hesabın var mı? giriş yap

  • tweet

    kapak gibi cevap vermiştir. şimdi aktroller ve bunların siyasi kanadı düşünsün. hahahahha

    --- spoiler ---

    1-kıymetli dostlarım, öğle saatlerinden itibaren kaldığım mekandan yetkililerle beraber ayrıldım. şu an kaldığım mekana, ailemin yanına geri geldim. hakkımdaki iddiaların yoğunluğu nedeniyle karşılıklı sohbette bulunduk.

    2-şahsım hakkında herhangi bir ınterpol kararı olmadığı için, tüm herkes gibi ülkelerinde misafir olarak bulunduğumu söylediler. hakkımda birçok suikast ihbarı olduğunu bana ilettiler, hepimizin bildiği gibi.

    3-ülkeden ayrılmamda veya ülkede kalmamda herhangi bir sorunun olmadığını da bana ilettiler. aydınlık gazetesi’nde yazan sat timlerinin ve mit timlerinin yaptığı operasyonla yakalandığım asla doğru değildir.

    4-zaten ben uluslararası hukuka göre aranan bir kişi değilim. bu sebeple yüce devletimizin bana resmi bir operasyon düzenleyebilmesi de mümkün değildir. her normal insana davrandıkları gibi bana da kibar bir şekilde davrandılar.

    5-süslü sülü, benim ahiretliğim, derin mehmet, pelikancılar, ve diğer zevatın tamamı; bizde söz namus. eğer ölmez sağ kalırsak, bu hikayeyi tamamlamaktan geri durmayacağız.

    6-tabi ki bu süre zarfında gereği eğer yapılmazsa, yapmayanlarla ilgili söyleyecek sözlerimiz de elbet olacaktır. beni sevdiği için dua edenlere, beni sevmediğinden dolayı sadece çocuklarıma ve aileme iyi dilek dileyenlere tüm kalbimle teşekkür ederim.

    bir umuttur yaşamak
    --- spoiler ---

  • trt'de yayınlanan teşkilat adlı dizide, akp'nin suriye politikasını eleştiren genç kesimlere 'okkalı' bir cevap verilmiş. daha doğrusu diziyi yapan kekolar bunun okkalı olduğunu düşünüyorlar.

    özetle dizide bir karakter, "suriye'de ne işimiz var?" diye bir soru soruyor. diğer karakterler de "her masada varız, sen rahat ol" gibi aptal saptal ifadelerle genç karaktere yanıt veriyor. hatta bir yerde "döverim ben bunu" falan diyor bir karakter.

    fakat bu soruya verilen cevaplar da akp'nin "yalan üretim merkezi" videosunda olduğu gibi, sorunun altında kalıyor.

    kaynak

    bravo trt, bizim vergilerimizle bize saldırmaya devam et.

    sevgili akp, z kuşağını ve diğer genç kesimleri böyle kazanacağını zannediyorsan çoktan siki tutmuşsun ama haberin yok.

  • benim için filmlerdeki iyi yemek sahnesi o yemeği canımı çektirtebilmesi ile belli olur. bu tür sahnelerden iyi çekilmiş iki tane a clockwork orange'da var.

    --- spoiler ---

    birincisi alex'in "home"'a ikinci kez gittiğinde üzerinde kadın elbisesiyle cam masada oturup makarna (sanırım makarnaydı) yemesi.

    ikincisi ve çok daha iyisi yine alex'in filmin sonunda hastanede yemek yiyemez haldeyken sağlık bakanı (adalet bakanı da olabilir, yine emin değilim) tarafından yemeğinin yedirilmesi.

    --- spoiler ---

  • "neden ?"

    aklımda sadece bu sorunun dönüp dolaşmasını sağlayan bir işkencedir bu...

    "neden ?"

    hala içimde bir yerlerde dağınık bir şekilde duran tüm o özlem, sevgi, aşk kırıntılarını kalbime gelişi güzel tekrar saçan bu telefon neden ?

    işte yine o ses...tüm "hayır"’ların "evet" gibi geldiği, telefonun bir yanından girip öteki yanından çıkarak sımsıkı, ama sımsıkı sarılma isteği uyandıran o ses.

    nedendir bu aramak ? herşeyi mahveden sen.. aldatan ve çekip giden sen...bir türlü sana yetemeyen “beni” tekrar aramayı düşünmen neden ?
    yıllar sonra, bir kez daha, herşeye rağmen tekrar deneyelim dediğim zaman arkanı dönüp de “bu eleman kenarda dursun...şööle bi etrafa bakalım..daha iyisi var mı acaba ? ” diye başkalarıyla denemeyi isteyen sen; herşeyi ikinci kez elinin tersi ile ittikten sonra bu ağlamaklı ses neden ?

