ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
aref ghafouri'li filli boya reklamı
-
bunu şirkete reklam diye kabul ettirebilmek gerçek bir illüzyondur.
eski sevgiliyi hatırlattığından dinlenemeyen şarkı
-
(bkz: muse-unintended)
gezi'ye rakip 2 milyon metrekarelik şehir parkı
-
içine de 7 milyar ağaç dikeceklerdir kesin.
yıllar sonra edit: başlık başa kalmış.
3 şubat 2021 antalyaspor'un uyguladığı taktik
-
yine mi mağdursunuz be kardeşim. yeter be. harbi yeter.
10 aralık 2017 burak yılmaz'ın kaza yapması
-
bence burak'ın arabası kendini yere atmış. öyle kaza mı olur yahu.
muğla'ya göçüp pişman olan beyazyakalı
-
kardeşim! köye göçelim derken kast ettiğimiz yerler; merkezden uzaktaki ufak ilçeleri kast ediyoruz. sen kalkmışsın gerçekten köye gitmişsin, bir de rutubet var diyorsun :)
yani mesela şile'yi köy kabul edip oraya göçüyoruz. sen mevzuyu çok yanlış anlamışsın.
not: beykoz'a göç eden arkadaşım var :)
sabiha gökçen'de 2 kişi aç kalmanın 134 tl olması
-
aç kalsalar yemek üzerine kahve içmezlerdi diye tahmin ediyorum.
hava limanında normal şartlarda da pahalı olan yere oturursan az bile. madem doyacaksın çantana at bir iki ekmek arası bisey önceden hazırlanmış streçli falan aç ye yani.
samanyolu haber spikerinin canlı yayında bayılması
-
bayılma değildir. hiç mi matrix izlemediniz olm, adamın fişini çektiler.
neşet ertaş
-
kazıdayız. yaz vakti. 20 tane öğrenci, kazı evinde kalıyoruz. gündüz ne kadar yoğun çalışıyorsak, geceleri de aynı oranda içiyoruz. bozkırın ortasındaki kazı evinde, içki içmek için alternatifler belli... bazıları eski bir ilkokuldan bozma kazı evinin merdivenlerinde içiyor, bazıları bahçe duvarında, bazıları laboratuvarda, bazıları mutfakta.
hepimiz rock dinliyoruz. kazıya iron maiden külliyatını getiren de var, teoman dinlerken kafa sallayıp kendisini metalci sayan da var. o sene, kazı uzadıkça uzadı. hoca "haftaya bitiriyoruz!" diyor, bir sonraki hafta, tekrar bir hafta uzatıyor kazıyı. yorgunluk artıyor. akşamları içerken neşelenenler, yavaştan hasrete düşüyor.
çarşamba günleri izinliyiz. kazı evindeki müzik seti bozulmuş. sadece kasetçaları çalışıyor. birkaç kaset bakalım diye bir müzik markete giriyoruz arkadaşımla. raflarda, neşet ertaş'ın ondan fazla kasetinden oluşan best of serisi var.
"neşet baba alsak iyi olur ama hangi birini alacağız!" diyorum.
"para dayanmaz o kadar kasete." diyor arkadaşım.
tezgahtar gençten bir eleman...
"abi" diyor, "siz istediğiniz şarkıları seçin, ben size karışık bir kaset çekeyim."
karışık kaset lafını duyunca yaşadığım nostaljiyi anlatamam. karışık kaset çekenlerin nesli tükendi sanıyordum ben. tarih öncesinden çıkagelen bir dinozora bakar gibi hayranlıkla bakıyorum kasetçiye. alıyoruz kağıdı kalemi...
"çek baba bize bunları!" diyoruz.
3 saat sonra uğrayıp alıyoruz kaseti.
doksanlık, önlü arkalı neşet ertaş külliyatı.
akşam kazı evindeyiz. diğerlerinden mutfağı bize bırakmalarını rica ediyoruz arkadaşla.
"niye?" diyorlar.
"biz neşet baba dinleyeceğiz." diyoruz.
gülüyorlar bize.
"sizin olsun mutfak.” diyorlar.
ışıkları söndürüp kuruluyoruz mutfak masasına. biralarımızı açıp basıyoruz play tuşuna. uzatmayayım... iki saat içinde, kazı evindeki tüm öğrenciler yavaş yavaş toplanıyorlar mutfağa. kaseti birkaç defa dinledikten sonra, bir tarafın ilk şarkısı olan ah şu yalancı dünya'yı sürekli başa sararak tekrar tekrar dinlemeye başlıyoruz.
iki kişi içmeye başladığımız mutfakta yirmi kişi oluyoruz.
masaların üzerindeki boş bira şişelerinin üzerine mumlar dikiliyor.
herkes teslim olmuş müziğe, kimse konuşmuyor.
bazıları başını masaya dayamış, ağladığını göstermeden usulca ağlıyor.
bozkırın çocuğu vuruyor sazın teline... o sazın teli, bozkırdaki çocukların yüreğine dokunuyor.
zülfü livaneli'yi linç eden ruh hastaları
-
bir paylaşımında "kadınlarımız" ifadesi geçiyor diye zülfü livaneli'yi linç eden, çoğunluğu feministlerden oluşan kesimdir.
gerekçe şu:
"neden 'kadınlarımız' deyip sahiplik ifadesi belirtiyorsun?"
"biz, kimsenin bir şeyi değiliz."
"sadece 'kadınlar' diyeceksin."
hiç beklemediği bu tepki karşısında adamcağız şu açıklamayı yapmak zorunda kalmış:
-----
beyinlerdeki hastalık korkunç düzeyde. bazı kadınlar korkunç cinayetleri unutmuş, “kadınlarımız” dememi eleştiriyor. peki , çocuklarımız, yurttaşlarımız, yoldaşlarımız , işçilerimiz de demeyelim. kadınlarımız diyen nazım hikmet’i de sansürleyelim. oldu mu?
peki bu kadar soğukkanlı biçimde davrandığınız öldürülen, yakılan kadınlar için öneriniz ne? kadınlarımız’ı kadınlar’a çevirmek mi?
sahiplenmek ile sahip çıkmak iki ayrı kavram.
-----
• "kadınlarımız"lı paylaşım
• açıklama
neden bu ülkenin hiçbir şeyi normal değil?