hesabın var mı? giriş yap

  • üşengeç insanlar için tek hamlelik muadilini yazıyorum:

    oda topla = parfümü odaya boca et
    duş al = parfümü vücuda boca et
    saç yap = parfümü saça boca et
    diş fırçala = parfümü ağz... sakız çiğne sakız
    parfüm sık = parfüm sık

  • gün geçmiyor ki yeni bir gariplik yaşanmasın!

    dün akşam fox tv'de maymunlar cehennemi başlangıç filmi gösteriliyordu. maymun ekrana gelince farkettim ki, bizim ufak fırlama ekrana kilitlenmiş, tüyler kirpi gibi olmuş, gözler kamyon sellektörü gibi açılmış. hatta maymuna yakın çekim yapılan sahnede birden öyle gerildi, gözleri öylesine büyüdü ki, lan benim görmediğim ne görüyor demeye başladım. ama asıl gariplik sonrasında yaşandı.

    maymuna yakın çekim yapılırken bizim gergin kedi, kafasını kaldırıp bana bakmaya başladı. bir bana bakıyor bir maymuna. bir bana bir ona. ben zannetti zaar. dellendim. kerataya bak lan!

  • mezuniyetten sonraki levellere geçemedim.
    kod vercek olan yeşillendirebilir.

    edit: ilk 3 leveli tamamladım, kod için teşekkürler.

    edit 2: bütün levelleri tamamladım. en zoru da son leveldi.

  • v yaka dar t-shirt giyer kılları filan çıkar böyle böğründen, eski sevgilisine kaşar der, yeni sevgilisine prenses. serdar ortaç, demet akalın dinler, ''kardeşim'' yerine ''karşim'' diye hitap eder, en sevmediğim: eşofman'ın altına parmak arası terlik giyer. ne kitap okur ne de adam akıllı film izler. direkt gözümün önüne geldi şu an tiksindim sözlük.

  • "sıkıştırmak" değil "kullanmak" tır aslında yaptığı eylem. bunu "sıkıştırmak" diye tasvir edince, aslında orada yeri olmayan fuzuli bir sözcük eklenmiş de onu çıkarsak dahi cümlenin anlamı bozulmayacakmış gibi bir izlenim veriyor.

    bu eylemi yadırgamanın da tam olarak yukarıda bahsedilen nüansı fark edememekten ileri geldiğine kaniyim.

    şöyle ki, genelde kişinin özgür iradesiyle karar verdiği veya ekstra bir çaba ile bir niyet doğrultusunda gerçekleştirdiği bir davranış değildir söz konusu olan.

    insanların her cümle kurduklarında durup önden 10 sn semantiği & sentaksı düşündükleri ve bu sırada hangi dilden hangi kelimeyi kullanacaklarına belli bir amaç doğrultusunda karar verdikleri yanılgısı var. yazmak olsa anlaşılır bu varsayım, lakin konuşmak (hele de gündelik rutinde sıkça tekrarlanan "küçük sohbet" gibi diyaloglarda) otomatik pilota alınmış şekilde yaptığımız bir hareket. yani nasıl ki yüzmeyi bir kere öğrendikten sonra her kulaçta durup yeniden "acaba kolumu hangi açı ve hızla suya daldırsam maksimum verim alırım?" diye karar vermiyorsanız, konuşmayı bir kez öğrendikten sonra -maalesef- otopilota alıp ritüelleştiriyorsunuz.

    öğrenilen 2.veya 3. diller de tabii ki kullanılma frekansıyla doğru orantılı olarak yeni nöronal ağlar oluşturup eskilerinin kullanılma sıklığı azaldıkça beyniniz sürekli değiştiğinden, düşünme ve konuşmanızda yeni şeyler ağırlıklarını hissettirmeye başlıyor.
    (mesela aklınızda gün içerisinde bulunan verilerin genelde yakın bir zaman diliminde başınıza gelen veya yeni öğrendiğiniz şeyler olması doğal bir sürecin ve gerekli bir adaptasyonun sonucu.)

