hesabın var mı? giriş yap

  • amerika'da nesli tükenmek üzere olan yeni bir maymun türü keşfedilir ve hemen koruma çalışmaları başlatılır... ancak maymunların yaşadığı orman ağaçları hem çok yüksektir hem de maymunlar çok çeviktir...
    araştırma yapılır ve yakalama işini türkiye' den temel'den başkasının yapamayacağı anlaşılır....
    hemen bir heyet oluşturulur ve temel'e giderler,durumu anlatırlar... temel işi yapacağını ancak bazı şartları olduğunu söyler ve sıralar:

    1-çok para isterum,
    2-köpeğim çomar da gelecek,
    3-bir ağ isterum,
    4-içinde domdom kurşunu olan dolu bir tüfek isterum."

    heyet temel'în son isteğine bir anlam veremese de kabul eder tüm şartlarını... maymunların bulunduğu yere gidilir... temel inanılmaz bir
    hız ve çeviklikle ağaca tırmanır,ağacın tepesinden bağırır "ağı geruun!!!"... dalı sallar maymun ağa düşer, ağdan seker yavaşça yere düşer... bu esnada çomar büyük bir hızla gelir ve yere düşen maymunu becerir, maymun bayılır...
    rahatlıkla yakalanan maymun hemen kafese konur...

    temel 2.ağaca tırmanır ve aynı şekilde 2.maymunda yakalanır...

    temel 3.ye tırmanır ve tepeden yine bağırır "ağı geruun!!!"ancak bu kez temel'in üstünde bulunduğu dal zayıftır ve kırılmak üzeredir.. temel bağırır:
    - "köpeği furin laan, köpeği furiiiin!!!!"

  • tebrik ettiğim manşettir. iktidar da belediye de sidik yarıştırmaktan çalışmaya fırsat bulamadı, iki tarafın trolleri birbirine bok atmaktan "yahu bu şehre şu an ne oluyor" diye sormadı. yolları tıkandı, insanları mahsur kaldı, havaalanının çatısı yıkıldı biz ise bütün akşam balıkçı konuştuk. iki taraf da işin şovundan özüne inemedi. bir tanesi isviçreye tatile gitti, bir tanesi kar durduktan sonra özel uçakla şehre inip şov yaptı. günün en adil başlığını sözcü atmış valla. helal olsun. yöneticilerimiz sınıfta kalmıştır, bütün bir gece milyonlara cehennem olmuştur. başlık altına her iki tarafın trolleri damlamadan yazalım şunu.

  • bu konuda son 3 yıldır kendim için epey araştırma yaptım. araştırdığım şeyler anksiyeteyi/kaygıyı azaltacak ve ruh halini/ sağlığı olumlu etkileyecek şeylerin neler olduğuydu yani yaşam kalitemizi arttıracak olan şeyler. yazacaklarım benim kişisel görüşüm değil, hepsi hakkında yayınlanmış makaleler var. bazı kaynakları eklerim.

    1- ilk sırada kesinlikle uyku var. genel kabul günde 7-8 saat uyumak gerektiği yönünde. eğer sabah kalktığınızda uykunuz varsa, alarmla uyanıp zor kalkıyorsanız, uykunuzu açmak için kahveye ihtiyaç duyuyorsanız ya 8 saat uyumuyorsunuz ya da uykunuz kaliteli değil. bu da çalışmalara göre anksiyete ve depresyona sebep oluyor hatta yaşam ömrünü bile kısaltıyor, yaşam kalitenizi nasıl düşürmesin!
    (bkz: why we sleep)
    kitabin indirilebilir pdf'i
    (bkz: matthew walker)

    2- beslenme. gluteni ve rafine edilmiş şekeri, paketli ürünleri hayatınızdan çıkarmak, besin alerjinizi saptamak için eliminasyon diyeti yapıp sizi rahatsız eden, şişkinlik, gaz vs. yapan besinleri yememek yaşam kalitenizi inanılmaz arttıracak. bununla birlikte varsa kronik ağrılar ve kronik hastalıkların tedavisinde sizi olumlu yönde çok destekleyeceği için sağlığınıza büyük yatırım olacak. çıkardığınız besinlerin yerine bol sebze eklerseniz, her gün yeşillik, sülfürlü sebze, renkli sebze /meyve yerseniz enerjiniz çok artacak, varsa cilt problemleriniz, akne vs. düzelme sağlayacak.
    (bkz: terry wahls)
    videoda kaynak ve takip edebileceginiz hekim listesi var

