hesabın var mı? giriş yap

  • " sadece annemlerin tanıdığı bir elalem var: sorumluluk sahibi, başarılı, becerikli. kimdir bunlar, nerede yaşarlar anlamadım gitti. "

  • (bkz: gelin arabası süslemek) kadar saçma.
    sırf gelenek diye, körükörüne yapılıyor bu saçmalıklar.

    bu geleneğin ve gelin arabası önü kesmeye çalışanların bitmesini diliyorum.
    bazen çığrından çıkıyor.
    benim arabamın kapısını açıp, torpidoya ve gelinin elindekilere saldırdılar.
    kovaladım.
    hareket ederken kaputa yatıp sileceklere asıldılar.
    ''koparırım bak. para ver!'' diye bağırıyordu it.
    bu fakirlik değil.
    bu gasp arkadaşlar.
    rızanızla olan bir şey değil.
    davul çalıp gürültü yapanlar da aynıdır benim gözümde.

  • bu taksicilik değil yalnız. anlatıldığı gibiyse yapılan gasp, hürriyeti tahdit, adam yaralama, yapan da haydut.

    edit: meth uyardı sağolsun, sadece bunlar değil. mala zarar verme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve hakaret de var. tck'da geçen tüm suçları işlemiş adam resmen.

  • yavaş ol şampiyon onu yapan kendi çocuğun bile olabilir. bu kadar değer vermeyin eşyaya.

    şimdi şöyle bir anımı anlatayım.

    üç kuruş fazla olsun kırmızı olsun deyip x markanın en janjanlı paketini aldım.
    araba kırmızı ışıl mı ışıl yanıyor. ilk arabam olması nedeni ile ayrı bir sevgi besliyorum ona.
    park ettiğimde mahallenin çocukları etrafına toplanır arabayı incelerdi. hatta tanımadığım
    insanların gelip satıyor musun fiyatı nedir? gibi sorularıyla karşılaştım. hafiften gururum okşanmadı değil.
    hayır bana ne oluyosa beğenilen araba ama g.tü kalkan ben. gerçi arabam hatchback di haliyle oda g.tü kalkık sayılır.
    neyse konuya gelelim. günlerden bir gün çok sevgili arabamın yanına doğru yaklaşınca arabada bir gariplik olduğunu fark ettim. iyice yaklaştım. arabanın sol tarafı boydan boya tabloya dönüştürülmüş.
    evet bildiğiniz tablo. bildiğiniz ev resmedilmiş, el ele iki çocuk, dereye benzer bir kazıntı, sonra bob abinin dediği gibi şurada bir ağaç olsun diye düşünülüp derenin kenarına ağaç yerleştirilmiş.
    derenin evin kapısıyla birleşmesi bir sürrealist çalışma gibi geldi bana.
    kan beynime sıçradı resmen. nasıl ya kim neden yapmış derken. komşunun 4 yaşındaki oğlu mehdi'yi elinde demir çubukla arabanın bir kaç metre ilerisinde gördüm. her şey anlaşılmıştı. bizim komşu ressamlığa heves etmiş bunu da benim arabam üzerinde denemiş.
    itiraf etmeliyim ki o yaşa ve ilk denemeye göre oldukça başarılır bir eser çıkarmıştı ortaya. çocuğa baktım dövsen dövülmez, sövsen sövülmez.
    sen mi yaptın sorusuna hayır cevabı aldım. ama elindeki suç aleti onu yalanlıyordu.
    neyse boynumu büküp arabaya bindim.
    sonra o çok sevdiğim arabanın komşu çocuğunun sanat sevgisinden daha önemli olmadığına kanaat getirdim. ertesi gün bizim ufaklığı yakaladım. bir daha yapacak mısın dedim, hayır abi söz yapmıycam dedi.
    ve bir daha da yapmadı gerçekten.
    bende bizim minik mehdi'nin hatırına onun eserini boyatmadım.
    araba perte çıkana kadar 4 yaşındaki sürrealist ressamın tablosuyla dolaştım.
    kim bilir belki de o kazadan sağ çıkmam kırmadığım o küçük kalbin duası sayesinde oldu.

    şimdi bir araba için sövüp sayan bu zat-ı muhtereme söyleyeceğim şey; eşyaya bu kadar değer verme.
    bir kaza geçirirsin gelen keşke mala gelseydi dersin.

    ve ayrıca kim bilir belki de bizim küçük mehdi ile komşu olmuşsundur ve o çizikler asıl tablonun sadece başlangıcıdır.

    edit:imla

    tanım: mahallenin dahi çocuğu

  • öncesinde benzer çalgılar yapılmış ve denenmiş olmakla birlikte günümüzde kullanılan şekliyle çelesta 1886'da parisli piyano ve armonyum yapımcısı auguste mustel tarafından icat edilmiştir. glockenspiel ile piyano mekanizmasının bir sentezi olarak metalofon çalgılar sınıfına girer. piyanoda olduğu gibi, klavye ile hareket ettirilen çekiçlerin kromatik düzende yerleştirilmiş metal plakalara vurmasıyla ses üretilir. hemen ardından ses ahşap rezonans kutularına ulaşır, zenginleşerek ve hacim kazanarak dışarı çıkar. glockenspiel iki oktav yukarıdan ses verirken çelesta silofonda olduğu gibi bir oktav yukarıdan ses verir. çalgının yumuşak ve büyüleyici ses tonuna gönderme yapan ismi fransızca semavi, cennetsel, ilahi anlamlarına gelen "céleste" kelimesinden gelir.