    bunların sonucu olarak kendi habitatı içerisinde belli kavramları anadilindeki fonetik karşılıkları ile değil yabancı bir dildeki fonetik karşılığıyla özdeşleştirmeye başlayan kişi, ister istemez mesela servis aracını görünce "ring geldi", "shuttle geliyor" diye anlık bir izlenimi oluyor, sesli olarak belirtmese bile düşünürken veya algılarken dahi bazı spesifik kavramların dilsel göstergeleri değişmiş oluyor. bunu seçim ile yapmıyor, üzerine kafa patlatıp da "mekik" kelimesinin ingilizce karşılığını aramıyor, zaten o türkçesinden önce geliyor aklına. çünkü gün içinde tüm çevresi bu araca böyle hitap ediyor.
    ha ilginçtir mesela ben hiç kampüsündeki araçtan ring olarak bahseden kişinin taksim-çapa dolmuşuna gelince ring dediğine tanık olmadım. yani konsept birebir olarak, bulunduğu çevre ile bağlantı içerisinde alınıyor ve bu kişi taksimde kampüs dışından arkadaşlarına bir anı aktarırken yine "tam sigara yaktım ring geldi" diyebiliyor, dolmuşa dolmuş demeye devam ediyor ama. yani sizin ortamınıza geldiğinde normalde hayatında ingilizce olarak yer etmiş bir takım terimleri sanki özel admış gibi yine ingilizcesiyle belirtiyor çünkü aksi için ekstra bir çaba ve özen gerekiyor sanılanın aksine.

    mesela günde 10 saat ingilizce/fransızca/ almanca eğitim alan veya bu dillerden birinde materyaller okuyan veya bu dilleri kullanan birileriyle iletişim kurarak iş yapan birini ele alalım.
    onun normali artık zaten artık o çalıştığı dilde kurulu, esas aksini yapıp türkçeleştirmek için her seferinde bir istem devreye giriyor bilinçli bir şekilde, aklına öbür dildeki kelime hemen geldiği ve cümlesini tam olarak tamamlayan bir kelime olduğu halde aynısının türkçesini hatırlayıp kullanmayı seçmesi gerek. evet hatırlamak kelimesini kullandm çünkü mikrosaniyeler kadar bir farkla bile olsa aklına türkçesi daha geç geliyor. yani bunu yapmak için kişinin sürekli uyanık ve durumu gözetir halde olması, her ingilizce kullanmak üzere olduğunda ışık hızıyla bunu fark edip kendisini durdurup aklına ikinci gelen kelimeyi telaffuz etmesi gerek. bu süreç de ekstra çaba harcamayı ve bu yönde bir niyeti gerektiriyor.

    burada dünyanın en sinir bozan sorusu karşımıza çıkıyor; " asıl amacı neydi?" yani neden kişi bu durumu önemseyip de düzeltmeler yapma, konuşmasını sadece tek dil bilenlerden daha çok gözetme ve bunun gibi bir detaya yoğunlaşma zahmetine girecek? az da olsa işin doğal gidişatından farklı bir eylemi seçmesi ve davranışsal değişikliğe gitmesi için bir sebep olması gerek çünkü.

    bu sebep ortamda ingilizce bilmeyen kişi yoğunluğunun daha fazla olması, anlaşılma oranının tek dilde konuşunca artması gibi pratik sebepler olabilir.

    eğer bunlar söz konusu değilse, ikisi de ingilizce bilen veya sadece aralarınsa bahsettikleri ingilizce terimlerin anlamsal karşılığını bilen insanlarsa iletişim kurmaları kesinlikle aksamıyor.

    bu durumda geriye estetik ve etik sebepler kalıyor. estetik en çok dile getirileni aslında, durumdan rahatsız olup sinir bozucu olduğunu düşünen çoğu insanın herhangi bir pratik sebep öne süremedikleri halde rahatsızlık belirtiyor olmaları estetikle ilgili. her dilin kendi içinde bir ritmi, kulakta yarattığı dolgunluk veya alışıldık bir tınısı var, kelimelerinin seslerinin birbiriyle uyumu farklı tonlamalara yol açıyor. çoğu zaman rahatsızlık iki veya üç farklı bütünün parça parça karışmış, aralara sanki orada olmaması gereken "arıza" lar katılmış gibi olmasından kaynaklı. ama bu da neticede zevk, keyfiyet herhangi bir lüzumluluk söz konusu değil. dolayısıyla zevk sahibine,
    herhangi birini aksini yapıyor diye kınamak, davranışını değiştirmesini talep etmek hakkı vermiyor.

