hesabın var mı? giriş yap

  • yukarıda bir arkadaş ismail milli takım alt yaş kategorisinde hiç forma giymemiş, skaldal yazmış. ben size bir örnek vereyim. fenerbahçe'nin göztepe'ye kiraladığı (bkz: emir ortakaya) bu sene göztepe'nin tüm maçlarına çıktı ve şuan taraftarın en çok sevdiği oyunculardan. bugün tr u19 maçında yedek oturtuldu. hayatında hiç profesyonel maça çıkmayan ts'li ali şahin yılmaz ise ilk 11'deydi. çünkü u19 hocası eski ts altyapı hocası. milli takımların genç kategorileri böyle pislik, kokuşmuşluk ve rezilliklerle dolu. ne bekliyosunuz?

  • benim icin mahsuru yok.

    show dunyasi mi lan bu lider karizmasi bekliyorsunuz ? basbakanin gorevi belli, onu yapacak. bunu yaparken sahip olmasi gereken en onemli sey "karizma" degil, "durustluk". en olmamasi gereken, ortaya ciktiginda gorevinin sona ermesi gereken sey ise "yalan".

    nasil bir lider profili varsa kafanizda bilmiyorum ama olmasi gereken rte'nin tam tersi.

  • amerikan northwestern university'deki araştırmacıların yaptığı bir çalışma, prefrontal cortex'in bir kısmının hasar görmesinin insanı daha inançlı hale getireceğini ortaya koyuyor.

    araştırmacılar, beyinlerinin bu kısımlarının zarar gördüğü hastalar üzerinde yaptığı çalışmada, hastaların, yeni fikirleri kabul etmede isteksiz olduklarını ve dinsel inanışlarında daha radikal hale geldiklerini gördüler.

    http://www.independent.co.uk/…western-a7722946.html

  • bu hikaye kıbrısda geçmis gerçek bir olay; yasli bir amca, eseginin üzerinde karayolunda seyretmektedir.
    bunu gören trafik polisleri, amcaya takilmak isterler ve durdururlar.

    polis: be amca, necin dakman golani?
    (golan: emniyet kemeri.)

    amca: dakmam be iste!

    polis: e bak gördün mu, simdi ceza keseceyik.

    amca: kes bakalim ne keseceysan da gidecem, acele isim var.
    polis: peki amca, cezayi sana mi yazalim yogsam esege mi?

    amca: ???

    polis: yani cezayi sana yazarsak bes milyon ödeycen, esege üç milyon
    ödeycen.

    amca: bana kes o zaman.

    polis: neden sana keseyon amca?

    amca: onun sicili temiz kalsin, polis yapcez onu !!!!

  • diğer büyük kedilerle karıştırıldığı için yaptığı iş büyük şaşkınlıkla karşılanan jaguar.

    jaguarlar dört büyük kediden biridir ancak karakteristik özellikleri ile diğer kedilerden çok farklıdır. öncelikle avını uzun veya kısa mesafeden kovalamaz. çok sık yağmur ormanlarında yaşamasından ve üstün kamuflaj yeteneğinden ötürü pusuya yatar ve tek sıçramayla avını yakalar. zaten jaguar kelime anlamı itibariyle avını tek sıçramayla yakalayan demektir.

    ayrıca büyük küçük fark etmeksizin diğer kedilerin hiçbiri gibi avının boğazına da sarılmaz. jaguar tüm hayvanlar arasında, kafatası büyüklüğüne oranla en yüksek güç uygulayabilen ikinci hayvandır.(birincisi benekli sırtlandır) bu yeteneğinden faydalanarak avının kulaklarının hemen üzerinden ısırarak kafa tasını kırar.

    son olarak, o gördüğünüz timsah, belgesellerde izlediğiniz nil timsahı değildir. zaten nil timsahı jaguarın yaşadığı coğrafya olan amerika'da da bulunmaz. o gördüğünüz caimandir. ağırlığı ortalama 70 kg olup, ağırlığı 140 kg'ye çıkabilen jaguar için standart avlardan biridir.

    avlanma sahnesi değerli ve ender görülen bir sahnedir çünkü jaguar çok iyi kamufle olan bir kedi olduğundan ve yaşadığı ormanlarda çok sık bir bitki örtüsü olduğundan, jaguar avına ender rastlanmaktadır. bu yüzden aslanlar, çitalar veya leoparlar gibi yüzlerce belgeseli bulunmaz. ana konusu jaguar olan zannedersem 4 belgesel var. bu da o belgesellerden biri olan 'der jaguar - das phantom des dschungels' belgeselinden bir kesittir.

  • lan o değil vidyonun 4:22 saniyesinde kadraja giren bir türbanlı abla var. vay nasını didim. mesele baklava mıymış? ben erkek halime o güruhun içine girmeye korkarım la... vazgeçmedi de baklava sevdasından... helal ablaya dicem o da bi garip olacak...

    not: la elitist diilim ha... fafori yemeğim hala kuru fasülye pilav. sonrasında çay gelince mutlu olan bi vatandaşım. ama hakket bu muhafazakarlık anlayışı çok ilginç bu coğrafyada. otobüste yan yana oturamazsın da burada baklava sevdasına... vay nasını la hakket.

