sağlayan kişilerin yaptığı eylemdir.

    kredi kartı, bankaların alışveriş için verdiği ve nakit ödemeden alışveriş yapmanızı sağlayan bir finans aracıdır. banka kartından temel farkı ise kartlara özel kampanyalar ve taksitle alışveriş yapabilme imkanı tanımasıdır.

    çeşit çeşit finansal araç vardır günümüzdeki sistemde ama bilmeniz gereken tek şey emeksiz yemek olmadığı ve olmayacağıdır. mesela,

    karşılıksız para basılarak iç borç çevrilirse, veya banka ya da özel şirketler kurtarılırsa o aslında sizin cebinizdeki paranın değer kaybetmesi demek olur ve enflasyon yaratır. enflasyon bir bakıma devletin vergilerle alamadığını aşırı borçlanmayla almasına benzer.

    bu sadece bir örnekti. kredi kartı da buna benzer. kazancınız kadar harcadığınızı düşünelim. kredi kartlarının birçok avantajından faydalanıyorsunuz demektir. özellikle son zamanlarda güçlü enflasyona maruz kalan türk lirası karşısında 6/12 ay taksite alışveriş yapma imkanı sizin enflasyon üzerinden kazanç sağlamanız demektir.

    ya da akaryakıt veya market kampanyalarını ele alalım. çoğu zaten yapmak zorunda olduğunuz bu harcamaları kredi kartıyla yapınca kampanyasına göre ekstra bonus kazanıyorsunuz. önceki maddeden farklı olarak burada pazar payını artırma açısından özel şirketin de pazar payını artırma şansı oluyor ama yine de sizin bu işten kazancınız var.

    en başta da dediğim gibi finansal enstrümanları çeşitlendirmek tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. ama tek bir basit gerçek var ki o da katma değer üretimi olmadığı sürece herkesin kazanmasının imkansız olmasıdır.

    bu gerçekten hareketle şu soruyu soralım.

    kredi kartı borcunu eksiksiz ödeyen biri olarak ben kazanıyorum, banka kazanıyor alışverişi yaptığım şirket kazanıyor. mesela akaryakıt şirketi bana bedava akaryakıt vermek zorunda kalıyor.

    iyi de bu akaryakıtın parasını kim ödüyor hiç düşündünüz mü?

    banka ödese, bir yerden sonra kampanya düzenlemeyi bırakırdı. yakıt şirketi ödese bu adam deli mi bedava akaryakıt dağıtsın?

    işte bu akaryakıtın parasını başlıktaki eylemi yapan arkadaşlar ödüyor.

    sistem şöyle işliyor. kredi kartını kullanmayı bilmeyen arkadaşlar borcunu ya eksik ödüyor ya da asgarisini ödüyor. böylece borcuna piyasa normalinin üzerinde bir faiz işliyor. ne kadar faiz işleneceğini ise tcmb belirliyor. her ortalama fonlama faizi değişikliğinde tcmb bu faizleri yeniden belirliyor.

    kısa vadede bu borç birikmesi bankaya kâr ettirmez ama borçlanma faizi ile birlikte borç günün sonunda ödendiğinde kâr ettirir. burada önemli olan borcun faiziyle birlikte ödeneceğinden emin olurken, uygulanabildiği kadar yüksek faizi uygulayacak sistemi kurabilmektir. işte asgari ödeme gereksinimi burada devreye girer.

    bankaların en sevmediği kredi kartı müşterisi sırasıyla,
    asgarisini bile ödeyemeyip takibe düşen < kart borcunun tamamını vadesinde düzenli ödeyen < sürekli asgarisini ödeyip borcuna faiz bindiren ama bir süre sonra borcunu kapatan müşteridir.

    yani genel kanının aksine, kredi kartı borcunu düzenli ödeyen müşteriyi bankalar sevmez. hele hele aylık ortalama ödemesi kart limitinin yarısı bile etmeyen müşteriyi hiç sevmezler. eğer limite yakın aylık ortalama harcamanız varsa arayıp limit artıralım mı derler veya saçma sapan kart kullanım ücreti keserler ve size haber vermezler. fark ederseniz arayıp iptal ettirmeye çalışırsınız.

    onun da hikayesi ilginçtir. siz kart borcunuzu sektirmeden ödeyip, bir de bütün bonus kampanyalarından faydalanan bir tipseniz banka size aidat keser. ararsınız, iptal ettirmezler. siz de madem öyle kartı iptal ediyorum dersiniz. zaten buna ısrar etmeyen bankanın da istediği budur. adamlar sizden alenen zarar ettiği için kurtulmak istiyorlar. bunun için de kart aidatını kullanıyorlar.

    tabii her aidat olayı böyle değil. kimi kesildiğini fark etmiyor ve ödüyor. bu kişilerden gelir elde etmek için herkese aidat kesiyorlar. arayıp itiraz edenlere bonus yüklüyorlar.

    bddk bu yüzden kredi kartı aidatlarıyla ilgili net bir karar veremiyor. ne tamamen ortadan kaldırabiliyor, ne de bankaların suistimal etmesini engelleyebiliyor.

    asgari borç ödeme zorunluluğunun nedeni ise sistemin patlamasının önüne geçebilmek. asgarisinin bile ödenmemesi hem sizin kredi sicilinizi bozup diğer bankaların da size kredi/kredi kartı vermemesine yol açıyor, hem de asgarisi bile ödenmeyen borcun dünyanın faizini de bindirsen geri ödenmeme riski asgarisi ödenene göre daha düşüktür.

    özetle banka ister ki, sizin borcunuz sürekli artsın ve ona faiz bindirsinler ama siz hiçbir zaman borcunuzu ödeyemeyecek hale düşmeyin, yani en azından asgarisini ödeyin. bu yüzden, işi gücü olmayan kimselere kredi kartı kolay kolay verilmez. aylık sabit geliri olan beyaz yakalıya ise rahat rahat verirler. borçlansın ki gelecekteki gelirinden de banka kazanabilsin.

    bu zamana kadar dolar bol, türk lirası değerli ve faizler düşüktü. bu nedenle para değersizdi. ama artık faizler yükseliyor, yakında işsizlik de artacak. dolayısıyla bankaların ölmeden borcunu ödeyebilecek müşterileri de azalacaktır. bunun önüne ise sadece artan gecikme faizleriyle geçemezler. hatta ancak asgarisini ödeyebilen insan gecikme faizi arttı diye bu kötü alışkanlığından da vazgeçmez.

    bu nedenle aslında gecikme faizleri arttıkça,

    1) kartla taksit opsiyonlarının kısıtlanması: zira enflasyon arttıkça banka kur farkından zarar edebilir.

    2) bonus kampanyalarının azalması: hem işsizliğin artışı, hem pazarın küçülmesi nedeniyle ne firmalar ne de bankalar bonus kampanyasına ihtiyaç duyarlar, en azından daha az duymaya başlarlar.

    3) en önemlisi, harcama kontrolü olmayan kart müşterilerinin borç ödeyememe riskinin ekonomi stagflasyona girdikçe yükselmesi

    gibi nedenlerden ötürü asgari ödeme tutarlarının düşük faiz ortamlarının aksine yükseltilmesi gerekecektir. öte yandan bu adım zaten daralan tüketim nedeniyle hem vergi gelirlerinde hem de halkın mutluluğunda bir azalmaya yol açacağından dolayı uygulanması yerel seçimlerin sonrasına bırakılabilir.