    3- stres yönetimi. şehir hayatında yaşam, geçim derdi, destek almadan çocuk bakımı, eş ile ilişkide problemler, yalnızlık, trafik, sosyal destek bulamama, işsizlik ya da iş yerinde sorunlar vs. gibi çoğumuzun her gün yaşadığı, en sık gördüğümüz ve artık normalleştirdiğimiz sorunlar aslında stres olarak arka planda bize yük olmaya devam ediyor. bunları değiştirmek muhakkak yaşam kalitemizi arttıracak ama çoğu zaman değişim elimizde olmayabilir. bu durumda başımıza gelenlere değil, vereceğimiz tepkilere ve bize olan etkilerine odaklanmamız gerekiyor hem ruh hem beden sağlığımızı korumak için. stres yönetiminde en çok işe yarayan şey meditasyon.
    meditasyonun etkileri için kaynak video

    4- egzersiz yapmak. düzenli egzersiz/ yürüyüş/ koşu, yaşam kalitenizi birçok açıdan arttıracak. hem özgüveninizi arttırarak kendinizi daha çok sevmenizi sağlar hem de istikrarla devam ettirmeniz kendinize olan saygınızı pekiştirir. bedensel sağlığa olan etkileri uzun uzun saymakla bitmez. bir de endorfin, serotonin, dopamin salgılanmasını sağlayarak direkt olarak mutluluk ve huzur düzeyinizi arttırır, yaşam kalitenizi nasıl arttırmasın?
    (bkz: google)
    bedeninizle baglantida olup olmadiginizi anlamak için izleyebileceginiz video
    düzenli egzersiz yapmak için motivasyon sebepleri

    5- son sıraya yazdım ama kesinlikle en önemsizi değil, belki de en önemlilerinden; travmalar. çoğu çocuklukta yaşanan travmalar, biz unuttuk sansak da bilinçaltımızda bekleyerek uygun ortamda(bir hatırlatıcı olduğunda) ortaya çıkarlar. bazen fark edersiniz başkalarının sinirlenmeyeceği şeyler sizi çok sinirlendirir, tahammül düzeyiniz düşer. kendinizi kontrol etmekte zorlanırsınız, sinirli ve sabırsız biri olarak tanımlanırsınız. ya da bazen çok duygusuz hissedersiniz kendinizi, duygularınızı hissedip anlamaya uzaksınızdır. etrafınızda sizi anlayacak birinin ya da yardım isteyebileceğiniz birinin olmadığından şikayetçi olabilirsiniz ya da yardım istemekte zorlanırsınız. sürekli suçlandığınızı ya da sürekli haksızlığa uğradığınızı düşünüyor olabilirsiniz. işte bunların hepsi (ve daha fazlası )çok yaygın görülmekle birlikte travma belirtisidir ve ömür törpüsüdür aynı zamanda. yaşam kalitenizi çok düşürür, sürekli gergin ve huzursuz yaşadığınızı düşünün. bu travmaları anlamak, kendinize yakından bakıp, çocukluk hikayenizi çözmek ve kendinizi tanıyıp iç huzurunuzu oluşturmak, bu huzurun dışardaki etkenlerden etkilenmemesini sağlamak için en iyi yol psikoterapi almaktır. psikoterapi, yaşam kalitenizi bir değil, birkaç basamak arttırır. ancak herkes için ulaşılabilir olmayabiliyor. bu durumda biblioterapi de (kitap terapisi) işe yarar. kendinizi tanımanızı ve anlamanızı sağlayan çok sayıda kitap var.
    bazı kitapların pdf’lerini buradan bulabilirsiniz

    edit:
    6. takviyeleri de eklemeye karar verdim. bu konuda uyaran çok az hekim var. d vitamininiz düşükse (50-60’ın altında), tiroit fonksiyonlarınız bozulmaya başladıysa depresyona bile sebep olur, yaşam kalitenizi de düşürür. çok detaylı bir kan tahlili yaptırıp (doktorlara onaylatmak zor, ben laboratuvarda yaptırıyorum) vitamin- mineral eksiklerini belirlemek. özellikle gözden kaçabilen iyota idrarda baktırmak lazım. magnezyum, omega-3 herkesin kullanması lazım. kendisi psikiyatrist olan deniz şimşek’in çok güzel bir kitabı var, “birim”. o kitapta ideal değerleri öğrenebilirsiniz.
    (bkz: deniz şimşek)
    bu videoda kaynakları bulabilirsiniz

    7. bir de hayatınızdaki enerjinizi sömüren insanları, toksik ilişkileri hayatınızdan çıkarmak ciddi anlamda yaşam kalitenizi arttırır. bununla birlikte harvard üniversitesi’nin yaptığı ünlü araştırmadan öğrendiğimize göre insanın hayatta mutlu olmasını sağlayan şey, kurduğu yakın ilişkilerin kalitesi ve sağlıklı bağlar. kaliteli ilişkiler kurmak, sağlıklı ve yakın bağlar kurmak yaşam kalitenizi çok arttırır.
    toksik ilişkilerin yaşama etkisini anlamak için
    sağlıklı ve toksik ilişki ayrımını anlamak için

