hesabın var mı? giriş yap

  • (karismatik)
    - kiminle görüşüyorum?
    - yanlış insanla.

    (sıkıcı)
    - kiminle görüşüyorum?
    - hangi numarayı aradıysanız, o numaranın sahibiyle.

    (çok kişilikli)
    - kiminle görüşüyorum.
    - kimi arzu ederdiniz?

    (paranoyak/asabi)
    - kiminle görüşüyorum?
    - sen kimsin?

    (ev hanımı)
    - kiminle görüşüyorum?
    - hatice sen misin?

    (ev babası)
    - kiminle görüşüyorum?
    - aloo

    (espriktüel)
    - kiminle görüşüyorum?
    - özcanoğulları'nın malikânesi, buyrun. eküki

    (sözlükçü)
    - kiminle muhatap oluyorum?
    - (bkz: kiminle görüşüyorum) (bkz: aramaya inanmak)

  • başıma sıkça gelen bir durumdur. oldukça ilginizi çeken bir konu üzerinde okuma yapmaya başlamışsınızdır. bak ben hiç bu açıdan düşünmemiştim, hay allah ya, çok doğru yerlere değinmiş dersiniz ve birden olan olur. dahi anlamındaki da ayrı yazılmamış, soru eki olan "misin" kelime gövdesinden ayrılmamıştır. işte o zaman size değişik gelen şeyleri dile getiren yazar, sizin için sümüğünü balon yapan bir bebeye dönüşmüştür. bunu sık yaşıyorum. içimde uyanan merak, okumamı heyecanla istese de bir nevi hastalık olan diğer imlacı taraf; yeter lan daha de nerede birleşik ya da ayrı yazılır bilmiyor diyen taraf galip gelip merakımı öldürür. üzücü bir durum, bunu harflerin yerleri karıştığında veya yanlışlıkla eksik yazıldığında hissetmem ama o "da" ayrı olmalı, soru eki gövdeden ayrılmalı, yalnış diye yazılmamalı arkadaş. ayıp oluyor ama.

  • (bkz: sakinlik)

    sadece sevgili değil yakın olduğum normal erkek arkadaşlarımın bile bu yapıda olan kişilerden oluştuğunu farkettim. bir ortamda küs/kavgalı olduğunuzu belli eden, laf sokan, durduk yere internette ona buna çatan, tabir-i caizse b.kuyla kavga eden, sinirlerine hakim olamayan, ortamda dikkat çekmek için abartılı hareketler yapan erkeklerden ömrümün sonuna kadar hoşlanmayacağımın farkındayım.

  • 57 yıl önce vefat etmiş reşat nuri güntekin'in çalıkuşu kitabı d&r kitabevi'nde 33 lira. nereye gidiyor lan bu 33 lira?

    orhan pamuk'un masumiyet müzesinin ingilizce çevirisi istanbul'da 16 lira (8 dolar) iken, türkçesi 25 lira.

    tamam, emek, ekmek önemli kavramlar da, asgari ücretle çalışan insanın emeğinin saati 3 lira mıdır?

  • çok acayip bir şey.

    7-8 dakikalık videoda yüzlerce insan görüyorsun, yüzlercesiyle göz göze geliyorsun ve şu anda hiç birinin hayatta olmadığını anlıyorsun. o en son karelerde mama yedirilen bebek bile kim bilir kaç sene önce ölüp gitmiştir. bir çoğunun yattığı yer bile belli değildir muhtemelen çünkü sokaklarda dans edip eğlenen bu insanlar 20 yıl sonra büyük bir nazi işgali yaşayacaklar. bir çoğu cephede ölmüş ya da cesedi sağa sola atılmış halde kaybolup gitmiştir. o keyifli sokaklarda çok kısa bir süre sonra insanların makinalı silahlarla bir birini avladığını düşününce üzülüyor insan.

    diğer yandan videoda 20. yüzyılın nasıl devrimci ve olağanüstü bir asır olduğu da görülüyor. şimdi artık eski bir teknoloji olarak görülen kamera teknolojisine insanların tepkisi, sokaklarda, meydanlarda uzaylı görmüş gibi toplanan kitleler. hayatlarında bir kez bile o kamerada kaydedilenlerin oynatıldığı bir ekran görmemişler ve muhtemelen göremeyecekler.

