hesabın var mı? giriş yap

  • şahsımı namüsait kederlere sürükleyen rezalettir.

    nakliyye-i yurtiçi denen şirket-i bihayriyye evime gelib zili çalmadan kapıya "zatı-ı alinizi ziyaret ettik ama namevcuttunuz" belgesi yapıştırmışlar. hemen umumi merkezlerine telgraf çektim, 3 aydır bekliyorum hala cevab vermediler. ziyadesi ile mağdur olmuş durumdayım. bir daha asla nakliye için kendilerini tercih etmeyeceğim.

  • zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.

  • arkadaş "aslansın, kaplansın"larla gazlanarak kızın yanına gönderilir..

    -uzun zamandır konuşmak istiyordum seninle zamanın varsa sana bir şey söylemek istiyorum
    +ne söyleyeceksin
    -seni seviyorum..
    +şu an çok yorgunum sonra konuşalım olur mu

    bi dakika sonra suratı yere bakarak gelir...

    -noldu lan ne bu hal?
    -çok yorgunmuş.. sanki halı saha maçına çağırdık amk..

  • otuz yildir evli anne babanin, pazar sabahi bir portakal suyu yuzunden, 2 saat boyunca kavga etmelerine sahit olmak, tatilin ilk gununde onlarin bagirtisi ile uyanmak, yanlarina gidip, otuz sene oldu hala kavga edecek sebepleriniz tukenmedi mi diye sormak, sevginin sayginin bittigini gormek, her evlenenin is guc, para, gecim zorlugu, enflasyon, cocuk, dedikodu, hirs, kotu niyet sebebiyle depresyonda oldugunu farketmek, bosanabilmenin bile buyuk sorun olmasi, baglanma korkusu, aldatilacak olmanin acisi, evlilikten korkma sebeplerinin sadece bir kaci..

  • 21. yüzyıldayız.

    her gün yeni bir bilgi edinebiliyoruz. fikirlerimiz her an değişiyor.

    dahası fikirlerimizi tek kaynaktan beslemiyoruz. bu da ideoloji dediğimiz kavramın geçerliliğini yitirmesine yol açıyor. zira artık en genelgeçer doktrinler bile kendi içinde onlarca kola ayrılıyor, en zıt ideolojilerin bile bazı kolları birbirine benziyor.

    bugün toplumunuzda kendisini sosyalist, kapitalist, anarşist, fundamentalist vb kavramlarla tanımlayan insanların hiçbirinin düşünceleri bu ideolojilerle birebir örtüşmüyor. aynı ideolojiyi takip ettiğini belirten insanlar çok temel konularda zıt düşebiliyor. bunun sebebi elbette çok fazla bilgiye ve kaynağa sahip olmamız.

    hali ile sağ ve sol gibi zıt kutup da kalmıyor. yeri geliyor bir türkçü ile bir kürtçü, bir islamcı ile bir sükülerizm yanlısı aynı paydada buluşabiliyor. aynı şekilde x görüşüne sahip insanlar kendi içlerinde yüzlerce farklı fikir barındırabiliyorlar.

    sonuç: 21. yüzyılda artık toplumu, siyaseti ve düşünceleri sağ-sol sınıflandırmasına tutmak hayli yanlıştır. bugün türkiye siyasetinde dahi tam olarak sağ ve tam olarak sol şeklinde sınıflandırabileceğimiz partiler azalmıştır. seçmen tercihlerinde de sağcı solcu ayrımından ziyade parti programı önem kazanmıştır. elbette bunu eski kuşak için söylemiyorum, onlar alışkanlıklarını devam ettiriyor ancak yeni kuşak bu ayrımın -bilinçli veya bilinçsiz- çoktan dışına çıkmıştır.

  • 15 sene önce fellik fellik güney amerika dizisi izlediğimizden ötürü iade-i diz-i olayıdır.

  • az önce firin tepsisini ciplak eliyle aldigi gibi masaya getirmesiyle ortaya cikan yanmaz yakilmaz durum. ben tuttum elim yandi. kendisine cok imali bakislar attim anlamamazliktan geldi. beyaz saclariyla birlikte parcalar birlesti. simdi balkonda ejderha bekliyorum..

  • yazıklar olsun ya. orası acil. kayıt yapan maskesiz kişilerin ses tonundan bile belli bir aciliyeti olmadığı. şov yapıyorlar, milletin sağlığını tehlikeye atıyorlar.
    allah yardımcısı olsun tüm hekimlerin. sen yıllarca oku, emek ver. ne saygınlığın kalsın, ne hayat kaliten. çok yazık.

  • milli güvenlik dersi, bir hafta önce yapılan sınavın sonuçları okunacaktır... sınıfta sukunet sağlandıktan sonra not okuma işlemi başlamıştır.. olaylar gelisir:

    -tunç kim?
    -eehh benim hocam.
    -95 otur
    -oleyyy beeee!!!
    -geri kalanlar 100

  • yine ayşe arman'la röportaj yapmış. "iklim farkındalığı" yaratmak istediği şu yeni şarkısıyla ve doğayla ilgili konuşmuş yine.

    tüm yazı bodrum'da teknesinde geçiren kendisi değilmiş gibi, denizi olabildiğine kirleten değilmiş gibi, eşinin denize işerken fotoğrafı yokmuş gibi "çevreci".

    çocuğuna uygun ana okulu bulamayıp "bari ben açayım" deyip milleti silkelememiş gibi de "halkçı"

    10 reklamdan 7-8 tanesinin müziğini kendisi yapmamış, piyasayı domine etmemiş gibi de "eşitlikçi"

    pandemide millet ekonomik zorluklar içinde çabalarken, bu durumu "koza içindeyim gibi düşündüm, kelebek gibi çıkayım kozadan" dememiş gibi de "akıl hocası"

    nefret ediyorum böyle halktan kopuk yaşayıp, halka akıl veren "elitist" insanlardan.

    ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol ya da hiç sesini çıkarma, fikir yürütme de ne olduğun ortaya çıkmasın.

    edit : röportaj yorumlarında da bayağı giydirmişler. neyse ki samimiyetsizliğini anlayanlar çoğunlukta

    ayşe arman'ın nil röportajı

    edit : yahu şu denize işemekle ilgili ne kadar mesaj geldi, bunun neresi yanlış diye. arkadaşlar, yanlış olan direkt tekneden denize işemek. yoksa ben de yüzerken çok sıkıştıysam ve etrafta da kimse yoksa elbette denize işedim. ikinci önemli nokta da, nil ve familyası gibi "kelebek, böcek, koza, doğa, saygı, deniz, toprak...vs" diyip, böyle birşey yapmak. umursamaz davranışlar, şımarıklık, yaparım kimse karışamaz tavrı ve sonrasında da işte bu samimiyetsiz konuşmalar.

  • ''bir misafirliğe gitsem
    bana temiz bir yatak yapsalar
    herşeyi, adımı bile unutup
    uyusam...

    kalktığımda yatağım hala lavanta koksa
    kekikli zeytinli bi kahvaltı hazırlasalar
    nerde olduğumu hatırlamasam
    hatta adımı bile unutsam''

    (bkz: melih cevdet anday)