hesabın var mı? giriş yap

  • - a-si-ye söy-le-ba-ba-na-be-nim-a-dım-am-di-değ-il-ham-di...

    enişte sayıklamış, halam anlatmıştı. dedem "h" özürlüdür. adamın nasıl uyuzuna gidiyormuş meğerse.

  • tamam iyi birşey de... aramızda bunu takınca fizik kurallarını bükebileceğini sanan hayvanlar var.

  • kendisiyle ilgili bir alıntı;

    "fikret orman fb, diego'ya bizden 7 milyon euro fazla verdi demiş. biz diego'yla 3,5 milyona anlaştığımıza göre demek ki bunlar 3,5 istemiş diego'dan!"

  • avengers söz konusu olduğunda hawkeye tartışmalı bir üne sahiptir. ne de olsa ekipte bir iskandinav tanrısı (thor), yeşil bir dev (hulk), bir büyücü (doctor strange), bir rakun (rocket raccoon), bileklerinden ağ fırlatabilen bir adam (örümcek adam), bir cadı (scarlet witch), bir süper asker (kaptan amerika) ve… oku ve yayı olan bir adam vardır...

    dc kahramanı green arrow'un oynadığı dizi arrow'da danışmanlık yapan usta okçu patricia gonsalves öyle düşünmüyor.

    "bunu çok duyuyorum. arrow üzerinde çalıştığımda birçok insan 'bir silah edinmesi yeterli' diyordu. ancak insanlar okçu karakterlerin özünü kaçırıyor. içgüdü onların süper gücüdür. görmelerine gerek yoktur, ortalama bir insanın duyamayacağı şeyleri duyabilirler. herkes silah ateşleyebilir. içgüdü, gizlilik ve incelik; işte süper güç." diyor.

    okçuluk marvel evrenine göre sıradan bile kabul edilecek olsa hawkeye sıradan bir okçu değildir. yeni disney+ dizisi hawkeye'nin yayınlanması öncesi gonsalves, süper kahramanın neden ok ve yayı olan bir adamdan çok daha fazlası olduğunu anlatıyor…

    1) güç

    yayı çekmek için gereken kuvvet miktarı atışın ne kadar güçlü olacağını belirler. bir okçunun ne kadar yay çekme kuvvetine ihtiyaç duyduğu, ne yapmak için atış yaptığına bağlıdır.

    gonsalves, "60 pound (27 kilogram) kevları delebilir. avlanırken hiçbir zaman 70 pounddan (32 kilogram) fazlasına ihtiyacım olmadı. bir hayvanı avlamaya çalışıyorum, vücudunda delik açmaya değil. olimpik okçuluk yapıyorsanız 40, 45 pounddan (18-20 kilogram) bahsediyorsunuz demektir. ingiltere'nin mary rose'dan (ingiliz savaş gemisi) gelen savaş yaylarının tahmini 180 pound (82 kilogram) çekme ağırlığı vardır. mark stretton'ın sahibi olduğu dünya rekoru ise 200 pounddur. (90 kilogram)

    çizgi romanlara göre hawkeye'ın sahip olduğu yay çekme ağırlığı 250 pounddur. (113 kilogram) bu, gonsalves'i güldürüyor: “bunun aşırı olduğunu söylemek yetersiz kalır. bu tür bir çekme ağırlığına sahip olmak için kesinlikle hiçbir sebep yok. 250 kiloluk bir yay çekme gücüne ihtiyaç duyabileceğim herhangi bir durum düşünemiyorum. tabii bir tankı devirmeye çalışmıyorsam..."

    2) hız

    hawkeye'ın bir dakikada kaç ok atabileceğine dair ayrıntılar kabataslak ancak dc'deki benzer özelliklere sahip olan green arrow için bu sayı 29'dur.

    gonsalves, "bir dakikada ortalama 12 ideal sayı olur. kendi rekorum dakikada 21. danimarkalı okçu lars andersen [4.9 saniyede 10 ok atabileceğini iddia ediyor] oldukça hızlı atış yapıyor ve harika görünüyor ama gerçekten hafif bir çekme yayı kullanıyor. 10 kiloluk bir yay ile muhtemelen ben de 30 atış yapabilirim çünkü çok az direnç uyguluyor.

    hızlı atış yapmak söz konusu olduğunda önemli olan oku ne kadar hızlı bırakabileceğiniz değil, ipe ne kadar hızlı girebileceğinizdir. dakikada 29 ok atmak gerçeklikten uzak bir şey değil ancak bunu 250 poundluk bir yay ile yapmak süper kahraman değilseniz tabii ki mümkün değil." diyor.

