hesabın var mı? giriş yap

  • hiç beklemediğiniz bir an size kazık atacak arkadaşlarınızın içinde bulunduğu gruptur, aman diyeyim.

  • bir yere tayin olduğunuzda bir önceki komutandan kalan talimatnameler oranın geçmiş personel profilini de anında verir.

    mesela fırını olan kendi ekmeğini yapan birlikte tesis duvarında altalta üç adet yazı görürsünüz

    a- fırında sigara içmek yasaktır :

    (önden şuranın dibini bir döşeyelim de hele belki kimsenin başına bir iş gelmez)

    b- fırın közlerinde sigara yakmak yasaktır :

    (beklentiler gerçekleşmemiş. er/erbaş talimat a'ya uyarak fırında değil dışarıda içmek istemiş. talimatname de zaten sigarayı içeride yakmayın demiyor içeride içmeyin diyor. ama yakan erin başına da bir iş gelmiş)

    c- yaralanma halinde revire gidilecek, er erbaş yaralanmalara kendi müdahele etmeyecektir. erlerin ilkyardım harici birbirlerine sıhhi müdahelesi yasaktır.

    (sigara yakarken yüzünü yakıp dolaptan yoğurtla pansuman yapmışlar. her ne olduysa -dolap birinin üstüne bile devrilmiş olabilir- daha kötü olmuş)

    d- fırında yüksek sesle konuşmak yasaktır.

    (biri fırıncının dikkatini dağıtmış ya birinin yemeği ziyan olmuş ya da yine biri yaralanmış.)

    yani daha kaba bir şekli de olsa aynı havacılıktaki gibi o maddelerin çoğu tecrübe sonucu kanla yazılmıştır. tsk'daki insan profili akla hayale gelmeyecek bir varyete içerdiğinden, görmeseniz inanamayacağınız saflıkta ve mental kabiliyetlerde insanlar barındırdığından, ve bu tipleri her an yaralanabilecekleri zarar görebilecekleri bir ortamda sağ salim tutmak gerektiğinden o talimatnameler okumuş adama komik görünebilir. bunun eğitimle ilgili olan kısmı da bütün herşeyi içermiyor. tamamı liseli üniversiteli personel gelince onların da derdi bambaşka şeyler oluyor. tuvalete taş atmayacağım talimatını komik bulan üniversiteli arkadaş -bkz yukarıdaki örnek- fırına kafasını sokup sigara yakabiliyor. orası öyle bir ortam ki dışarıda asla yapmayacağınız şeyleri yaparken hiçbir çekinceniz olmaz. bunun bir diğer aynadaki aksi de hapishanelerde görülür. onu da bilahare yazmam gerek ancak buraya sıkıştırmayayım.

    nihayetinde o talimatname uzunsa eninde sonunda olacak bir kazaya karşı "bakın biz söylemiştik" diyebilmek için uzundur. çok spesifik ise gerçekten olmuş vakalara karşı "ulan bu aklımıza gelmemişti ama bakın önlemini şimdi aldık" şeklinde yazılmıştır. işte o kaza tekrar olursa duvardaki talimatnameye artık mugayir bir durum vardır ve günah bizden gider. yani dağdan gelmiş ve hayatında ilk kez musluk görmüş bir ere talimat yazarak onu koruduğumuz yanılgısında tabii ki değiliz, ancak emri oraya asarak kolektif sorumluluk ile pasif olarak koruyabiliyoruz. askerde nadiren yalnız olabildiğiniz için o adamın kendini yaralaması yüzünden sırf orada olduğu için kendisinin de sorumlu sayılacağını düşünen diğer -daha rütbeli veya kıdemli- personelin duruma müdahalesi o talimatın asıl amacı.

    diğer taraftan sorumluluğun subjektif olması yüzünden talimatın bu şekilde her olaya ayrı ayrı uyarlanan maddelerle kazuistik olması icap eder. yoksa ben de biliyorum oraya "erlerin garip garip hareketler yapıp kendini yaralaması yasaktır" yazmayı ancak yorum ve ordu gibi iki birbirine çok yabancı şey bunu engelliyor. benim garip bulduğum şeyi kendini yaralamak üzere olan erin yanındaki onbaşı garip bulmayabilir. amerikan ordusunda var o biraz yorum ve insiyatif dedikleri şey. biz imparatorluk alman ordusu ekolünden geldiğimiz için ordunun dibinde emre koşulsuz itaat yatıyor. emri yorumlamak emredilenden farklı bir emri izlemeye yol açıyor. bu yüzden emir/talimat farklı yorumlanamayacak kadar açık olmalıdır. aça aça da her duruma bir madde ekleyip yüz maddelik yönetmelik de asabilirsiniz. özellikle atış poligonlarında bu listeler çok uzun ve çok ilginçtir. boş kovanları ağzıma sokmayacağım, atış sahasında şarkı söylemeyeceğim, mermi çalmayacağım diye er/erbaş bakış açısından ve ağzından yazılan maddelere bakar bakar düşünürsünüz, boş kovanı ağzına sokan başka neresine sokmaz diye.

    ve bu adamın teskere alıncaya kadar geçen her vukuatsız günü sizin hanenize bir yazar kasa çınlaması gibi ka-ching olarak yazılır. düşünün hayatında musluk görmemiş adama dolu silah veriyoruz ve askerliği süresince başına hiç iş gelmiyor. bunu quantum gravitation bulsanız da açıklayamazsınız.

    ama talimatla belki açıklanabilir. biz arkadaşını vurma demiştik o yüzden vurmadı.

    yersen.