    kaldı etik, ki bu da estetik gibi muğlak yargılardan mütevellit. yani "bence bu doğru değil" demenizle "bence hoş değil" demeniz çoğu zaman eş skalada değerli. bu konuda öne sürülebilecek etik sebepler şöyle oluyor muhtemelen :
    i) milli kültür/miras ekseninden toplumsal bir bütünlük bilincini muhafaza etme gerekliliği(bunun dildeki karşılığı "dili saf tutmak", "dili korumak" gibi tuhaf çabalar) bunu geçiyorum çünkü milli kimliğin herkesin kabul ettiği bir evrensel değer olduğu varsayımı zaten başlı başına dayatmacı, dogmatik. belki de kişinin korumaktan yana olmadığı sahiplenmediği bir kültür ve onun ürünü olan dil olduğundan, "değişmemesi" şu anki haliyle kalması için çaba sarf etmek şöyle dursun kişi bazı şeylerin değişmesini tercih ediyor olabilir. kaldı ki dil canlı, kıpır kıpır, oynak., bulutumsu bir şey ; şimdiye kadar nerede sabitlendiği görülmüş ki orada tutalım? şu an ana dilim diye konuştuğun şey zamanının yabancı dillerinin(arapça farsça) etkisiyle büyük ölçekte değişmiş, yer yer zenginleşip yer yer yontulmuş kocaman bir ana çerçeveden ibaret. muhtemelen 1000 yıl önce devrin bilginlerinin, sanatçılarının kullandıkları için eleştirildikleri, sofistike bulunan, fildişi kulelerin o "yüksek" dilini şu an kullanıyorsun , kullanıyoruz. yine aynı terane anlayacağın, "var olan"ın korunması ve " var olabilecek"lerden her halükarda daha iyi olduğu zannı, yani konservatiflik.

    ii) "ama herkes yeterince anlayamıyor " tantanası. sanki anlatanın yeterince, gerektiği kadar ve dilediği opaklıkta anlatma hakkı hatta ihtiyacı daha önemsizmişçesine.

    belki de "şu "kadar anlaşılmak" bu" kadar anlatmakla kompanse ediliyor ve kar zarar tablosuna oturttuğunda konuşan için bu kullanım pozitif sonuç veriyordur.

    belki de senin ondan o kelimeyi kullanmamasını talep etme hakkın olduğu kadar onun da senden "o zaman şunun anlamını öğren de gel bir şey anlatamıyorum sana" diye talepte bulunma hakı saklıdır.

    " sen yeni bir şey öğrenme çabasına girme diye ben nedem bildiğimi geri plana atıp yoksayma zahmetine gireyim?" denebilir pekala. sanki anlatmak bir talep ve dinlemek bir lütufmuşçasına, dinleyicinin konforu neden yeğ tutulmalı ki?

  • hoş bir ifadedir. akp'ye karşı chp ike birleşmeye yanaşmayıp akp'nin ekmeğine yağ süren mhp'ye gerekli lafların söylenmesidir.

    "millet yüzde 60 oy alan partilere bir mesaj, bir sorumluluk, görev verdi. biz chp olarak bu mesajı aldık. ancak muhalefetteki diğer siyasi partilerin de bunu alıp değerlendirmesi gerekir. 'alayına karşıyız' tavrıyla türkiye bir yere varamaz. makul bir süre için makul ve sağlam bir protokolle akp tahribatını giderecek, bir restorasyon dönemi için bir araya gelebilmeliyiz."

    http://m.t24.com.tr/…ir-araya-gelebilmeliyiz,299624

  • yaklaşık bir yıl önce hayalini kurduğum araba a5.sonra dayanamayıp gidip palio aldım.mtv'si düşük, az yakıyor, park yeri sorunuda yok.detaya girmem gerekirse, ön camlar otomatik.dikkat ettiyseniz detayda bile boğmuyor.çokzel.

  • ayın 21'inde buradan, ayın 23'ünde inci sözlükten başlattığım kampanyanın dallanıp budaklanıp buralara geleceğini, sosyal medyanın çalkalanacağını tahmin edemezdim.

    yıllardır sevdiğim, toz kondurmadığım, 7 sene önce kimse bilmezken, ben lise yıllarında tüm okuluma farklı parodilerinden oluşan 3 saatlik gösterisini yaptığım bir insandı şahan gökbahar.

    recep ivedik 2'den sonra her seveni gibi ben de programlarını takip etmez, filmlerini merakla beklemez oldum. ne olduysa celal ile ceren'i izleme gafletine düştüğümde oldu. bir de daha ilk haftasında, ilk gününde. olmamıştı. yarıda çıkmayı hep geyik sanar, bu lafı kullanana çok kötü'yü basardım. nitekim öyle olmadı, aradan dönüp 5 dakika oturup, bir hışımla çıktım.