    3) isabetlilik

    jeremy renner'ın canlandırdığı marvel sinematik evreni versiyonunda hareketli hedefleri saçma mesafelerden ve bakmadan vurabilmesi ile hawkeye'ın yay ile isabetliliği efsanevidir.

    gerçekte, okçular "okçu paradoksu" denen durumla mücadele etmek zorundadır. bir okçu bir oku attığında ok aynı anda üç farklı yönde hareket etmektedir. ok dönüyor, ilerliyor ve havada süzülürken kıvrılıyor.

    bu hareketi ehlileştirmek için okçular, bir okun yönünü etkileyebilecek çeşitli faktörleri göz önünde bulundurmalıdır; mesafe, rüzgar, hangi elleri ile atış yaptıkları. gonsalves, en çok da içgüdülerine karşı gelmeleri gerektiğini söylüyor.

    “olimpiyat hedefini vururken, oku içgüdüsel olarak hedefin ortasına doğrultmak istiyorsunuz. ancak ok, ne kadar yakın veya ne kadar uzakta olduğunuza bağlı olarak yukarı veya aşağı gidecektir.

    bir hedefi düşünün. bu hedeften 6 metre uzaktaysam, sarıya nişan almak yerine 5 alanını (hedefin en dış halkası) hedefleyeceğim çünkü ortayı hedeflersem 10 alanını vurabileceğim. çok yakın olduğum için ok yukarı yönlü hareket edecektir. daha uzaktaysam, biraz daha yükseğe nişan almalıyım."

    4) gerçek dışı atışlar

    hawkaye'ın aynı anda üç ok atıp her biri ile hedefi hasar verecek şekilde vurması gonsalves'i duraksatıyor. bu süper güçleriniz olmadan mümkün değildir.

    gonsalves, "yay, bir nesnenin etrafında kıvrılıp hedefini vuracak şekilde bir ok atabilir ancak hawkeye'ın aynı anda üç ok atması ve her birinin hedefine ulaşmasını sağlamasına fizik hayır diyor. yay üzerinde dizi halinde üç okunuz olduğunda üstteki ve alttaki oklar ortadakinin daha önündedir. yani atış yaptığınızda, ip üsttekini aşağı ve alttakini yukarı itecektir. ayrıca bu okların üçünden de momentum kaybediyorsunuz çünkü yay çekme ağırlığınız bu 3 ok arasında paylaşılıyor" diyor.
    _
    kapanış: gonzalves son olarak jeremy renner'ın "berbat" olarak tanımladığı genel formunu yorumluyor:

    gonslaves'e göre bunun sebebi renner'ın yapımlar için olimpik okçuluk tarzında eğitim almış olmasıdır. 40 - 45 kiloluk yaylar ile 60 metre uzaktaki hedefleri vurarak çalışmış. (bunun kolay olduğunu söylemiyor tabii ki)

    bir süper kahramanın olimpiyat sporcusu gibi atış yapmasını tamamen saçma buluyor. "olimpiyat okçuları süper kahramanın sahip olabileceği hız ve dinamik hareketler konusunda bilgi sahibi değiller. bunun yerine daha içgüdüsel olarak hareket eden avcılar tarafından eğitilmesi gerekirdi" diyor.

    "sinemada okçuluk söz konusu olduğunda onu daha fazla dinamik ve heyecan verici hale getirmemiz gerekiyor. bu içgüdüsel avlanma ile ilişkilidir. dinamik hareketler beraberlik demektir. yayı bir olimpiyat sporcusu gibi yaya yaya çıkaracaksın, daha sonra yavaşça çekeceksin ve atış yapacaksın... karşınızdaki bir geyik olsaydı çoktan çekip gitmişti" diye ekliyor.

    kaynak: bbc science focus

  • 2014 yılının yaz dönemi. çanakkale'de bir barda garsonluk yapıyorum. biraların, votkaların havada uçuştuğu hareketli bir cumartesi gecesi. mekan tıklım tıklım dolu.

    bir eleman geldi, tek başına. kendi halinde zararsız bir tip. hepiniz bilirsiniz; tek başına gelen erkekler pek hoş karşılanmazlar böyle mekanlarda. bu yüzden mekanın arka taraflarında bir masaya oturmasını rica ettik. adam hiç ikiletmedi, 'masa masadır' dedi, gitti oturdu. tamamen kendi halinde. söyledi birasını, içmeye başladı. ne yan masasında kimin oturduğu umrunda, ne de mekanda çalan müzikler. kulaklığını takmış, kendi kendine müzik dinliyor.