    çaykovski çelesta ile 1891 yılında paris'te karşılaşmış ve hemen rusya'ya bir tane gönderterek orkestra eserlerinde kullanmaya başlamıştır. çelestanın dünya çapında tanınmasını sağlayan meşhur eserini de bir yıl sonra yazar: fındıkkıran. ardından birçok besteci çalgıyı benimser ve eserlerinde kullanır. çelesta, kendine ait solo repertuvarı olmamasına karşın orkestra yapıtlarında oldukça sağlam bir yer edinir.

    zaman içinde piyano mekanizmasında yapılan yeniliklere paralel olarak çelesta da geliştirilmiş, boyutları genişlemiş, yapımında kullanılan malzeme ve alaşımları değiştirilmiş, önceden küçük olan tuşları da büyütülerek standart piyano tuşları kullanılmaya başlanmıştır. 1990'larda kuyruklu piyanolardaki klavye ve çekiç mekanizmasının eklenmesi çelestanın evrimindeki en büyük adımlardan biridir. geçmişte farklı çelesta yapımcıları da bulunmasına karşın günümüzde sadece yamaha ve schiedmayer çelesta üretimi yapmaktadır.

  • baslikta bircok yazarin guzelce aciklamis olmasina ragmen halen "pahaliysa kalitelidir" mantigi ile hareket edilerek alinan lüx tuketim urunleri oldugu saniliyor bu urunlerin. zaten ekonomi sizin sandiginiz gibi islemiyor. lux urun bile olsa pahalilandigi icin talebi artan pek sey yoktur. sadece pahalilanmasina ragmen talebi pek de degismeyen urunler olabiliyor.

    neyse giffen mallara gelecek olur ise, bu urunler aslinda asiri inferior mallardir ve fakir olmanin ne kadar zor oldugunu gozlerimizin onune sermektedir. fiyati artikca talebi artmaktadir ama sor bakalim neden artmaktadir? insanlar cilgin ya da mal olduklarindan degil herhal. talep artiyor cunku fakir adamcagiz zaten parasinin yarisini ekmege, patatese harciyordu karnini az cok doyuruyordu; kirk yilin basinda kiyma alip azicik et yiyebiliyordu. simdi patatesin ekmegin fiyati artar ise ne olur? bu adamin gelirinin bu temel gida maddelerine ayirmasi gereken orani artar. bu oran arttigi zaman et, kiyma falan komple hayal olur. doyabilmek icin daha cok patates, ekmek almak zorunda kalir cunku `fiyatlari artsa bile halen en ucuz gidalar bunlardir.`

    sonuc olarak buyuk ihtimalle gecmis yuzyillarda daha cok gorulen bir fenomen idi, gunumuzde ucuzun da ucuzu oldugu icin pek de yasanmasi olasi degil ama cok fakir ulkelerde imkansiz da degil.

    giffen mal olabilmesi icin bazi sartlari yerine getirmesi gerek urunun:
    1. bu urun inferior bir mal olmali (e mantiken, yoksa zaten adam almaktan komple vazgececek, eti almaktan vazgectigi gibi)
    2. bu urun yerine gecebilecek baska seyler olmamasi (ekmek yerine ne yesin adamcagiz pasta mi?)
    3. urune ayrilan para adamin gelirinin onemli bir bolumunu olusturmali, ama o kadar da onemli bir bolumunu olusturmamali ki ilk durumda az da olsa et met yenilebiliyor olsun. (ahaa, zurnanin zirt dedigi yere geldik. adamin ilk durumda pattes-ekmek ikilisi disinda az da olsa farkli seyler de tuketiyor olmasi gerek ki, pattes-ekmek fiyati arttiginda bu tukettigi diger seyleri tuketemez hale gelsin. eger adam zaten en basta sadece pattes-ekmek tuketiyorsa, ikinci durumda yapabilecegi tek sey daha az pattes-ekmek tuketmek olacaktir bu da giffen good olmadigi anlamina gelir.

  • kadınları bilinçli yahut bilinçsiz olarak aşağılamasından ötürü küfrü hiç sevmeyen bir birey olarak "ak porrrtininn daysınnı zikemmm" küfrüyle en azından pozitif ayrımcılık yapmasından ötürü takdir ettiğim velet.

    dayısını zikmek nedir amk ya hahahahahah

  • aynısını çarşaflı bir kadına söylerseniz yer yerinden oynar, hatta tutuklanırsınız.
    en seküler görünen insan bile iş türbanlılara gelince inanılmaz duyarlı oluyor. bu ikiyüzlülük olduğu sürece böyle sokakta gençlere laf söyleyecekler.
    sokaktaki türbanlı tacizini birçok kadın görmezden geliyor, bu da çok enteresan.