    yine denedin ve yine mi olmadı ?
    kimseler sevmedi mi seni ya da sen umduğun gibi sevemedin mi ?
    seni sadece “sen” olduğun için seven,
    gözlerinin en içine “ben” gibi bakan biri daha çıkmadı mı ?
    umutsuz musun ?
    ya da ;
    mutsuz musun ?
    artık hiçbirşey eskisi gibi olamayacak karamsarlığı içinde yorgun musun ?

    eğer öyleyse ,
    ben” gibi olmuşsun.
    ne üzücü ki neler hissettiğimi anlar olmuşsun.
    “ne olurdu sanki yok etmeseydin herşeyi, ve ben en çok sevdiğim kadınla mutlu olsaydım” diyen ben gibi zamana mağlup olmuşsun.

    gördün mü bak ne kadar zor geçen zamanı geri döndürmek..
    ve o zamanla gidenleri tekrar yerine getirmek..
    ne kadar zor tekrar güvenmek..
    ve aslında ne kadar acı ilk fırsatta yine çekip gideceğini bilmek..
    ama daha kötüsü..
    belki de en kötüsü..

    ne kadar yazık seni bu kadar çok sevmiş olmak ve ilk görüşte seni seçmek.
    bir daha kimseyi bu kadar sevemeyeceğimi bilerek..

  • beşiktaş basketbol tarihinin en büyük efsanelerinden biri ve belki de en büyük (özellikle iyi demiyorum çünkü kendisi michael wright, sandro nicevic veya preston shumpert gibi üst düzey takımlarda oynayabilecek kadar iyi değildir fakat büyük anların oyuncusudur) yabancı oyuncusu. mangal gibi yüreği ve biraz da şansı sayesinde beşiktaş basketbol takımını adeta tek başına finale kadar taşımıştır ve de bu beşiktaşın basketbolda profesyonel zamanlardaki en büyük başarısıdır. geçtiğimiz yıl nispeten daha iyi bir kadrosu olsa da türk telekomda da aynı başarıyı yenilemiştir.

    her ne kadar daha fazla para kazanmak için beşiktaşı bıraktı diye bir çok taraftar ona kızgın olsa da, daha büyüğü gelene ve beşiktaşımı daha yukarılara çıkarana kadar khalidin benim gözümde ve gönlümde yeri bambaşka olacaktır.

    ayrıca beni bu entry'i girmeye iten başlıca faktör için:

    (bkz: 19 mayis 2005 besiktas ulkerspor maci)

  • bu filmi sevip beğenen yazarların nicklerini bir kenara not ediyorum. 29 mart 2009 yerel seçimlerinden sonra akp olur da yüksek bir oy alır, büyükşehirleri falan kazanırsa, seçim başlıklarını kontrol edip "bu parti nasıl bu kadar oy alıyor aklım almıyor, şokşokşok, bu ülke adam olmaz" yorumları yapan yazarları ayrıca not edip bu iki grubun kesişim kümesini alacağım, bu kümedekilerin yerini bi şekilde yerlerini tespit edip burunlarına yumiyum sokacağım o yazarların. böğürlerine piknik tüpüyle vuracağım, ayaklarının küçük parmaklarını ezeceğim.

  • iki gösteride de konu aynı gibi dursa da, cem yılmaz, olayı anlattıktan sonra "aslanın var olması zaten mucizenin kendisi değil midir? mucizeyi varlığında aramak varken neden çıkardığı seste arayalım?" şeklinde bir tespit yapmıştır ki ancak felsefe kitaplarında falan bulabilirsiniz, doğu da bu seviyeye anca aşağıdan bakar elini gözüne ışık gelmesin diye siper ederek.

  • sevginin tüm yaşamın anlamı olduğunu, insanı üzmenin günahla eşdeğer olduğunu, yaşamın çok değerli olduğunu anlaşıldığı yaş.
    ilk yirmi yılı hiç bir şey anlamadan aileye topluma kendini kanıtlamakla,
    ikinci yirmi yılı iş güç çoluk çocuk aile içi çatışmalarını idare etmekle,
    on yılı ise artık olgunlaşmak ve sevginin salt sevginin değerli olduğunu anlamakla geçer.
    elli yaşındaki insan artık önünde tüm gücüyle yararlı olabileceği en çok on ya da yirmi yılı olduğunu çok iyi bilir.
    ve arkasını dönüp baktığında geçen elli yılın hızından ödü kopar. önünde kalan yirmi yılında bu hızla geçeceğini çok iyi bildiğinden sevginin önemini anlar.
    mutlu olmanın, mutluluk vermenin yaşamın gerçek yüzü olduğunu gerisinin hikaye olduğunun farkına varır. ve yaşamında sevgiden başkasına yer vermez.
    kısacası elli yaşında olmak mutluluğa açılan kapının keşfedilmesidir.