  • önce bir girizgah yapayım annemle babam ayrı. babam ankara, ben istanbul'dayım binyıllardır. hayatımla ilgilenmez kendisi, ayda bir belki arar falan. öyle enteresan bir adam. diyalog telefonda geçiyor.
    babam arar.

    ben - efeem baba
    babam - sen ek$i sözlük'te yazar mısın???!!! ( bağırarak)
    ben - eveeeöt?
    babam - benim neden haberim yok??! nickin ne?
    ben - betty puf puf
    babam - o ne biçim nick öyle, karı gibi?!
    ben - !!!

    adam 30 yıldır bir oğlu olduğunu sanıyormuş meğer. keşke uyandırmasaydım, mutluydu öyle :/

  • dut pisliğinden şikayet etmek yerine dutları yemeyi deneyin. böylece hem yere düşmemiş olur hem ağzınızdan tatlı bir şeyler geçtiğinden belki ota boka laf atmamaya başlarsınız

  • yurdumuzda deli tütün adıyla, batıda ise aztek tütünü adıyla bilinen; çok kolay yetişip çok verim alınabilen bir tütün türünden, nicotiana rustica'dan üretilir. tütün asma ve meşe külüyle (bazen de ceviz) karıştırılır.

    aztek şamanlarının sıklıkla kullandığı nicotiana rustica'nın özelliği, sigaralarda bulunan tütünden, yani nicotiana tabacum'dan yaklaşık 30 kat daha fazla nikotin içermesidir. maraş otunun bağımlılık yapmasının da, sigara kullanmayan birinde kafa yapmasının da sebebi içindeki nikotindir.

    bu tütün türü, ayahuasca yapımında da sıkça kullanılır, sigara gibi sarılıp içildiğinde bir nefeste sigara ihtiyacını giderir ve evde bir saksıda bile kolayca yetiştirilip içilebilir hale getirilebilir.

    afganların kullandığı, maraş otuna benzer şekilde tüketilen nasvar da bu tütün türünden yapılır.

  • ne güzel sendromsuz pazartesi, iş çıkışı eve dönerken yol üzerindeki barda oturup maçı izlerim bir iki bira içerim diye düşündüm.

    sonra dedim ki bira 30 tl, 4 tane içsem 120. e iş çıkışı aç gidicem bi bira tabağı vs. söylesem, bi de maç parası da alıyorlardır muhtemelen. minimum 200lük olduk iki saatte.

    pazar pazar bunları düşünüp of çektim. sonra dedim ki al bi öküz öldüren gel eve selçuk'tan izlersin, yapacak bişey yok.

    ülkenin en iyi 3 üniversitesinden birinden mühendislik mezunuyum. tuttuğum takımın maçını iki bira içip izlemeyi çok görüyor bana memleketim. emeği geçen herkesin allah bin türlü belasını versin, cehennemde yansın.

    bari izlediğim link donmasın da iyice gecem zehir olmasın. seyir zevki yüksek olsun, iyi olan kazansın.

    edit: en çok yeşillendirildiğim entry'm oldu. yaklaşık 100-150 arası mesaj aldım. ışverenim, işini iyi yapan bir mühendis bulsam 20 bin lira maaş vercem sen kendinde ara suçu diyeni mi ararsın, kahvede çay içerek izle 10 lira tutar herşeyden şikayet etmeyin mk diyeni mi ararsın. ülkenin tam özeti gibi sözlük de.