  • insan davranışlarını aşağılık duygusu(aşağılık ve üstünlük kompleksi bu duygunun farklı yansımalarıdır) ile izah eden ve freud’un aksine kalıtımsal ve doğuştan getirilen mizaç özelliklerinden çok çocukken dış dünyadan alınan izlenimlerin etkisi altında davranışların gelişip ortaya çıktığını ve hayat boyu kişiliğin gelişiminin devam ettiğini söyleyen değerli psikiyatrist.

    insanların toplumsallaşma süreci çalışmalarının ana meselesi arasında yer alır. etrafta sıkça duyduğumuz “bu kusur bende olmasaydı, yeteneklerimi parlak şekilde gelişme olanağına kavuşurdum; ama ne yazık ki, böyle bir kusurla doğmuşum." gibi kalıtıma atıfta bulunan tüm sözleri yadsır. ona göre tüm ruhsal olaylarda karakter özelliklerinin oluşumunda kalıtımın rol oynadığı görüşünü destekleyecek hiçbir ipucu yoktur. asıl olan çocuğun içinde yaşayıp büyüdüğü sosyal çevresidir. kalıtımsal özellikler birincil değil ikinci etkenlerdir. bu nedenle çocuğa uygun ortam sağlama ve yaklaşımda bulunma konusunda ebeveynlere büyük sorumluluk yükler. çocukluk dönemi karakterin şekillendiği dönem olması açısından önemlidir ama yine öğrenmenin hayat boyu devam etmesi nedeniyle insanı yapıp ettiklerinden/eylemlerinden sorumlu tutar.

    insanı tanıma sanatı isimli kitabı bireyin davranışlarının sorumluluğunu kendisinin üstlenmesi gerektiği konusunda gerçekten kılavuz bir kitap. tabii burada kitabı nasıl okuduğunuz da önem kazanıyor. bu kitabı mağdur psikolojisiyle yanlış giden şeyler için birilerini suçlayarak okursanız kitap size bir şey sunmaz. kendinize karşı tüm dürüstlüğünüzle eylemlerinizin anlamını sorgulayarak davranışlarınızın nedenlerinin tüm ilişkiler örgüsü içinde nasıl bir anlam taşıdığını saptamaya çalışarak okursanız gerçekten ufuk açıcıdır.

    alfred adler, devam ettirilen olumsuz alışkanlıklar/davranışlardan bireylerin gizli bir çıkarının olduğunu söyler. yani eğer kendinizle ilgili şikayetiniz ettiğiniz bir “huy”unuz varsa bundan bir nedenle fayda sağladığınızı söyler. örneğin bir kişi alkolikse alkol bağımlılığının ardında örtmek istediği gizli bir başarısızlık hikayesi saklıdır. kişi için "içkinin hışmına uğramamış olsa, şu mereti bırakabilse büyük işler yapabileceği inancını " elinde tutmak alkolün kendisinden daha önemli hale gelebilir. böylece kişi başkalarının kendisinden daha iyi olmadığını, ancak onun yolunda giderilemeyecek bir engelin bulunduğunu kendi kendisine söyleyebilme olanağına kavuşmuştur. alkol bireylerin sorunlarını bastırmada “örtülü” bir fayda sağlar.

    örnekler artırabilir. birçok kadın (çalışma imkanı olan kadınlar için söylüyorum elbette ) kendini çocuklarına ve eşine adadığını söyleyerek herhangi bir işte çalışmadığını ifade edebiliyor. ancak işler yolunda gitmeyip eşiyle boşanma arifesine gelince çalışmadığı/üretmediği o yılların sorumluluğunu kendi dışındaki kişilere paylaştırma eğilimi gösterebiliyor. hiç kimse bu gibi durumlarda "bunca yıl kendi kendime yetebilmek için ne yaptım" diye sormuyor. tembel olduğu ihtimalini hiç düşünmüyor. geçirdiği zor günler için başkalarını suçlama davranışı gösteriyor.

    yine inatçılık ya da öfke patlamaları gibi sık tekrar eden davranışların da mizaç/karakter özelliğinin olmadığını ardında sinsi bir kurnazlık hikayesinin olduğunu, bireyin kendi konumunu sağlamlaştıran/güçlendiren bir unsurun olduğunu ifade ediyor. dikkat ettiyseniz kişiler öfke kontrol problemini genelde en yakınındaki kişilere karşı yaşıyor. şiddet eğilimini ailesine, eşine, sevgilisine karşı gösteriyor. neden? çünkü bu öfke kişiye güç kazandırıyor. mevcut konumunu sağlamlaştırıyor ve meseleyi kısa yoldan çözmesini olanak sağlıyor. ama ne hikmetse aynı kişi patronunun, arkadaşlarının yanında oldukça ölçülü davranıp kontrolünü sağlayabiliyor.

    işte bu nedenlerle adler, insanların davranışlarının ve kendi hayatında yaptığı seçimlerin tüm sorumluluğunu üstlenmesi ve davranışların taşıdığı "asıl anlam" anlaşılırsa gelişme/değişme/öğrenme başladığını anlatması açısından çok değerli bir bilim insanıdır.