  • meram fen lisesi'ne başladığım ilk gün…
    uzak diyarlardan yatılı olarak gelmişim okula. dallama bi öğretmen birini kaldırdı tahtaya sınıfa girer girmez; evet kim hangi okuldan gelmiş annesi babası ne iş yapıyor yazalım tahtaya, dedi. bu ne biçim iş amk, ilkokulda mıyız diye soruyorum kendime. neyse başladı ön sıradan gözlüklü güzel bir kız:
    -gündoğdu koleji, annem öğretmen babam doktor
    ve devam etti yanındaki:
    -koyuncu koleji , annem ev hanımı babam sanayici
    -diltaş koleji, annem mimar babam doktor
    .
    .
    .
    liste böyle yazılıyor orta sıranın en arkasındaki bana yaklaşıyoruz ve bir tane devlet okulundan gelmiş olan yok. öğretmen kolejlilerle sohbet ediyor lafı uzattıkça uzatıyor, baban hangi hastanede? annen hangi firmada? babanı tanıyorum çok iyi esnaftır, demek ablan da savcı oldu vs…
    herkesin ebeveyni ya öğretmen/doktor/asker/avukat yada sanayici fabrikatör. derken tahtaya yazan çocuğa geldi sıra:
    -mareşal ilköğretim okulu(devlet) , annem öğretmen babam öğretmen,
    yazdı tahtaya da söylerken. biraz rahatladım, tek devlet okulu ben çıkacağım diye çekiniyordum.
    sonra yine özel okullardan devam. sıra bana geldi. ayağa kalktım :
    -atatürk ilköğretim okulu, annem çalışmıyor babam işçi!
    sınıfta sessizlik oldu bir anda. kimmiş bu işçi çocuğu gibi dönüp bakıyorlar bana. zaten neredeyse hepsi birbirini tanıyan bu özel okul öğrencileri, bir işçi çocuğunun 10 bin nüfuslu bir kasabadan bu okulu kazanmış olmasına şaşırıyorlardı. öyle ya, kendi odalarında ders çalışıp, servislerle okula giden, okul sonrası ders takviyeleri alan bu başarılı çocuklar başarının ailenin geliriyle doğru orantılı olduğunu kanıksamışlardı.
    -hmm enteresan, demekle yetindi öğretmen ve yanımda oturan maden sahibinin oğluyla sohbete başladı.
    sınıfta 2 tane devlet okulundan gelmiş öğrencilerden biri ve tek işçi çocuğu olarak oturdum, önüme baktım. öğretmenin yanımdaki maden sahibinin oğluyla esprili yaptığı muhabbete gülümsüyorum. bir yandan da derse giren her öğretmenin bunu yaptırıp yaptırmayacağını düşünüyorum. her seferinde ayağa kalkıp : annem çalışmıyor, babam işçi! mi diyecektim? neyse ki gerek kalmadı. çünkü bu bilgiler ders işlenmeye başlanan 3. güne kadar tahtada yazılı kaldı. her teneffüs sonrası sınıfa giriyor tahtaya bakıyorum ve gözümde büyüyen o yazı :
    babası işçi!
    silmek istiyorum, babamın işçi olmasından utanıyorum, bu okula geldiğim için pişmanım, bu insanların arasında benim işim ne? diyorum. kimseyi tanımıyorum, sene 2002 , birilerini arayıp mesajlaşıp içimi dökemiyorum. işçiyse işçi ne olacak, diyorum kendi kendime. oysa kimsenin umurunda değil artık babamın işçi olması. 3 saniye bana bakıp hayatlarına devam etti herkes ama ben edemiyorum. tahtada yazmaya devam ediyor o yazı, ne zaman silinecek bu tahta diye stres yapıyorum.
    öğle arası babam aradı. biz dönüyoruz, gel aşağı vedalaşalım.
    indim, annemle babam yatakhanenin önünde mutlu bi şekilde benim onlara yaklaşmamı izliyorlar. gözleri ışıldıyor. ee ne de olsa iyi bi okula yerleşmiş çocukları, gururlu ikisi de. ben babama yaklaşırken : neden işçisin ki? bari öğretmen falan olsaydın , diye düşünüyorum. canın mı sıkkın diyor annem, yok diyorum. ellerini öpüyorum, sarılıyoruz. artık ara tatile kadar görüşemeyeceğiz. babam zaten harçlık bırakmasına rağmen gider ayak tekrar harçlık veriyor, belki cebindeki son parayı. babam iyi bir insan. işçi ama namuslu bir işçi. kimin babası ne iş yapıyor artık umurumda değil, tekrar sarılıyorum babama. benim doktor olduğumu göremeden ölen rahmetli babama…