    3. biranın ortalarındayken; elemana bir şeyler oldu. oturur vaziyette dans etmeye başladı. hepimiz işi gücü bıraktık, lavuğu izliyoruz. gerdan kırmalar, omuz silkmeler, neler neler. sonra oturduğu sandalyeden ayağa kalktı, başladı moonwalk yapmaya. güzel de oynuyor piç.
    ama hiç kimseye bir zararı yok. tamamen kendi halinde.

    bizim patron rahatsız oldu.
    ''kaç kere söylemem gerekiyor evladım. şöyle kekoları mekana almayın bir daha'' diye söylenmeye başladı. ama adamın gerçekten hiç kimseye bir zararı yoktu. kendi halinde eğleniyordu, canı dans etmek istemişti ve kimseyi rahatsız etmeden canının istediği şeyi yapıyordu. ben asla yapamazdım örneğin onun yaptığını. yanlış olduğunu düşündüğümden falan da değil üstelik. utandığımdan, sadece utandığımdan. yan masadaki kız güler mi diye çekindiğimden veya elalem ne der diye düşündüğümden. ama hayatta yapamazdım. eleman dans etmeye devam ediyordu ve müthiş eğleniyordu.

    atın şu kekoyu mekandan dedi bizim yavşak patron. ''burası düğün salonu mu?''

    güvenlikler masaya gittiler ve adamı dışarı davet ettiler. adam hiç istifini bozmadı amk. yerine oturdu, kulaklığını toplayıp cebine koydu ve ''rahatsız etmek istememiştim, kusura bakmayın. hesabı alabilir miyim'' dedi.
    sakince çıkıp gitti mekandan.

    ''yavşaklar ölmez, sadece şekil değiştirir'' der ünlü bir yazar. ve o akşam kendi halinde dans eden o adama 'keko' diyen zihniyetle, dün akşam bu güzel abimize 'sığır' diyen zihniyet aynı yavşak zihniyet.

  • fıkralara konu olan olay. fıkralara konu ama bize değil. bir türk genci olarak fıkrada bile olsa bir kızla aynı evde yaşayamamanın verdiği buruklukla fıkrayı arz ediyorum:

    "mehmet ile handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar. bir gün handan ve mehmet, mehmet'in annesini yemeğe davet ederler. mehmet'in annesi akşam yemeği süresince handan'ı uzun uzun süzer
    ve aslında handan'ın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup olmadığını merak eder. annesinin aklını okumuşcasına mehmet annesine der ki;
    "ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok."

    akşam yemeğinden sonra mehmet'in annesi evine döner. aradan bir iki gün sonra handan der ki:
    - "mehmet, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum."

    mehmet yanıtlar:
    - "annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım" der.
    oturur ve yazar: "anneciğim, gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum ama almadın da demiyorum. fakat konu şu ki; sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp. sevgilerle, oğlun ahmet."

    bir hafta sonra ahmet'in annesinden mektup gelir: "sevgili oğlum; candan'la yatıyorsun demiyorum ama yatmıyorsun da demiyorum. konu şu ki; candan kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. sevgilerle, annen."

  • güzel bir harekettir. ben de ilk başladığım zamanlar bana motosiklet kullanmayı öğreten arkadaş bundan bahsetmişti. acemilik zamanlarım bir pazar günü e-5 bostancı'dan carrefour'a doğru gidiyorum. trafik çok fena ve yandaki emniyet şeridi üzerinde sürekli eds uyarıları var. tabii o zamanlar safım, kendi şeridimde gittiğim sürece bir şey olmaz düşüncesi var kafamda. emniyet şeridinden devasa bir goldwing giderken beni gördü ve sağımda benimle aynı hızda ilerlemeye başladı. adam yanımda hem benimle aynı hızda ilerliyor hem de beni ve motorumu süzüp duruyor. ben tabii acemilikten dolayı gözümü yoldan ayırmıyorum. bir süre sonra rahatsız olmaya başladım kafamı bir ara sağa çevirdiğimde eleman hem kafasıyla beni selamladı hemde bir kısa korna çalıp gazladı gitti. çok şaşırmış olsam da muhtemelen kullanmamdan acemiliğimi anladı ve geç emniyet şeridine ölecen amk demek istedi diye düşünmüştüm. daha sonra 2 sefer yolda kaldığımda gören çoğu motorcunun yardım için durmasından sonra, ne zaman yolda kalmış motor görsem (teknik bilgim sıfır olmasına rağmen) bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını sormak için durmuşumdur.