    biraz zaman sonra imdb sayfasını kontrol ettim. sadece 150 oyu vardı ve 6.9 puanı vardı. o hışımla 1 puanı hanesine yazdırdım. ardından burada film başlığına bu durumda benim gibi düşünen birilerini bulurum ümidiyle, imdb linkini ve oy isteğimi yazdım. o entry zamanın ötesine, hatta en karanlık yerine gitti. fifi oldu yani, tınn oldu... tabi o zamanlar böyle filme sallamak yok; film çok güzel, her giden çok memnun. en azından "ne bekliyorduk ki işte" tutumu hakimdi başlığa.

    2 günde en fazla 300 oy gelebildi buradan ve 4.9'a geriledi. soluğu inci sözlük'te, kendimi kıyasla daha rahat ifade edebileceğim yerde aldım. badi'lerinin yalnız bıraktığı ama panpa'larının kucak açtığı yazardım artık.

    filmin adını dahi aceleyle yanlış yazdığım başlık olan, "ceren ile celal ziyareti koş"a 2500'den fazla entry yazıldı. çığ gibi büyüyen, moderasyon'un defalarca olan bitene taşıdığı başlık, kontrol'den çıkmıştı.

    bottom 100 hedefiyle çıkılan yolda, 4 puan'ı gören 3'ü istiyor, 3'ü gören 2'yi istiyordu. 3 günde hedefimize ulaşmıştık. sözlük rahat bir nefes alacakken, şahan'ın beklenen "fifi" li açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. olan o zaman oldu.

    şahan'ın karşısındaki gladyatör'ü devirmesine rağmen, halk ölüm diye bağırıyordu. bottom 100 listesine girmişti ama çırpınışlar devam ediyordu. 1000'den fazla 10 puan çıkmıştı lehine. listenin ortalarında 3 gün geçirdi böyle.

    gelen özel mesajlarla, entry'lerle fikir alışverişi yapıyor, listenin en başında bu filmi nasıl görebiliriz'i tartışıyorduk. bir anda kendimi tahtta bulmuştum. halkın arena'dan naraları yankılanıyor, gladya meydanında şahan'ı yaralı ama canlı vaziyette görüyordum. birşeyler yapmalıydı. 1.7 puanı olan filme 10000 oy dahi versek ilk sıraya yerleşemezdi artık. aritmetiği de, ortalaması da müsade etmiyordu.

    "şahan imdb ziyaretinde şok gelişme" başlığı ile ikinci defa söz hakkı alıyordum. "şahan'ı 1. liğe indiremiyorsak, diğerlerini yukarı çıkartalım" fikri tutuldu ve 2 günde 6000'den fazla 10'ar puan bu filmlere verildi.

    bugün "o sozzzluk çocukları!" açıklamaları şahan'dan geldi. halkın da isteğiyle kapan açıldı ve ilk önce kükremesi sonra aslanın kendisi gladyatörümüzün üzerindeydi. gün itibariyle de filmi dünyanın en kötü filmi olarak sahnede.

    gazeteler, haber siteleri, sözlükler derken, iş çığırından çıktı; olay 2 büyük gazetenin röportaj isteğine geldi. haliyle söyleyecek pek birşey yoktu, herşey ortadaydı. kabul etmedim. çıkış amacı haksız rant'a tepki olan olaydan, gazetelerin bizi kullanarak rant elde etmesi kabul edilemezdi.

    peki neden bu entry'i yazdım?

    az önce bir inci sözlük yazarı aracılığı ile resmi mail'den suç duyurusu iletildi. ip'nin bulunması, belçika server'lı sitenin şikayet edilmesi bile söz konusu değilken, tehdite maruz kaldım. tamamen anonym olan ben, kendimi en iyi nerede ifşa ederim diye düşünüp, kendimi bu yazıyı okuyacağını bildiğim şahan'ın başlığına attım.

    en güzel ip, açık adres, kimlik bilgileri burada veriliyor. şahan'a son bir kıyak yapıyorum.

    -------

    an itibariyle de filmin listeden çıkartıldığı haberini alıyorum. imdb'ye mailler atılmaya hazırlanılıyor.

    taban puan 1.9 oldu, filmin puanıda 1.6... tekrardan birazcık oylanıp, 1.9-2 puana yükseltilirse listede yerini alır.
    10 günde imdb'yi hatim ettim, az sakin, telaşa mahal yok.