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • ulan tüm argümanınız herifin menemene melemen demesi üzerine mi? yok mu başka yorumunuz? melemen yazdığı için haketmiş güya.
    tanım: anormal fiyatları menemen yerine melemen yazılmasıyla alakalandıran yüksek zeka (!) kişileri görmemizi sağlayan başlık.

    edit: başlığı hortlatan arkadaş ilkin "melemen" yazmıştı, menemen olarak düzeltmiş.

  • adı italyanca buffa di vento'dan gelir. ismi rüzgara boyun egmeyen, rüzgardan korkmayan anlamına gelmektedir. denizden 950 metre yüksekte kurulmuş olan bu kale kıbrıs'ın en yüksekte kurulmuş kalesi ünvanına sahiptir, ve besparmak daglarinin üzerinde bulunan üc kaleden, ortadakidir. diger iki kale (bkz: st. hillarion kalesi) ve (bkz: kantara kalesi) buffaventodan görülebildiginden, bu kale iki kale arasındaki iletisimi saglamak icin kullanılıyordu. her üc kale de bizans döneminde arap istilasından korunmak icin insa edilmistir. kale, aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. aşağı kale'nin kemerli bir girişi vardır. girişin karşısındaki odalarda erzak saklanır ve bir kısmı da yatakhane olarak kullanılırdı. odaların altında bir de su sarnıcı bulunmaktadır. yukarı kale'nin kapı ve oda kemerlerindeki, kırmızı tuğla işçilik bizans tarzındadır. burada bulunan kiliseden geride az bir kalıntı vardır. kaleden güneye bakıldığında trodos dağları ve lefkoşa'nın tüm güzelliğini görmek mümkündür. hele bir noktası vardır ki, hava acıksa hem girneyi, hem de lefkosayı bu noktadan görebilirsiniz.

    lüzinyanların döneminde (1192 - 1489) kale hapishane olarak kullanılmıştır; adı da "aslan şatosu" olarak geçmektedir. venedik döneminde, adanın savunması için kıyı şehrindeki kaleler önem kazandığından, buffavento kalesi ihmal edilmiştir.

    kalenin bir de efsanesi vardir. efsaneye göre, kıbrıs tapınak şövalyelerinin egemenliğine girdiği zaman cüzzamlı bir bizans prensesi ve aynı hastalığa yakalanan köpeği bufavento kalesine kapatılır. bir süre sonra prenses köpeğinin derisinin yavaş yavaş iyileştiğini fark eder. bunun üzerine köpeğini takip eden prenses, köpeğinin her sabah kalenin aşağılarındaki bir kaynakta yıkandığını görür. kendisi de aynı kaynakta yıkanmaya başlayan prensen tamamen iyileşir ve kaynağın bulunduğu yere, bugün ayios ionnis chrysostomos manastırı olarak bilinen tapınağı yaptırır. bu manastır günümüzde askeri bir köy olan güngör köyündedir. karargah olarak kullanıldıgından sivillerin manastırı ziyaret etmesi yasaktır. alevkayasındaki manastır sourp magar adındaki ermeni manastırıdır, buffavento ile bir ilgisi yoktur.

    kaleye tırmanmak güctür, oksijen carpabilir dikkatli olun. kaleye tırmanırken yasayacagınız bir diger güclük ise ilk basamaktan son basamaga kadar sizinle beraber olan keci pisligidir. artık dogal olsun diye mi, yoksa ülkemin turizime verdigi degerden dolayı mı keciler kale etrafında hürce gezinirler, orasını bilemem.

    arabaların park edildigi yerde ise, su anda harap durumda olan, bir anıt mevcuttur. bu anıt 27 subat 1988 yılında kalenin yakınlarına düsen talia havayollarına ait ucakta hayatını kaybeden yolcular ve mürettebat icin yaptırılmıstır. kaleye ulastıgızda ucagın enkazından geriye kalanlari görmek mümkün. sanırım artık sadece bir ucus takımı falan kaldı. gerisini hurdacılar zamanla yürütmüs diye bir rivayet var.