hesabın var mı? giriş yap

  • bu kadar da boş duyar fazla gerçekten. bi sik yapmayıp 5000 lira maaş alan meslek grubunu yumuşak bir dille (hatta fazla yumuşak) eleştirmişlerdir. meslek onurunu falan bırak böyle bir mesleğin olması bile abesle iştigal ve israftır.

  • yer: odtu dolmusu-ankara

    minibus soforu : parasini veremeyen uzerini alamayan?
    sanssiz bir hanimefendi (yanindaki solmus amcayi gostererek): sofor bey bu adam parasini vermedi
    ms : o adam benim babam hanfendi
    sbh : ... gak
    yolcular (hep birlikte): ha-ha-ha *

  • öhöm.. moskova'ya ilk uçuşum. pencere kenarına oturdum uçağın kalkmasını bekliyorum. bir yandan da uçağa binip yerleşmeye çalışanları izliyorum. içeriye tarifsiz birşey girdi. hani olur ya slow motion. zamanın durduğu an. arkada only you çalıyor falan. siyah, omuzlara dökülen saçlar, beyaz yüz, doğal vişne rengi dudaklar, yaş 23-24, tarifsiz bir güzellik... benim gözler faltaşı gibi açılmış, allahım yarabbim diye düşünürken, bu hatun kişi geldi, geldi, geldi... yanıma oturdu. şöyle bir ufak kafa sallamasıyla selamlaştık. hatun oturdu, eşyalarını yerleştirdi. bu sarkma asılma olaylarından nefret eden bir adam olduğum için, bir yandan elimdeki derginin sayfalarına bakmaya çalışıyorum hani ilgilenmiyormuşum gibi, ama içim içimi yiyor, piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi bir hissiyatım var. aradan birkaç dakika geçti, hop hatun birşey sordu, hem de türkçe. şaşırdım tabi, sordum nereden öğrendiniz diye, ben istanbul'da çalışıyorum dedi. laleli'deki deri mağazalarından birinde tezgahtarlık yapıyormuş. bir yandan düşünüyorum, yahu sen holywood'a git, paris'e git, ne işin var laleli'de... tam bu sırada birisi peydah oldu, rusça birşeyler anlatmaya çalışıyor, bu hatunla birşeyler konuştular, tartıştılar, meğer biz yanlış yere oturmuşuz. (o zamanlar kiril alfabesini tam bilmediğim için ufak bir karışıklık) neyse hatun dedi ki, bizim yerimiz karşı taraf oraya gidelim. giderken elimi tuttu. bak ne diyorum. elimi tuttu diyorum. oturduk, sonra sonu gelmez muhabbet başladı tabi. 2,5 saat uçuş. dedim ki tamam kmc. olay budur, şimdi siz moskova'da bir iki görüşürsünüz. bir kahve. ardından romantik bir akşam yemeği. akabinde bir süre sonra beraber yaşamaya başlarsınız. 1 yıl sonra güzel bir düğün. hemen ardından aşkınızın meyvesi güzel bir bebek. 5 yıl sonra bir tane daha. yaşlanırsınız foça'ya yerleşirsiniz. mavi gözlü torunlarınız olur. önce ben giderim, hatun kişi mezar başında ağlar. o da dayanamaz bir süre sonra gelir. cennette buluşuruz falan diye daldım gittim ben. (bkz: 25th hour final sahnesi)

    moskova'ya geldik, ayrılırken telefonunu istedim verdi. tamam dedim, ararım, uygun olursak görüşürüz. herşey güzel, telefonu bir kağıda yazıp cüzdanıma koydum.

    1 gün sonra cüzdanı çaldırdım.

    ---------------------------------------------

    yıllar sonra gelen edit: bu macerayla ilgili, sağolsunlar, çok sayıda mesaj aldım. bir kısım arkadaşlar da sonra ne olduğuna dair sorular soruyorlar.

    olaylar daha sonra şu şekilde cereyan etti: tahmin edileceği üzere, bu kızı bir daha hiçbir yerde göremedim. bu olay 2004 eylül ayında yaşanmıştı. aradan 9 yıl geçmiş.

    ben kısa bir süre sonra evleniyorum. kız arkadaşım da aynen burada tarif ettiğim gibi biri; beyaz yüzlü ve vişne dudaklı. bu kadar yıl moskova'da hayatıma -ciddi ya da değil- giren, görsel olarak birbiriyle alakasız bu kadar insan arasından hayatımı birleştireceğim insanın aynı tarife uymasını iki şekilde açıklayabiliyorum. ya algıda seçicilik ya da kaderden kaçılmaz kardeş )

    ---------------------------------------------

    edit 2: evlendim. eylül 2013'te baba oluyorum :)

    ---------------------------------------------

    edit 3 (2015): oğlum 1,5 yaşında) ismini devrim koyduk. bir şekilde yukarıdaki hikayeye bağlayacak olursam, insanın aşık olduğu kişiye olan sevgisi güneş kadarsa, çocuğuna olan sevgisi evren kadarmış. ben bunu gördüm)

    ---------------------------------------------

    edit 4 (2018): oğlum 5 yaşında. annesiyle pek bir iletişimimiz kalmadı. ayrı yaşıyoruz. ama hem anne hem baba tarafından sonsuz sevgi gören bir çocuk. umarım anne-babanın bu durumu psikolojisini ileride kötü etkilemez. zira kaç tane bilimsel makale okuduysam, ebeveynlerin ayrı olması ama çocuğa sorunların yansıtılmamasının, birlikte ama problemli ilişkiden daha sağlıklı olduğunu söylüyor. herşeyin hayırlısı.

  • televizyonlar kaç gündür haber üstüne haber yapıyor. "bu ramazan 17 saat oruç tutacağız, ayvayı yedik!" kabilinden. 17 saat rakamı milletin gözünün içine, kulağının dibine o kadar çok sokuluyor ki, bu yıl pek çok kişi "17 saat çok uzun, iftar gelmez. ben kesin dellenirim. orucu yerim" lafları etmeye başlamıştır bile. haliyle ben de etkilendim bu haberlerden. 17 saat aç kalmak sorun değil ama susuzluk kafama takılıyordu. onu da valide sultan'ın telkinleriyle çözdüm. bizimki sözlüğün otomatik mesaj gönderme fasilitesi gibi aşmı$, yarmı$ bir şahsiyet. 3 ayların 2'sini oruçlu devirdi, yarınki oruç ona çerez. he ne diyordum, "oğlum bol bol su iç" dedi. aldım dolaptan 1.5 litrelik sanki denizden çıkmış buz gibi suyu. diktim kafaya. şimdilerde damacana gibiyim. bir tek pompam ve örtüm eksik. hareket ettiğimde midemde deryalar dalgalanıyor. ancak mutlu ve huzurluyum. gece damacana, gündüz termos gibi dolaşacağım memlekette.

    allah herkese kolaylık versin. atayist arkadaşlar da lütfen bu entrye salça olmasın. onlar satürn'ün halkalarını ve hemen her evde esraregiz bir şekilde kaybolan çorap teklerini açıklasınlar?!?!