  • gün be gün inancımı yitirdiğim ber şey. belki ben yozlaşıyorum. hani derler ya özünde iyi bir insan ama çevresi kötü. belki de öyle bir şey ama bolan inancımın yittiğini gün be gün hissediyorum. öyle bir şey galiba benim için gerçek aşk. yaşanılanlar, bir erkeğin bittiği anlardan birisini yaşamak...

    vapura biniyorum. kendine yakınlaşabildiğin muazzam bir yer vapur. ama yalnız bineceksin, açığa çıkacaksın, denizi izleyeceksin. kendini göreceksin suda, kendini dinleyeceksin. öyle bir yer. kapılar açılınca hücüm ediyorum ben de, üstte iyi ber yer kapmak için. ama önümde iki çift var, tin tin tin yürüyorlar, yerde vermiyorlar.

    "hadi yürüsenize, kapcaklar kenarları" diye düşünüyorum, sinirleniyorum. zaten ben olur olmaz hemen sinirlenirim. ama bunlar halen tin tin tin yürüyorlar, yer de vermiyorlar. en sonunda yandan ufak bir aralıktan solluyorum onları, sinirimi de belli etmek için elimi yana doğru açıyorum, görsünler diye. görüyorlar belki de ama tepki vermiyorlar. hemen geçiyorum kapıdan dış kısma ve vapurun gidiş istikametinde bir kenar buluyorum ve oturuyorum. güneş gözlüklerimi takıyorum. güzel güzel manzaranın keyfini çıkarıyorum.

    az önce önümde tin tin tin yürüyen çift de geliyor karşıma oturuyor. "tersine oturdular, zevki çıkmaz ki öyle vapurun" diye düşünüyorum. yan yana oturuylar, bir birlerine iyice yanaşıyorlar.

    garson arsızı geliyor "çay, kola, fanta, gazoz" diye bağırıyor. kız susamış belli "bir tane su alsana" diyor çocuğa. çocuk hemen garsona dönmeden "bir su" diye bağırıyor. eliyle de koltuğa vurarak. anlam veremiyorum yaptığına. sonra su geliyor.

    çocukla kız elele tutuşuyorlar. ben onları izliyorum, ama gözümde güneş gözlüğü var, nasıl olsa görmezler diye düşünüyorum. kız sürekli yere bakıyor, gözleri de sürekli bir oraya bir buraya gidiyor. çocuk da sürekli çok yakından kıza bakmaya çalışıyor. bir şeyler söylüyor. onun da gözleri kıpır kıpır, bir oraya bir buraya gidiyor.

    sonra kucağındaki çantaya bakıyorum. gesf yazıyor. gesf. görme engelliler spor federasyonu. görmüyorlarmış birbirlerini. manzarayı da görmüyorlarmış. benim onları izlediğimi de zaten gözlük takmasam bile görmeyeceklermiş meğersem. gesf.

    kız bir mutlu bir mutlu. çocuk sürekli bir şeyler söylüyor kız sürekli gülüyor, sonra kız bir şeyler söylüyor, ikisi de çocuk gibi gülüyorlar. o kadar mutlular ki. birbirlerinin ellerinden tutuyorlar sıkı sıkı. çocuk kızın saçlarını okşuyor, bilmiyor belki de hangi renk olduğunu ama o kadar seviyor ki onu.

    kız o kadar mutlu ki, gülüşü beni bile ısıtıyor. bu sevgi diyorum kendi kendime, aşk bu. birbirlerini görmeden seven iki insan. birbirlerine bağlanmış iki insan.

    bir birlerinin gözünün içine bakamıyorlar. gözlerim doluyor azicik ama eminin ki birbirlerini herkesten daha iyi görüyorlar. ruhlarıyla görüyorlar birbirlerini. sevginin bir şey ifade etmediği, aşkın basit bir et parçasına dönüştüğü, kötülüklerle çepeçevre bir dünyada birbirlerinin içindeki o güzelliği görebilip aşık oluyorlar birbirlerine. ne yüce bir şey. gerçek aşk bu işte.

    farkettim de ben o çocuk kadar içten gülmemişim şimdiye kadar, kahkaha atmışım bol bol ama sevgiyle gülmemişim. ama gerçek aşk o kadar uzakta ki...

  • haber

    iddiaya göre çağlar baltacı'nın epilepsi hastası olması nedeniyle; doktoru yanlız yaşamaması gerektiğini belirtti.baltacı'nın talebi üzerine bakanlık da ''tayin olmalı'' dedi.ancak bakanlığı onay verdiği tayine kars defterdarı bilgehan alım bir türlü onay vermedi.başka memurların tayini onaylanırken çağlar baltacı'nın tayini sürekli olarak ertelendi.1,5 yıl boyunca tayin bekleyen baltacı, evinde epilepsi krizi geçirdi.yanında kimse bulunmayan talihsiz genç hayatını kaybetti.